Dün, yani 1 Mayıs 2007 günü Beşiktaş, Dolmabahçe ve Taksim'deydim.Bu şehirde sergilenen en şiddetli ve kararlı" devlet terörü, gövde gösterisine" bizzat tanıklık ettim; biber gazı ve plastik mermilerle susturulmaya çalışılan bir avuç insandan bir tanesi olarak... insanların azgın birer düşmanmışlar gibi tartaklanmalarından çok daha önemli ve vahim olanıysa; dünkü gövde gösterisinin hedef kitlesinin, asıl mesaj verilmeye çalışılan kitlenin, meydanları "yasadışı" yollarla doldurmasından "sözde" korkulan "bölücü, solcu vatan hainleri" değil; daha geniş ama daha ürkek,daha çekingen, daha boyun eğmeye yatkın 12 milyon İstanbul'lu ve onların üzerinde uygulanandan tüm Türkiye halkı olduğuna en somut ve çarpıcı haliyle şahit oldum.Dün İstanbul'da sergilenenleri doğru okumamız lazım arkadaşlar; en azından; "sunulandan başka bir okumasının da olabileceği ihtimalini" düşünmeye, yok saymamaya niyetlenmemiz lazım.Yıllardır, "izin verilerek kaydedilmiş", polisin ya da askerin radikal sol örgütle çatışması örneklerini kamuoyu önüne sererek, sol dünya görüşünü benimseyen örgütleri ve bireyleri, halkın gözünde tüm sol düşünceli insanların korkulası, çekinilesi, uzlaşma ve barış duygusundan yoksun, sadece "anarşi çıkartan" halkı gerekçesiz isyanlara teşvik eden, ülkeyi bölmekten başka hiç bir amacı olamayan görüş ve mücadelenin temsilcisi gibi sergilemeye çalışan; bu savını güçlendirmek için her türlü yolu denemekten çekinmemiş olan ,işlenen cinayetleri dahi tersine çevrilmiş senaryolarla halka yutturan DEVLET; dün İstanbul'da zayıflamasından çekinmeye başladığı "halkın kafasındaki otoriter devlet resmini" yeniden çizmeye çalıştı. 1 Mayıs 2007 Salı gününü bu amacına en uygun platform olarak seçti ve kullandı.Senaryo'nun yazılması DİSK ve yakın sivil örgütlerin 1 Mayıs 2007'yi Taksim Meydanında kutlama talebini,hiç bir gerekçeye dayandırmadan reddetmesiyle başladı;bu şekilde de, talebinde ısrar eden DİSK'i "yasadışı eylem yapmaya hazırlanan örgüt" olarak ilan edebilme zemini hazırlandı.Arkasından,şehrin en hayati toplu taşıma araçlarının ertesi gün için tüm seferlerinin iptal edildiği ancak gece yarısına doğru,şehir uykudayken hiç gürültü edilmeden açıklandı.Sabah 08.00-08.30 arası Beşiktaş İskele meydanındaki 100-150 kişilik 1 Mayıs sloganları atan grup,gözlerinin içine biber gazı sıkılarak dağıtılan, dağılmalarıyla yetinilmeyip, arkalarından vahşice gaz sıkılarak kovalanan grup ne silahlıydı, ne de 1 Mayıs ve özgürlük adına atılan sloganlardan başka bir şey seslendiriyordu; grubun sayısı karşısında ,demirden/çelikten elbiseler giymiş, saldıran, ve asıl terörü hayata geçiren polis birliğinin sadece bu müdahale sırasındaki sayısı en az 500 idi. İskele meydanına basın sokulmadı.Oradaydım.09.30-10.00 suları,Dolmabahçe stadının eteklerindeki demir elbiseli polis sayısı en az 2000 idi. Toplanan değil,bireysel olarak oraya gelmiş kutlama/anma isteyen insan sayısı ise en fazla 80-100 kişi. Oradaydım.Tüm tertip komitesi sabahın en erken saatlerinde gözaltına alınmıştı ve Dolmabahçeye varan 8-10 Disk yöneticisi/aydın/sanatçı ise araçlarından iner inmez yaka-paça ve tartaklanarak gözaltı araçlarına alınarak gözlerimizin önünde götürüldüler. Oradaydım.Sine-Sen pankartıyla kabataş yönünden gelen toplam 10-15 kişilik gruba,1 metre mesafeden tazyikli su sıkılmasının ardından,sayıları en çok 50-60 kişiyi geçmeyen,asla örgütlü bir duruşları bile olmayan ve uygulamayı alkışla protesto etmeye başlayan insanlara ise derhal biber gazı sıkılmaya,plastik mermilerle ateş açılarak kovalanmaya