19 Temmuz 2009Larry Derfner
İlkin televizyonda Gazze'nin yerle bir edildiğini gördük, ardından bunun hakkında Filistinlilerden, sonra gazetecilerden (çoğu yabancı), sonra da önde gelen insan hakları örgütlerinden açıklamalar işittik. İnanmadık ya da meşrulaştırmanın yollarını bulduk, fakat her durumda, biz, İsrail kamuoyu, görüntülerle kelimelerin bir kulağımızdan girip diğerinden çıkmasını garantiye aldık.Derken martta kendi oğullarımızdan bazıları, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) askerleri konuştu; 'kuşkulandığınızda vurun'a varan emirleri, Filistinlilerin hayatlarına ve mülklerine karşı nefreti, IDF hahamlarının kutsal savaş telkinlerini anlattılar. Birkaç günlüğüne vicdanlarımızda küçük bir çentik açılmış gibi göründü. Fakat IDF kendi içindeki kısa ve kapalı soruşturmayı tamamlayıp bu hikâyelerin dedikodu olduğunu, ihtiyar bir kadınla bir annenin kasten vurulduğuna dair anlatılanların bir hiç olduğunu, endişelenecek hiçbir şey bulunmadığını, hepimizin gidip mışıl mışıl uyuyabileceğini ilan etti ve elbette öyle yaptık.'Obama için erken bitti'Şimdi de 'Sessizliği Kırmak' adlı, IDF yedek muharip askerlerinin kurduğu bir örgüt, Dökme Kurşun Operasyonu'nda görev yapan 26 askerin tanıklıklarını duyurdu; hikâyeler çok ama çok tanıdık, sadece daha önce duyduklarımızdan daha ayrıntılı. Olağanüstü boyutlarda yıkımı ("geride hiçbir şeyin kalmadığı şu 2. Dünya Savaşı filmleri gibiydi"); vandallığı ("Girdiğimiz evlerden birinde askerlerin çekmecelere büyük abdestlerini yaptığını gördüm"); hepsini vur-gebert ruhunu ("Atmosfer o kadar korkutucu değildi, buna rağmen insanlar diğer insanları vurmaya fazlasıyla hevesliydi"); 'meşru hedefin' esnek tarifini ("şüpheliler, gözcüler, çatılarda birliklerimize bakanlar, eğilmiş insanlar, pencere kenarından dışarı bakanlar"); tıka basa insan dolu bölgelere napalmvari beyaz fosfor atılmasını; boşaltılmış bölgelerde silahsız sivillerin öldürülmesini; hahamların Arap karşıtı moral verme konuşmalarını; ve daha nicelerini anlatan 100 sayfadan fazla tanıklık.Vahşet eylemlerine, klasik savaş suçlarına - savunmasız sivillerin kasten katledilmesine dair hiçbir hikâye yok. Aslında bu hikâyelerin hiçbirinde fazla Filistinli de yok; sivillerin büyük bölümü IDF uyarılarının ardından evlerinden kaçmıştı ve Hamas savaşçıları çoğunlukla çatışmıyor, gizleniyordu. Askerlerin girdiği mahalleler tamamen olmasa da, büyük oranda terk edilmişti.Bu hikâyeleri okuduğumda edindiğim başlıca izlenim (dört askerin tanıklıklarının kaydedildiği bir DVD de var) şu: Dökme Kurşun Operasyonu bir savaş değildi, acımasız bir saldırıydı. IDF Gazze dışındaki bütün mahalleleri, köyleri ve mülteci kamplarını dümdüz etti. Bir asker, yedek asker olan bir doktor, birliğinin terk edilmiş ve 'yaklaşık 50' evin ayakta olduğu bir köyde bir hafta geçirdiğini, ayrılırlarken evlerin enkaz yığını halinde olduğunu anlattı. "Düşünebileceğim her tür yıkımı gördüm. Evler uçaklar, helikopterler, toplar, D-9 buldozerleri, makineli tüfekler, havantoplarıyla havaya uçuruldu" diyordu. Doktora göre plan hepsini yerle bir etmekti, fakat ordu Gazze'yi erken terk etmek zorunda kalmıştı, zira Barack Obama'nın yemin töreni vardı.Terk edilmiş evleri kasten yıkmanın sebebi neydi peki? "Tabur komutanı bize iki sebebi olduğunu söyledi: İlki, evlerin bize tehdit oluşturamamasını garantiye almaktı. İkincisiyse 'bir sonraki gün'dü. Zeminin dümdüz olmasını sağlamak istiyorduk, zira biz ayrıldıktan sonra Hamas gizlenecek