ES: Tasarımcı Rauf Kösemen konuğumuz. Kendisi Myra adlı tasarım ofisinin de ortağı. Bize Mira’dan söz eder misiniz?
RK: Myra özel projeler yapan bir tasarım ofisi, aslında yaratıcı atölye diyebiliriz.
ES: Şu ana kadar bizim ilgimizi çeken tarafı şu oldu; sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği içerisinde Myra. Bu konuda neler yaptı şu ana kadar?
RK: Kamuoyunda DİSK’in 2005’deki 1 Mayıs kampanyasını hatırlarsınız, “ Osmanlı’dan Bugüne Ermeniler” diye bir sergi ve onun kitabı ve diğer iletişim materyallerini tasarladık. Oradan hatırlayabilirsiniz, Tarih Vakfı’nın “Tarih Dostu Olun” kampanyası ve 2004 TÜYAP’ındaki stand düzenlemesi bize aitti. Chomsky Türkiye’ye gelmişti, Amerikan Müdahaleciliği kitabının kapağını ben yapmıştım, toplatıldı o kitap. Chomsky’nin gelmesine neden olanlardan biriyim herhalde. 19 Mart Küresel Eylem Günü'nün sloganından hatırlayabilirsiniz.
ES: Tasarımını da az önce gördüm, muhteşem.
RK: Yazarı Ersin Salman’dır, üstadla bu tür işlerde zaman zaman çalışıyoruz. Ara Güler takvimleri kamuoyunda çok bilinir, her yıl Ara Güler takvimleri çıkartırız, oradan bilebilirsiniz. Şu ana kadar neler yaptık, engelsiz ve erişilebilir yaşam alanı diye Düzce’de 24 engelli için konut alanı, bu alanın iletişimlerini yapıyoruz (UYD). Tunceli Yaban Sarımsağı Projesi var, bu bir kalkınma projesi, onu yapıyoruz. Ovacık’ta yoksullukla mücadele projesi var, organik tarım ve hayvancılık üzerine. Bunlar UYD’nin projeleri, benim UYD’de aynı zamanda iletişim danışmanlığı gibi bir görevim var. Tarih Vakfı’nın Toplumsal Tarih dergisini tasarlamıştık 100. sayıdan 130. sayıya kadar. Buralardan biliniriz kamuoyunda herhalde. Şu sıralarda Adalar Festivali’ne hazırlanıyoruz, onun iletişimlerini yapıyoruz. Adalar Festivali’nin teması çok kültürlülük, biz de orada şöyle bir şey yaptık, adalarda gördüğünüz bazı hayvanlar vardır, kediler, martılar, faytonları çeken atlar ve balıklar doğal olarak; biz at, kedi, martı ve balıktan oluşan bir Bremen Mızıkacıları tasarımı yaptık ve Adalar Festivali’ni bununla sembolize ettik.
ES: Aslında biraz Açık Radyo, hatta Açık Dergi gibisiniz, kâinattaki herşeyle, her renkle ve her sesle ilgileniyorsunuz. Son olarak karşımıza Irak Dünya Mahkemesi’nde çıktınız, buraya nasıl katıldınız?
RK: Yaklaşık 2 yıl kadar önce Ayşe Berktay “böyle bir şey var, bununla ilgili destek vermek ister misiniz?” demişti, biz de koşulsuz destek verebileceğimizi söylemiştik kendisine. O tarihlerde ufak tefek bir iki desteğe ihtiyaçları oldu, onları yaptık. Sonra 8 ay kadar önce tekrar mahkemenin gündeme gelmesi İstanbul oturumu ile oldu. İstanbul oturumunun nihai oturum olacağı ve bunun da İstanbul’da bir grup gönüllü tarafından örgütleneceği netleşince, gönüllü organizasyonda yer aldım ben. Bu organizasyonda da iletişim grubu içinde yer aldım, bu grup üç ayaktan oluşuyordu, basınla ilişkiler, uluslararası ilişkiler ve yerel basınla ilişkiler olarak ikiye ayrılıyordu, bir de iletişim materyalleri ve iletişim içeriği oluşturmak vardı. Biz bu ileşitim materyalleri oluşturmak bölümünü üstlendik. Hem şirket olarak, hem de ben doğrudan o işin koordinasyonunu üstlendim. Başlangıcı böyledir, 8 aydır da çalışıyoruz, aslında sadece o işle de sınırlı kalmadık, başka ne kadar ihtiyacı varsı Mahkeme’nin onların hepsini yaptık. Ben sahnedeki, salondaki oturum düzenlemesini bile oturup sandalye sandalye çizip üzerinde çalıştım bir kaç arkadaşla beraber. Dövizler, afişler, broşürler, basın dosyaları, böyle bir süreç çok ağır oluyor aslında, epeyce profesyonel bir beklentiyle sizi karşılıyor kamuoyu, ama bu işin içinde bulunan insanlar amatör bir ruhla çalışıyorlar. Basın asla sizin onlara bir sayfalık bir basın açıklamasını çoğaltmadan, ellerine bir tane verip kendilerinin çoğaltmasını istemenizi affetmiyor. Dolayısıyla, biz burada özellikle bunlara çok dikkat ettik ve her şeyi bir profesyonel nasıl bekliyorsa öyle yaptık. Gönüllülük usulüyleydi ama dışardan da göründüğü kadarıyla çok profesyoneldi.
