Kıbrıs'ta Yeni Bir Döneme Doğru

-
Aa
+
a
a
a

Referandum sonuçları Kıbrıs’ta kalıcı bir barışa ulaşmamızı engellemiş olsa da, varolan siyasi ve ekonomik sistemin, yani statükonun bu şekli ile devam edemeyeceğini, bu yönde toplumsal bir eğilimin olmadığını açıkça göstermiştir. Aslında karşılıklı olarak hem Güney’deki hem de Kuzey’deki statükodan bahsediyorum. Kıbrıslı Türkler %64.9 gibi yüksek bir oranla hem çözüme hem de Avrupa Birliği ile bütünleşmeye “Evet” demişlerdir. Bu eğilim geri dönüşü olmayan bir yolda olunduğu anlamında önemli bir gösterge. 25 Nisan tarihinden itibaren Kuzey’deki saltanatın devamı için siyaset üreten Kıbrıs Türk liderliği ve aynı paralelde hareket eden siyasi partiler, toplumsal siyasi gücü ve temsil hakkını çözüm yanlılarına devretmek zorunda kalmışlardır. Artık ayrı bir devlet ya da Türkiye’ye entegre olma gibi gerçek dışı bir idealin peşinde olanlar sistem dışı kalmaya, marjinalleşmeye mahkum olacaklardır. Kuzey Kıbrıs’ta, hem yeni bir liderlik hem de yeni bir siyasi anlayışın egemen olacağı açıktır. Bu yeni siyasi anlayış, Kıbrıslı Türklerin toplumsal ve bireysel çıkarlarını her anlamda gözeterek, “izolasyonist” bir anlayış yerine dünya ile entegre olarak geliştirmek üzerinde kuracaktır. Yani Kıbrıs’ta çözüm perspektifi korunarak, Kıbrıslı Türk kimliğinin hem varlığı hem de çağdaş dünya ile ilişkisinin gündeme alınacağı bir dönem olacaktır. Bu dönemde dikkat edilmesi gereken, milliyetçiliğin siyasetin dışında bırakılarak, beklenti ve tepkilerin “hak temelli” insancıl boyut ile etkin ve yaygın anlayış olarak siyasi karşılık bulmasıdır.

           

Ancak Kıbrıslı Türklerin ev ödevlerini çok iyi yaptığı bu tarihi dönemeçte, ciddi sıkıntıların da kapıda olduğu ve buna hazır olunması gerektiği ortadadır. Özellikle dünya ile ekonomik ilişkilerin yeterince geliştirilmemesi sorunu gündeme gelecektir.

           

İçinde bulunduğumuz tehlikeli dönemeçte iki konu oldukça belirgin bir şekilde öne çıkıyor. Birincisi, şu an varolan koşulların Kıbrıslı Türklerin toplumsal çözülme potansiyelini taşıdığı noktasıdır. Kıbrıs’ta çözümün tanımlanabilir, kabullenilebilir, belli bir zaman diliminde gerçekleşebilir bir amaç, hedef olması Kıbrıslı Türk toplumunun tüm sorunlara rağmen varlığını devam ettirmesini sağlamıştır. Gelecek kaygıları, belirsizlikten arınma arayışı, ortak toplumsal duyarlılığı ve dayanışmacılığı geliştirmiştir. Bir kaç yıl önceye kadar sadece belirli bir kesimin siyasi amacı olan çözüm ve dünyaya entegre olma hedefi bugün ortak toplumsal payda haline gelmiştir. Barış artık etkin ve yaygın siyasi anlayış olarak gerçek anlamda toplumsal meşruiyet kazanmıştır. Kuzey Kıbrıs’taki ekonomik sorunlar en açık ifadesiyle ambargoların hafifletilmesi ile giderilebilirse barış ideali ile Kuzey Kıbrıs’taki demokrasi mücadelesi sürdürülebilir bir düzeye gelebilir. Bunun dışında varolan statükonun devamı, yöneten yönetilen ilişkisine ve yönetenin kimliğine bakmadan, çözümsüzlük üreten kaotik günleri beraberinde getirebilecektir.

           

Üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da toplumlar arası güvenin Kıbrıslı Rumların %25 dolayındaki “Evet” oyu ile sarsılmış olmasıdır. Özellikle bugüne dek çözüm yönünde neredeyse Güney Kıbrıs’ın (hatta tüm Ada’nın)  öncü gücü olarak kendini tanımlayan ve olduğunu iddia eden AKEL’in (%34.7 oranında bir oya sahiptir), Annan Planı’na “Hayır” diyerek Kıbrıs’ta çözümü engellemesi geri dönüşü kolay olmayacak bir toplumsal psikolojik tahribat yaratmıştır. Bugün Kıbrıslı Türk barışseverler için AKEL, barış için ortak adım atılabilecek bir siyasi lider olma özelliğini yitirmiştir. Bunun en temel nedeni AKEL’in Kıbrıslı Türkleri bir toplum olarak kabul edemeyişi ve siyasi üstünlük kompleksinden kurtulamayarak, bırakınız Kıbrıslı Rumları, Kıbrıslı Türkler için bile en doğru, en iyi siyasi tavrı kendinin gösterebileceğine inanmasıdır. Bugün çok daha iyi anlaşılıyor ki; Avrupa değerleri olarak kabul edilebilecek ulus devlet ötesi, evrenselci bir düşünce sistematiği AKEL’de gerçek anlamda mevcut değildir. Ve AB’ye üyelik yaklaşımı düşünsel temellerin ötesinde, adanın bölünmüşlüğü üzerinde şekillenmiş taktiksel bir adımdır. Bu anlamda en azından bugün için kendilerini ulus devletçi- milliyetçi komünist parti geleneğinin bir uzantısı olarak değerlendirmek ve kabul etmek, yeni toplumsal hayal kırıklıkları yaratmamak için en gerçekçi yaklaşım olacaktır.

           

Hayatın değişken dinamikleri elbette yeni mücadele alanları, ilişkileri ve biçimleri üretecektir. Kıbrıslı Türklerin Ada üzerindeki toplumsal varlığının sürdürülmesi ve barışa ulaşmak için birlikte yürüyeceği Kıbrıslı Rum dostlarıyla kuracakları onurlu ilişkilerle toplumlararası güvenin yeniden üretilmesi önümüzdeki dönemin beklentileri arasında olacaktır.

 

(Yeni Düzen'de 26 Nisan 2004 tarihinde yayınlanmıştır.)