Kazım Koyuncu'nun Ardından

-
Aa
+
a
a
a

Orhan Kahyaoğlu Kazım Koyuncu’yu anmak üzere Açık Dergi’nin konuğuydu.

""

Türkiye'de bütün müzikler kendi alanlarında gitgide poplaşıyorlar, buna alternatif arayışlar peşinde koşan çok az isim var, bana sorarsanız Kazım Koyuncu bunlardan biriydi. Çok genç, arayış dolu, yenilik dolu bir müzisyenin, müzikal serüveninin noktalanması çok üzücü.

Eraslan Sağlam: Genç müzisyen Kazım Koyuncu bir süredir kanser tedavisi gördüğü Amerikan Hastanesi’nde yaşamını yitirdi. Koyuncu Türkiye’nin ilk laz-rock grubu olan Zuğaşi Berepe’yi kurmuştu. Kazım Koyuncu için 27 Haziran’da yapılması planlanan ve Koyuncu’nun da adının geçtiği ‘Hey Gidi Karadeniz’ konserinin gerçekleştirileceği Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda tören düzenlendi. 33 yaşındaki Koyuncu’nun cenazesi daha sonra toprağa verilmek üzere memleketi Hopa’ya götürüldü. 

Hopa’da 1972 yılında doğan Koyuncu müziğe ortaokul birinci sınıfta mandolin çalarak başlamıştı. İstanbul’a üniversite eğitimi için geldikten sonra müzikle yoğun olarak uğraşan Koyuncu 1992’de profesyonel müzik yaşamına geçti. Türkiye’nin ilk laz-rock grubu olan Zuğaşi Berepe’yi kuran Koyuncu bu grupla 1995’ta Va Mişkunan (Bilmiyoruz), 1998’de İgsaz (Gidiyor) isimli albümleri yaptı. Koyuncu 1998’in sonunda Zuğaşi Berepe’nin dağılmasının ardından tek başına müziğe devam etti ve Salkım Söğüt isimli projelerin ikincisinde üç şarkıyla yer aldı. Kazım Koyuncu 2001 yılında ilk solo albümü Viva’yı çıkardı, ikinci solo albümü Hayde’yi Nisan 2004’te çıkaran Koyuncu yaklaşık 6 aydır kanser hastalığı ile mücadele ediyordu. 

Orhan Kahyaoğlu: Kazım Koyuncu Türkiye’de rockta yeni bir arayışı simgeledi, daha da önemlisi kendi etnik, yerel dilini kullanarak müzik yapan bir grubun başındaydı Kazım Koyuncu, Zuğaşi Berepe adlı grubu hatırlıyorum, çok önemli işler yaptı.  Hatta, o müziğin yapıldığı zaman dilimi, bu tür arayışların, devletten, yukarıdan devamlı baskı gördüğü bir dönemdi, yani düzeyli etnik arayışların bir anlamda önü kesiliyordu. Biliyorsunuz bu özgürleşme 2000’lerden sonra çıktı ve burada özgürlükçü bir arayışı da Koyuncu ve grubu simgeliyordu. 

Kazım Koyuncu’nun müzikal serüvenin noktalanması beni çok üzüyor, çünkü 10-15 yıldır Türkiye’de öyle bir süreç yaşanıyor ki, bütün müzikler kendi alanlarında gitgide poplaşıyorlar, hemen hemen bütün türleri böyle. Buna alternatif arayışlar peşinde koşan çok az isim var, bana sorarsanız Kazım Koyuncu bunlardan biriydi ve gerçekten bir arayış müzik insanı idi, bir çok deneyim yaşadı. 

Aslında burada sayılmayacak bir çok deneyim yaşadı, tabii üstünde durulması gereken son iki albümü; özellikle Viya adlı ilk albümü bir çıkış noktasıydı ve Kazım Koyuncu’nun bir solo müzisyen olarak, solo sanatçı olarak ortaya çıkmasını işaretledi. Viva hakikaten deneysel karakterli, yani laz müziğinin kaynaklarından yararlanıp bunu zedelemeden, bunu poplaştırmadan yapmayı beceren bir müzisyenin albümüydü. Hakikaten bir çok deney vardı içinde, bunu yaparken etnik kaynakları baz alsa da çağın duyarlılığı, günümüzün duyarlılığından hep esinlendi ama popun standart kalıplarına hiçbir zaman uymadı, buna eklemlenmedi, beni bu çok mutlu etmişti. 

