İstanbul Sosyal Forumu’nun bir yapı olarak örgütlenmesi üzerine kafa yormakta ziyadesiyle fayda var. Ki böylesi bir zorlamanın kendisi, ‘başka türlü bir dünyanın’ artık, başka türlü örgütlenme/mücadele ve ilişki biçimleri ile olacağı kabulüne önemli bir yerel katkı olacaktır. Bu katkı, en başta Türkiye toplumsal muhalefetinin zihnini ve eylemsel zemini açacağı gibi, (iddialı olacak, ama söyleyelim) bölgesel düzeyde de klasik Avrupa-merkezli sosyal hareketler değerlendirilmesini de sorunsallaştıracaktır.
Bu yazının zorunlu adresi gereği, şimdilik bölgesel muhalefete katkı konusunu rafa kaldırıp, öncelikle kendi paçalarımızı sıvayalım. Toplumsal hareketlerin, gelenekten aldığı birikim ve deneyime yönelik kuvvetli eleştirisinden sonra, kabul edilebilir anlamda ortaya çıkan en önemli küresel form, ‘Sosyal Forum’lar olmuştur. Üçü Brazilya'da, biri Hindistan’da düzenlenen Dünya Soyal Forumları’nda dünyanın yüze yakın ülkesinden gelen binlerce toplumsal hareket, bir yanıyla yıllar sonra bir yanıyla da ilk defa karşılaştılar. Ve ilk iş olarak da özlem gidermeye başladılar. ‘Özlem giderme’ önemli. Çünkü, Sosyal Forum’lardan hemen bir ‘Komünist Enternasyonel’ örgütselliği ve müdahaleciliği beklentisi içinde olanların, bu hareketlerin ilk temas muhabbetini anlamak konusunda hala nereleri referans aldıklarını gösteriyor.
İhtiyaçtan Aktivist
Toplumsal hareketler, kimlik-çıkar ve şikayetlerin birinden veya bütününden doğan siyasal eylemlilikleri ve projeleri ile sosyal forumların bel kemiğidir. Ki bu anatomi anlayışı, “Suyun özelleştirmesine karşı mücadele eden Bolivyalı yerli ile'', “Cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadele eden Newyork’lu eşcinsel''i rahatlıkla aynı vücut içine yerleştirir. Toplumsal tahakküme karşı, tahakkümün merkezinden, sorunun asli sahibi olarak, çözümü yerel ölçekte örgütlerken, deneyimini küresel muadili ile paylaşır ve kendini uluslararası mücadeleye eklemler. Bundan sonrası da, bu aktörler için dünya ve kıta sosyal forumları vesilesiyle diğer ezilenlerle (ve onların ezilme nedenleri ile) dayanışmak ve küresel hegemonyaya kitlesel bir cevap vermek olurken; diğer tarafta kendi çıkar-sorun ve kimlikleri üzerine yerel ve küresel ölçekte öznel ağlarını yaratmak veya zenginleştirmenin süreci olacaktır.
Hareketin aktörleri; öncelikleri geçmişin gönlü geniş, sorunun çözümünü büyük söylemlere adresleyen eylemcisi yerine, gönlü bir çok yerde olan, lakin ihtiyacen çözümü küçücük söylemlerde de arayan mütevazi ama etkili birey ve gruplarıdır. Bir nevi siyasal alan yerini; ‘İhtisasen’ eylemci yerine, ‘ihtiyaçtan’ eylemci yerine bırakmıştır ve bırakmalıdır da.
Örgütten Önce Muhabbet
Şu ana kadar, Sosyal Forumu bahane ederek yaptığımız toplumsal hareklerin yeni yüzüne yönelik güzellemelerden sıyrılıp, meselenin bereketine dönmekte fayda var. Ki, ‘ihtisasen solcu’ların doldurduğu yüzde birlik politik nüfusu çoğaltabilelim. Bu vesileyle, niteliksel olarak pek dikkate alınmasa da, niceliksel olarak teveccühüne mazhar olunan yegâne topluluklar olan Kürtler ve Alevilerden de zorunlu ve anlamsız bir ağırlığı alabilir, yerine de daha makul bir şeyler koyabiliriz. Keza, ihtiyaçtan solculuk, sadece bizlere değil; özelde gündelik şikayetlere, genelde toplumsal çıkarlara daha sahici adresler gösterecektir.
İstanbul ‘Sosyal Forum’u kime gerek? Bana sorulursa, memlekete, hem de pek acil gerek. O vakit, yukarıdaki metaforların rotasında ilerlemeye devam edelim. Ve, yeni toplumsal hareketlerin, bizceleyin manası vesilesiyle, yineleyelim: Artık, toplantıları acilen gerçek sorun ve ilgi sahiplerine terk etmek gerek. Hem de, yüksek derecede özgüven ve mütevazilikle. Bir nevi “kürsüden inip, sadece kürsünün kurulması sağlamak konumunda kalmak''. Bu vesileyle; yıllardır bir türlü içersiden çıkılamayan, temsiliyet ve katılımcılık hastalığı da bir nevi tedavi sürecine girebilir. Hiç korkulmasın, her sorun sahibinin, elbet kendi sorununa dair söyleyebileceği yığınla kelamı vardır, kimbilir belki de çözümüne dair de bir şeyler söyler. Bu da, bu yeni ‘düzenin’ en keyifli artısı olur. İşte o zaman, kelimenin tam karşılığını bulmak da bile zorlandığımız ve Yeni Sosyal Hareketlerin asli bileşeni “Grasroot'' forumlarını da yaratırız. Bir taşla iki kuş; hem kendi iç hastalıklarımıza çözüm buluruz, hem de gerçek bir İstanbul Sosyal Forumu'na, sonrasında da Türkiye Sosyal Forumu'na kavuşuruz.
Yaralarımızın Merhemi
Sonuç olarak; İstanbul Sosyal Forumu (toplantısı değil), her türlü iyi niyete ve açık davete rağmen, sahici bir biçimde örgütlenememiştir. Örgütlenmiş bu hali ile yaralarımıza merhem olacak etkide değildir. Alternatif küreselleşme trenini yakalamak için, sanki biraz alelacele örgütlenmiş gibidir. Asıl, ihtiyaç duyulan (şimdilik) bir örgütten çok, toplumun bir çok kesimini içine alan (gerekirse uzun tartışmalara hazır olan) tartışma süreci sonunda, ortaya çıkabilecek ve belki de bu dinamikle öncesinden ve küresel muadillerinden çok farklı olabilecek bir modeldir.
İstanbul da sosyal forum mu? Başımızın üstüne!
İstanbul Sosyal Forumu mu? Daha kalabalık ve uzun uzun tartışmak gerek. Birileri, bu sürecin taşlarını döşemeye başladı. Sıra, artık elini taşın altına sokanlara daha fazla muhabbet gösterebilmekte. İhtiyaçları var; ihtiyacımız var.