ABD Başkanı Bush komşumuz İran’ı kötülük ekseni (evil axis) içine alınca bu ülke dünya gündemine bir kez daha girmiş oldu. ABD’nin İran’ı böyle değerlendirmesi için hangi verilere dayandığını düşündüm. Kendimi bu konuda pek de bilgili bulmadım doğrusu...
İran’a ilişkin olarak geçmişten belleğimde yer eden birkaç nokta var gerçi...
Şah Muhammed Rıza Pehlevi’nin politikalarından hiç hoşlanmadığımı anımsadım. ABD’ye yaslanıp bölgede hakimiyet kurmaya çalışıyordu. Ülkesinin kaynaklarını inanılmaz bir biçimde silahlanmaya harcıyordu. Halkın durumu ile o kadar ilgilenmiyordu, besbelli...
Sonra 1979 İslâm devrimi oldu. Ayetullah Ruhollah Humeyni dönemi başladı. Bu değişikliğin büyük bir tedirginlik yarattığını anımsıyorum. İran’nın nereye doğru gittiğini, İranlılar dahil, kimse çıkaramıyordu. Zaman içinde bu yeni rejimle bağdaşamayacağını hisseden İranlıların sayısı epeyce arttı. Ülke dışına önemli bir göç oldu. Bu arada İran’ın söylemi Fars milliyetçiliğinden İslâm radikalizmine doğru değişmiş olmakla birlikte bölgede hakimiyet kurma özleminin değişmediği izlenimini edinmiştim. Yine hoşlanmadım...
Sonra Irak İran’a saldırdı. Rivayet muhtelif... Kimilerine göre İran Irak’ı saldırmaya mecbur bırakmıştı, kimilerine göre ise salt Saddam Hüseyin’in marifetiydi bu... Sekiz yıl süren savaş boyu ben İran’ın saldırıya uğradığını düşündüm hep. Bu savaşı cephede iki tarafın kaybettiği bir milyon dolayında insan, kentlere atılan Scud füzeleri ve Irak’ın kendi topraklarındaki bir kent de dahil olmak üzere tam on yerleşim yerinde sivil insanlar hedefleyerek kimyasal silah kullanması ile anımsıyor ve halâ dehşet içinde kalıyorum...
Daha sonraki yıllarda İran’lı iktisatçılarla tanıştım. Bir kısmı ülkelerinin dışında yaşıyor, bir kısmı ise içinde... İktisadi sorunları tartıştık aramızda... Tabii ülkelerimizin durumunu da... Bu tartışmaların yoğunlaştığı konu ise medyanın hemen hemen hiç önem vermediği insanlardı. Evet, orada da bizim gibi insanlar yaşıyordu, onların da bize benzer sorunları vardı ve bunlara çözüm bulmaya çalışıyorlardı...
Tekrar bugüne, baştaki soruya dönelim: İran niçin Kuzey Kore ve Irak ile birlikte kötülük ekseninde anılıyor? İki önemli neden sayılıyor. Bunlardan ilki İranın kitle imha silahları (biyolojik, kimyasal ve nükleer silahlar) ve bunları komşu ülkelere (hatta daha uzaklara) ulaştırabilecek füzeleri geliştirmekte olması, ikincisi ise İran’ın terörist eylemlere destek vermesi.
Bu yazı ilk neden üzerine. Bu tür silahları yapmak isteyen bir ülkenin iktisadi kaynaklarından küçümsenmeyecek bir kısmını silah yapımına ve temininine ayırması gerekiyor. O zaman aklıma şu soru geldi: Acaba İran’ın iktisadi durumu böyle bir silahlanmayı sürdürmeye yeterli mi? Bu nedenle İran’ın iktisadi durumu, şimdiki askeri gücü ve silahlanma programları üzerinde çalışmaya karar verdim. Beni bu konudaki araştırmalarımı bir yazıya dökmeye yönlendiren ise Türkçe’de derli toplu bir kaynağa rastlamamış olmam. Tabii bu konuda, yeterince tarama yapamadığım için, yanılıyor olabilirim.
Konulara girmeden iki noktayı belirtmem gerekiyor. Bunlardan ilki İran’ın terörist eylemlerle olan ilişkisi konusunu ele almayışım terör olgusunu küçümsememden kaynaklanmıyor. Tam tersine çok önem veriyorum, ancak kendimi bu konudaki bilgileri değerlendirebilecek durumda görmüyorum.
İkinci üzerinde durmak istediğim nokta ise, yararlandığım tüm kaynakların kamuoyuna açıklanmış istatistiksel bilgiler ya da yayınlanmış yazılar olduğu. Bunun akla gelebilecek temel sakıncası, ulaşılabilecek kaynakların çoğunun Batı ülkelerinde (başta ABD olmak üzere) yayınlanmış olması. Bu, bilgilerin tarafsız olup olmadığı sorusunu gündeme getiriyor. Yararlandığım kaynakların bu niteliği ile İran’a ilişkin askeri olsun ya da olmasın pek çok bilginin tahminlere dayanmasının kaçınılmazlığı ile birleşince, bu yazıdaki değerlendirmeleri gerçersiz kılabileceğinin farkındayım. Bu nedenle, elimden geldiğince farklı kaynaklara giderek verdiğim kullandığım istatistiksel verilerin güvenilirliğini kontrol etmeye çalıştım. Yararlandığım kaynaklar, yazının en sonunda yer alıyor.
I. İran'ın iktisadi durumu
İran’ın 1979 İslâm devrimi sonrasındaki iktisadi durumuna bakıldığında büyük çalkantılar yaşandığı görülüyor. Önce devrimin yarattığı sarsıntılar yaşandı. Bunu Irak ile sekiz yıl süren savaş izledi. Petrol fiyatlarının oynaklığının yanı sıra ABD’nin ve bazı Avrupa ülkelerinin iktisadi ve mali ambargosu da buna eklenince İran’ın gelişmesi önemli ölçüde sekteye uğradı. Bütün bunlara bir de iktisat politikasındaki hataların eklenmesi gerekiyor, [Pesaran(1999)].
Ancak İran’da iktisat politikasını anlayabilmek için İslâm devriminden sonra kurulan rejimin iktisada nasıl baktığını anlamak gerekiyor. Rejimin iktisadı nasıl anladığı 29-30 Mart 1979’da yapılan referandum ile kabul edilen İran İslâm Cumhuriyeti anayasasında etraflı bir biçimde ortaya konulmuş.
İran İslâm Cumhuriyetinin anayasasının giriş bölümünde rejimin iktisata bakış açısı şöyle ortaya konuluyor:
“ Ekonomi araçtır amaç değil…
Ekonominin temelinin sağlamlaştırırken, insanın, bir bütün olarak gelişmesi sürecindeki nesnel gereksinimlerinin karşılanmasi esas alınacaktır. Bu ilke, amacın servetim yoğunlaşması, birikimini ve kârın ençoklanmasını amaçlayan diğer sistemlerle çelişir. Materyalist düşünce okullarında ekonomi kendi içinde bir amaçtır dolayısıyla insanın gelişmesini yıkıcı ve bozucu bir neitelik kazanmaktadır. Islam’da ekonomi bir araçtır. Bir araçtan tek beklenen şey ise sonul amaca ulaşmada etkin bir etmen olmasından ibarettir.
Bu bakış açısı içinde İslam’ın iktisadi programı insanın çeşitli yaratıcı yeteneklerinin ortaya çıkmasını sağlayacak aracı sağlamaya yöneliktir. Buna uygun olarak İslami hükümetin görevi tüm vatandaşlarına onların gelişmelerini sağlayacak biçimde eşit ve uygun fırsatlar ile donatmak, onlara iş sağlamak, onların temel gereksinimlerin karşılamaktır.”
Bu ifadede insanın adil koşullarda gelişmesi hedeflenmekte ve bunu sağlamak da devletin görevi olarak kabul edilmektedir. Anayasa’nın 43. maddesi bu konuyu daha da detaylandırmakta, bu amaçla planlama yapılmasını öngörmekte ve nelerin yasak olduğunu saymaktadır. İran Anayasa’sının 44. maddesinde de ekonominin devlet, kooperatif ve özel kesimden oluştuğu belirtilmektedir. Bu maddeye göre devlet kesimi tüm büyük ölçekli ve ana endüstrileri, dış ticareti, önemli madenleri, bankacılığı, sigortacılığı, enerji üretimini, barajları ve büyük ölçekli sulama tesislerini, radyo ve televizyonu, posta, telgraf ve telefon hizmetlerini, havacılığı, gemiciliği, kara yollarını, demiryollarını ve benzerlerini kapsamaktadır. Bunların hepsi kamu mülkiyetinde olacaktır ve devlet tarafından yönetilecektir.
Aynı maddeye göre kooperatif kesimi ise üretim ve dağıtımda İslami ölçülere göre çalışan şirket ve girişimleri kapsamaktadır. Özel kesime bırakılan alanlar ise tarım, hayvancılık, endüstri, ticaret ve devlet ile kooperatif kesimlerine destek veren faaliyetlerdir.