Onun dışında Hayde adlı albüm aynı serüvenin bir devamıydı, bu noktada alışılmış çizginin dışında bir arayışı simgelediği için hakikaten çok umut verici bir isimdi, büyük beklentilerimiz vardı bizim müzik alanındaki insanlar olarak. Bu genç yaştaki ölüm bizi hakikaten fazlasıyla üzdü. 

Bu arada işin bir de farklı yüzü var; işi teknik olarak olarak bilmiyorum ama kanserin Karadeniz’de yaygınlaşması Türkiye’deki bir takım yanlış politikaların sonucudur. Sanıyorum bu genç müzisyen de bu yanlış politikaların sonucu bu hastalığa kapıldı. Bir çok insan biliyorum, müzik ortamından da duyuyorum, en azından aileleri aracılığıyla duyuyorum. Bu devletin duyarsızlığının bir sonucudur ve Kazım Koyuncu bunun bir anlamda kurbanıdır duygusu var bende ve bu beni çok rahatsız etti. Devletin 20 yıldır süren duyarsızlığı etik olarak çok önemli bir sorun, kınanması gereken bir durum. Çok genç, arayış dolu, yenilik dolu bir müzisyenin de belki de bu yüzden çok genç yaşta ölmesi çok mutsuz etti beni. Yine de az çalışması yok, film müzikleri için yaptığı ortak çalışmalar var, ilk dönem grubu var, bahsettiğim lazca rock yapılan grubu. İnşallah yıllar yılı insanların dinleyeceği bir grup, bir yapıt bıraktı Kazım Koyuncu. En azından onları ömrümüzce dinleyeceğiz Kazım’ı da anacağız. Hepimizin başı sağolsun.

E.S: Kazım Koyuncu vefatından önce tedavi gördüğü Amerikan Hastanesi’nde geçtiğimiz Nisan ayında düzenlenen “Çernobil’in Etkileri ve Hasta Hakları” konulu panelde kanserle mücadelesini anlatmıştı. Genç şarkıcı Koyuncu konuşmasında “duyarlı bir sanatçı olarak dertleri hissediyordum, kanser de oldum artık. Ben kanserden çok korkan bir insandım, kanserim ve korkmuyorum. Sadece beni sevenleri ve özgürlüğümü düşünüyorum. Ölüm küçük bir şey ama hastalık sizin özgürlüğünüzü sınırlıyor” ifadelerine yer vermişti. 7 yakınını kanser hastalığı sebebiyle kaybeden ve babası da kanser olan Koyuncu gen hücreli kansere yakalanmıştı. Kendisi de Hopalı olan Koyuncu, Karadeniz bölgesinde kanserin sık görülmesini Çernobil faciasına bağlıyordu. Bununla ilgili olarak yaptığı bir röportajda “neredeyse her ailede bir kanser vakası var ve bu tesadüf değil; adamlar pişkin pişkin çıkıp çay içti karşımızda. Bunu yapan ya geri zekâlıdır ya da çıkar gruplarına hizmet ediyordur. Eğer bu insanlar karşımızda çay içeceklerine erken teşhis için bir takım çalışmalar yapsalardı sonuç daha farklı olurdu. Şimdi bunlar cinayet değil mi? Buna karşı önlem almamak, o çok korktukları terörden daha kötü değil mi? Çok korktukları vatan hainleri var ya, asıl vatan hainleri, halk düşmanları Osmanlı’dan günümüze dek gelen bu tarz yöneticilerdir” demişti. 

Kazım Koyuncu bize geriye müziğini bıraktı.

(29 Haziran 2005 tarihinde Açık Radyo’da Açık Dergi programında yayınlanmıştır.)