G-20 ve Türkiye

-
Aa
+
a
a
a

25 Eylül 2009Referans Gazetesi

G-20 toplantısına ilgi çekmeye yönelik çabalar yoğun. Özellikle de ABD'de. G-20 toplantısında hangi kararların alınacağı ya da alınması gerektiği konusunda kafa yoran, kalem oynatanların sayısı epeyce fazla. Ancak olayın ilginç bir yönü daha var: G-20'nin resmi hiçbir kimliği yok. Özüne bakarsanız, bazı ülkeler, kendi aralarında dünyanın ekonomik sorunlarını görüşüp tartışmakta yarar görmüşler. Onu yapıyorlar. Olup biten bu.
Aslında G-20 adı bile pek doğru değil. "G-20 küsur" demek gerek. Çünkü bu grubun üyeleri 19 ülke, Avrupa Birliği ve bazı uluslararası kuruluşların yöneticileri. Peki kim seçmiş bu üyeleri; özellikle de ülkeleri? 1999'da G-7 toplantısında kararlaştırılmış. Ölçüt dünya ekonomisinde GSYH ile ölçüldüğünde en büyük ağırlık taşıyan 31 ülkeden birisi olmak. Bu durumda akla bu 31 ülkenin çağrılacağı geliyor. Ama öyle değil. Aralarından bazıları seçilmiş: Örneğin Türkiye G-20 üyesi ama İsviçre değil. Ya da Arjantin üye fakat Tayvan değil. Neden? G-7 ülkeleri öyle seçmişler de ondan. G-7 ise ABD, Almanya, Birleşik Krallık, Fransa, Japonya ve Kanada'dan oluşuyor. ABD, 1973 petrol krizinin ertesinde sanayileşmiş ülkelerin bir araya gelip dünya sorunlarını konuşmaları için "Altılar Grubu" adlı bir tartışma forumu kurulmasına öncülük etti. Bu forum 1974'te kuruldu. Ertesi yıl Kanada'nın da katılımıyla G-7 oluştu.
G-7'nin hangi ülkelerle görüşmek isterse onları davet etmesi doğal. Davet edilen ülke sayısının artması da iyi. Türkiye'nin bunlardan birisi olması da olumlu. Böyle bir "meşveret meclisi" toplantısından bazı konularda görüş birliğine varıldığı sonucu çıkarsa bu da önemli bir bilgidir. Ancak bütün bunlardan G-20'nin iktisadi alanda bir küresel karar mercii olacağı ya da olması gerektiği sonucu çıkmaz. Oysa G-20'nin dünya ekonomisinin bundan sonraki gelişim çizgisini şekillendireceği, uygulamadan da IMF'nin sorumlu olacağı gibi bir hava oluşmakta.
G-20 ülkelerinin dünya ekonomisi içinde çok büyük bir ağırlık taşıdıkları ve onlara rağmen küresel ekonominin işleyişini etkileyecek kararları yürülüğe koymanın olanaksız olduğu doğru. Ama aynı mantık "G-20 ülkeleri" yerine "ABD" yazarsak da geçerliliğini koruyor.
"ABD'ye rağmen" küresel ekonomi için bir yol çizilemeyeceğini Bush yönetimi uluslararası işbirliğine katılmayarak kanıtladı. Aslında bu açıdan ABD'nin bir ayrıcalığı olduğu bile söylenemez. Uluslararası işbirliğine dayalı bir kararın uygulanmasını G-20 ülkelerinin pek çoğu (örneğin AB, Çin, Hindistan) engelleyebilir. Aslında ABD'yi bir ölçüde farklı kılan engelleme kapasitesi değil, tam tersine, uluslararası işbirliğinin sağlanması için yapabileceği katkının görece yüksek olması. G-20'ye kadar uzanan sürece bu gözle bakmak gerek.
Bir zamanlar ABD küresel ekonomiyi neredeyse tek başına biçimlendiriyordu. Artık bu olanaklı değil. G-20'ye varan çizgi, ABD'nin dünya ekonomisi içindeki ağırlığını gözeten, bir danışma/uzlaşma mekanizmasını kurma isteğini yansıtıyor. Burada ABD "Benim dediğim olsun" demek durumunda değil. Zaten ABD'nin yeni yönetiminin samimi isteği de küresel işbirliği içinde olmak. Ama ABD'nin isteklerinin diğer katılımcılar tarafından kabul edilmesini sağlayacak ciddi bir tehdit gücü de var. Çünkü, "Bush yönetimini iktidara getirebilen bir ülke, bir benzerini daha iktidar yapabilir."
Ancak G-20'nin fiilen IMF'nin yolunu çizen kararların alındığı bir merci olmasında bir terslik var. Bir kere, uluslararası anlaşmalarla kurulmuş bir organizasyonun (IMF), bir gayri resmi oluşuma, bir anlamda, bağlanması tutarlı değil. Ancak daha önemli olan, G-20'nin aslında G-7'nin keyfine göre şekillenmiş olması. Yarın "G-20 buçuk" olur, öbür gün "G-21" ama her durumda dışarıda bıraktığı ülke sayısı, kapsadıklarından fazla olacak bir oluşum.

Oysa, karşılaştığımız küresel iktisadi sorunlar düşünülürse tüm ülkelerin söz hakkı olduğu resmi bir küresel karar alıcıya gerek var. Bunun da dünyadaki örneği Birleşmiş Milletler. Birleşmiş Milletler'in çalışma biçiminin doyurucu olmadığı söyleniyor. Bu doğru olsa bile, her ülkenin sesini duyurabileceği bir resmi karar mercii kurmamanın gerekçesi olmamalı. Tam tersine, böyle bir karar merciinin sağlıklı çalışmasının yolu bulunmalı. Gönlümden geçen Türkiye'nin hem Birleşmiş Milletler ve hem de G-20 üyesi olarak bu yönde etkin olması.