Anayasa, yaygın bir devletçilik anlayışına dayanıyor, özel kesime ise çok sınırlı bir faaliyet alanı bırakıyor. İşin ilginç bir yönü daha var. Iran’da özel kesim içinde faaliyet gösterilmesine rağmen bir tür toplumsal destek işlevini üstlenen bonyad’lar (vakıf) var. Bunlar savaşta yaralananlar, zarara uğrayanlara destek olmak için kurulmuş ve zaman içinde dev kuruluşlar haline gelmişler. Bu kuruluşları denetleyen hiç bir mekanizma yok. Çünkü bunlar doğrudan ülkenin dini liderine bağlılar ve devletin her türlü denetimi dışındalar. Kısacası sistem denetimsiz holdingler yaratmış durumda.
İran ekonomisinde 1979 sonrasında iktisat politikasındaki değişiklikleri incelerken üç alt dönemi ayırd etmenin yararlı olacağını düşünüyorum. Bunlardan ilki devrim ve savaş yıllarını, ikincisi Ali Ekber Haşemi Rafsancani’nin, üçüncüsü ise Muhammed Hatemi’nin devlet başkanı oldukları dönemleri kapsıyor.
1.1) 1979/1980-88 dönemi
Bu dönemi nitelendiren üç olgu devrim, savaş ve popülizm. İslâmi yönetim yerleşmeye çalışıyor, bu nedenle "ideolojik" boyut ön plana çıkıyor. Bu dönemde üzerinde daha çok durulan konular ekonomide İslâmi düzenin kurulması, gelir ve/veya gönencin yeniden dağılımı, iktisadi bağımsızlık ve kendine yeterliğin sağlanması oluyor.
Dönem endüstride ve bankacılıkta yaygın bir millileştirme ile başlıyor. Bu girişim çok sayıda yetişmiş yönetici, girişimci ve uzmanın ülkeden ayrılmasına yol açıyor. Şirketler iş yapamaz duruma geliyor. Öte yandan kaynakların büyük bir kısmı da askeri üretime yönlendiriliyor. Bu da kamu dengesini ciddi bir biçimde bozuyor. Ekonomi daralmaya başlıyor. Bu dönemin ortalamasına bakıldığında gayri safi yurt içi hasıla % 0.1, kişi başına gelir % 3.7 azalıyor. Yıllık ortalama enflasyon oranı ise % 21.6. Oysa devrimden önceki beş yıla bakıldığında (petrol fiyatlarının yüksek olduğu yıllar) İran’ın ortalama büyüme hızı % 8.6, kişi başına gelir artış hızı % 5.6 iken ortalama enflasyon % 15.6 idi, [Hakimyan (1999, s. 22 Tablo 1)].
İran’ın bu dönemdeki sıkıntılarını arttıran iki neden daha var. Bunlardan birisi bu dönemdeki nüfus patlaması, ötekisi ise 1986’da petrol fiyatlarının dramatik düşüşü. İran Şah döneminde petrol dışsatımından elde ettiği gelir ile ödemeler dengesinin cari hesabında ortalama 6 milyar ABD$ dolaylarında fazla yaratırken, bu dönemde ile savaş olgusunun da katkısıyla İran’ın cari işlemler dengesi eksiye dönüyor, ortalama 833 milyon ABD$ açık vermeye başlıyor.
Dolayısıyla bu dönemde İran’da iktisadi durum hızlı bozuluyor. İktidar bu sorunu çözebilmek için iktisadi kaynakların dağıtımında giderek daha fazla tayınlama ve sübvansiyona dayanmak yoluna gidiyor. Başka bir deyişle doğrudan ya da dolaylı yollarla bölüşümün değiştirilmesi yoluyla toplumsal huzursuzluk denetlenmeye çalışılıyor. Ama bu da bütçe dengesini giderek bozuyor. 1988 yılına gelindiğinde İran ekonomisi % 8 daralmış, bütçe açığı %50ye ulaşmış durumda.
Neyse ki aynı yıl savaş sona eriyor.
1.2) 1989-1997 dönemi
Bu dönemi niteleyen Devlet Başkanı Ali Ekber Haşemi Rafsancani’nin "pragmatik" yaklaşımı...
Bu dönemin 1989-1993'ü kapsayan ilk bölümünde I. Beş Yıllık Kalkınma Planı uygulanıyor. Bu dönemde savaşın tahribatı ve biriken iktisadi sorunların büyüklüğü karşısında iktisadi karar alma mekanizmasının değişmesi, aşırı merkezileşmenin doğurduğu sorunların giderilmesi gerekiyor. Bu bağlamda plan özel kesime daha fazla olanak sağlanması, dış ticaretin serbestleştirilmesi ve katlı kur sisteminin terkedilmesi gibi önlemler alınmasını öngörüyor.
Ama uygulama bu yönde gelişmiyor. Devlet Başkanı Ali Ekber Haşemi Rafsancani, kamu kesiminin üstlendiği çok iddıalı bir kamu yatırımı ve yeniden yapılanma programını yürürlüğe koyuyor. Dev projelere başlanıyor. Bunların bir kısmı tamamlanıyor ama bir kısmı da sürüncemede kalıyor. Bu program bir yandan yarattığı maliyeti öte yandan da yol açtığı israf ile ekonomiye yeni bir yük getiriyor. Bu programı uygulayabilmek için de serbestleşme gayretleri askıya alınıyor, kamu kesiminin ağırlığı artıyor.
Sonuçta önce kısa süren bir canlanma oluyor (1990-1991). Ama ülke dış borç krizine düşüyor. Döviz kuru rejimini değiştirme çabaları askıya alınıyor. Uygulanan istikrar programı ile ekonomi 1980'lerdekine benzer bir stagflasyona sürükleniyor.
Aslında İran’ın borç krizine sürüklenmesinde borçların hızla artması, kısa vadeli nitelikte olmaları ve İran hükümetinin bu konudaki hatalarının yanı sıra siyasal etmenlerin de rolü var. İran’ın dış borcu 1993’de tepe noktasına ulaştığında 23 milyar ABD$. Yani bu çapta bir ülke için çok değil. Ancak İran’ın siyasal yalnızlığı ülkenin uluslararası mali piyasalardan yararlanma olanaklarını da çok sınırlıyor.
İran’da bu dönemde siyasal kaygıların iktisat politikası kararlarını çok sınırladığı görülüyor. Hükümet, bir yandan yarı-kamu teşekkülü niteliğindeki büyük ve siyasal gücü olan vakıf (bonyad) kuruluşlarını karşısına alamazken öte yandan da görece ağırlığı çok artan sübvansiyonları da, enflasyonu artıracağı endişesiyle indiremiyor [Pesaran(1999, s. 15)].
1.3) 1997 sonrası
Bu dönemin en önemli yönü bir siyasal değişiklik olması ve ülkenin devlet başkanlığına seçimle gelen Muhammet Hatemi’nin reformcu kanattan olması. Ancak, ülkenin siyasal organizasyonu dini lider Ayetullah Ali Hameney’in ve onun denetiminde olan tutucu çevrelerin siyasal etkilerini sürdürmelerini sağlıyor.
Bu dönemin başlarında, 1998 yılında, İran yaklaşık 62 milyon nüfuslu bir ülke nüfus artış hızı % 1.7. Adam başına geliri 1800 ABD$ dolaylarında. Satın alma paritesiyle düzeltildiğinde bu 5100 ABD$ ulaşıyor. [Türkiye’ninki aynı yıl için 6494 ABD$].
IMF(2000’deki) verilerine göre 1995/6-1999/2000 döneminde ortalama büyüme hızı ise % 2.3. Bu dönemde ortalama enflasyon, tüketici fiyat endeksleriyle ölçüldüğünde % 23 olmuş. Fiyat artışı Türkiye ile karşılaştırıldığında düşük, ama yine de enflasyonist bir ortamı işaret ediyor.
1999/2000 yılı dışında kamu kesimi hep açık vermiş. Buna karşılık ödemeler dengesinde sadece 1999’da cari açık var. Dışsatımı da sadece o yıl dışalımının altında. Bunun nedeni petrol fiyatlarının o yıl çok düşmüş olması. Petrol İran için son derece önemli. İran, Suudi Arabistan’dan sonra bölgenin ikinci en büyük petrol üreticisi. Ayrıca dünyanın ikinci en büyük doğal gaz rezervine sahip. Ülkenin dışsatımının içinde petrolün payı % 80, kamu gelirlerinin yaklaşık yarısı petrol gelirlerinden elde ediliyor. Bu dönemde gayri safi yurt içi hasıla içinde petrolle ilgili sanayinin (petrol, gaz, rafineri ve dağıtım) payı ortalama % 11.4. Ancak bu pay zaman içinde düşme eğilimi gösteriyor.
Ülkenin dış borcu 1995/1996’de yaklaşık 22 milyar ABD$ iken 1999/2000’de 10.3 milyar ABD$’ına düşmüş.
İran’ın tarımı kuraklıktan olumsuz etkileniyor. İran’ın endüstrisine ise az sayıda dev kamu girişimleri hakim. Endüstrinin büyüme hızı eskisi kadar yüksek değil. Bunun önemli bir nedeni olarak kamu teşebbüslerindeki verimsizlik gösteriliyor.
İran’da merkezileşmiş iktisadi yapı varlığını sürdürüyor. Fiyat denetimi devam ediyor. Subvansiyon ve transferlerin bütçe içindeki payı % 16 dolaylarında. Bu gayri safi yurt içi hasılanın % 4.2’sine karşılık geliyor. Yani oldukça yüksek. Üstelik bunlar görünen, yani belirtik, subvansionlar. Bir de petrol ürünlerinin iç fiyatların düşük tutulması yoluyla sağlanan örtük subvansiyonlar var. IMF’nin tahminlerine göre bu rakam 1999/2000 yılı için milli gelirin % 17'sine ulaşmış durumda. Bu açıdan bakıldığında İran, dünyanın milli gelire oranla en fazla sübvansiyon veren ülkesi durumunda.
