Sayın okurlar, geçen hafta başladığım, kalıcı, ancak uzun vadede çözüm getirecek önerilerime bu hafta da devam edeceğim.
(Önceki yazı ve ilk yedi öneri için tıklatınız)
8) Anayasaya bir madde eklenerek başta İstanbul olmak üzere tüm metropol kentlere nüfus artış hızı eksiye dönüp, ekside seyir hızı en az 10 yıl geçmeden, belirlenen kriterlere uysa dahi konut yapma izni verilmeyeceği belirtilmelidir.
9) Yine anayasaya bir madde eklenerek nüfus artış hızı eksiye dönüp, ekside seyir hızı 20 yıl geçmeden Türkiye’nin hiçbir yerine otoyol köprü vb. yapılmayacağı, yeni otoyol, köprü vb. yapılmayacağı gibi, yapılmış olanların da güvenlik bakımları dışında (çürümeye karşı önlem, çukurların kapatılması vb.) geliştirilmeyeceği (genişletme, virajları azaltma vb.) belirtilmelidir. Yapılmakta olanlar da yarıda bırakılmalıdır. Sadece yeni teknolojilere ve çevreye uyumlu şehirlerarası (şehir içlerine hiçbir şey yapılmamalıdır) raylı ulaşım, denizyolu ulaşımı ile kısa mesafeli ucuz havayolu ulaşımı yatırımları bu kapsamın dışında tutulmalıdır.
10) Devletin tüm birimlerinin somut organizasyon ve donanım, yazılım teknolojilerine göre yeniden düzenleneceği belirtilerek eleman alımları durdurulmalı ve tasfiye başlamalıdır.
11) Tüm eğitim kurumlarına çağdaş somut ölçütlere göre öğrenci alınarak, ne olursa olsun mezun etme mantığı değil, gerçek anlamda eğitme mantığı getirilmelidir.
12) 9. maddede belirtilen yapıya uygun olarak Türkiye’ nin ulaşım mantığı kesinlikle değiştirilmelidir. Doğal olarak ulaşım mantığının değişmesi aynı zamanda meşhur üretim üssü sanayileşmemizin de gözden geçirilmesi demektir.
Kısır döngü artık kırılmak zorunda
Çok özetle, bana göre fiziksel olarak büyüyemeyecek ama yok olabilecek coğrafyamızda yaşamak için daha az doğmak zorunda olduğumuzu ve doğayı yok ederek değil tam tersine onunla beraber hiç kimseye güvenmeden (başta devlete, iş, arsa izin kaynağı, imar affı vb. şeklinde) kendi ayaklarımızın üzerinde yaşamak ve yeni bir mantıkla ulaşım sorunumuzu çözmek zorunda olduğumuzu artık kafamıza kazımalıyız.
Burası da Almanya: Prag'a kadar uzanacak olan A17 otobanının Dresden'deki çevre yollarının büyük bölümü yer altında inşa ediliyor. Kentten geçen otobanı sakinleri hemen hiç görmüyor bile... (DDP)
Günümüzde biyolojik olarak nefes alıp vermenin, fiziksel olarak karın doymasının yaşamak olmadığını, devlet arazisinde gecekonduda veya villada ağacı keserek konut elde etmenin bir yere baş sokmak olmadığını, 20. yüzyılda yaşama kavramının farklı olduğunu anlamak zorundayız. Eğer, bu çok somut ilişkiyi doğru olarak kuramazsak yapılacak hiçbir yatırımın, ister köprü, ister tüp geçit, çözüm olması söz konusu değildir. Çünkü çok doğdukça sıkışıyoruz, sıkıştıkça yeni çıkış yolları arıyoruz, çok olmamıza karşın, çok olduğumuz için iyi eğitilemiyoruz, iyi eğitilmemiş olduğumuz için de çözüm diye zaten şimdi yaptıklarımızı yapıp yeniden üremeye devam ediyoruz. Bu bir kısır döngü ve kırılmak zorunda.
Türk insanının kendine özgü zekası ile doğal ölüm nedenleri dışında kendisini zaten öldürüyor olmasının, bir süre sonra alınan önlemlerle gelecek azalış ivmesini hızlandıracağına inanıyorum. Bu konuda en iyi örnek, geçen yıl sayın Ömer Madra ve sayın Şerif Erol ile ölümlerimiz üzerine konuşurken değindiğimiz, tren yolu üzerinde kalan bir aracı, içindekilerle o noktada onarmaya çalışmamızdı. Trenin de, ne hikmetse, tren yolundan geçeceği tutmuş ve sanırım 2 veya 3 kişi aracın içinde ölmüştü.
Buraya kadar yazdıklarım uzun vadede sonuç getirecek nihai önerilere örnek oluşturabilecek bir temel mantıktır. Ancak sonuçta bugünü de yaşamaktayız. O zaman bugün içinde bazı çözümler üretmemiz gerekiyor. Önümüzdeki yazımda da sizlere sonuçlarını hemen verebilecek, ancak yukarıdaki önlemler alınmaz ise uzun vadede anlamını matematiksel olarak yitirecek önerilerimi yazacağım. Sanırım şimdi de onları sabırsızlıkla beklemeye başlayacaksınız.
Sinan Çakaloz'un köprülerle ilgili önceki yazıları:Muhteşem öneriler, azz sonra...Çanakkale’nin yerini değiştirmek gerekir