Ekonomi Notları: Neden 6 ay gecikildi?

Ekonomi Notları
-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Notları – 48

 

Şerif Erol: IMF’ye verdiğimiz, beşinci olduğunu sayabildiğimiz niyet mektubundan bahsedeceğiz; burada Türkiye nasıl bir plan içinde görülüyor, neler taahhüt ediyor bu mektupta?

 

Hasan Ersel: Bu mektupta Türkiye esas itibari ile “daha önce söylediklerimi yapacağım, inanın ki yapacağım” diyor, yani yeni bir şey söylemiyor. Tabii detaylandırıyor, o anlamda yeni şeyler var fakat bir değişiklik yok. Bu niyet mektubu neredeyse altı ay gecikme ile verildi, o yüzden herkeste arada bir şeyler değişti hissi, IMF’de de, Türkiye yaşayan insanlarda da, dünyada Türkiye’ye bakanlarda da doğdu. Hayır öyle bir şey yok. “Biz başladığımız programa, başladığımız şekilde devam edeceğiz” diyor bu niyet mektubu. Dolayısı ile geriye “Niye 6 ay gecikildi?” diye bir soru kalıyor. Niyet mektubu da “Seçimler, ondan sonraki politik durumda tekrardan oluşma sürecinden doğan biraz doğal bir gecikmedir” demekle geçiştiriyor.

 

ŞE: Irak savaşı da etkili herhalde, değil mi?

 

HE: Mektup, Irak savaşını gecikme nedeni olarak göstermiyor, orada “Irak’ta olaylar oldu” diyor ama “o yüzden geciktik” demiyor. Hiç olmazsa o açıdan doğru da davranıyor, bir de onu bahane etseydi iyi olmazdı.

 

ŞE: Bu niyet mektubunun verilmesinin ardından kredi dilimlerinin serbest bırakılması gündeme gelecek mi? Gelecek ise nasıl cereyan edecek bu?

 

HE: Kredilerin serbest bırakılması konusunda bir değişiklik var, eskiden belli bir aralıkla bir gözden geçirme yapılıyor, bunun karşılığında büyükçe bir rakam serbest bırakılıyordu. IMF anlaşılan bunu uygun görmüyor bu noktadan itibaren ve “Sık sık sizi kontrol edeceğim, uzatmanın alemi yok, iki ayda bir gelip bakacağım ne yapıyorsunuz? Ancak o iki ay içerisinde yerine getirmeyi söz verdiğiniz koşulları yerine getirirseniz parayı serbest bırakacağım” diyor. Bu geçtiğimiz döneme bakıldığında; bunun karşılığında, yaklaşık 700 milyon dolar –bu özel çekme hakkı cinsinden olduğu için yaklaşık diyorum, öyle tarif ediliyor, onu dolara çevirince ufak tefek oynamalar oluyor- ama bundan sonra IMF vermeyi planladığı geri kalan rakamı yedi takside bölüyor. Eskiden bu daha az taksitteydi, bunlardan üçü bu yıl içerisinde gerçekleşecek. Yaklaşık bugünkü fiyatlarla her bir taksit 466 milyon dolar. Eskiden bir seferde 1,5-2 milyar dolar geliyordu, şimdi öyle bir şey yok. Burada her ne kadar hükümetimiz “bunu biz istedik” diyorsa da hakim olan görüş ve yurtdışındaki piyasalarda edinilen kanaat: “Hayır, IMF çok yakından bu işi izlemek istiyor ve parayı da öyle baştan serbest bırakmak ya da büyüyecek miktarlarda serbest bırakmak istemiyor.”

 

Türkiye’ni esas sorunu, reel faizin düşürülmesi

 

ŞE: Bir güven eksikliği var o zaman?

 

HE: Benim yorumum odur, ama şunu da hemen söyleyeyim: bunun Türk hükümetinin iktisat politikasını yürütmesi açısından büyük bir zararı da yoktur; “para peşin gelse yapacağımız bir şey vardı, yok o kadar gelmedi, yapamadık”lık bir olay da yoktur. Çünkü Türkiye’nin esas sorunu, mevcut borcunun şu kadarını veya bu kadarının temizlenmesi -yani küçük rakamlardan bahsediyorum- değil, güven sağlayarak reel faizin düşürülmesidir. Güveni böyle sık sık tazeleyen bir mekanizma, hükümet de bu yolda devam ettiği takdirde, iktisat politikalarını böyle götürdüğü takdirde amaca yine de hizmet eder, o yüzden bence bir sorun yok.

 

ŞE: Bu yeni niyet mektubu ile beraber Türkiye’nin iki ayda bir denetlenmesine yol açan sebepler, yani güvensizliği oluşturan sebepler neydi?

