İsrail'in Filistinlilere Karşı "Daha da Büyük Soykırım" Tehdidi

-
Aa
+
a
a
a

1 Mart 2008

Znet

  

Dün, yani 29 Şubat 2008’de, İsrail’in Savunma Bakanı Yardımcısı Matan Vilnai, Gazze’deki Filistinlileri, ‘soykırım’ ile tehdit etti; İsrail Askeri Radyosu’ndan yaptığı açıklamada, kassam füzeleri ve roketleri ne kadar uzun menzile ulaşırlarsa, Filistinlilerin o kadar büyük bir soykırıma maruz kalacaklarını, çünkü kendilerini savunmak için bütün güçlerini kullanacaklarını söyledi. Bu gün tarihe, İsrail ve Filistinliler arasındaki sömürge ihtilafında, yeni bir dönemin başlangıcı olarak geçecektir; buna uygun olarak, bu konuda solcu görüşe sahip İsrailli üst düzey bir lider de, eğer emirlere karşı koymayı bırakmazlarsa, Filistinlilere karşı, İsrail’in, askeri işgal altında gerçekleştirmek istediği soykırım planlarını alenen göstermiştir. Aynı zamanda 2. Dünya Savaşı’ndan beri ilk kez, bir hükümet, üst düzey bir hükümet görevlisinin kasti olarak soykırımı ifade etmesi aracılığıyla, sivil bir topluma, acımasızca, yavaş ve düşük yoğunlukta bir soykırım korkusu vererek, tarihe damgasını vurmuş, bütün dünya da mutlak bir kayıtsızlık ya da Batılı liderlerde olduğu gibi coşkun bir neşe ile bu olaya şahit olmuştur.

 

Yahudi bir İsrailli lider için, herhangi birini soykırım ile tehdit etmek, tarihin üzüntülü bir ironisidir. Konuşulmayan suçların mağdurları korkunç suçlar işlemek zorundalar mı? Yahudi soykırımının başlıca mağdurları olduklarını iddia eden kişiler, kendileri yeni bir soykırım yapmadan önce, bu kötü kader zincirini kırmak için herhangi bir şey yapılamaz mı?

 

Bu soruları sorana kadar birileri, İsrail’in Filistinlilere karşı işledikleri suçların, her ne kadar vahşi ve insanlık dışı olsalar da, Nazi soykırımı ile kıyaslanmasını, abartılı ve maksatlı şekilde saptırıcı bulabilir. Üstelik, “her bir suç, kendi çapında, evrensel ahlak prensiplerinin, uluslararası hukukun ve insan haklarının ihlali açısından tek ve dikkate değer değil midir?” sorunun cevabı ‘evet’dir. Her bir suç kendine özgü olmakla birlikte, bugüne kadar İsrail’in Filistinlilere karşı yaptıkları, Nazilerin yaptıkları ile sayısal olarak kıyas dahi edilemez. Fakat bir zamanlar mağdurken fail durumuna düşenler, aslında kendilerinin de çok aşina olduğu benzersiz suçları işlemeye niyetleri olduğunu kabul ettiklerinde ve özlerinde olan gem vurulmamış ırkçılık ile diğer insan hayatlarına itibar ve değer vermeyi dehşetli bir şekilde ihmal ederek, aslında bu suçları tekrar tekrar işlediklerinde, bu tehditleri ciddiye alınmalıdır. Bu suçların mantıken doğuracağı sonuçları önlemek için, herkes, her şekilde karşı koymaya çağrılıyor.

                  

Ramallah merkezli Filistin iktidarı, politik bağımsızlıktan yoksun ve ihtilaflı bir hakimiyet alanı olmasına rağmen, suç ortaklığı suçlamasından derhal temize çıkmaya çağrıldı. Azmi Bishara, Kahire’deki Basın Ateşeliği tarafından, Gazze’deki en son İsrail katliamından,   İsrail saldırıları için bahane yaratan İsrail kent ve yerleşim birimlerinin Filistinli direnişçiler tarafından rastgele vurulmasından yalnızca bir gün önce yayımlanan bildiriye bir reaksiyon olarak bu ithamı dile getirenler arasında en göze çarpan kişidir. Bu suç ortaklığı savının güvenilirliği, Mahmut Abbas’ın İsrail’in suçlarını benzeri görülmemiş sertlik ve abartı ile ‘soykırımdan da öte’ olarak tanımlayıp kınamak için harekete geçmesinde yeterli olmuştur.

