Müşteri odaklı futbol

-
Aa
+
a
a
a

Resmi belgelerde spor kulübü olarak adlandırılsalar da, kılgısal olarak futbol kulübü olarak yönetilen kulüplerimizin işleyiş düzenekleri ilgideğerdir. Günlük basında kulüp yönetiminin bu futbolcuyu alıp şu futbolcuyu satması, stadyumun yenilenmesi ya da inşası, hakemlere ya da futbol federasyonuna sataşmaları, açık/kapalı tehditleri yazılır her gün. Bu fiillerin hemen tümü kulübün başkanına, pek az örnekte güçlü bir yöneticiye maledilir. Oysa, kulüplerin yönetim kurulları epeyi kalabalıktır. Bu denli çok kişi, şu mahut forma aşkı bir yana bırakılırsa, neden bir araya gelir?

 

Yakın zamanlara dek kulüplerin yönetim kurulları üç aşağı beş yukarı aynı terkipte oluşurdu: Taraftarın onay vereceği bir başkan, kulübü maddi açıdan rahatlatacak birkaç para babası işadamı, kulübün maddi yapısını düzenleyecek ve vergi sorunlarını çözümleyecek eski bir maliyeci ya da bankacı, kulübün başı sıkıştığında devreye girecek bir derin devlet mensubu, bir de olmazsa olmaz eski futbolcular.

 

Bu yönetim kurulu terkibinin aslında neyi yönettiği belirsizdi. Çünkü bu terkip, taraftar kitlesi ile futbol takımı arasında bir ara kesit oluşturuyor, handiyse köprü işlevi görüyordu. Bir demlerin meşhur kulüp basma eylemlerinin bu terkip ile yakından ilgili olduğunu düşünüyorum: O eylemler, taraftar ile takım arasındaki köprünün yıkıldığı, yönetim kurulunun işlevsizleştiği anları gösterirler.

 

Taraftarın kulübüne, futbol takımına yakın olduğu, takımı kendisinin hissettiği günlerdi onlar. Ne yazık ki, endüstriyel futbol çağında hem yönetim kurulu terkipleri hem de taraftarın kulübü ve futbol takımıyla ilişkisi değişti.

 

Bugünün yönetim kurulunda ağırlık, işadamlarında. Değişik işkollarından işadamları, aralarında en lider olanın çevresinde toplanarak oluşturuyorlar yönetim kurullarını. Mali yapıyı düzenleyenler, eski futbolcular yönetim kurullarından temizlendi; onlar görevlerini kulüpten maaş alarak yürüten işçiler artık. Yeni tip yönetim kurulları, kulüplerini bir işkolunu yönetir gibi yönetiyorlar. Öne çıkan amaç, kulübün gelir getiren bir şirket gibi düzenlenmesi ve daima öyle kalması.

 

Elbette, futbol takımı ile taraftar arasında köprü kuran yönetim kurulundan söz etmek de mümkün değil artık. Zıddına, kulüp/şirketin rahat işlemesi ve kâr elde edebilmesi için, taraftarın köprünün öte yanında kalması, köprünün bu yanını hiç sorgulamaması talep ediliyor.

 

Öyleyse, bu yeni işkolundaki aktörlerin adını doğru koymak gerekiyor. Kulüpler artık şirket kimliğini kullanıyorlarsa, ürettikleri değer de futbol takımı, eğer Beckham gibi bir tasarıma sahiplerse futbolcudur. Bu üretimin müşterisi de, köprünün öbür ucunda bekleyen taraftardır.

Taraftar kitlesinin kocaman bir müşteri portföyüne dönüştüğünü neden açıkça söylemiyoruz? Taraftardan kombine bilet alması, kulübün mağazalarından alışveriş yapması, Manchester United gibi uç örneklerde kulübün televizyonunu izlemesi talep ediliyor, hatta kulüp/şirket tarafından buyuruluyor bunlar.

 

Nedir taraftar olmanın anlamı?

 

Karşılıklı beklentiler de tersine döndü. Eskiden taraftarın kulübünden beklentileri olurdu: Tabela başarısı, içselleştirebilecek ve övünülecek bir +kimlik, bir tür aidiyet hissi... Ya şimdi? Şimdi, kulübün/şirketin taraftardan beklentileri öne çıktı: Sözün özüyle, müşteriliğinden gurur duyan bir müşteri olması bekleniyor taraftardan.

 

 "Retro forma" 47,500,000 TL

Bu beklentiye örnek bulmak öyle kolay ki: Beşiktaş JK yönetimi futbol takımının en sadık taraftar grubunun oturduğu tribünü lüks localara bölüp zenginlere satmayı düşünüyor örneğin. Maçlarda takımı lehine gırtlağını patlatanlar değil, gırtlağını kulüp tarafından satılan pahalı sıvılarla ıslatarak maç izleyenler yeğleniyor: Şirket kâr edecek çünkü. Takım yeterince desteklenmediği için başarısız mı oldu, o kovulan taraftara forma satılıp süper yıldız bir futbolcu satın alınır nasıl olsa!

 

Fenerbahçe’nin geçen yıl kırk gün kırk gece nümayişle transfer ettiği, fakat sonunda “edepsiz” Nouma’yla aynı kaderi paylaşan “köylü” Ortega’yı anımsayalım bir de. Sadece futbol takımını güçlendirmek için mi yapıldı bu transfer? Elbette hayır. O devasa stadyumun kombinelerini ucuza satmamak, 23 numaralı formayı bol

bol satabilmek, imgesinin etinden-sütünden-yününden yararlanmak için alındı Ortega. Zaten Arjantinlinin mesleki geçmişi boyunca anlayamadığı ve hep tosladığı şey de bu işleyiş düzeneği olmamış mıydı?

 

Galatasaray yönetiminin bu yıl uyguladığı kombine bilet satışı siyasetini de unutmayalım. Büyük olasılıkla iltifat edilmeyecek uzak bir stadyumda kombine bilet satabilmek için gelecek yıllardaki kombine bilet satışlarında yasaklanma ile tehdit ediliyor Galatasaray taraftarı: Bu stadyumun kombinelerinden almayanlara yeni inşa edilen stadyumun kombinelerinde öncelik tanınmayacak imiş!

 

Pekiyi, taraftarın kendine şu soruları sorma hakkı yok mudur artık: Karşılığını cebimden ödeyerek bir başarıyı satın alıyor isem, taraftar olmanın anlamı nedir? Bu denklemin iç mantığına göre, daha düşük maliyetle başarı vaadeden bir kulübün taraftarlığına geçmemde ne yanlışlık var? Kulüp/şirketler ve futbolcular profesyonelleştiğine göre, benim de profesyonel taraftar olmamı engelleyen nedir?

 

Yanıtların tümü aynı kapıya çıkıyor: Futbolun olmaz ise olmazı kulüp/şirketler değil, biz taraftarlarız. Çok değil, yarım sezon boyunca kulüp mağazalarını boykot edip köşedeki işportacıdan alışveriş yaparsanız, kimin o kulübün gerçek yöneticisi olduğunu görürsünüz. Tek sorun, taraftar olmak mı başarı müşterisi olmak mı istediğinize karar verebilmek...