Ancak bu tür desteklerin verilmesinin de bir fiyatı var. Kaynaklar iktisadi büyümeyi sağlayacak verimli alanlara yönlendirilemiyor. Bunun sonucunda da istihdam artmıyor. Resmi işsizlik rakamları 1999/2000 yılı için % 13'ü gösteriyor. Kamu kesimindeki aşırı istihdamın varlığından kaynaklanan işgücü arzı fazlası da hesaba katılırsa İran’daki işsizlik sorunun ın eksik ciddiyeti ortaya çıkıyor.
Bütün bunlarda iktisadi düzenin doyurucu bir biçimde çalışmadığı sonucunu çıkartmak sanırım yanıltıcı olmaz. Ekonomi büyük ölçüde kayıt dışına kaymış, fiyat sinyalleri güvenilir olmaktan uzak. İran’daki üniversitelerde çalışan iktisatçıların yaptığı çalışmalar bu ülkede gerek kentsel ve gerekse kırsal yörelerde gönencin devrimden sonra ciddi bir biçimde ve sürekli düşmekte olduğunu gösteriyor. Bu da toplumda ciddi huzursuzluklara yol açıyor. Kamu bütçesi kısıtı, şimdiye kadar yürütülen popülist politikalara devam edilemeyeceğini gösteriyor.
2000/2001 yılında yürülüğe giren III. Beş Yıllık Kalkınma Planı bir anlamda II. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda gerçekleşemeyen yapısal önlemleri almayı taahhüt ediyor. Bu defa, daha önceki iki plandan farklı olarak, hedefler ile önlemler arasında ilişkiler kurulmuş olması, bazı reformların yapılmış olması ya da yapılmasının kabul edilmesi (özel bankaların kurulması) ve petrol fiyatlarının yükselmesi gibi etmenler planın uygulanabilirliğini olumlu yönde etkiliyor. Ancak yasaların Şeriata ve anayasaya uygunluğunu denetleyen tutucuların hakim olduğu güçlü "Koruyucular Konseyinin" 1999 yılında off-shore’daki serbest bölgelerde iş yapacak olan yabancı firmaları millileştirilemeyeceğine ilişkin yasayı ve daha sonra da madencilik kesimi reformu yasasını veto etmesi bu sürecin pek de kolay geçmeyeceğinin ilk işaretleri oldu.
İran’ın bugünkü iktisadi durumu ve toplumdan gelen yaşam düzeyinin yükseltilmesine yönelik istekler gözönüne alındığında İran’ın iktisadi kaynaklarını askeri gücününü diğer ülkeleri tehdit edici bir biçimde sürekli olarak artıracak biçimde kullanması olasılığını düşük görüyorum. Bu konuyu biraz daha açıklaya kavuşturmak üzere izleyen bölümde İran’ın iktisadi kaynaklarının ne kadarını askeri amaçlarla kullandığı üzerinde durmaya çalışacağım.
II. İran'ın askeri gücü
Bir ülkenin askeri gücünü değerlendirmek için ilk başvurulabilecek gösterge sözkonusu ülkenin kaynaklarının ne kadarını askeri haracamalara ayırdığıdır. Aşağıdaki tablonun ilk iki sütununda, sırasıyla, İran'ın son 10 yılda ABD$ cinsinden (1998 fiyatlarıyla sabitlenmiş) askeri harcamaları ve bu harcamaların ülkenin gayri safi yurt içi hasılasına oranı verilmektedir. Tablonun üçüncü ve dördüncü sütunlarında ise aynı bilgiler Türkiye için verilmektedir. Bu bilgiler, bu konuda tarafsız ve yetkin bir kuruluş olarak bilinen Stockholm International Peace Research Institute'un (SIPRI) topladığı verilerdir.
İRAN TÜRKİYE | ||||
Yıllar | 1998 YILI SABİT ABD$ FİYATLARI İLE ASKERİ HARCAMALAR (milyon ADD$) | ASKERİ HARCAMALARIN GSYIH'E ORANI (%) | 1998 YILI SABİT ABD$ FİYATLARI İLE ASKERİ HARCAMALAR | ASKERİ HARCAMALARIN GSYIH'E ORANI (%) |
1991 | 3811 | 2.5 | 6150 | 3.7 |
1992 | 3637 | 2.2 | 6469 | 3.7 |
1993 | 4568 | 2.4 | 7154 | 3.8 |
1994 | 6197 | 3.1 | 7006 | 4.1 |
1995 | 4588 | 2.5 | 7185 | 3.9 |
1996 | 5189 | 2.8 | 8044 | 4.1 |
1997 | 5821 | 3.1 | 8380 | 4.1 |
1998 | 5737 | 3.1 | 8781 | 4.4 |
1999 | 5432 | 2.7 | 9696 | 5.4 |
2000 | 7144 | - | 10535 | - |
Görüldüğü üzere İran'in askeri harcamaları gerek mutlak büyüklük gerekse GSYİH'a oran biçiminde ölçüldüğünde yüksek değildir. Nitekim her iki ölçü ile de İran Türkiye'den daha az kaynağını askeri harcamalara ayıran bir ülke konumundadır. Ayrıca İran, uluslararası karşılaştırmalarda kolaylık sağlamak üzere kullanılan, askeri harcamaların GSYİH'a oranının % 4'ü geçip geçmediği kriteri açısından değerlendirildiğinde, dünyanın en çok silahlanan bölgesi olarak tanımlanan Orta Doğu'da bu rakamın altında kalan pek az ülkeden birisidir, [SIPRI (2001b)].
Askeri harcamaların ülke ekonomisi açısından önemi konusunda kullanılabilecek bir başka gösterge de askeri amaçla yapılan dışalım miktarıdır. Yine SIPRI'nin tahminlerine göre, 1996-2000 döneminde ana geleneksel (conventional) silah [yani nükleer, biyolojik ya da kimyasal nitelikte olmayan silahlardan tank, uçak, savaş gemisi gibi olanlar] alan ülkeler sıralamasında İran 30. sırada yer almaktadır. (1990 yılı sabit fiyatlarıyla ABD$ olarak toplam 816 milyon ABD$). Sözkonusu dönemde sıralamada birinciliği 12.3 milyar ABD$ ile Tayvan, ikinciliği 8.4 milyar ABD$ ile Suudi Arabistan ve üçüncülüğü ise 5.7 milyar ABD$ ile Türkiye almaktadır , [Hagelin, Wezeman & Nicholas Chipperfield (2001)].
İran’ın askeri amaçlı dışalımının çeşitli dönemler itibariyle itibariyle nasıl seyrettiği aşağıdaki tabloda verilmektedir.
İran’ın askeri amaçlı dışalımı
(1997 sabit fiyatlarıyla ABD$)
| Toplam | Yıllık Ortalama |
1984-1988 Dönemi: | 15390 | 3078 |
1989-1992 Dönemi | 7291 | 1823 |
1993-1997 Dönemi | 3472 | 694 |
Kaynak: Cordesman (2001b, s. 47)
Bu rakamlardan da kolayca görüleceği üzere Irak savaşı sonrasında İran’ın askeri dışalımı büyük ölçüde düşmüştür. Bu azalma, iktisadi etmenlerin de katkısıyla 1994 sonrasında çok daha belirginleşmiştir.
Bu rakamların, gizleme ve benzer nedenlerle, askeri harcama ve dışalımları doğru yansıtmakta yetersiz kalabileceği ileri sürülebilir. İstatistiklerde sistematik olarak sapmaya yol açabilecek bir başka nokta askeri sanayinin üretimi için gerekli girdi dışalımının nasıl hesaba katıldığıdır. Bunlar sanayi için girdi olarak gösterildiği takdirde askeri dışalım olarak görünmeyecektir. Örneğin bir aynı kimyasal madde sivil sanayide girdi olarak kullanılabileceği gibi kimyasal silah yapımında da kullanılabilir. Her iki sorunun da, önemli olmakla beraber, İran’a özgü olmadığını düşünüyorum.
İran’ın göreli askeri gücünü anlayabilmek için başvurulabilecek bir başka "kaba" ölçüt, ülkenin bazı temel silahlar bakımından karşılaştırmalı durumunu görmektir. Bu amaçla aşağıda verilen tabloda İran’ın askeri gücü Türkiye ile karşılaştırılmaktadır.
Bu tabloyu değerlendirirken iki noktaya dikkat etmek gerekir. Tablo’da karşılaştırma yapmak için Türkiye’nin seçilmesinin iki nedeni var. Bunlardan ilki iki ülkenin yaklaşık aynı büyüklükte olmaları. İkinci neden ise İran’ın komşuları için tehdit yarattığı görüşünün yaygınlığına karşılık, bir dereceye kadar Yunanistan dışında, bu kanının Türkiye için geçerli olmaması.
Tabloyu değerlendirirken üzerinde durulması gereken ikinci nokta ise ülkelerin sahip oldukları silahlar konusunda verilen rakamların nitelik ve kullanıma hazır olma derecelerindeki farklılıkları gözönüne almaması. Bu açıdan bakıldığında, açıklanan bilgiler ışığında, tablodaki verileri Türkiye lehine biraz daha yüksek okumak olanaklı.