ES: Evet öyle görünüyordu, çünkü başta böyle bir mahkeme için çalışarak zaten kötü çocuk olmuş oluyorsunuz, ve bu kötü çocuk olmak durumu amatör bir şey beklentisi getiriyor insanlara ama ortaya çıkan şey son derece profesyoneldi. Bunun bu kadar gönüllü etki ile yaratılıyor olması bizim üzerimizdeki etkisini bir kat daha arttırıyordu. Bu arada basınla ilişkilerle ilgili olarak Arundhati Roy bir soruya karşılık “ana akım medyanın arkamızda durmasını bekleyemeyiz” türünde bir açıklama yapmıştı, bunu nasıl değerlendiriyordu Myra. Yani basınla olan ilişkiler Myra’ya nasıl yansıdı? Çünkü biliyorum ki olağanüstü başka bir şey yaptınız, onu en sona saklıyorum, bir günlük çıkardınız, biraz bunun etrafında konuşalım.
RK: Evet Arundhati Roy bir soruya karşılık, “Ana akım medyada yayımlanmadı, bu konuda ne düşünüyorsunuz?” dediler. “Biz yayımlanmasını istiyoruz ama ne yazık ki ana akım medya savaşı desteklediği, Bush ve Blair’i desteklediği için, işgalcileri desteklediği için elbette onlara karşı da oturumlarda bir şeyler söylüyoruz. Bir de bunları yayımlamasını bekliyoruz. Burada bir ironik durum var” dedi. Tabii, ana akım medya aslında yayımladı, mesela Ertuğrul Özkök oturup bir baş yazı yazdı, ciddiye almamak gerektiğini söyledi, ama kendisi gayet de ciddiye almıştı. Myra olarak bize aslında bu mesele doğrudan yansımadı, çünkü basınla ilişkiler Myra’nın işi değildi.
ES: Ama Myra orada başlıbaşına bir basın oldu.
RK: O bölüme geleceğim. Basınla ilişkiler öbür taraftan yürütüldüğü için çok fazla Mira bunu görmedi, öğrenmedi, yaşamadı ama Irak Dünya Mahkemesi büyük bir organizasyon olarak düşünüldü, yüz küsur gönüllü çalışacak (toplam 160 gönüllü çalıştı), dışarıdan uluslararası konuklar gelecek, 100’ün üzerinde uluslararası konuk olacak, bu insanlar ağırlanacak ve Darphane-i Âmire bir tür kampüs gibi çalışacak. Öyle de planlamıştık, şuraya kafe, buraya sergi, buraya başka bir şey, vs. Bu kampüsün içinde de bir sürü şey olacak, bu olan şeyleri acaba nasıl kayıt altına alabiliriz diye düşündük. Bir taraftan belgeselle kayıt altına almak gibi bir şansımız vardı, bir taraftan da bizim en iyi bildiğimiz iş olarak yazmak, tasarlamak, bir şekilde yazılı kayıt altına almaktı. O tarafa doğru yöneldik.
ES: Ve alternatifin arkası ile ilgilendiniz, bu muhteşemdi.
