William Safire16 Ocak 2003Fiyat etiketi yapıştırılmış bir ittifak artık ittifak değildir. Türkleri severim. Kore Savaşı' nda can kaybımızı paylaştılar. Soğuk Savaş'ta Sovyetlere karşı NATO'nun kalesiydiler. Birinci Körfez Savaşı'nda da istediğimiz her şeyi sağladılar. Son dönemde 'gizli ittifak' (sessiz Türkiye-İsrail-ABD işbirliği) Ortadoğu'da istikrara yönelik pek az güçten biriydi. ABD'nin öteden beri Türkiye'nin çıkarlarını desteklemesinin de temel nedeni de bu güvenilir ittifakın tarihi. Bu destek, Uluslararası Para Fonu nezdinde Türk ekonomisini desteklemesi nüfuzunu kullanmaktan, Müslüman karşıtı Avrupa Birliği'ne Türkiye'yi laik Müslüman demokratik bir devlet modeli olarak bünyesine alma yönünde bastırmaya kadar uzanır. Paradoksal olarak Türkiye'deki demokrasinin ilerlemesi (ABD hep alkışlamıştır) bu ittifaktaka bir belirsizlik unsuru katmıştır. Kökleri laiklikten çok İslam'a dayanan Ankara'daki yeni, serbest seçimle işbaşına gelmiş hükümet, Başkan Bush'un Irak'a karşı 'gönüllü ittifak'ına katılmakta kararsız davranıyor. Eski Türk iktidar yapısı da (daha önceleri ipleri elinde tutan ordu ve yönetim kurumları) arkasına yaslanıp Türkiye'nin kamuoyu görüşüne ne kadar duyarlı hale geldiğini gösteriyor. O kamuoyu görüşü ne Saddam yanlısı ne de ABD karşıtı. 'Savaşı destekliyor musunuz' diye sorulursa tabii ki 10 yanıttan dokuzu, 'Hayır' olur. Ama 'Saddam'ın devrilmesini destekliyor musunuz?' diye sorulsa yanıtın çok daha keskin biçimde bölüneceği söyleniyor. AKP'liler Saddam'ın devrilmesinin gerekliliği konusunda halkı hazırlamak için hiçbir şey yapmıyor. Bunun yerine, geçici Başbakan Gül, ABD'nin yanında yer almamaya ne kadar hevesli olduğunu göstermek için Arap ülkelerini tavaf ediyor; BM kararı olmadan herhangi bir müttefik harekâtında işbirliğini reddediyor. Türk işadamlarından oluşan geniş bir heyet Bağdat'ı ziyaret ediyor. Seçmenleri komşu ülkedeki baskıcı rejimi sona erdirmek suretiyle sağlanacak uzun vadeli çıkarlar etrafında birleştirmeyi başaramamak bir numaralı hata oldu. Daha da kötüsü, AKP'nin şu anda yaptığı, değerli Türk-Amerikan ittifakına zarar verecek hata: Irak halkını özgürleştirme çabamıza katılıma bir fiyat etiketi yapıştırıyor gibi görünmek. ABD olası savaşta yararlanacağı üsleri kullanmak için izin istediğinde, üslerde yapılacak iyileştirme çabalarında ve kullanılacak kara alanlarını genişletmek için kaç yüz milyon dolar sağlanacağı konusunda pazarlık başladı. Daha bu konuda bir ilerleme sağlanamadan bu kez de Ankara'ya göre 5 milyar dolarlık, Amerikalılara göre iki katı bir ekonomik yardım paketinden söz edilmeye başlandı. Halen kötü durumda bulunan Türk ekonomisi, olası bir savaşta da darbe alırsa, müttefikimiz tazminat amacıyla ABD'ye de yönelebilir, Yeni Irak'ın petrol gelirlerine de. Ankara, Türk kamuoyuna şunu da anlatmalı: ABD bölgedeki başlıca müttefikinin alacağı darbelere karşı yastık sağlamaktan geri durmayacaktır. Ancak halihazırdaki askeri yardıma karşılık para üzerine dönen yakışıksız pazarlık yıpratıcı ve iki ülke arasındaki ittifakının doğasını değiştirebilir. Türkiye'nin yeni liderleri ne yapmalı? İlk olarak, ABD birliklerinin konuşlanabilmesi için yasal ve yapısal değişiklikler yerine getirilmeli. Daha sonra bir adım öteye geçerek Kuzey Irak sınırına 100 bin asker yığmaya gönüllü olmalı (Bunu PKK teröristlerine kucak açarak Türkiye'ye ağır zarar veren Suriye'ye yaptığı zaman, Suriyeli diktatör mesajı almış ve terörist lideri Şam'dan çıkararak yakalanmasına kadar giden süreci başlatmıştı). Kuzeyden Bağdat'a inecek bir Türk ordusunun yaratacağı gerçek tehdit, güneyden Kuveyt'ten kopup gelen Amerikan ordusuyla karşı karşıya kalacak Iraklı generallerin teslim olmasını hızlandırır. Türklerin petrol zengini Kerkük'ü terk etmeye yanaşmama tehlikesine karşılık belki de biz Türklerin müttefik işgaline katılma teklifini kabul etmeyiz. Ancak Türkiye huysuz bir üs sahibi gibi değil de stratejik bir müttefik gibi davranırsa bir süper gücü gelecek on yıllarda hep yanında bulur.
Radikal gazetesinde yayımlanan çeviri; yazının orjinali için tıklatınız