"Milliyetçiliğin kaynağı hükümet değil devlet"

-
Aa
+
a
a
a

• Ovadya'nın Cumhurbaşkanı Gül'le görüşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Böyle bir görüşmede ne gibi talepler dile getirilmeliydi?

"Neler gerekirdi?" diye düşünecek olursak, gereklilik çok… Birincisi, zaten böyle bir talebin çoktan karşılanmış olması gerekirdi. Üstelik, azınlık cemaatlerden herhangi birinin talepte bulunmasına gerek kalmadan karşılanmış olması gerekirdi. ikincisi, hiçbir cemaatin, böyle bir talepte bulunmak durumuna düşürülmemesi gerekirdi. Yahudi cemaati birkaç hafta önce, mealen, "Biz Ortadoğu'da hiçbir ülkenin siyasetlerini tayin etmiyoruz, israil'in yaptıklarından sorumlu değiliz" diyen bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Bu açıklamanın gereksiz olması gerekirdi. "Kahrolsun israil!" diye bağıracağı yerde "Kahrolsun Yahudiler!" diye bağıran ve yazanların ırkçılık yaptığı ve suç işlediği, zaten yasalarca belirtiliyor olmalıydı. Cemaatin herhangi bir açıklama yapmasına gerek olmadan, savcılıkların dava açmış olması gerekirdi.

• Ovadya, Almanya, Fransa, Avusturya'dakine benzer yeni yasal düzenlemeler yapılabileceğini gündeme getirmiş. Bu önerinin Türkiye'de ayrımcılığa maruz kalan tüm grupları kapsadığı söylenebilir mi?

Tahminimce (ama bu bir tahminden ibaret) Ovadya, talebini sadece Yahudiler için dile getirmiş de olabilir. Sonuçta Ovadya, Yahudi cemaatinin sözcüsü; tüm azınlıklar adına konuşacak durumda değil. Ben olsam, talebin tüm azınlıklar için gerekli olduğunu açıkça belirtirdim Cumhurbaşkanı'yla konuşurken, ama ne konuştuklarını, neler söylendiğini tam olarak bilemiyoruz.

Kaldı ki, Ovadya bu talebi sadece Yahudi cemaati için dile getirmiş de olsa, iyi bir şey yapmış. Tüm azınlıkların bir an önce aynı şeyi yapmaları, Cumhurbaşkanı'na, hükümete aynı talebi iletmeleri, aralanmış kapıyı omuzlamaları gerekir bence.

Ovadya'nın önerisinin daha kapsayıcı-kapsamlı ve somut olması gereğine gelince, ben Cumhurbaşkanı'na götürülen önerinin ne olduğunu, somut bir öneri sunulup sunulmadığını, sunulduysa ayrıntılarının neler olduğunu bilmiyorum. Geleneksel olarak ses çıkarmamayı, dikkatleri kendi üzerine çekmemeyi ilke edinmiş bir cemaatin nihayet ağzını açmış, bir ses çıkarmış, bir talepte bulunmuş olmasını çok olumlu karşılıyorum. Önerinin ayrıntılarını öğrenirsek tartışırız, ama şu anda eleştirilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum.

• Cumhurbaşkanı Gül'ün Ovadya'ya verdiği cevapta geçen "Sizler bizim eşit vatandaşlarımızsınız. Her tür ayrımcılığın karşısındayız. Bazı aşırılıklar olabilir, ancak bunlara karşı bizler ve hükümetimiz zaten duyarlı" sözlerini gerçekçi buluyor musunuz?

israil'in Gazze saldırısı sırasında bir dizi antisemit olay oldu, "Köpekler girebilir, Yahudiler giremez" tabelası gibi, bazı Yahudi doktorların tehdit alması gibi… Memlekette olan her şeyi AKP hükümetinin 'şeriatçı' olduğunun kanıtı gibi göstermeye çabalayan malum Kemalist çevreler, bu antisemitizm dalgasının yükselmesini de hükümete, hükümetin islamcılığına filan bağlamaya çalıştı. Ben bunun haksız olduğunu düşünüyorum. Hükümet üyelerinin kişisel düşüncelerini bilemem elbet. Aralarında eski faşistler de olduğuna göre, bir kısmının antisemitist olması şiddetle muhtemel. Ama 'hükümet olarak', Gazze saldırısı sırasında ve sonrasında, gerektiği gibi davrandılar. Hem Gül, hem de Erdoğan, hatta Cemil Çiçek, israil devleti ile Türkiye'deki Yahudi vatandaşın başka başka şeyler olduğunu söyledi, antisemitizmi olumsuzladı. Muhafazakâr bir hükümetten bundan fazlasını beklemek anlamlı olmaz.