İran’ın askeri gücü (Türkiye ile karşılaştırmalı)
İRAN | TÜRKİYE | |
KARA GÜCÜ | ||
Asker Mevcudu | 350 000(*) | 400 000 |
Tank Sayısı | 1345 | 4205 |
Zırhlı Araç (APC & AIFV) (**) | 1100 | 4293 |
Kendinden Motorlu Top | 290 | 868 |
Çekilen Top | 2170 | 679 |
Çok Namlulu Roketatar | 764 | 84 |
HAVA GÜCÜ | ||
Savaş Uçağı | 304 | 505 |
Silahlı Helikopter | 100 | 53 |
DENİZ GÜCÜ | ||
Fırkateyn | 3 | 22 |
Denizaltı | 3 | 15 |
Füze Taşıyan Bot | 20 | 21 |
(**) APC: Zırhlı Personel Taşıyıcı, AIFV: Zırhlı Piyade Savaş Aracı
Kaynak: Cordesman (2001b), Cordesman &Moravitz (2002), Toppan (2001a) & (2001b)
Bu tablodan görüleceği üzere, bir iki kalem dışında Türkiye’nin elindeki temel silah sayısı İran’dan çok daha fazla. Bu üstünlük hava ve deniz gücünde çok daha belirgin. İran bu sayısal büyüklükleriyle, ülkenin büyüklüğü de gözönüne alındığında güçlü bir orduya sahip olarak tanımlanabilir nitelikte görünmüyor. Buradan da İran’ı bir tehdit olarak görenlerin böyle bir bilgi temelinden hareket etmediklerini çıkarsamak olanaklı.
Daha önce de belirttiğim üzere bu tür sayısal karşılaştırmaların zayıf yönü silahların niteliklerindeki farklılıkları hesaba katmaması. Bu eksikliği giderebilmek için İran silahlı kuvvetlerinin ne tür silahlara sahip olduğuna kısaca bakalım.
2.1) İran Kara Kuvvetleri
İran Kara Kuvvetlerinin mevcudu 350.000 kişi olarak tahmin ediliyor. 4 zırhlı tümen, 7 piyade tümeni bir hava indirme tugayı ve bir de özel savaş birliğinden oluşuyor. Ayrıca bir anayasal kuruluş olan Devrim Muhafızları'nın karada görev yapanlarının sayısı 100.000 dolayında.
İran’ın aktif durumda 1345 ana savaş tankı (main battle tank) olduğu tahmin ediliyor. Bunlardan Sovyet tasarımı olanlar görece yeni. Iran’ın elindeki en modern tank T-72. İran bu tanktan şidiye kadar Polonya’dan 104 adet (T-72M) ve Rusya’dan 380 tane (T-72S1) satın aldı. Ayrıca, İran’da bu tankın T-72S Shilden adı altında bu tankın montajını yapan bir tesis hizmete girdi. Eisenstdat (2001), 2001 yılı itibariyle İran ordusunda bu tanktan 526 adet olduğunu tahmin ediyor. Bu tahmin doğru olarak kabul edilirse İran’ın 2001 yılına kadar 42 T-72S Shilden tankının montajını yaptığı sonucuna varılabilir. Bu tankın yanı sıra yine tasarımı Rusya’ya (daha doğrusu Sovyetler Birliğine) ait olan 75 adet T-62 tankı ile İran’ın körfez savaşında ele geçirdiği 100 adet T-54/55 tankını modernleştirerek geliştirdiği Safir-74 tankı var. Bu tank T-72Z olarak da adlandırılıyor. Bu da Rus T-72 tankıyla karıştırılmasına yol açıyor. Oysa buradaki 72, İran takvimiyle tankın ilk yapıldığı yıl olan 1372’ye gönderme yapıyor. İran’ın elinde ayrıca 160 kadar ABD yapımı M-60 ve 450 kadar T-54/55 tankı bulunmakta.
İran’ın 1100 kadar zırhlı araca sahip olduğu tahmin ediliyor. Bunlardan 300’ü BMP-1, 100’ü BMP-2 tiplerinde Rus yapımı zırhlı piyade savaş aracı (armoured infantry fighting vehicle).
İran, aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere pek çok Rus ve Çin yapımı topçu roketini aynen ya da bazı değişikliklerden sonra üretiyor ve kara kuvvetlerinde hizmete sokmuş durumda.
İran’ın topçu roketleri
Roketin Adı | Menzili (km) | Çapı (mm) | Başlık Ağırlığı (Kg) |
Haseb | 9 | 107 | |
Arash (Katyusha) | 20 | 122 | |
Nur | 18 | 122 | 18 kg. |
Shahin-1 | 13 | 333 | 190 |
Shahin-2 | 20 | 333 | |
Hadid MRL | 20.4 | 122.4 | |
Fecr-3/5 | 45 | ? | |
Oghab | 40 | 230 mm. | 70 kg. |
Naze’at-4/5 | 90 | ||
Zelzal-2 | 100 | ||
Naz’eat-6 (Rus Frog Roketi) | 105 | 355 mm. | 850 Kg. |
NOT: Bu tablodaki yer alan silahların isimleri ve özellikleri çeşitli kaynaklar arasında farklılaşmaktadır. Bu tablodaki bilgiler, elimdeki kaynakların elverdiğince doğrulanmış olmakla birlikte pek çok hatayı içermesi olasılığı yüksektir.
İran Kara Kuvvetleri'nin elinde 240 dolaylarında helikopter var. Bunlardan 50 kadarı AH-1J tipi tanksavar ve yer destek helikopteri, diğerleri hizmet ve nakliye işlerinde kullanılan tiplerde. Ancak bu helikopterlerin bir kısmının yedek parça ve eskime gibi nedenlerle tam kullanılabilir durumda olmadığı tahmin ediliyor.
2.2) İran Hava Kuvvetleri
2001 yılına ait bilgiler İran’ın 304 savaş uçağına sahip olduğu biçiminde. Iran Hava Kuvvetlerinin Sovyet yapımı 30 SU-24D, 35 Mig-29 (5 tane de Mig-29UB eğitim tipi), 50 (Rus kaynaklarına göre 40) F-4 D/E Phanthom II, 20 tanesi hizmet verebilir durumda olan 60 F-14A Tomcat, 20 (bazı kaynakalar göre 45) tane de F-5E Tiger II jet savaş uçağına sahip olduğu sanılıyor. Ayrıca 8- 15 (Rus kaynaklarına göre 6) adet de RF-4E keşif uçağı var.
İran’ın elindeki ABD yapımı uçakları, yedek parça sıkıntılarına rağmen bugüne kadar faal tutabilmesi bu konuda tahmin yapanları büyük ölçüde yanıltan önemli bir başarı. İran bu uçakların ağır bakımını yapabilecek teknik kapasiteye sahip olduğunu net bir biçimde gösterdi. İran Hava Kuvvetleri tarafından yapılan bir açıklamada elindeki uçakları faal tutabilmek için gerekli "bir milyon" parçadan 300. 000 kadarının kendi tesislerinde yapıldığı, 300 000 kadarının yerel üniversiteler ve sanayi kuruluşlarınca üretildiği belirtiliyor. Dolayısıyla İran’ın dış kaynaklardan temin etmesi gereken parça sayısı 400 000 dolaylarında, [Air Froces (July 2000, s. 16)]. Ayrıca İran bu uçakların uçakların silah donannımların yenilemeye olanak sağlayan değişiklikleri de gerçekleştirdi.
İran’ın elinde Çin yapımı 25 Shenyang F-7M (MIG-21 kopyası) ve 18 Shenyang F-6 (Mig-19 kopyası) ile Rus yapımı 4 SU-20 ve 40 SU-22 yere saldırı uçağının olduğu tahmin ediliyor.
İran Hava Kuvvetlerinin nakliye uçakları filosunun çekirdeğini 10 kadarının faal olduğu tahmin edilen ABD yapımı C-130 B/H Hercules nakliye uçağı oluşturuyor. Ancak bu uçakların eskime ve yedek parça sorunları nedeniyle kullanılabilirliği ve güvenilirliği düşmüş durumda. İran’ın bu uçaklar yerine Körfez Savaşı sırasında bu ülkeye iltica eden Irak Hava Kuvvetlerine ait 11 Il-76 jet nakliye uçaklarını ikame ettiği ve Rusya’dan aynı tip uçaktan dört tane daha aldığı belirtiliyor, [Air Forces (April 2000, s. 14)]. İran’ın elinde ayrıca daha küçük boyutlu 10 Rus yapımı An-74 jet nakliye uçağı ile Çin yapımı9 Harbin Y-12 ve 14 Xi’an Y-7 (Antonov An-24 kopyası) pervaneli nakliye uçağı var.
İran Hava Kuvvetleri'nin elinde nakliye, irtibat ve eğitim için kullanılmak üzere 40 helikopter olduğu tahmin ediliyor. Ancak bu helikopterlerin bir kısmının da yedek parça ve eskime nedeniyle tam kullanılabilir durumda olmadığı tahmin ediliyor. Nitekim İran son iki yıl içinde, büyük bir olasılıkla eskiyen ABD yapımı helikopterlerin yerine koymak amacıyla, Rusya’dan 41 adet Mil-17 (Hip-H) helikopteri satın aldı.
