London Observer gazetesinin 12 Haziran tarihli sayısının ön sayfasında Afrika’nın 55 milyar dolarlık borcuna dair anlaşmanın “milyonların zaferi” olduğu ilan edildi. “Milyonların zaferi” ifadesi, “Yarın 280 milyon Afrikalı, hayatlarında ilk kez size veya bana tek bir kuruş borçları olmaksızın uyanacaklar..." diyen Bob Geldof'tan bir alıntıdır. Okuyucunun nefesi Geldof, Bono, Observer ve diğerlerinin acımasız safsatalarıyla çoktan kesilmediyse bu ifadenin manasızlığı mutlaka nefeslerini kesecektir. Afrika’nın emperyalist talanı ve trajedisi, önümüzdeki ay İskoçya’da, G8 liderlerinin yararına, sirkin tellalları, yani ana akım medya ve “şöhretleri” tarafından kandırılacaklar için bir sirke dönüştürülecek.
Ana akıma karşı popüler şöhretler tarafından yürütülen haçlı seferi yanılsaması – isyanın işlenmiş, kontrol altında tutulan görünümü - öfkenin büyük siyasi hareketini zayıflatmaya hizmet etmektedir. Art arda düzenlenen zirvelerde G8’in tek bir kayda değer “sözü” bile tutulmadı ve “milyonların zaferi" de bunlardan pek farklı değil. Bu bir sahtekârlık - gerçekte Afrika'daki yoksulluğu azaltmanın önünde bir engel. Tamamen Dünya Bankası ve IMF tarafından empoze edilecek berbat ve gözden düşmüş ekonomik programların şartına bağlı olan “paket", “seçilen” ülkelerin daha da yoksulluğa gömülmesini garanti edecek. Blair ve Mali İşler Sorumlusu Gordon Brown ve George Bush’un bunu desteklemesi şaşırtıcı mı – hatta Beyaz Saray tarafından bile “kilometre taşı” olarak adlandırıldı? Onlar için bu; ünlü, toy ve budalalar tarafından hazırlanan önemli bir paravan. Blair hakkında fikirlerini söyleyen Geldof, Bush’u yoksulluğu önleme konusunda “tutkulu ve samimi” biri olarak tanımlıyor. Bu sahnenin gerisinde zorba iktidar, milyonların yaşamını, totaliter şirketlerin ve dünya kaynaklarını kontrol edenlerin çıkarına olacak şekilde “tekrar düzenleyebilecek". Herhangi bir komplo teorisi yok; hedefler bir sır değil. Gordon Brown bunu verdiği her demeçte söylüyor, liberal gazeteciler ise bunu görmezden gelerek Maliye’nin uydurduklarını tercih ediyor. G8’in “milyonların zaferini” ilan eden tebliği gayet açıktır. “HIPC Borçlarının Silinmesi İçin G8 Önerileri” adlı bir bölümde, yoksul ülkelerin borçlarının silinmesi işleminin, ancak “brüt yardım gelirlerini silinecek borç oranında ayarladıkları" zaman gerçekleştirileceği ifade ediliyor: yani başka bir deyişle, aldıkları yardımlar silinecek borçlar oranında azaltılacak. Böylece ellerine hiç bir şey geçmeyecek. İkinci fıkrada yoksul ülkelerin “özel sektör gelişiminin teşvik edilmesini" ve “hem yurtiçi hem de yurtdışı özel sektör yatırımlarının önündeki engellerin kaldırılmasını” garanti etmelerinin “önemli olduğu” ifade ediliyor. Observer tarafından iddia edilen "55 milyar" dolar eksile eksile 18 ülkenin hepsi için toplam 1 milyar dolara kadar geriliyor. Bu da büyük ihtimalle yarıya düşürülecek - borç ödemelerinin altı günlük bedelinden daha düşük bir değere inecek; çünkü Blair ve Brown IMF’nin bu “silme” işleminde kendi payını kendine ait büyük altın stoklarını satarak ödemesini istiyor, ancak “tutkulu ve samimi” Bush buna “hayır” dedi.