Hem Yahudiler, hem diğer azınlıklar daha fazlasını bekliyor elbet. Ama daha fazlasının gerçekleşmesi için hem cemaatlerin, hem daha genel olarak tüm toplumun hükümete baskı yapması, tabanda bir talep yaratması gerek. Bugün bunun için ortam çok müsait; örgütlenmek, hükümeti sürekli sıkıştırmak gerek. Bu hükümet bu tür taleplere bence bir CHP hükümetinden çok daha açık.

• Hükümet 'aşırılıklara karşı duyarlı' olduğunu ifade ediyor. Peki, son yıllarda milliyetçilik ve ırkçılık sizce neden yükseliyor?

Milliyetçilik ve ırkçılığın son yıllarda belirginleşmesi hükümetten kaynaklanmıyor bence. Tam tersine, hükümete karşı bir hareketten kaynaklanıyor. Toplumun bir kesiminde, geçmişte gündelik ve zararsız bir Atatürkçülük şeklinde mevcut olan inançlar son yıllarda azgın bir milliyetçiliğe dönüştü. Bu kesimin içinde kendini 'sol' olarak düşünenler, artık her anlamda ve fena halde sağcı olduklarını gizlemek amacıyla, 'ulusalcılık' diye anlamsız bir kavram icat etmek zorunda kaldı. Bu iki gelişmeye bağlı olarak, Bülent Ecevit'in 'Karaoğlan' günlerinden başlayarak 25 yıl boyunca nispeten 'sol' bir parti olan CHP aslına rücu etti, devletin ve Genelkurmay'ın partisi oldu. Hem sosyal demokrasi, hem parlamenter muhalefet Türkiye'de tarihe karıştı. Bu arada, devletin CHP ve yasal Atatürkçülük yoluyla yapamadığı kirli işlerden sorumlu olan kanadının küçücük bir parçası ortaya çıktı. Neler yaptığının ayrıntılarını öğrenememiş (ve büyük olasılıkla öğrenemeyecek) olsak da, en azından adının Ergenekon olduğunu öğrendik. Yine aynı günlerde, emekli Amiral Özden Örnek'in günlüklerinin yayımlanmasıyla, Genelkurmay'ı oluşturan generallerin iş saatlerinde zamanlarını nasıl geçirdiğini ve planladıkları darbelere 'Ayışığı', 'Sarıkız' gibi güzel isimler taktığını keşfettik, direkten dönmüş olduğumuzu gördük.

Bunları ve benzer gelişmeleri yaklaşık on yıldır, Necmettin Erbakan'ın 1997 yılında Başbakan olmasından beri yaşıyoruz. Ve Erdoğan'ın başbakanlığından beri ayyuka çıktılar. Bu gelişmelerin hepsi 'islam sorunu' ile ilişkili, ama islam'dan, hükümetten veya islamcı bir hareketten değil, devletten kaynaklanıyorlar.

Milliyetçilik/ulusalcılık, hayali bir şeriat tehlikesine karşı azgınlaştı; Atatürk rozetleri ve Türk bayrakları "Ben Mustafa Kemal'i çok yakışıklı buluyorum" ve "Bayrağın kırmızısı da çok güzeldir ha!" anlamına değil, "Ben şeriatçılığa karşıyım" anlamına geliyor. Sosyal demokrasi, kaba saba Müslüman kitlelere karşı, ince, Batılı ve laik orta sınıfı temsil etmeyi seçtiği için öldü. Kürt hareketini de gözden kaçırmamakla birlikte, Genelkurmay, darbeciler ve Ergenekon özellikle son on yıldır 'islami tehdit' paranoyası içinde yaşıyor ve davranıyor; resmi ve gayriresmi çeteler Güneydoğu'da türlü türlü cinayet işlemeye devam ediyor elbet, ama asıl dertleri, 'islamcı' olarak algıladıkları (ve hepimize böyle algılattırmaya çalıştıkları) hükümeti devirmek.