Körfez Savaşı sırasında İran’a sığınan 115 Irak savaş uçağı olduğu ve bunların İran tarafından geri verilmediği tahmin ediliyor. Bu uçakları İran Hava Kuvvetleri’nin kullandığı bilinmekle beraber ne kadarının işe yarar durumda olduğu belli değil.
2.3) İran Deniz Kuvvetleri
İran’ın Deniz Kuvvetleri'nin Sea Killer füzeleri taşıyan üç küçük fırkateyn, iki korvet, 3 adet Rus yapımı Kilo sınıfı denizaltı, Combattante II sınıfı 10 füze botu var. Bu botların taşıdığı Harpoon füzeleri Çinden alınan C-802 füzeleri ile değiştirildi. Ayrıca Devrim Muhafızları bünyesinde Çin yapımı C-801 füzeleriyle donatılmış Hudong sınıfı 10 füze botu görev yapıyor.
İran Deniz Kuvvetleri'nin ayrıca 3 adet P-3F Orion devriye uçağı, 5 adet C-130H-MP nakliye uçağı ve 16sı denizaltı savar olmak üzere 29 helikopter var. İran Deniz Kuvvetleri'nin uçakları ve helikopterleri için de eskime ve yedek parça sorunu geçerli.
Görüldüğü gibi detaya inildiğinde İran’ın geleneksel (konvansionel) askeri gücünün hiç de fazla olmadığı biçimindeki görünüm değişmemektedir.
Ancak sınır ötesi hedeflere karşı kullanılabilecek füzeler sözkonusu olduğunda farklı bir manzara ortaya çıkmaktadır. İran’ın füze gücü kendi yapımı 120 km menzilli güdümsüz Muşak 120, Çin’den 1990 yılında satın aldığı 150 km. menzilli ve 190 kg. savaş başlığı taşıyan CSS-8 (M-7) (200 adet ve 25-30 atıcı), Kuzey Kore’den aldığı 320 km. menzilli Scud B [ya da İran’daki adıyla Şahab (Göktaşı)-1] (300 adet ve 8-15 hareketli atıcı) ve yine Kuzey Kore’den aldığı 500 km. menzilli Scud C [ya da Iran’daki adıyla Şahab-2] (100 adet) füzelerinden oluşuyor. Bu silahlar arasında Şahab 1 ve Şahab 2 menzillerinin görece uzun olması nedeniyle saldırı gücünün temelini oluşturuyor.
ABD’li uzmanlar İran’ın Şahab-1 (Scud B) füzesinin güdüm sistemi ve roket motorunun sofistike cihazları dışındaki tüm parçalarını yapabilecek durumda olduğu kanısındalar. Ancak İran’ın bu silahın seri üretimini yaptığına ilişkin bir bilgi yok.
Bu açıdan bakıldığında İran, füze gücüne sahip ve bunu artırmak için çaba gösteren bir ülke görünümüne bürünmekte ve bu yönde çabaları olmayan Türkiye’den ciddi bir biçimde farklılaşmaktadır. Zaten, İran’ın askeri gücüne yapılan göndermelerde de üzerinde durulan konu ülkenin sahip olduğu bu tür füzelerdir.
III. İran'ın silah yapımı programları
İran pek çok silah yapım programını başlattığını kamuoyuna duyurmuştur. Bu devrim sonrası benimsenen kendine yeterlik hedefinin bir yansıması ve ABD ambargosuna bir yanıt olarak sunulmaktadır. Ancak bu programların ne ölçüde başarılı olduğu, beklenen gelişmelerin sağlanıp sağlanmadığı kamu oyunca o derece bilinmemektedir. Dolayısıyla bu programların İran Silahlı Kuvvetleri'nin gücünü değiştiren ya da değiştirebilecek nitelikte gelişmeler olup olmadığı açık değildir.
Bu bölümün amacı İran’ın temel askeri programlarını ele almak ve bu programlarda ulaşılan sonuçları değerlendirmektir.
3.1) Tank yapımı
İran T-54/55 tanklarının yenilenmesi ve T-72 tankının montajı dışında bir de kendi tasarımı olan tank üretti. Zülfikâr (Zulfiqar) adı verilen bu tanka ilişkin çalışmaların Devrim Muhafzıları bünyesinde yapılmakta olduğu ilk kez 1994 yılında açıklandı. Tankın 125 mm. topu ve atış denetim siteminin T-72 tankından alınma olduğu tahmin ediliyor. Ancak tankın genel görünümü hareket noktası olarak ABD yapımı M-60 tankının seçildiği izlenimini veriyor. Zülfikâr tankının üç kişilik mürettebatı var, topun dışında iki makineli tüfekle donatılmış. Ağırlığı 40 ton, düz yolda saatte 70 km. hız yapabiliyor ve menzili 700 km.
Zülfikâr tankının 1999 yılında hizmete girdiği söylenmekle birlikte İran ordusunda bu tanktan ne kadar olduğu bilinmiyor. İran’ın Rusya’dan T-72 tankının montajını yapmak için izin alması ve T-80 tankı alma girişiminde bulunduğuna ilişkin söylentiler, Zülfikâr’ın İran ordusunda yaygın kullanımı olmayabilecaği izlenimini veriyor.
Tareti geriye dönük durumda bir Zülfikâr (Zulfiqar) Tankı
İran ayrıca Tosan (Gazap) adlı bir hafif tank, Boragh ve BMT-2 (ya da Kobra) adını verdiği iki zırhlı personel taşıyıcısı da imal etmekte. Bunlardan Boragh Rus BMP-1’den Çin tarafından gözden geçirilmiş biçimi olan WZ 501/503’den hareketle tasarımı yapılmış. BMT-2’nin ise yeni bir tasarım olduğu anlaşılıyor. Bu aracın deneme aşamasında oılduğu belirtiliyor.
3.2) Uçak yapımı
İran’ın başlattığı pek çok uçak yapım projesi var. Bu projelerin bir kısmı çok iddialı ancak şu ana kadar elde edilen sonuçların aynı parlaklıkta olduğu söylenemez.
3.2.1) Jet savaş uçağı yapımı
İran Genel Kurmay Başkanı General Arasteh 1997 yılı Nisan ayında Azarkş (Azarkhsh/Şimşek) adını verdikleri bir jet savaş uçağı yapmakta olduklarını açıkladı. Aradan beş sene geçmesine rağmen bu uçağa ilişkin olarak kamuoyuna pek bilgi ulaşmadı. Hatta uçağın bir fotoğrafı bile yok. Elde edilen bilgilerden bu uçağın ABD yapımı F-5E Tiger II uçağından tersine mühendislik yoluyla üretildiği anlaşılıyor. Azarkş’ın Rus yapımı Klimov RD-33 motoruyla donatıldığı ve F-5E’den biraz daha büyük olduğu belirtiliyor. Azarkş uçağına ilişkin yapılan son açıklamalar bu uçaktan 5 tane yapıldığı ve altıncısının da yapılamakta olduğu biçiminde, [Tucker-Jones(2002, s. 33)]. Üretim planına göre 2003 ortasına kadar 30 Azarkş uçağı yapılacak. Bu seri üretim için çok düşük bir rakam. Uzmanlar, açıklanmayan yapısal sorunlar nedeniyle bu uçağın yapımının geciktiği kanısındalar.
Ancak İran’lı yetkililer uçak yapım programlarında ağırlığın bir başka projeye kaydığı ve Azarkş’ın artık birincil önem taşımadığını ifade ediyorlar. Bu yeni projenin adı Sa’eqeh-80 (Bu kelime de Farsça’da Şimşek anlamına geliyormuş)... Bu uçağın herhangi bir uçaktan türetilmediği ve tamamen yeni bir tasarım olduğu vurgulanıyor. İran Hava Kuvvetleri sözcüsünün açıklamasında Sa’eqh-80’nin Grumann F-14 Tomcat sınıfında ses hızının iki katında uçabilen bir uçak olduğunu beliriliyor, [ Air Forces (November 2001 s. 46)]. Ancak, şu ana kadar bu uçağın ne ilk uçuşunu yaptığına ilişkin bir bilgi var ne de resmi, hatta yakınlarda bu Sa’eqh 80’nin bir eğitim/hafif yere saldırı uçağı bile olabileceği görüşü ileri sürüldü, [Tucker-Jones(2002, s. 33)].
Sonuç olarak 2002’nin başlarında İran’ın kendi jet savaş uçağını yapma yolunda gayretleri olduğu, buna uzunca bir süredir kaynak ayırdığı ancak henüz gözle görülür bir sonuca ulaşamadığı söylenebilir.
3.2.2) Eğitim uçağı yapımı
İran 1987 Eylül'ünde Beechcraft firmasının ürettiği Bonanza tipi tek piston motorlu pervaneli temel eğitim uçağını tersine mühendislik yoluyla üretmeye başladı. Bu yolla üretilen ve bazı değişiklikleri de içeren uçağa Parastoo (Kırlangıç) adı verildi. Bu uçak ilk uçuşunu 5 Nisan 1988 tarihinde yaptı. Bu uçaktan 2000 yılına kadar sadece 11 tene üretilmiş durumdaydı [Air Forces (July 2000, s. 16)].
