Melezlik mertliği bozsun!

-
Aa
+
a
a
a

Ulaş Sunata *

 

29 Ekim 2003 Milliyet Gazetesinde Ece Temelkuran’ın “Melezlik çıktı, Mertlik bozuldu!” başlıklı yazısını okuduğunuzda şaşırdınız mı? Ben şaşırdım. Çünkü; sadece bir kadından değil, muhalif olma hâliyle de melezlenmiş bir kişiden, bu kadar “erkek” bir yazı beklemiyordum. Bu kadar “ak ya da kara” olacak diyen mert bir yazı da beklemiyordum. Tabii, şaşırmak yeterli olmuyor; bu nedenle bu yazıyı bir eleştiri mahiyetinde kaleme aldım. Bir sosyolog olarak, biraz melezliğe övgü yapmak ve biraz da mertliği yermek gerektiğini düşüyorum.

 

Mertlik ne, melezlik ne?

 

Öncelikle bu iki kavramın ne olduğundan, hayatımızda nelere tekabül ettiğinden söz açalım. Mertlik, Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğüne göre “yiğitlik, erkeklik” anlamlarına geliyor. Gündelik kullanımda da benzer yan anlamlarıyla kullanılıyor. Yani, ataerkil geleneğin yeniden üretilmesinde önemli bir rol oynuyor. Ece Temelkuran da bu kelimeyi erkek egemen anlayışa mâl olmuş bir şekliyle kullanıyor: mertliğin bozulması, ki bu Karacaoğlan’ın “tüfek icâd oldu, mertlik bozuldu” deyişinden gelir. Erkek, tüfeği kendi hegemonyasına aldıktan sonra da, artık her karşısına çıkana bu damgayı yapıştırmaya devam eder, kendi gücüne katana dek. Böylelikle, bu deyiş günümüze kadar eskimeden kullanılagelmiştir, nihayetinde hâlâ mertlik bozul-a-mamıştır. Mert, güç sahibidir. Tutarlıdır. Dediği dediktir. İktidardır.

 

Peki, tüfek ile özdeşleştirilmeye çalışılan bu melezlik hali ne ola ki? Melezlik, yine TDK’nın sözlüğüne göre “melez olma durumu, kırmalık” anlamlarına geliyor. Sosyoloji âlemlerinde ise, evet son dönemlerin popüler bir terimi. Hâttâ, “öteki”nin yerini sarsan bir kavram. Yıllardır ırkların birbirine karışması olarak tanımlanan melezlenme, son dönemlerde duvarların yıkılması, sınırların muğlaklaşmasıyla her tür karışım için kullanılır oldu. Ne de güzel oldu; kaskatı kesilmiş, kökleri toprağın suyunu bitirmiş kimliklerin kırılmasının ifadesi haline geldi, melezlik. Başka bir deyişle; melezlik sayesinde herşeyin sadece kara ya da sadece beyaz olmadığını, grinin tonları olduğunu gördük. Melez, gücü kırandır. Tutarsızdır. Mütevazı davranır. İktidara karşı asidir. İktidarın oyununa gelmediği sürece, ona bir tehdit oluşturur.

 

Mertlik melezliği hapseder

 

İnsan, kendini bildi bileli doğa ile kültür arasında gidip gelen bir yaratık. Doğaya karşı yaşam mücadelesi veriyor. Başka başka kültürler yaratıyor. İçlerine giriyor, yaşıyor. İnsanlık, melezlendikçe melezleniyor. Ama, melezlenmelerin kurallarını tayin eden mert birileri çıkıyor ve melezlik sürekli hapsediliyor.