Bahsi geçmeyen konulardan ilki bu altınların aslen Afrika'dan yağmalandığıdır. İkinci konu ise borç geri ödemelerinin gelecek yıldan itibaren ciddi bir oranda artacağıdır, 2015’e kadar iki katından fazla artacak. Bu kesinlikle “milyonların zaferi” değil milyonların ölümüdür. Halihazırda Afrika’ya yapılan her 1 dolarlık yardım için Batı bankaları, kurumları ve hükümetleri için 3 dolar geri alınıyor ve bu tutar çok uluslu şirketlerin geri kazandığı kârlarından da sayılmıyor. Kongo’yu ele alalım. Hepsi G8 ülkelerinde yerleşik otuz iki şirket, derin yoksulluğun pençesindeki bu mineral zengini ülkenin sömürülmesini yönetiyor. 200 yıllık emperyalizm “davasında” şimdiye kadar milyonlar can verdi. Fildişi Sahilleri’nde üç G8 şirketi, ülkenin ana kaynağı olan kakao işleme ve ihracatının yüzde 95’ini idare ediyor. Uzun süredir Afrika’da bulunan İngiliz şirketi Unilever'in kârlarının toplamı, Mozambik’in GSmH’sinin üçte bir oranında fazladır. Amerikan şirketi Monsanto – genetik mühendisliğiyle adı kötüye çıkmıştır– Güney Afrika’da ülkenin başlıca yiyecek kaynağı olan mısır tohumu üretiminin yüzde 52’sini kontrol etmektedir. Blair’in, Afrika halklarına zırnık vermeye niyeti yok. St. Andrews Üniversitesi’nden Ian Taylor, Bilgi Edinme Özgürlüğü Yasası’ndan yararlanarak Blair’in “yoksulluğu tarihe gömme” arzusuyla ilgili nutuklar çekerken, arkada gizlice hükümetin Afrika masası görevlilerini ve personelini eksilttiğini öğrendi. Aynı esnada “Uluslararası Gelişim Bakanlığı”, Gana’daki su kaynaklarının özelleştirilmesi sürecinin İngiliz yatırımcılar lehine sonuçlandırılması için perde arkasından bastırmaktaymış. Bu bakanlık “DfID’nin deniz aşırı üretken yatırımlar için uygun ortamı geliştirebileceği yöntemler bulmak ve finans sektörünün işleyişine katkıda bulunmak” amacını güden “Ticari Ortaklıklar Birimi”nin talimatları doğrultusunda hareket eder. Peki yoksulluğun azaltılması? Tabii ki söz konusu bile değil. Bu maskaralık neoliberalizm denen modern emperyalist ideolojiyi desteklemektedir. Observer gazetesinin “milyonların zaferini” duyurduğu sayısında İngiltere’nin Afrika’ya yaptığı toplam silah satışının 1 milyar doları geçtiğini ifade eden ikincil bir haber vardı. İngiliz silahlarının alıcılarından biri Malawi’dir; nüfusunun yüzde 15’i HIV taşıyıcısı olduğu halde borçlarının faizine ödedikleri tutar sağlığa ayrılan bütçenin toplamından fazladır. Gordon Brown, “yoksulluğu tarihe gömme” nedeni olarak Malawi örneğini vermekten hoşlansa da Malawi “milyonların zaferi" sayılan borç silme işleminden tek bir kuruş bile alamayacak. Bu maskaralık, bahsi geçmeyen üçüncü hususu; modern zamanların en büyük politik skandalını, Irak’taki suçunu unutmaları konusunda kamuoyunu ikna etmek için her şeyi deneyecek olan Blair için bir hediyedir. Yalanlarının gösterdiği üzere esasen bir menfaatçi olsa da kendisini Kiplingvari bir emperyalist olarak sunmaktadır. "Afrika vizyonu" bir sahne dolusu beyaz pop şarkıcısı kadar hor görücü ve sömürücüdür (şimdi ise göstermelik olarak bazı siyah şarkıcılar eklendi). Doğru dürüst anlamadığı toplumlara yönelik mesihvari referansları, (“kaleydoskopu sallama”) kıta dışında yedi saldırgan müdahaleye çevrildi; bu, yarım yüzyıldır herhangi bir İngiliz başbakanının dahil olduğundan fazladır. Maiyetindeki bir İrlandalı olan ve şövalye ilan edilmiş Bob Geldof bu konuda hiç bir şey söylemiyor. Gleneagles’taki G8 Zirvesi’ne gidecek olan protestocular, bu oyunlarla kandırılmaya izin vermemelidir. Kanıtların yanı sıra ilham alabilecekleri bir şeye ihtiyaçları varsa Güney Amerika'da kapitalist çılgınlığın tümüne karşı yürütülen muazzam harekete bakmaları yeter. Latin Amerika’nın en yoksul ülkesi olan Bolivya’ya bakmalılar, yöreye özgü bir hareket Blair’in ve Bush’un şirket dostlarını kaçırmıştır ve dünyada petrol gelirinin çoğunluğun yararına kullanıldığı tek ülke olan Venezuela’ya ve Uruguay’a ve Arjantin’e, Ekvador’a ve Peru’ya ve Brezilya’nın büyük “topraksız insanlar hareketi”ne bakmalılar. Kıtanın her yerinde sıradan insanlar Washington’un desteklediği eski düzene karşı baş kaldırıyorlar. Sokaklarda kalabalıklar "Que se vayan todos!" (Hepiniz gidin!) diye bağırıyor. Bizim kendi toplumumuzda haberlere giren bu propagandaların çoğu, insanları hareketsizleştirip pasifleştirecek ve güce karşı koyabilecekleri fikrinden uzaklaştıracak şekilde verilmektedir. Avrupa’yla ilgili güncel lakırdıların da hiç biri bir anlam ifade etmiyor, bunun bir parçası; yine de Fransızların ve Hollandalıların “hayır” oyları Latin Amerika’daki gibi aynı hareketin; demokrasiyi gerçek evine geri getiren hareketin bir parçasıdır: iktidar “serbest piyasaya” veya azgın kabadayıların savaş politikalarına değil halka aittir. Ve daha bu sadece bir başlangıç.
Çeviren: Evren Dağlıoğlu
* G8 Zirvesi İskoçya'da büyük protestolar eşliğinde başladı.
The G8 Summit: A Fraud and a Circus ilk olarak New Statesman’da yayınlanmıştır.