İran bundan sonra jet eğitim/yakın destek uçağı yapma projelerini geliştirmeye başladı. Bu bağlamda üç projeden söz edildi. Bunlardan ilki Dorna (Tarlakuşu) adını taşıyor. İki kişilik bu uçağın Çin yapımı K-8’e benzediği söylenmekteydi. Ancak şu ana adar bu uçağa ilişkin herhangibir bilgi yok. İkinci uçak Tondar adını taşıyor. Bu uçağın da 2001 yılı Şubat ayı ortalarında ilk uçuşunu yaptığı söyleniyor. Ancak, elde daha fazla bilgi yok.
Üçüncü uçak ise Tazarv (Kartal) adını taşıyor. Owj Endüstri Kompleksi tarafından üretilen bu uçağın hem fotoğrafı ve hem de üç yönlü çizimi elde var. Uçağın F-5E uçaklarında kullanılan J-85-13 motorunun ardyakım (afterburner) kısmının çıkarılmasıyla elde edilen motorla donatıldığı sanılıyor. Bu uçağı resmi kamu oyuna açıklandı, [ Air Forces (August 2001 s. 14)]. Eldeki bilgilere dayanılarak yapılmış üç açıdan çizimi de var.
Tazarv jet eğitim uçağı önden görünüş ve üç açıdan çizim
Öte yandan Rusya’da İran için Şafak adı verilen bir ileri eğitim/hafif yere saldırı uçağı tasarımı üzerinde çalışıldığı ancak henüz henüz prototipinin yapılmadığına ilişkin haberler de var, [Tucker-Jones(2002, s. 33)].
3.2.3) Yolcu/Devriye/AWACS uçağı yapımı
İran, 1994 yılında Ukrayna’nın Antonov uçak yapım firmasının An-140 yolcu uçağını üretmek üzere bir anlaşma yaptı. Bu uçak iki turboprop motoru olan bu uçak An-24 serisi (An26/30/32) tipi uçakları ikame etmek üzere geliştirilmişti. 52 yolcu kapasiteli bu uçak kısa ve düzgün olmayan alanlara inip kalkabilecek biçimde tasarlanmış. Iran-140 adı altında üretilecek bu uçağın askeri amaçla da kullanılması olanaklı. Iran’ın eskiyen ABD yapımı P-3F devriye/denizaltı savar uçaklarını ikame etmek için Iran-140’ı düşündükleri belirtiliyor. Bu uçağa ayrıca 360 derecelik yüzey radarı da konularak AWACS olarak kullanılması da söz konusu.
Iran-140’ın yapımcısı İran Uçak Yapım Şirketi (HESA). Uçak ilk uçuşunu Isfahan yakınlarındaki Şahin Şahr’da 7 Şubat 2001’de yaptı. Uçağın parçalarından % 70'i Ukrayna’da % 30'u da İran’da yapılıyor. İki adet TV-7 motoruyla donatılan Iran-140’dan2004 yılına kadar 14 tane yapılması planlanıyor. Üretimde hedeflenen rakam ise 128.
İran’ın ayrıca Tupelov Tu-334 yolcu uçağının lisans ile yapımıyla ilgilendiği de bildiriliyor. Bu uçak tümüyle sivil amaçlı.
3.2.4) Helikopter yapımı
İran Şah Rıza Pehlevi dönemindeki hızlı silahlanma çabaları çerçevesinde büyük bir helikopter filosuna sahipti. Aradan geçen süre içinde bu helikopterlerin eskimeleri, yedek parça sıkıntısı nedeniyle kullanılamamaları İran’ı yeni arayışlara itti.
Bu bağlamda İran bir yandan tersine mühendislik yoluyla bazı helikopterleri kendisi üretmeyi denerken öte yandan da kendi tasarımı helikopterler geliştirmeye başladı.
İran'ın Tersine mühendislik yoluyla ürettiği ilk helikopterlerlerden birisi 1990 yılında varlığı duyurulan Zafer-300. Bu helikopter Bell-206'dan türetilmiş bir hafif saldırı helikopteri. Bir süre önce kamu oyuna duyurulan Panha 2-75Şabaviz (Baykuş) ise tersine mühendislik yoluyla üretilen Bell 205 (UH-1H Iroquois). 14 kişi taşıyabilen bu helikopterin menzili 500 km. olarak verilmektedir. Panha tesisleri bu helikopterin yanı sıra Panha2061 olarak isimlendirilen bir hafif hizmet helikopterini de üretti. Bu helikopter 5 kişi taşıyabilmektedir, [Air Forces (May 1999 s. 13) & (July 2001, s. 18)]. Bu helikopterlerin İran Silahlı Kuvvetleri için seri üretime geçilip geçilmediğine ilişkin bir bilgi ise yok.
Panha 2061 (solda) ve Panha 2-75 Şabaviz
Iran’ın kendi tasarımı olan Şahid-274 helikopteri ise Devrim Muhafızları Sınai Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü’nün ürünü. 5 kişi taşıyabilen bu hafif hizmet helikopteri 850 kg. ağırlığında olup 180 km hızla uçabilmektedir. Bu helikopterin menzili ise 620 km. dir. Helikopter ilk kez 30 Aralık 2000-1 Ocak 2001 tarihleri arasında Tahran’da Iran Hava/Uzay Endüstririsi tarafından Hava/Uzay Konferansında beraberinde Faj Havacılığın F-3 ve Sanjaqak (Bell-47 kopyası) helikopterleri olduğu halde uçarak kamuoyuna tanıtılmıştır. 2004’e kadar bu helikopterden 20 tane üretileceği açıklanmıştır, [ Air Forces (April 2001 s. 15)].
3.2.5) Pilotsuz uçak yapımı
İran Uçak Yapım Şirketinin (HEMA) Ababil adı verilen bir pilotsuz uçağı geliştirmiştir. Bu uçağın iki yeni tipinin de yapımının tamamlandığıu yakınlarda şirket tarafından açıklanmıştır.
3.3) Füze yapımı
İran uzun menzilli füze yapımına da yönelmiş durumda. İran’ın elinde bulunan ve üzerinde çalıştığı söylenen füzler ve özellikleri aşağıdaki tabloda verilmekte:
İran Füzeleri
Füzenin Adı | Menzili (km.)/Başlık Ağırlığı (Kg.) | Özellikleri |
Muşak-120 (Iran 130, Naze’at-10) | 120/250 | Rus Frog roketinden türetilmiş 1988’de seri yapımına başlandı. |
Muşak 160 | 160/? | Temmuz 1988’de denendi. Ancak seri üretime geçilmedi |
Muşak 200 | 200/? | Nisan 1989’da varlığı duyuruldu. Seri üretime geçilmedi. |
Tondar 68 | 700/? | Geliştirilmiş Scud |
Şahab-3 (Zelzal-3) | 1350/1158 | Kuzey Kore Yapımı Nodong füzesinin geliştirilmiş biçimi. Deneme aşamasında |
Şahab-4 | 2000/1000 | Geliştirildiği sanılıyor |
Şahab-5 (?) | 5500 (?)/? | Belli değil |
Şahab-6 (?) | 10000 (?)/? | Belli değil |
Bu listede yer alan füzelerden Tondar 68, İran’ın Rusya’nin yardımıyla geliştirdiği daha uzun menzilli Scud füzesi olarak tanımlanıyor. Bu füzenin imalatına geçilip geçilmediği bilinmiyor.
İran’ın üzerinde çalıştığı füze projelerinden dünyanın en ilgisini çeken Şahab-3 oldu. Iran Kuzey Kore’den bir yandan Scud B/C Füzeleri alırken öte yandan da Kuzey Kore’nin daha uzun menzilli bir füze geliştirmesi programına da destek vermişti. 29 Mayıs 1993’de ABD haberalma birimleri Kuzey Kore’nin No Dong adı verilen uzun menzilli bir füzeyi denediğini saptadılar. Tek aşamalı, sıvı yakıtlı olan bu füzenin 1300 km. menzili olduğu saptandı.
İran bu füzeyle hemen ilgilendi. Bu füzeden temin edildi ve üzerinde çalışılmaya başlandı. Bu çalışmalar sonunda gelitirilen ve Şahab-3 adı verilen füze 21 Temmuz 1998’de denendi. İran daha sonra bu füzeyi 20 Şubat ve 15 Temmuz 2000 tarihlerinde iki kere daha denedi. İran bu uzun menzilli füzeye olan ilgisini İsrail’in İran’a ulaşacak kadar uzun menzilli füzeleri (Jerico-II’yi kastederek) olmasına bağlamaktaydı.
Şahab-3 25 Eylül 1999’da,İran-Irak savaşının başlamasının 19 yıldönümü nedeniyle yapılan geçit resminde ilk defa kamu oyuna gösterildi...
Burada bir noktanın üzerinde durmakta yarar var. Pakistan da No Dong füzesinden hareketle Ghauri-II (ya da Haff-5) adı verilen bir füzeyi geliştirdiğini ve İran’dan önce 6 Nisan 1998’de bu füzeyi başarıyla denediğini iddıa etmekte. Ancak İran ve Pakistan’ın No Dong füzesini temel alışları arasında önemli bir fark var. İran’ın bu füze üzerinde yeniden çalışıp geliştirmeler yapmasına karşılık Pakistan’ın atıcı dahil tüm füzeyi bir paket olarak alıp yeniden isimlendirmiş gibi görünmektedir. Dolayısıyla Şahab-3, No Dong’dan türetilmiş bir füze iken Ghauri-II bu füzenin Pakistan’da monte edilmiş biçimine verilen isim olarak düşünülmelidir.
