Merhaba değerli açık radyo çalışanları! Bu maili biraz da utana sıkıla yazıyorum. Bu kadar borçlu olduğum, 'hayatımı değiştirmiş' bir radyoya tek kuruş katkı yapamıyor olmak insanı kendinden utandırıyor. Bunun için özür dilerim..
''Hayatımı değiştiren'' dedim, evet doğrudur, hiç abartısız bir doğrudur bu. Anlatayım izninizle; hali hazırda 31 yaşındayım. Açık Radyo'yu 1998 sonları, 1999 başı keşfetmiştim. Ki bu tarih radyonun kurulduğu yıllar aşağı yukarı. Ömer bey'in program partneri Avi Haligua bile değildi o yıllarda, adını hatırlamıyorum malesef. Ha birde Ömer bey keyifli keyifli sigara yakardı canlı yayında :) Beykoz'da, bir gecekonduda, küçük odamda, radyomdan başka hiçbir şeyim yoktu. Belki karakterimin, hep farklının, sıradışının peşinde koşan eğilimi beni bu radyoyu bulmaya teşvik etmiştir. Hatırladığım bazı programlar var o günlerden. Tabula Rasa, Yüzyıla 1000 Şarkı ve daha birok program. Ve hatta Halil Turhanlı'nın sunduğu Harita Metod Defteri programının pazartesi geceleri canlı yayınlandığı yıllar.
Mahas Tikiya (ismi kesin yanlış yazdım) adlı hanımın programı, ''Gece yavaş yavaş ilerliyor. Çukur yerlere dolmaya başladı bile. Dil, bu karanlığın içinde yaşayabilirmiş gibi görünen tek şey.'' şeklinde bir tanıtımla başlardı hatırladığım kadarıyla. Turgut Özal'ın milli sporumuz olarak futbolu, milli müziğimiz olarak arabeski ve pop müziği seçtiği, az kanallı, tek değilse de, taş çatlasın iki sesli bir medyanın olduğu bir dönemde, Açık Radyo benim için döneminin internetiydi. Evet belki abartılı olacak ama , Açık Radyo bu ülkenin ilk uluslararası ağıdır bence. Sadece maddi durumu iyi olan ailelerin çocuklarının ulaşabildiği müziklere beni Açık Radyo kavuşturmuştu.
Acaba Açık Radyo kurulmasaydı nasıl biri olurdum? Şok edici bir deneyimdi benim için. 1999-2000 yılları arasında, küçük radyosundan jazz dinleyen 15-17 yaş arası yalnız bir genç. Hala yalnızım ve yine hala sadece radyom var. Şimdi düşünüyorum da, Halil Turhanlı'nın programında çaldığı -contemporary classical tarzı- müzikler beni nasıl da etkilemişti. Bulduğum herşeyle müzik yapmaya başlamıştım.
Bardaklar, soba borusu, madeni sofra vs. Hatta, jazz dinlemeye başladığım dönemde ablamla bir tür 'yabancılaşma' yaşamıştık. Tuhaf müzikler çalan radyo, patronsuz radyo, insan ve çevre odaklı radyo, birkaç dj ve tonla pop albümüyle günü kurtarmak derdinde olmayan radyo, bazen kızdığım, çok kızdığım, çocukluğumdan beri bilinçaltıma kazınmış kültürel bellekle çatışan / çelişen söylemlerin olduğu radyo.. George Orwell'leri, Franz Kafka'ları okumamı sağlayan ardyo..Sonra 'kafir'in aslında 'öteki' 'başkası, başka şeyler söyleyen, başka şeylere inanan, başka bir yaşam biçimi olan, başka bir kültüre ait olan' anlamına geldiğini öğrenmiş olmam.. Sizden bunu öğrendim. Tahammülü öğrendim. Yaz sabahı manavı radyosu. Hiçbir meyve / sebze bir diğerine benzemiyor, şekilleri tatları birbirine yakın olsa da 'aynı değil'. O manavın önünde dikildiğinizi, tüm sebze ve meyvelerin tek renk ve ebatta olduğu bir cehennemi tahayyül ediniz!
Ben, devlet okullarında okumuş, egemen kültürün içine doğmuş ama şanslı olduğu için Açık Radyo ile tanışmış biriyim. Bugün sizin sayenizde farklı kültürlerin de bu ülkede yaşadığını öğrendim, dil öğrendim, çevre dediğimiz şeyin yaşadığımız yer olduğunu idrak ettim, 'düşmanlarımın kandırılmış dostlarım olduğunu' anladım, Halil Turhanlı'nın Harita Metod Defteri, Psychoacoustics vb. programlar sayesinde müzik yapmaya başladım vs. ve belki bu nedenle hala..
Çok şey var daha söyleyecek ama vaktinizi almak istemem. Demem o ki, Açık Radyo okulundan çok ama çok şey öğrendim, elde ettim.. Bunun için teşekkür ederim. Allah'ın selameti üzerinize olsun.