Merhaba,
Bir arkadaşımın Facebook yorumu; (Ahmet İnsel'in Madencilerin yaşamını yitirdikleri kazaya ilişkin yorumu üzerine)
"Bu Açık Radyo'nun muhalefet anlayışında hep eksikli bir yan var. Bu olayda, özelleştirmenin getirdiği sorunlara değinmek yok; taşeronlaşma rezaletine değinmek yok (bu konuda Kılıçdaroğlu kadar bile olamamışlar), hükümetin uluslararası iş güvenliği normlarını benimsememekte ayak dirediğini söylemek yok, yürütme gücünün pek çok üyesinin aslında kendilerinin de patronlar olduğunu söylemek yok. biraz kokmaz bulaşmaz bir tavır. Ömer Madra, bunları kendisi söylemiyor bari söyleyenlere program yaptırsa. Ama hayır, onu da göremiyoruz. hep belirli bir liberal eğilimdeki zevat. E o zaman bu nasıl bir "Dünyanın Tüm Seslerine Açık Radyo?"
Ben ne düşünüyorum peki?
Ben tam bu arkadaş gibi düşünmüyorum. Açık radyo anti-kapitalist bir dünya görüşünün sözcüsü değil, kendi kulvarında barışçı, çevreci, kentli liberal kültürün yeniden üretildiği bir mecra; kendisine biçtiği misyonu böyle anlıyorum. Dinleyicileri de bu ülkenin öyle ya da böyle zenginliğinden çoğunluğa göre daha fazla pay sahibi olabilmiş, eğitim alma ve meslek edinme şansına sahip olmuş ve dolayısıyla daha iyi kazançları ve tüketimleri olan kişiler. Bunu Açık Radyo reklamlarından da anlıyoruz. Makarna reklamı yok mesela, sanki en çok banka reklamı var.
Sınıfsal dertleri önceliklendiren bir politik anlayışı da yok Açık Radyo'nun; bunu bekleyemeyiz de herhalde, komünistlerin ya da komünist işçilerin kurduğu bir radyo değil sonuçta.
Ayrıca sanki bu ülkenin kültüründen çok batı kültürüne yakın. Yanlış hatırlamıyorsam üç beş yıl öncesine kadar Türkçe müzik yayını yapılmıyordu, belki saray musikisi biraz.
Ama ben Açık Radyo dinlerken farklı bir sürü konuda çok şey öğrendim, manüplasyona maruz kaldığımı da hissetmedim. Böyle bir medya ve hızlı iletişim zamanında gerçekleşenlerin bilgisinin bize gelişi, nasıl bir önem sırasına sokularak bize sunulduğu ve belki de en önemlisi na kadar bir süre ile hayatımızın içine akıtıldığı zaten en önemli problemlerimizden biri. Herkesin en çok gerçeğe ihtiyacı var ama hangi gerçeğe? Çalışmadığımız zamanlarda sosyal ilişkilerimizin dışına düşmemek için sahip olunması gereken gündemler bizi yavaş yavaş kemiriyor, manüplasyonun hayatımızı yönlendirişi bu. Çoğunluğu kendine baktırma gücüne sahip olanlara karşı tek tek çok zorlanarak da olsa korunmaya çalışıyoruz. Tüketime karşı, orta sınıfın altında olanlar olarak direnmek o kadar zor değil, zaten tüketemiyoruz; ama daha çok kazanç sağlamayı ve de tüketmeyi hayal ediyor muyuz? Ben tüm bunlar tarafından sıkıştırıldığımı hissederek yaşıyorum.
Mesela bankaların kültürel faaliyetlerle; sinema, müzik, tiyatro festivalleri, yayınevleri ile ilişkisine nasıl bakmalıyız. Güven duymalı mıyız? Tek tek yaptıklarından bahsetmiyorum, genel resmi görmekte zorlanmaktan bahsediyorum. Açık Radyo'nun böyle bir sorunu var mı bilmiyorum ama dinleyicilerin ve kimi programcıların bu tip endişeler barındıran politik fikirleri var.
Sonuçta Açık Radyo bir ölçü de dinleyicilerinin katkılarıyla ayakta ve bağımsız kalabilmeğe çalışıyor, neden bağımsız bunu tam net olarak bilemiyorum, yine de ben de destekçiyim işte. (keşke hiç reklam almasa, bilgi bir haksa bilginin de bir sendikası olmalı diyorum)