Şahab-3’ün İsrail’e ulaşabilecek menzili olması bu ülkenin ve ABD’nin tepkisini çekti. Üstelik 25 Eylül 1999’de Tahran’da yapılan bir geçit töreninde "İsrail’i yok etmek"ten ve "ABD’nin buna karşı hiç birşey yapamayacağından" söz eden pankartlar da yer almıştı.
Doğal olarak bu silahtan kaygı duyanlar bu iki ülkeden ibaret değildi. Füzenin menzili içinde olan Mısır, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi ülkeler bu silahın "hiçbir Müslüman ülkeye karşı kullanılmayacağı" biçimindeki açıklamalardan da tatmin olmadılar. İran’ın Şahab-3 füzesinin seri yapımına geçebilecek durumda olduğu genelde kabul edilen bir görüş. Ancak seri üretime geçilip geçilmediği bilinmiyor. Bu konuda en ileriye giden tahmin İran’ın elinde bu füzelerden "birkaç tane" olduğu yönünde.
ABD’yi bu bağlamda en rahatsız eden nokta, İran’ın Şahab-3 füzesini geliştirmekte beklenenden daha hızlı hareket edebilmesi oldu. Bu kaygıları arttıran da İran Savunma Bakanı Amiral Ali Şamkani İran’ın Şahab-4 adını verdiği yeni ve daha uzun menzilli bir füze geliştirdiğini açıklaması oldu. Aynı konuşmasında Amiral Şamkani daha da uzun menzilli bir füzeye (Şahab-5) de değindi.
Şahab-4’ün büyük bir olasılıkla yine Kuzey Kore’nin geliştirdiği iki aşamalı ve 2000 km. menzilli Taep’o-dong füzesinden türetildiği düşünülüyor. Ancak bir başka görüş, bu füzeyi geliştirmek için Rus yapımı SS-4’ün temel alındığı biçiminde. Böyle bir füzeyi geliştirebilmek için İran’ın Rus teknolojisine daha çok muhtaç olacağı görüşünden hareket eden ABD bunun üzerine Rusya üzerindeki baskısını artırarak İran’a teknik destek vermemesini istedi. İran şu ana kadar Şahab-4 füzesini denemiş değil.
Bu gelişmeler üzerine İran Savunma Bakanı Şahab-4’ün İran’ın uzay araştırmaları için geliştirildiği savını işlemeye başladı. Amiral Şamkani, İran’ın 20 Eylül 2000 tarihinde denediği katı yakıtlı Shahab D füzesini de barışçıl amaçla uydu yerleştirme çabalarının bir parçası olarak tanımladı. Ancak, bu açıklamalar özellikle ABD tarafından inandırıcı bulunmadı.
İran’lı yetkililer bir ara söz ettikleri 5500 km. menzilli Şahab-5 ve üzerinde çalışıldığı söylenen 10000 km menzilli Şahab-6 projeleri konusunda ise şimdilerde bir sessizlik hakim. Hem iktisadi ve hem de siyasal nedenlerle bu projelerden vazgeçilmiş olması olasılığı yüksek görünüyor.
3.4) Kitle imha silahları yapımı
İran’ın kitle imha silahlarına (kimyasal, biyolojik ve nükleer silahlar) ilişkin tutumu çok ilginç. Devrimden sonraki ilk yıllarda İran kitle imha silahlarının İslâmiyete ters düştüğünü vurguluyordu. Ancak, Irak’ın özellikle kimyasal silahları İran’a karşı kullanması bu tutumun değişmesine yol açtı. Bu değişmede iki etmenin rol oynadığı söylenebilir. Bunlardan ilki Irak’ın kimyasal silah kullanmasının İran’da siviller arasında yarattığı müthiş korkudur. Irak’ı bu silahı kullanmaktan caydırabilmek ve doğan panik havasını giderebilmek için İran kimyasal silaha sahip olması gerektiği sonucuna varmış gibi görünüyor. İkinci nokta ise Irak’ın bu silahları kullanması karşısında dünyanın takındığı vurdumduymaz tavırdır.
İran Devlet Başkanı Ali Ekber Haşemi Rafsancani, 1989 yılında Meclis’te yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu:
“Kimyasal ve biyolojik silahlar fakirlerin atom bombalarıdır. Hiç olmazsa kendimizi korumak için bunları dikkate alalım. [Kimyasal ve Biyolojik silahların] kullanılması insanlık dışıdır ama, savaş bize uluslararası yasaların birer kağıt parçası olduğunu gösterdi.”
İran böylelikle Irak’a karşı kendini savunmak amacıyla kimyasal ve biyolojik silah yapımına yöneldi. Ancak, İran-Irak savaşında İran, bu silahlardan Irak’a oranla çok az yararlanmıştır. Bu amaçla da daha çok eline geçen Irak yapımı kimyasal başlık taşıyan top mermilerini kullanmıştır. Ulaşabildiğim kaynaklardan sadece bir tanesinde, İran’ın bu savaş sırasında bir kez, Halajah’da, sivilleri etkileyebilecek bir biçimde zehirli gaz kullandığına ilişkin bilgi yer almaktadır, [Cordesman(2002a, s. 44)].
Irak’ın Kuveyt’i işgali sonrasında bu ülkenin kimyasal ve biyolojik silah geliştirme kapasitesinin Birleşmiş Milletler gözlemcilerinin denetiminde yok edilmeye çalışılması, İran’ın da tavrını etkilemiştir. Bu tarihten sonra İran’lı yetkililer nükleer, biyolojik ve kimyasal silah kapasitelerini geliştirmediklerini vurgulamaya başlamışlardır.
İran 1997 Haziran’ında Kimyasal Silahlar Konvansiyonunu imzaladı ve yaptığı bir açıklamayla toksin içeren kimyasal silahları imal etmeyeceğini ve kullanmayacağını açıkladı. İran ilk defa Mayıs 1998’de "geçmişte" bir kimyasal silah programları olduğunu kabul etti.
İran’ın, Irak savaşı sırasında başlattığı program sonucunda büyük bir kimyasal silah stokuna ulaştığı tahmin ediliyor. İran’ın kimyasal silah yapabilecek teknik olanaklara ve yetişmiş elemana sahip olduğu da biliniyor.
Benzer bir durum da biyolojik silahlar için söz konusu. Iran bioteknoloji ile yakından ilgileniyor ancak bunu sivil amaçları ile açıklıyor. ABD haberalma kaynakları ise İran’ın biyoteknoloji konusundaki girişimlerinin çift amaçlı olduğunu vurguluyorlar. Biyolojik silah alanında da İran’ın geliştirebilecek kapasitesi olduğu ve bu yönde girişlerini sürdürdüğü kanısı yaygın.
İran’nın nükleer silah programı ise Şah Rıza Pehlevi zamanında başlamıştı. Bu dönemde bir yandan açık olarak sivil amaçlı nükleer santallar kurulması için anlaşmalar yapılırken öte yandan da gizli yollardan plutonyum ve zenginleştirilmiş uranyum da temin etme gayreti içine girdi. Bu dönemin sonunda İran IAEA (International Atomic Energy Agency)’nın denetimini de kabul etti.
Şu ana kadar IAEA İran’ın nükleer kapasitesinin silah yapımında kullanıldığı yönünde hiç bir bulgu açıklamış değil. Ancak İran Rusya’dan Arjantin’e kadar çeşitli ülkelerle iş birliği yaparak nükleer programını sürdürdüğü yönünde bilgiler var. Bu programın askeri amaca ne kadar hizmet edeceği konusunda ise farklı görüşler var. ABD, Rusya’nın verdiği destekle İran’ın böyle bir olanağa kavuştuğunu ileri sürüyor. Rusya ise bunu kabul etmiyor. Şu anda İran’ın sivil nükleer tesislerinin gelişmemiş düzeyde olduğu bilinmekle beraber, ülkenin plutonyum ve zenginleştirilmiş uranyum elde etme çabalarını sürdürmesi bu konudaki kuşkuları haklı kılıyor.
Kamuoyuna açık olan bilgilerde İran’ın kitle imha silahları silahları geliştirmede belirgin bir ilerleme sağladığına ilişkin bir kanıt yok. ABD Senato komisyonu tutanaklarına geçen ABD uzmanlarının ifadelerinde de vurgulanan nokta İran’nın kimyasal, nükleer ve radyolojik silah yapabilecek kapasitesi olduğu ve bu konuda çalışmaya devam ettiği, bu tür silah stokunu artırdığı biçiminde [United States Senate (2000a)]. Öte yandan İran’ın elindeki füzelerde bu tür silahları hedefe taşıyacak biçimde değişiklikler yaptığı yönünde de bir bilgi yok.
İran’ın kitle imha silahları yapımı programlarında belirgin gelişmeler sağlanamamış olmasının tek nedeni İran’ın teknik kapasitesinden gelen sınır değil. ABD uzun bir süredir bu tür silahların yapımına yarayabilecek malzemenin İran’ın eline geçmemesi için çok yoğun bir çaba içinde. ABD bir kendisi İran’a karşı ambargo uygularken öte yandan da diğer ülkeleri de bu yönde etkilemeye çalışıyor. Eldeki bilgiler ABD’nin bu gayretlerinin başta Rusya ve Çin olmak üzere pek çok ülke üzerinde etkili olduğunu gösteriyor.