 

HE: Burada şöyle bir nokta var; mektubun 4., 5. ve 6. maddelerine bakınca Türkiye diyor ki “Biz maliye politikasını 2002 yılında size söz verdiğimiz gibi yürütemedik, faiz dışı fazla hedefini tutturamadık.” Yani bundan evvelki hükümetin eleştirisi diye alırsanız doğrudur ama gerçekte rakam bu, Türkiye bunu tutturamadı. 5. ve 6. madde diyor ki “yapısal reformları da kıvıramadık. Daha evvel sözler vermiştik, bu sözleri tutamadık” diyen bir mektup. Bunu ister bundan evvelki hükümetin eleştirisi diye alın, ister öyle almayın, bunu söylüyor ama gerçek durum da bu. Bu durumda sözünü tutamamış birine karşı “benim de sana güvenim biraz daha kırıldı” denmesi normal gibi gözüküyor. Bu bilgi mektubun içinde de var. Ondan sonra ne “O tutturamadığımız sözleri bu sene tutturacağız, hatta birincil fazla için, yani faiz dışı fazla için bu yıl tutturacağız, gelecek yıl da tutturacağız ve orta vadede tutturacağız” diyor. Yani 4-5 yıl %6.5 gibi birincil fazla tutturacağını söylüyor. Bu çok önemli bir söz, çünkü para toplayacaksınız, vergi alacaksınız ve o verginin karşılığında kamu hizmetini veremeyeceksiniz, hepsini veremeyeceksiniz, çünkü biriktireceksiniz, borcunu düşürmek için biriktireceksiniz. Bu siyasi olarak hükümeti çok bağlayan bir şey. Evet, yapılması gereken bir şey ama çok da bağlayan bir şey. Böyle bir söz var.

 

ŞE: O zaman hükümette ileriye doğru büyük bir özgüven ve vizyon olduğunu düşünmek ve farz etmek zorundayız herhalde?

 

HE: Öyle. Burada şu noktaya geliniyor: Bu sözler için bundan bir sene veya 6-7 ay sonra “Ah, pardon, tutamadık” deme şansı yok, çünkü bu hükümete (IMF) iki ay sonra “Neredesin?” diyecek. Yani artık sözümü tuttum, tutamadım olayı bitti, ikinci ay olay daha ufacıkken bir söz tutmama durumu çıktığında ortaya çıkacak.

 

ŞE: Bu mektupta saydığımız taahhütlerin yerine getirilmemesi durumunda çok yaygın da bir mecaz var bugünlerde: Arjantinleşme gibi bir kötüye gidişten bahsediliyor hep. Bunun aksini konuşacak olursak, yani bu taahhütler yerine getirilirse, sahiden Türkiye’nin orta vadede de böyle bir faiz dışı fazla oranı tutturması mümkün olursa, nasıl bir gelecek görünür dersiniz?

 

HE: Bu rakamlar üzerinde düşündükçe şunu görebiliyoruz; bu program böyle devam ettiği takdirde gerçekten borç yükünü çevrilebilir hale getiriyor, o miktara indiriyor. Tabii oraya indirdikçe ve hükümet doğru yönde adımlar atmaya devam ettikçe, daha doğrusu bilinen bir yönde –her yön size göre doğrudur, bana göre o kadar doğru değildir, eleştiri daima olur da- fakat hükümetin yaptığına güvenen, hükümetin kafasında bir program var, o programda da devam ediyor, bu programda borç yükünü düşürmeye yarayan bir program hissi geldikçe reel faizler düşeceği, borcun vadesi uzayacağı için bunun yürüme şansı artıyor ve bu enflasyonun da düşürülmesini sağlama gücü artıyor. Bu yönde başarı kazandıkça da bütçeden sosyal amaçlı harcama yapabilme imkanı artacak hükümetin, en önemli mesele de bu. Öyle olunca da, tabii hükümetin kafasında var, fakirlere yardım edelim, şunu yapalım, bunu yapalım diye bir şeyler istiyorlar, şu andaki problemleri, şu anda ellerinde bunları yapacak imkan olmamasına rağmen bu lafları etmek sureti ile insanları ileride büyük düş kırıklığı doğurabilecek bir yöne doğru itiyorlar. Ama programı yürütebilirlerse, 1-2 yılda fazla bir şey yapamayacaklarını kabul edip, bunu da açık açık söylerlerse onun arkasından gelen dönemde yapabilir olacaklar. Mesele bu.

 

ŞE: Kemal Derviş önceki hükümette “sosyal harcama yapmayı ben de çok istiyorum ama kaynak yok” diyordu, bu durum da aynı galiba?

 

HE: Evet, bu durum da aynı.

 

(24 Nisan 2003 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)