Kısacası, bence milliyetçilik ve ırkçılık sorunu hükümetten değil, derin ve sığ devletten, Genelkurmay'dan, CHP'den kaynaklanıyor. Önümüzdeki tehlike şeriat değil, Kemalist devlet mekanizması.

• Türkiye'deki Musevi cemaatinde tedirginliğe yol açan başlıca meseleler nelerdir? Daha önceki bir açıklamanızda, Başbakan Erdoğan'ın Davos'taki çıkışına hak verdiğinizi dile getirmiş, Türkiye'deki Musevi cemaatindeki tedirginliğin asıl sebebinin israil'in uyguladığı politikalar olduğunu belirtmiştiniz. Bu konuyu biraz açabilir misiniz?

Tedirginliğin ilk sebebi, toplumsal belleğe kazınmış olan geçmiş felaketlerdir: Trakya olayları, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları, vs. Geçmişte bunları yapan veya yaptıran bir devletin yarın yine yapmayacağından/yaptırmayacağından nasıl emin olunabilir ki? Üstelik, bu olaylar hâlâ oluyor. Örneğin, Hrant Dink'in öldürülmesi sadece Ermenileri etkilemez; tüm azınlıkların "Demek ki bu memlekette azınlıklara yaşam hakkı yokmuş" diye düşünüp endişelenmesine neden olur.

ikincisi, Yahudilerin uluslararası habis bir komplonun unsurları olduğu düşüncesinin, 'israil devleti eşittir Yahudiler' anlayışının, bütün Yahudilerin burada yabancı olduğu ve aslında bir anlamda 'israilli' olduğu inancının Türkiye'de çok yaygın olması. Hal böyle olunca, israil her halt ettiğinde, insanlık suçu işlediğinde buradaki sıradan Yahudi suç işlemiş olarak algılanır. Bu da gerçekten tehlikeli, korkutucu bir şey. Örneğin, Gazze saldırısı sırasında yapılan gösteriler elbette haklıydı, yapılmalıydı. Bu gösterilerin birçoğuna ben de katıldım, ama gösterilerdeki israil nefretinin bir anda sokaktaki Yahudi'ye yönelmesi işten bile değildi.

• Başbakan Erdoğan'ın Davos'ta israil Cumhurbaşkanı Peres'e yönelttiği "Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz" sözlerini sert bir dille eleştirerek "Erdoğan aynaya baksın" diyen israil Kara Kuvvetleri Komutanı Avi Mizrahi'nin, "israil'i suçlayan Türkiye, yıllar önce Ermenilere dünyanın en büyük katliamlarından birini yaptı" sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Doğru söze ne denir! Gel gör ki, Mizrahi'ye şunu sormak gerekir: "Osmanlı Devleti'nin katliam uygulamış olması israil'in aynı şeyi yapmasını haklı mı gösterir?" işin gülünç tarafı, Ermeni katliamını kabul etmediği için Türkiye hükümeti bu soruyu soramıyor…

• Komutan Mizrahi'nin sözlerinin ardından israil basınının gündemine oturan 'Ermeni meselesinde israil'in tutumu' tartışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

israil'in geleneksel tutumu, Ermeni soykırımını tanımamak olmuştur. Bunun iki nedeni var. Biri, Yahudi soykırımının istisnai bir olgu olduğunu iddia edebilme ve böylece Siyonizm'i haklı gösterebilme isteği. Diğeri de, israil'in, Türkiye ve Türkiye'yi destekleyen Amerika ile ilişkilerini bozmamak. Bu nedenlerin ikisi de ne ahlâka sığar, ne etiğe. Ama ülkeler arası ilişkilerde ahlâk, etik filan aramamak gerek tabii.

Davos'taki itişmeden sonra, Ermeni meselesinde israil'in tutumu değişir mi diye sorarsanız, değişeceğini hiç zannetmem. Değişmeyecektir. iki ülke arasında çok ciddi ve somut ekonomik ve askeri ilişkiler, ortak çıkarlar var; iki taraf da bunları tehlikeye atmak istemeyecektir.