9 Haziran 2004Şalom Gazetesi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz günlerde, İsrail’in Haaretz Gazetesi muhabirine konutunda bir demeç verdi. İlk kez bir İsrailli gazeteciyle görüşen Erdoğan, Gazze’de İsrail Güvenlik Birimleri’nin düzenlediği operasyonlar sonrasında gerginleşen Türkiye-İsrail ilişkilerini değerlendirdi. İsrailli Bakan Yosef Paritzky ile yaptığı görüşmeden bir hafta sonra Haaretz muhabiriyle görüşen Erdoğan, İsrail’in devlet terörü uyguladığını yineledi.
Türkiye ile İsrail arasında güçlü bağlar var, sizce son zamanlarda Türk tarafının ya da Türk hükümetinin bakış açısında bir değişme oldu mu?
Türkiye ile İsrail ilişkilerinin birçok boyutu var. Bu boyutlar, toplumlar arası ilişkiler, hükümetler arası ilişkiler ve politik, ekonomik, ticari ve sosyal ilişkilerdir. Bazı marjinal gruplar farklı düşünse de, iki halk arasında bir sorun olduğunu ve bundan sonra da olacağını düşünmüyorum. Ancak hükümetler arası ilişkilere gelirsek, bölgedeki barış sürecinin yeniden canlandırılması gerektiğini düşünüyoruz. Maalesef İsrail hükümeti bizim çabalarımıza katkıda bulunmuyor. İsrail kabinesinin, yasaları bir yana bırakarak suikast kararı almamış olmasını dilerdim.
Geçtiğimiz günlerde, kişisel, örgütsel ve devletsel olmak üzere üç tip terör olduğunu söylediniz. Sizce İsrail, devlet terörü uyguluyor mu?
Samimi bir cevap vereceğim. Şu anki durum başka nasıl yorumlanabilir ki?
Peki sizce, ülkelerin örgütleri ya da kişileri desteklemesi diye tanımlanabilecek dördüncü tip bir terör var mı?
Elbette var.
Son zamanlarda birçok Arap lider Ankara’yı ziyaret etti. İsraille geliştirilen ilişkiler, Türkiye’nin bölgede özel bir pozisyona sahip olmasını sağlıyor. Siz Türkiye’nin Orta Doğu’daki konumunu nasıl görüyorsunuz?
Tarihi açıdan Ortadoğu’da önemli bir rol oynadık. Bir süre ilişkilerimiz soğumuş olsa ve araya mesafe girse de, biz aradaki mesafeyi kapattık. İsrail ve Ortadoğu’daki diğer ülkeler arasında arabulucu olmaya çalıştık. Katıldığımız her toplantıda bu çabamızı sürdürdük, umarım bundan sonra da devam edebileceğiz.
Aldığımız bilgilere göre, bu ayın sonunda İran’ı ziyaret edeceksiniz. Birkaç ay önce söz verdiğiniz gibi İsrail’e gitmeyi de düşünüyor musunuz, yoksa İsrail Başbakanı Ariel Şaron’u mu Ankara’ya davet edeceksiniz?
İran’a yapacağım geziye dahil olan bütün bakanlar daha önce İran’a gitti ve İranlı meslektaşım da bizi ziyaret etti. Bu yüzden, sıra benim ziyaretime gelmiştir. İsrail ziyaretine gelince, Filistin’deki olaylar geliştiğinde Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü İsrail ve Filistin’e gönderme planı yapıyordum. Gül’ün ziyaretinin ardından ben de gideceğim. İsrail’e gitmek ya da İsrail’den ziyaretçi kabul etmek konusunda bir tereddütümüz yok.
O zaman, kesin olarak yakın gelecekte ziyaretinizle bizi onurlandıracağınızı söyleyebilir miyiz?
Öncelikle Gül’ün ziyaretini yeniden düzenlememiz gerekiyor. Ardından diğer adımları planlayabiliriz. Bu konuda bir problem olacağını düşünmüyorum.
Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin özel bir niteliği var. Bir yanda en büyük Müslüman ülkelerden biri diğer yanda İsrail devleti var. Bu, farklılıklar arasında köprü oluşturabilecek bir model olabilir. Sizce iki ülkenin ilişkileri bu krizi atlatabilecek mi?
Eğer taraflar samimi olurlarsa atlatılabilir. Aradaki ilişkiler bu durumun üstesinden gelebilecek kadar güçlü. Atalarımız en güçlü oldukları zamanda, İspanya’daki zulümden kaçan Yahudilere kalplerini ve evlerini açmıştır. Ancak İsrail Hükümeti, Filistinlilere, 500 yıl önce kendilerine davranıldığı gibi davranıyor. Helikopterlerle yaptıkları saldırılar ile kadın çocuk demeden sivilleri öldürüyor, buldozerlerle evlerini yıkıyorlar. Bunu Enerji Bakanınıza söylediğimde bana, "Sadece bir arkadaş bu kadar samimi konuşabilir" şeklinde cevap verdi. Böyle konularda konuşurken dürüst olmamız gerekiyor. 15 Kasım’da gerçekleştirilen terör saldırılarının ardından, yaralı bütün Yahudi yurttaşlarımızı hastane yataklarında tek tek ziyaret ettim. Çünkü ben bütün ülkenin başbakanıyım ve Yahudi- Müslüman ayrımı gözetmiyorum. Türkiye tarihinde Hahambaşını ziyaret eden ilk başbakanım.
Sizce bir ülke kendini terörizmden nasıl koruyabilir?
Terörizm sadece bir ülkenin sorunu olamaz. Bu uluslararası bir sorundur. Terörü engellemek isteyen ülkeler birlikte hareket ederek, istihbarat servislerinin ortak çalışmasını sağlayarak bu durumu engelleyebilirler. Ancak bu mücadele sırasında kanunların üstünlüğü ve insan hakları göz ardı edilmemelidir. ‘Ben en güçlüyüm, istediğim grubu terörist olarak adlandırabilirim’ demek mantıksızdır. Eğer dünya barışı isteniyorsa, elele vererek dayanışma sağlanmalıdır. Kimse daha fazla kan dökülmesini istemiyor.
Çeviren: Samuel FRANKO