İran’ın kitle imha silahlarını hedefe taşıyabilecek olanakları, sınırlı da olsa, var. İran Hava Kuvvetlerinin elinde bulunan F-4E Phanthom av/bombardıman ve çok daha etkili Sukhoi Su-24 bombardıman uçakları bu tür silahları taşıyabilecek kapasitede. Buna ek olarak İran’ın elinde bulunan Scud füzereri de bu amaçla kullanılabilir. Ancak İran’ın bu tür silahları taşıyabilecek füze başlığı geliştirdiğine dair bir kanıt yok.
Bütün bunlara dayanarak, basında sıkça çıkan İran’ın kitle imha silahlarını çok artırdığı yönündeki haberlerin en azından abartma olduğu söylenebilir.
IV. Sonuç
İran Islâm Cumhuriyetinin anayasasının giriş bölümünde "anayasanın devrimin ülke içinde ve dışında devamını sağlayacak gerekli temeli sağladığı" söyleniyor. Ayrıca ordunun görevinin "sadece sınırları korumakla sınırlı olmayıp ideolojik görevi olan... Allah’ın yasalarının hakimiyetinin tüm dünyaya yayılmasını" da içerdiği belirtiliyor.
Anayasa’daki bu ifade ile devrim sonrasında yapılan çeşitli açıklamalar ve İran’ın çeşitli olaylardaki tutumu birleştirilince bu ülkenin sınırları ötesinde emelleri olduğu kanısının doğması kaçınılmazdı. Anayasa’nın uluslararası ilişkilerle ilgili maddeleri (sözgelimi Madde 11ve Madde 152 ve Madde 153) çok daha dikkatli bir dille yazılmış olması bu kanıyı değiştirmeye yetmedi.
Devrim sonrası dönemin bütününe bakıldığında İran tarafından yapılan açıklamalarda çelişkili sayılabilecek iki farklı tutumu göze çarpıyor. Kitle imha silahları söz konusu olduğunda İran genelde önce bu tür programları olduğunu kabul etmiyor. Sonra, 1998’de kimyasal silahlar için yaptığı gibi, büyük bir dönüş yaparak "daha önce böyle bir programı olduğunu kabul eden" bir açıklama yapabiliyor. Ancak daha sık rastlanan durum, İran’ın bu açıklamalarının tersine girişimlerde bulunduğunun ortaya çıkması. İran’ın nükleer silah geliştirmek üzerinde çalışmadığını ileri sürmesine rağmen Arjantin, Kazakistan, Pakistan, Rusya ve Çin gibi ülkelerden malzeme ya da araç temin etmeye, bunu bazan da gizli yollara başvurarak gerçekleştirmeye çalıştığının saptaması buna bir örnek. Bir başka örnek de İran’ın füze yapımında Kuzey Kore ile iş birliği yapıp yapmadığı konusunda. İran yetkililerinin bunu açıkça red ettikleri 1992-1993 yıllarında İran Hava Yollarının Boeing 747 uçakları Kuzey Kore’den İran’a füze parçaları taşıyor, 1993 Mayısı ayında da Kuzey Kore bandıralı Des Huong Ho şilebi Bender Abbas limanına füze parçaları indiriyor. Bütün bunlar İran’ın açıklamalarının güvenilir olmayacağı kanısını yayıyor. Bu durumda İran’ın kitle imha silahları yapmaya yöneldiği ve bu yönde bir güç oluşturduğu genel kabul görüyor.
İran’ın geleneksel (konvansionel) silah projelerindeki tutumu ise farklı. İran bu tür projeleri kamu oyuna biraz da abartarak duyurmak konusunda hevesli görünüyor. İzlenimim bu defa Batı kaynaklarının, etraflı araştırmalar dışında, bu propaganda niteliği ağır basan açıklamaları olduğu gibi kabul etmeyi yeğlediği ve bu bilgileri İran’ın tehlikeli bir biçimde silahlandığı savını desteklemekte kullandığı biçiminde...
Bu iki farklı tutum sonuçta İran’ı kamuoyu önünde askeri açıdan olduğundan ve görülebilir gelecekte olabileceğinden çok daha güçlü gösteriyor. Bu hem İran’ın hem de İran’a karşı olan ülkelerin işine geliyor. İran askeri gücünü abartılı bir biçimde gösterme olanağına kavuşarak bunu özellikle İslâm ülkelerindeki etkisini artırmada kullanıyor. Öte yandan İran’a karşı olan ülkeler de İran’ın bir potansiyel tehlike olduğu yolundaki savlarına İran’lı yetkililerin ağızlarından destek sağlamış oluyorlar.
Konunun biraz daha derinine gidildiğinde ise biraz değişik bir durum ortaya çıkıyor. Bu çalışmada derlenen sınırlı bilgilerden şu sonuçlara varılabileceği kanısındayım:
KAYNAKLAR
Brunelli, Michel(2001): Autarcie: l'industrie militaire iranienne, Etudes Stratégiques et Géopolitiques sur le Moyen et Proche Orient; Groupe d'Etude sur le Nucléaire Et les Relations Internationales et Stratégiques, Janvier.http://www.generis.fr.st
Cordesman, Anthony H. (1996): Military Expenditures and Arms Transfers in the Middle East, Center for Strategic and International Studies, May.
Cordesman, Anthony H. (1998): The Military Balance in the Middle East IX- The Northern Gulf:Iran, Center for Strategic and International Studies, December 28.
Cordesman, Anthony H. (2001a): The Military Balance in the Middle East, Center for Strategic and International Studies, January.
Cordesman, Anthony H. (2001b): The Military Balance in the Middle East, Center for Strategic and International Studies, July.
Cordesman, Anthony H. (2002a): Prolifireton in the “Axis of Evil”: North Korea, Iran & Iraq, Center for Strategic and International Studies, January 30.
Cordesman, Anthony H. (2002b): Weapons of Mass Destruction in the Middle East, Center for Strategic and International Studies, January 31.
Cordesman, Anthony H. & Jennifer K. Moravitz (2002b): Western Military Balance and Defense Efforts, Center for Strategic and International Studies, January.
DeSutter, Paula (1996): Denial and Jeopardy-Deterring Iranian Use of NBC Weapons, Institute for National Strategic Studies,
http://fas.org/nuke/guide/iran/doctrine/dajd/cont.html
Eisenstdat, Michael (2001): The Armed Forces of the Islamic Republic of Iran, Middle East Review of International Affairs Journal, Vol. 5, No. 1, March.
Energy Information Administration (2001): Iran, October, http://www.eia.doegov/cabs/ iran2.html.
FAS(2002) : Shahab –3/Zelzal-3, http://www.fas.org/nuke/guide/iran/missile/shahab-3/htm
FAS(2002) : Shahab –4/Zelzal-4, http://www.fas.org/nuke/guide/iran/missile/shahab-4/htm
Frawley, Gerard (1998): The International Directory of Militay Aircraft, Airlife, Shrewsbury.
Gill, Bates (1998): Chinese Arms Exports to Iran, Middle East Review of International Affairs Journal, Vol. 2, No. 2.
Hagelin, Björn-Pieter D. Wezena-Siemon T. Wezeman & Nicholas Chipperfield (2001): The Volume of Transfers of Major Conventional Weapons-By recipients and Suppliers (1996-2000);SIPRI Yearbook of 2000, Armaments, Disarmament and International Security, Ek 5A, SIPRI.
IMF (2000): Islamic Republic of Iran-Recent Economic Developments, IMF Staffa Country Report No. 00/120, September.
IRI (1979): The Constitution of the Islamic Republic of Iran, http://www.netiran.com/Htdocs/000000LAGG01.html
Said, Abdel Monem & Ahmed Ibrahim Mahmoud (1995): Conventional Arms Control in the Middle East, Al-Ahram Center for Political and Strategic Studies, Publication No. 29, Cairo, http://www.acpss.org/ekuras/ek29/ek29a.htm
SIPRI (2001a):The SIPRI Military Expenditure Database,
http://first.sipri.org_first/non_first/result_milex.php?send
SIPRI (2001b):The SIPRI Military Expenditure As a Share of GDP 1991-9,
http://first.sipri.se/milex/mex_share_gdp.html
Toppan, Andrew (2001a): World Navies Today-Iran, 21 October,
http://www.hazegray.org/worldnav.mideast/iran.htm
Toppan, Andrew (2001b): World Navies Today-Turkey, 3 November,
http://www.hazegray.org/worldnav.europe/turkey.htm
Tucker-Jones, Anthony (2002): Fighter Boom, Air Forces, March, s. 28-34.
United States Senate (2000a): Iran’s Ballistic Missile and Weapons of Mass Destruction Programs, Committee on Governmental Affairs, 21 September. http://www.fas.org/irp/congress/2000_hr/hr_092100/ html
United States Senate (2000b): Iranian Weapons Programs-The Russian Connection, Subcommittee on Near Eastern and South Asian Affairs & Subcommittee on European Affairs of Committee on Foreign Relations, 5 October.
http://www.fas.org/irp/congress/2000_hr/hr_100500/ html
Xavier Francis V. (1997): Iran and Iraq-A Prediction for Future Conflict, The Research Department Air Command and Staff Collage, March.