Kıbrıslı Türkler 'sabrın sonu selamettir' diyor

-
Aa
+
a
a
a

Ciğerci Ahmet lakaplı Ahmet Akdal dostları ile tavla oynuyor
Bir küçük sehpa, bir tavla, koyu bir sohbetin başlamasına yetiyor

27 Nisan 2004Cenk Erdil

Dükkandaki rafların çoğu boş. Uzak köşede ise birkaç kasa içinde salatalıklar, soğanlar, patlıcanlar, portakallar duruyor.

Sehpanın çevresindeki kişilerin işi, adını Kıbrıs’a geldiğimizden beri sık sık duyduğumuz Ahmet Akdal’ın ya da Lefkoşa’da daha bilinen adıyla Ciğerci Ahmet’in karşısında oturan genci “dövmesini” seyretmek.

Ciğerci Ahmet hem söyleniyor hem de fena “dövüyor” genci.

“Dövmek”… Yani Kıbrıs Türkçesinde “yenmek.”

Tavlanın ortasında bir parça tebeşir, kazanılan oyunlar için bir çentik daha atmaya yarıyor.

Ciğerci Ahmet’in önünde beş, karşısındaki gencin önündeyse bir çentik var.

Sehpanın çevresinde bize gösterilen yerlere oturup kahvelerimizi yudumlarken Ciğerci Ahmet’in kaçınılmaz galibiyetini izlemeye başlıyoruz.

"Bizi başkası yönettikten sonra boş bu işler boş"

Bir haftadır Kıbrıs’ta olduğumuzu, referandumu izlemeye geldiğimizi anlattığımızda Ciğerci Ahmet elindeki zarları sallayarak, “Bak evlatçığım, bizi başkası yönettikten sonra boş bu işler boş” diye başlıyor söze.

“1963’ten önce Türk ve Rumlar birarada yaşayabilirdi. O zamanlar İngiliz vardı başımızda. Eee, sonra ne oldu? O tarafta Rum bu tarafta Türk. O tarafta Kipriyanu bu tarafta Rauf Raif Denktaş Bey. Olmaz… Bu iş olmaz.”

“Peki siz referandumda ne oy verdiniz? Adanın birleşmesinden yana mı yoksa birleşmemesinden mi?” diye soruyorum. Tek kaşını havaya kaldırarak “O benim bileceğim iş”diyor.

Ben soruma yanıt alamayacağımı düşünüyorum ama kendini tutamayıp devam ediyor “Kağıdı aldım bir tarafına “evet” dedim öbür tarafına “yes be annem” yazdım. Altına da Ciğerci Ahmet söyler bunu diye adımı yazdım.”

Kıbrıs’ta referandumu izlediğimiz günler boyunca sık sık karşılaştığımız bir slogan “yes be annem”. Panolarda, afişlerde, mitinglerde atılan sloganlarda…

Sohbetin kaynağı olan tavla
Kıbrıs'ta her kahvede, her köşebaşında referandum konuşuluyor

Ateşli bir “evet” kampanyası yürüten Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin, “Çocuklarımızın geleceği için – yes be annem” sloganının ilham kaynağı Ciğerci Ahmet midir bilinmez ama, öğrendik ki Ahmet Akdal bu sözü yıllardır kullanırmış…

“Yeter artık terlettin beni” diyor ve tekrar atıyor zarları Ahmet Akdal… İstediği zar gelmeyince bana dönüp “Mahsus geldin herhalde buraya bu çocuğu yenmeyeyim diye” azarlıyor beni.

Ben mağlubiyetin sorumlusu olmamak için mikrofonu kenara çekip kahvemi yudumlamaya devam ederken, sehpanın diğer ucunda elinde bir başka mikrofonla oturan arkadaşım Hüseyin Alkan söze giriyor.

“Biz bu ambargoları konuşmaya geldik. Ulaşım ambargosu, spor ambargosu… Bunlar sizi nasıl etkiliyor onları merak ediyoruz.”

Ciğerci Ahmet’in dikkati bu kez o tarafa yöneliyor.

“Ne ambargosu yahu. Bize ilk ambargoyu Türkiye koydu. Önce bunu konuşalım ondan sonra öbür tarafa geçelim.”

“Türkiye aldı mı bizim patatesimizi? Soğanımızı aldı mı? Soğanımız şimdi Hollanda’dan gelir, bunu bilir min? Daha ne söyleyeyim ben.”

Ahmet Akdal tavlada yendiği rakibini kucaklıyor
Oyun sonunda rakipler birbirlerini öpüp ayrıldı

Kahveler, çaylar, su bardaklarında yudumlanan Kıbrıs konyakları yenileniyor, sigaralar yakılıyor, zarlar tekrara atılıyor.

Zar, Ciğerci Ahmet’in zaferini kesinleştiriyor. Sonuç 6-1. Ciğerci Ahmet fena “dövüyor” genci.

Ciğerci Ahmet gence, kendisini yenmek için daha çok zaman geçmesi gerektiğini kendi üslubuyla söyledikten sonra bana dönüp, “Çek bakalım şimdi bir foto.” deyip sarılıp öpüyor genci...

Ve gece boyunca, belki de Ada’nın otuz yıllık bölünmüşlüğü boyunca mırıldandığı şarkıya yeniden başlıyor Ciğerci Ahmet:

“Kader ayırdı bizi, elimizden ne gelir,Sabrın sonu selamettir, başa gelen çekilir”