Myra’dan da bizim çalışma arkadaşlarımızdan 3-4 kişi işin içinde yer aldılar ama aslında Myra Günlük için sadece ev sahipliği yaptı.RK: Bugün dünyada bir tarih yazılıyor ve yazılan tarihi biraz tersine çevirmek, biraz da tersine çeviremediğimiz bölümlerin yeniden yazılması, arka planının yazılması, görülmeyenlerin görülmesi için çalışıyoruz ve Irak Dünya Mahkemesi’nde de böyle bir çalışma yapıldı. Yazılan resmi tarihin başka bir tarihe dönüştürülmesi için Irak Dünya Mahkemesi kuruluyor ama onun da arka planında başka bir tarih daha var, Günlük öyle bir şey olarak çıktı, o ikinci tarihi yazdı. Myra’dan çok söz ettik, burada arkadaşlarımın hakkını yemek istemem, Günlük sadece Myra tarafından yapılan bir şey değil, Günlük 10’dan fazla gönüllünün katıldığı bir işti.
ES: Kaç tane Günlük çıktı?
RK: 4 tane çıktı, hergün bir tane çıktı, son günde iki baskı yaptık, bir de akşam baskısı yaptık.
ES: Akşam baskısı diyerek kibar bir şekilde bunu ifade ediyorsunuz ama dışarıda bana “Günlük’ün de korsanını yaptık!” dediniz. Bu da çok tuhaf bir şey, zaten alternatif olan bir şeyin arka planının bir de korsanını basmış oluyorsunuz! Niye korsan basma ihtiyacı duydunuz?
RK: Aslında o biraz şöyle, düzelteyim, Günlük 4 sayı çıktı, dördüncü sayısı da akşam baskısı olarak çıktı ama biz önce 500 adet çoğalttık, ilk iki gün, üçüncü gün çok fazla talep olduğu için 600 adet çoğalttık ve akşam baskısında da 600 adet çoğalttık. Ama akşam baskısına gelinen gün akışı Günlük’e o kadar talep oluşmuştu ki akşam baskısının ayrı bir korsanı çıktı Günlük’ün kendi formatının dışında, küçük, fotokopi ile çoğaltılmış korsan baskımız oldu. Ne diyeyim bilmiyorum?
ES: Günlük’ün biraz içeriğinden söz edelim.
RK: Az önce de söylemiştim, bir yanda Irak Savaşı’nın kurban ve tanıklarının dünyanın dört bir yanından gelen savaş karşıtı aktivistler ve aydınlarla buluşması vardı, Irak Dünya Mahkemesi bunu sağladı. İnsanlık vicdanının temsili olan bir mahkemeydi bu ve oturumlar 3 gün sürecekti, bu süre boyunca yapılan tespitler, tanıklıklar, tartışmaların hepsi kayıt altına alınacaktı, alternatif bir küreselleşme için Uluslararası Yayıncılar Birliği bunu kayıt altına alıyordu, Metis de bunun Türkiye’deki yayıncısı olacak birliğin üyesi idi. İkinci bir şey daha olacaktı, organizasyonun aksamadan yürümesi için çalışan gerekli fizik ve moral alt yapıyı oluşturan da bir organizma olacaktı. Eğer Günlük olmasaydı bu organizmayı kimse yayımlamayacaktı, Günlük bunu yayımlamak için çıktı, yani bir takım isimsiz kahramanlar vardır, bir genç çıkar en olmadık zamanda bir kabloyu olmadık bir yerden geçirir ve size zamanında ses bağlantısı sağlar, uluslararası konukların arasından renkli simalar gelir ve bu insanların kimisi sadece izleyici olarak, kimisi sadece gönüllü olarak kayıt altına alınmadan kalırlar. Biz bunu kayıt altına almak için çıktık ve bunu da yazdık çıkış yazımızda “Günlük bunun için çıkıyor” dedik. Bunu başardık sanırım çünkü aslında Günlük kendi tahmin ettiğinden, yapmaya çalıştığından çok daha fazla ciddiye alındı. Mahkeme’nin üçüncü gününde gelip insanlar “arkadaşlar, bu iş için 3 yıldır çalışan arkadaşlarımız var, onları hâlâ Günlük’e yazmadınız” diye bize kızdılar.
ES: Aynı kayıt derdi ile biz de onu Açık Radyo stüdyosunun panolarına asmış durumdayız, Açık Radyo stüdyolarında da Günlük’ler devam ediyor şu anda. Kayda değer, çok önemli bir çalışma yapmışsınız bunun için öncelikli olarak teşekkür ederiz, Günlük’lerin devamını diliyoruz.
(1 Temmuz 2005 tarihinde Açık Radyo’da Açık Dergi programında yayınlanmıştır.)