tek bir yer bile bulamamalıydı." Asker doktor, kippa takan, üniversitede Yahudi felsefesi okuyan ve oturma odasının duvarı kutsal kitaplarla dolu olan genç bir baba, şunları da anlatıyordu: IDF'de görevli bir haham, ona ve birkaç silah arkadaşına 'bunun aydınlığın çocuklarıyla karanlığın çocukları arasında bir savaş olduğunu' ve 'günahlarımızın hesabının sorulmayacağını' söylemişti. Hatırladığına göre hahamın söylediği son şey de şuydu: "Unutmayın çocuklar, gövdeye nişan alacaksınız."IDF'nin gündemi de saklamakBu hikâyeler mi, yoksa IDF'nin cevabı mı canımı daha fazla sıkıyor bilmiyorum. 26 askerin (14'ü muvazzaf, 12'si yedek) tanıklıklarından oluşan böylesine acayip 100 sayfa okuduktan sonra, IDF komutasının en azından çıkıp rahatsız edici, üzücü filan diyeceğini sanırsınız.Öyle sanıyorsanız daha çok beklersiniz.Telefon açtığım bir IDF sözcüsü, "Doğru olduğunu nasıl biliyorsunuz?" diyordu. Askerlerin kimlikleri gizliydi, ordunun hikâyelerinin doğruluğunu denetlemesinin hiçbir yolu yoktu. Rabin akademisindeki askerlerin anlattığı hikâyeleri hatırlıyor muydum? Hepsinin yalan olduğu ortaya çıkmıştı. Sözcüye göre, Sessizliği Kırmak örgütünün 'siyasi bir gündemi' vardı. IDF'nin anlatılan hikâyelerin bir anlamı veya değeri olduğunu düşünüp düşünmediğini sordum. Sözcü tahminde bulunamazdı; hikâyelerin denetlenemez olduğunu, Sessizliği Kırmak örgütünün nasıl da 'isimsizliğin arkasına saklandığını', nasıl da siyasi amaçları olduğunu tekrarlamakla yetindi. Sözcü haklı. Örgütün siyasi bir gündemi var - IDF'nin Filistinlilere ne yaptığına dair, bunun en kötü örneği olan Dökme Kurşun Operasyonu'na dair gerçekleri anlatmak. IDF'nin de bir gündemi var: Tüm bunları saklamak. IDF 26 askerin isimlerinin niye saklı tutulduğunu biliyor: Kimlikleri açıklanırsa 'ştinkerim' (muhbirler) olarak damgalanacaklar ve hayatları cehenneme dönecek. 'Cadı Kazanı' sergileniyorSözcünün Rabin Akademisi'ndeki askerlerin tanıklıklarının 'yalan çıktığı'ndan dem vurmasına gelince, IDF'nin ışık hızında, kapalı kapılar ardında yürüttüğü soruşturmalarının eksiksiz, tarafsız veya iyi niyetli olduğuna inanan birileri ancak İsrail'de çıkar. Hakikatle gerçekten alâkadar olan herkes, IDF'nin örtbas etmenin her imkânına sahip olduğunun farkındaydı. Bilhassa akademinin başkanı Danny Zamir'in ağız değiştirmesi kulağa, Arthur Miller'ın The Crucible (Cadı Kazanı - Miller'ın McCarthy dönemindeki cadı avını anlattığı tiyatro eseri) oyunundan birileri konuşmuş gibi geliyordu.Gazze'de yapılan televizyon çekimlerinin, Filistinli kurbanların, gazetecilerin, insan hakları denetleyicilerinin ve Rabin akademisi askerlerinin anlattıklarının üzerine şimdi bir de, 26 askerin savaş hikâyelerini inkâr etmek mecburiyetiyle karşı karşıyayız. Birkaç haftaya kadar bir başka raporu inkâr ediyor olacağız; bu rapor da, modern zamanların en cesur, en mükemmel Yahudi adalet savaşçılarından biri olan Güney Afrikalı Yargıç Richard Goldstone'un başkanlığını yürüttüğü bir BM komitesinden gelecek. Gazze'de ne yaptığımıza dair hakikati bize kimin anlattığının önemi yok - her halükârda inkâr edeceğiz. IDF Genelkurmayı tam kadro bir basın toplantısı düzenleyip kanıtların doğru olduğunu kabul etseydi, biz yine onların solcu olduğunu, Obama'ya yaltaklandıklarını, uydurduklarını söyleyeceğiz. Bize bunun gerçek olduğunu kendi oğullarımız anlatsa bile, biz onların yalan attığını söyleyeceğiz. Zaten şu an 26 oğlumuza daha tam da bunu söylemekteyiz. (İsrail gazetesi, 15 Temmuz 2009)