 

Ece Temelkuran yazısının girişinde “Hem Müslüman hem Marksist, hem muhalif hem muhafazakâr, hem "Modern" hem tutucu, hem demokrasiden bahseden hem de kendi partisinde insanların fikirleri olmasına izin vermeyen, hem seçkinci ve seçkin gibi yaşayan hem seçkinciliğe karşı çıkan, eşleri türban takan ve türbanı savunan ama Hülya Koçyiğit'e Kadıköy Belediye Başkanlığı adaylığını teklif eden, hem iktidar hem muhalefet olan...” diyerek sözü açıyor. Doğru tespitlerde bulunuyor. Ama eksik. Son haberler şöyle: Din ile kapitalizm de, komünizm de evlenebiliyor. Yani, aynı vücutta birleşebiliyorlar. Ama kapitalizm unutamadığı aşkı liberalizm ile hep bir yerlerde buluşuyor. Milliyetçilik ile solculuk da evlenebiliyorlar. Hatta artık erkeklerle erkekler de evlenebiliyor. Müslüman ile Hıristiyan çocuk doğurabiliyor. Türk Kıbrıslı ile Yunan Kıbrıslı’nın evlatları “biz artık kültürlerimizi melezledik, sadece Kıbrıslı olalım” diyebiliyorlar. Evet, böyle reel gerçekler var, kaçmayalım bunlardan. Hapsetmeye çalışmayalım. Her tür melezlik mümkün olabiliyor; istesek de istemesek de. Ece Temelkuran bunların “mantık kurallarına aykırı olduğunu” düşünse de, düşünmese de.

 

Mertlik melezliği bozar

 

Ece Temelkuran yazısında “Birbirine karşıt fikirleri aynı anda savunan biriyle tartışabilir misiniz?” diye soruyor. Bu soruya herkes “hayır” diyecektir; beklenen yanıt. Soruyu “Bu fikirlerin birbirinin karşıtı olduğunu düşünüyor musunuz?” diye değiştirdiğimizde, yanıtlar “evet” de olabilir, “hayır” da. Yani, asıl mesele hangi fikirlerin birbirine karşıt olduklarını kimin belirlediğinde. Çünkü, bunun bir reçetesi yok. Söz kimdeyse, o karar verir buna. Söz sahibi, erk sahibidir; mert olandır. Erkte kendi “özcü” tanımlarıyla çizilen çerçevede konuşur: “Hey, sen” der, “ya dışındasındır çemberin, ya da içinde yer alacaksın”. Bu “özcü” yaklaşım melezliğe de bulaştırılabilir, adına da “yine mertlik” denilebilir. Yani, melezliklerin yeniden erke dönüşmeleri mümkün olabilir. Çünkü, sistem bilmediğinden tanımlayamadığından korkar. Onun ele avuca gelir şekilde tanımlanmasını ister ve sonra mertlik melezliği bozar.

 

Ece Temelkuran yazısında “AKP ile iktidara taşınan "teorize edilmiş bir tutarsızlıktan"” bahsediyor. Buna inanmak güç. Çünkü iktidar ile tutarsızlık birbirine küskünlerdir. İktidar dediğin tanımı gereği tutarlıdır, ve hatta erkektir ve merttir. Eğer Ece Temelkuran’ın dediği doğruysa, melezlik mertliği bozmuş olurdu. Halbuki, aksine bir durum söz konusu. Mertlik, melezliği yine iktidar oyununa getirmiş durumda. Kendini iktidar yapmış meleze “melez” denmez; dense dense “mert” denir. Mesela, Ece Temelkuran “...ABD ordusu için "işgalci" diyen, ama kendisi Irak'a ABD ordusuna destek olmak için asker gönderirken "Biz işgalci değiliz" diyebilen biriyle ne konuşabilirsiniz ki? Melezlik çıktı yani, mertlik bozuldu” diyor, yazısında. Böylelikle, iktidar yaptığı politik oyunu muhalif bir gazetecinin ağzından bile melezliğin başına yıktırabiliyor. Bu oyuna gelmeyelim. Melezliklerimize ve melez dillerimize sahip çıkalım. Mertliği bozmak adına... 

 

* ODTÜ, Sosyoloji Bölümü, Doktora Öğrencisi