Mehmet Güleryüz Dokunduğunda

-
Aa
+
a
a
a

  

Bir seferinde, “emprovize” bir söyleşi yapmıştık Mehmet Güleryüz’le. “Osman Hamdi Bey’den Günümüze Türk Resminde Desen” sergisinin açılışı öncesi galeriye uğramıştı ressam, birlikte duvardan duvara geçerken ustaların işini yorumluyordu, öylesine hâkimdi ki bu sanatın gizlerine, Samih Rifat ve ben dayanamayıp kayda almayı önerdik düşüncelerini, bir odaya kapandık. Orada kurmuştu herbiri altın değerinde kimi altın cümleleri :

 

       “Leonardo, cosa mantale diyor desen için, bir düşünce hareketidir. Bir ressamın şairliği meselesi var...Desen ne zaman ayrılıyor ? Ne zaman kendi başına yaşamaya başlıyor ? Her resmin ana altyapısı desende kurgulanıyor, ve o zaten kendi kendine yeten bir şey...Kroki zaten hızlı kayıtlar. Ben buna adeta steno diyorum. Özetlemeler...Şimdi desen de bir özetleme meselesidir. Gerçekte özü anlama duygusudur...Boya meselesine geldiğinde, salt boya, boya bir desen problemidir. Şöyle bir tuş, bir dokunma ; bu dokunma, renk ne olursa olsun bir jest meselesidir. Ve sürüşteki dil, bir ressamın sürüş dili olduğunu düşünürsek : Bir altyapı, bir kompozisyon kurgusu, açık-koyu tonal dağılım, bunu taşıyan sürüş ve renktir.”

 

Klâsik Uzak-Doğu sanatının büyük fırça ustası Shitao’nun öğüt ve gözlemlerine denk bu saptamaların gücü, içeriden dile getirilmeleriyle bağlantılı hiç şüphesiz : Hafif ve masum bir alan değil desenin oluşturduğu ; tam tersine, sürükleyici akıntıları ve karşıkoyulması zor girdaplarıyla bir tehlike yuvası. Binbir sınavından geçmiş Güleryüz’ün sözleri en çok bundan önemli.

 

Daha önemlisi, öte yandan, onun kendi üretim serüveninde bekliyor. Resim, desen, üçboyutlu çalışmaları Güleryüz’ün nasıl da ayrıştırılamaz bir dil, üslûp bütünlüğü kurduğunu hepimize gösterdi. Bir başka seferde, atölyesinde, Edip Cansever’in ve Ahmet Oktay’ın şiir kitaplarına, okuma sürecinde, nasıl müdahale ettiğine tanık olduğumu anımsıyorum. Kitapların beyaz bölümlerine sataştığını düşünmüştüm o gün. “Bir fırçanın kaç bin kıldan oluştuğunu bilmiyoruz” diyor ya, bir desenin kaç temas denemesinden, darbesinden mürekkep olduğuna da dikkat kesilmiyoruz çoğu kez.

 

Mehmet Güleryüz’de, çıplak bir yüzeyi, çıplak bir düzlemi önüne çeker çekmez doğan bir yüzleşme isteği mi var ? İşte : O değmeden, dokunmadan önce dilsiz bekleyen bu dörtgenlerin üstünde çizgi ve renk gene benzersiz çiftleşmeler yaratmış. Sınırlı sayıda özel basım Açık Radyo Ansiklopedisi nüshasının kapak zeminlerinde, beklenmedik sesler çıkaran kısa, orta ve uzun dalga istasyonları aramaya koyulmuş.

 

“Göz dinliyor” demişti Claudel : Ressamın eli bir de sesleniyor.