başlandı. Oradaydım; silahla püskürtülenler arasındaydım.Bu anlattıklarım, DEVLET'in yayın yasağını kaldırmaya karar verdiği saatten önce yaşananlar....Devlet maskelenmiş yüzünü, anma törenini düzenleyen DİSK ve diğer kuruluşların toplumun tanıdığı liderleri Dolmabahçe'ye geldikten sonra gösterdi ve bu andan sonra yayın araçlarını çözdü.50-60 kişinin Taksim'e yürümesine, orada anmayı gerçekleştirmesine izin verdi ve biter bitmez maskesini hemen atıp, Beyoğlu sokaklarında,sabahtan beri tahrik edip çılgına çevirdiği daha radikal,daha "deli-kanlı" ama hala sayıları bir avucu geçmeyen ve sadece slogan atan grupları kovalayıp, bir arbede yaşanmış kisvesi vererek yayın organlarına kaydettirdi.Şehrin merkezinde 17.000 polisin konuşlandırılması,yayın araçlarının devletin izin verdiği saate kadar bir otoparkta rehin tutulması,izinsiz ve yasadışı bile olsa ,sadece slogan atan,silah taşımayan,sayıları hepsini toplasanız 100-200 kişiyi geçmeyen insan topluluklarına karşı silah kullanılması,1000 kişinin üstünde insanın ağızlarını bile açamadan gözaltına alınması ve günün sonunda,kendi yarattığı terörü saklayıp,istediği karelerin yayınlanmasını takip eden TV görüntülerinden sonra sahneye çıkıp"işte gördünüz mü,herşeyin sorumlusu DİSK! " diye halka seslenilmesi HİÇ Mİ DÜŞÜNDÜRÜCÜ GELMİYOR ARKADAŞLAR *Yanyana yürüyen 10 kişinin bile geçemeyeceği sokak başlarının her birine 200'er polis dikilmesinin,tüm toplu taşıt araçlarının seferlerinin durdurulmasının,hastalarını bile hastaneye yetiştirememe riski yaşatılan İstanbul'lunun tepkisinin hiçe sayılmasının; bütün bunların, sistemli olarak çalıştırılan bir düzeneğin parçası olarak okunabileceği aklımıza gelmiyor mu arkadaşlar?Devletin bize; hepimize; solcu, sosyal demokrat, sade demokrat, milliyetçi, ulusalcı, kemalist, dinci herkese şunu söylemek istiyor olabileceği aklımıza gelmiyor mu?"Demokratik hakları siz, sadece biz verirsek ve verdiğimiz sınırlar içinde ve yalnızca bizim hedeflediklerimizi,sınırlı kullanımlar içinde destekleyeceğine inandığımız sürece ve şartlarda kullanabilirsiniz hatta bununla arada bir kendinizi iyi bile hissetmenize izin verebiliriz; AMA kazara son zamanlarda bir-iki mitingle sokaklara güvenle çıkabildiniz diye,bunun bizim gücümüzü ve eli silahlı otoritemizi zayıflattığı gibi bir yanılgıya düşmeyin; BİZ BURADAYIZ,aman ha tarihsel korkunuz sizi terketmeye falan kalkışmasın; o korku bir gün kazara unutulmaya başlarsa BİZ HATIRLATMASINI BİLİRİZ" Devlet bize hep bunu yapmadı mı ? Sorgulanmaya, eleştirilmeye, hesap sorulmaya,yanlışlarıyla yüzyüze getirilmeye yaklaştırıldığı her noktada, ya asker postalları ya polis copları ve eşlik eden sayısız ama her seferine mutlak olarak "kaba kuvvet aracıyla "sindirmeye çalışmadı mı?En korktuğu "HALKIN GÜCÜ,HALKIN SAĞDUYUSU,HALKIN SORU SORMASI, DEMOKRATÇA TARTIŞMASI, HALKIN FARKINA VARMASI" olmadı mı hep?Korkularımızı hep beslemeye çalışmadı mı? Konuşmaktan, yazmaktan, eleştirmekten korkalım, sistemin bize sunduğu az ya da çok nimetle yetinip, sadece o nimetlerin hep daha fazlası hedefine kilitlenelim, beynimizi ve çenemizi tutup sessiz sedasız oturalım istemedi mi?Çocuklarımıza vermemiz gereken toplumsal eğitimin en temel taşlarından birinin "aman yavrum karışma, başın belaya girmesin" olması gerektiğini düşündürmek için herşeyi yapmadı mı?"Sizi iç ve dış düşmanlara karşı BİZ koruruz, siz bu işlere kafanızı hiç yormayın, düşmanların tarifini de tesbitini de zaten biz yaparız" demedi mi?Bu da aslında BİZE karşı yapılmış en büyük düşmanlık olmadı mı?Sevgilerimle