 

Başta Mısır ve Ürdün olmak üzere seçilmemiş, gayrimeşru ve Amerikan güdümündeki Arap rejimlerinin, yine de kendilerini İsrail’in Gazze’deki bu öldürücü savaşından uzak tutmaları beklenir, ama sonuçta unutulmamalıdır ki, bu rejimlerin İsrail ile süregelen diplomatik ve ticari bağları ve bununla birlikte Hamas’ı tekrar tekrar kötülemek ve İsrail’in suçlarını örtülü de olsa aklamak yoluyla hem kendi halklarının hem de diğer Arap halklarının gözünde bu suçların aracı olmuşlardır.

 

Fransa, İngiltere ve Almanya başta olmak üzere Avrupa hükümetlerinin, Filistin, Arap ve Müslüman çoğunluğa karşı İsrail’in sürdürdüğü insanlık dışı cinayetlerdeki ciddi danışıklı  dövüş suçlamasına cevap vermeleri gerekmektedir. Bu hükümetler, Gazze’de son birkaç günde, çoğunluğu çocuk olan 100 masum sivili öldüren İsrail’e karşı sadece sessiz kalmakla kalmamış, korkunç bir etnik temizlik kanıtı ve sömürge harabe olan, İsrail’in sözde 60. yıldönümünü kutlayarak İsrail’e hürmetle muamele etmeye devam etmiş, ekonomik, politik ve bilimsel destek yağdırarak dokunulmazlığına belirgin biçimde katkıda bulunmuşlardır.

 

Öte yandan, Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti, yukarıda sayılan suç ortağı ülkeler gibi, sadece İsrail’in soykırım faaliyetlerini teşvik eden bir hükümet olarak itham edilip aynı kefeye konulamaz. Bu ülke, Filistinlilere karşı işlenen suçların planlanmasında, finansmanında ve uygulanmasında her zaman tam ve bundan gurur duyan bir ortak olmuştur -Afganistan, Irak ve bunlardan önce Vietnam’daki suç rekorundan bahsetmiyoruz bile. Bizim kendi Nuremberg zamanımız gelip de, İsrail savaş suçluları Uluslararası Mahkeme huzuruna çıktıklarında, mahkemede büyük bir alanı da, Birleşik Devletler komutan ve politik liderleri için ayırmak gerekecektir. Zira, sınırsız askeri, ekonomik ve diplomatik yardımla tanımlanan Amerikan ortaklığı olmaksızın, İsrail, tüm bu ırkçı ve sömürgeci suçları, böyle bir dokunulmazlıkla işleyemezdi.

 

“İsrail’i durdurmak için herhangi bir şey yapılabilir mi ya da yapılmalı mıdır?” sorusuna dönecek olursak, cevap kesinlikle “evet” olacaktır. Güney Afrika’da işlenen ayrımcı suçlarla, sadece o ülkedeki ezilmiş kitlelerin kahramanca mücadelesi ile değil, aynı zamanda, bu suçu işleyen rejime ve işbirlikçi ekonomik, kültürel ve akademik kurumlarına karşı dünya çapında yürütülen boykot ile de mücadele edilmiştir. Benzer şekilde, uluslararası sivil toplum da, İsrail’i, uluslararası hukuk ve temel insan haklarına uyum içine getirecek aynı adalet ölçümlerini uygulayabilmeli ve hatta uygulamalıdır da. Geçmişte yapılan yaptırım tehdidinin bile, İsrail’in süregelen öldürme seferberliği ve tahribini durdurmakta yeterince etkili olduğu kanıtlanmıştır.

 

Eğer tüm bu parçalara ayrılan Filistinli çocuk görüntüleri ve tümüyle savunmasız olan sivil bir halka karşı işgal ordusunun yürüttüğü nedensiz öldürme ve tahrip cezasız kalırsa, dünya yeni bir soykırıma şahit olacak.      

 

İngilizce aslından Türkçe'ye çeviren: Semiha Ergüder 

Yazının İngilizce aslına ulaşmak için tıklayın.