29 Març 2005Esra Sert
Milliyet gazetesi, Irak Özel Temsilcisi Osman Korutürk'ün mesajlarını manşetine taşıdı: "Türkmenler ağırlıklarını, Bulgaristan Türkleri gibi siyasete, idareye taşıyabilir". Türkiye'nin yeni Irak politikası, Bulgar modelini Irak'da teşvik etmekmiş. Korutürk, "devletin tüm kurumları"nın bu yeni politikada "mutabık" olduğunun da, özellikle altını çiziyor. Yazıyı şaşkınlıkla okuyorum. Yazının içinde, "Bulgaristan Türkleri'nin sırrı nedir?" başlıklı bölüme gelince, şaşkınlığım hayrete dönüşüyor.
İçine düştüğüm bu ruh halinin ilk ifadesi, çok değil bundan birkaç sene önce, Bulgaristan'da köy köy dolaşarak hazırladığım dosyadan çıkıp gelen bir röportaj. "Bulgaristan Türkleri'nin sırrını", bele kadar kar altında, kuş uçmaz kervan geçmez küçük bir Türk köyünde, mikrofonumu uzattığım Abdül Emin adındaki köylüye sormuştum. Aynen yanıt: "Hak tanınmazsan, zaten girilmez Avrupa'ya. Az olan toplumlara, hak tanıyacaksın. Siz kendiniz bilirsiniz, sizin Kürtlerden. Tanınması lazım, girmeleri için mecburi".
Yazıya dönüp, "Bulgaristan Türkleri'nin sırrı" bölümüne bakıyorum. Görünen o ki, Ankara bu "sırrı" başka türlü okumuş, Bulgar Türkü Abdül Emin, başka türlü. Ankara'ya göre işin kerameti, tamamen Türklerin tavrıyla ilgili: "Türklerin kendisini Bulgar ulusunun içinde tanımlaması ve silahlı mücadeleye girmemesi". AB'nin yazıda adı bile geçmiyor. Türk Dışişleri tamamen haksız da değil. Türklerin bu duruşu, Bulgar hükümetinin reformları hayata geçirmesinde gerçekten de yardımcı oldu. Ancak, bu işin küçük bir kısmıdır. AB içinde bile parmakla gösterilen "Bulgar modeli"nin doğmasının en büyük nedeni ve motivasyonu AB azınlık kriterleridir. Ve tabii Bulgaristan'ın, bu kriterler uygulanmadan AB'nin kapısından içeri giremeyeceğini çok iyi bilmesi.
Bulgaristan modeli nedir? Bir başka Türk köylüsü, genç Raim Naim 80'leri ve o yıllarda yaşananları hatırlamıyor. Hatırlamasa da, bildiği bir şeyler var: "O zamanlar Bulgar adınaymış her şey. Türkçe konuşamıyorlarmış. Şimdi çok iyi. Büyükler anlatıyor, çok tuhaf geliyor". Raim Naim'e o yıllarda yaşananlar "tuhaf geliyor". O yılları hatırlayanlar içinse, esas bugün gelinen nokta şaşırtıcı. Yaşanan göçü, çekilen acıları, Türkiye'ye gelince toprağı öpen, sevdiklerini geride, bir bilinmeze bırakan Bulgar Türkleri'nin görüntülerini hatırlayın.
Bugüne gelince. Aslında, bugünü en iyi, Bulgaristanlı Türk Mümin Ramazan'ın hikâyesi anlatıyor. Ramazan, bir zamanlar Türkçe konuştuğu için cezalandırıldığı okulda, şimdi Türkçe öğretmeni: "Hayatım boyunca hiç unutmayacağım. Altıncı sınıfta okuyordum. Beni Türkçe konuşurken duydular. Para cezası verdiler, 1000 defa da Bulgarca, 'Türkçe konuşmayacağım' diye yazdırdılar".
Bulgaristan'da Türkçe kitap, dergi, gazete çıkıyor. Türk okulları açılabiliyor. Bulgar Devlet Televizyonu'nda, her gün Türkçe haber yayını yapılıyor. Türkleri çatısı altında toplayan, "Haklar ve Özgürlükler Hareketi" özgürce siyaset yapabiliyor, hükümete ortak olabiliyor. Bulgaristan'da Türkler, artık ne politik ne de kültürel bir problemin nesnesi.
Nasıl bir süreç?
Tabii mesele sadece bütün bunların gerçekleşmiş olması değil. "Nasıl bir süreçten geçildikten sonra", gerçekleşmiş olması. Bulgaristan, yolunun AB olduğuna karar verince, tüm azınlık politikasını değiştirdi. Bir kere bu yola girince de, bir tereddüt yaşamadı. Yani, "kapı genişliği standartlara uygun değil" diye, Türkçe kurslarının açılması geciktirilmedi. Devlet televizyonlarında yapılacak Türkçe yayınlar için, televizyonun genel müdürüyle, ülkedeki ilgili üst kurulun başkanı, birbirine girmedi. Yasalar çıkıp, uygulama "temcit pilavı gibi" uzamadı. Yani, ortada bir "samimiyet" ve "toplumsal mutabakat" vardı.
Tabii ki, şu notu da düşmek gerekir. Her ne kadar, Bulgaristan'daki Türk azınlık ile, Bulgaristan'ın acı bir geçmişi varsa da, geriye dönüp bakıldığında, her iki taraftan teröre kurban gitmiş binlerce insanı görmüyoruz. Bu durum hiç kuşku yok ki, Türkiye için işleri zorlaştırıyor.
Korutürk'ün söz ettiği, Bulgaristan modeli üzerinde "mutabık olan tüm devlet kurumları", bu modele bir kez daha ve daha dikkatlice baksa ne iyi olur. Bu kez, dersi başkası adına değil, kendi adına çıkartarak.
Bulgaristan'ın en aktif sivil toplum örgütlerinden Open Society'nin, "Bulgaristan Türklerinin sırrı"nı nasıl değerlendirdiğiyle noktalayalım: "Bu, son 10 yılda popüler ön yargılarda yaşanan en büyük değişimdi. Eğer azınlıkların politikada seslerini duyurmalarına, kültürel ve dinsel haklara sahip olmalarına izin verirsen ülkeyi bölebilirler korkusu, en yaygın milliyetçi mittir. Sanırım, Bulgaristan'da yaşananlar, bunun doğru olmadığına en iyi örnek oldu. Oysa, bunun tersi doğru. Yani Makedonya'da olduğu gibi. Azınlıkların haklarını yadsırsanız, işte o zaman, silahlı bir muhalefetle bile karşılaşabilirsiniz".
http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=4515&tarih=29/03/2005&ek_tarihi=27/03/2005