Eko Notları: 2004'te zor durumda kalınabilir

Ekonomi Notları
-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Notları – 59

 

Ömer Madra: Bugün Türkiye ekonomisine genel bir bakalım, daha doğrusu onun bazı özel spesifik yerlerine bakalım demiştik: Bütçe açığı ve bir de ödemeler dengesi üzerinde duracağız, değil mi?

 

Hasan Ersel: Bütçemiz hakkında Haziran bilgileri de var elimizde. [Bir parantez açayım: Bütçe konusunda bilgilenme biçimizi gerçekten dünya standartlarında hoştur. Bir ay önceki durumu kamuoyu öğrenebiliyor. Geçen ay itibarı ile bütçemizin durumu nedir öğrenebiliyoruz, bu güzel bir şey. Çünkü bazı şeyleri hiç öğrenemiyoruz...Sözgelimi KİT’lerin durumu olunca bu istatistikler yetişmiyor, yılda bir bilgi alabiliyorduk. Şimdi IMF ile ilişkiler nedeniyle yılda iki kere öğrenilebiliyor. Bütçenin takip edilme performansı çok daha iyi.]

 

Bakıyoruz bütçemize, geçen senenin aynı dönemine oranla reel olarak ne oldu? Reele çevirmek için fiyat hareketlerinden arındırıyoruz. Harcamalarımız geçen seneye oranla % 2.9 reel olarak düşmüş. Bir harcama denetimi gayreti var gibi gözüküyor. Burada gördüğümüz şu, faiz harcamalarında düşüş var. % 8.1. Ama faiz dışı harcamalara baktığımız zaman tam tersi, % 2.9 artış var. Bunun da önemli kalemi, [her zaman aynı şeyi söylüyorum], transfer harcamalarında diğer adı altında anılan sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan transferler. Burada sözkonusu olanlar SSK ile Bağkur’dur. Bu iki kuruluşta ciddi sorun var, bir şey yapılmadığı takdirde buraya devamlı kaynak aktarımı gerekiyor. Bu noktanın hep altını çiziyorum. Çünkü bu bir yapısal değişiklik kararı gerektiren bir durum, ne yapalım ki bunların açığı düşsün?

 

Bu durumda bütçe harcamalardaki % 2.9 oranında reel azalışın büyük ölçüde de faiz harcamalarından geldiğini söyleyebiliyoruz. Ama bu bizi çok mutlu kılmıyor, çünkü bu hâlâ bir sene öncenin, Mayıs ayına kadar olan dönemin düşük faiz ortamının bugüne yansıması. Anımsayacaksınız sonra işler birdenbire karıştı... Yılın ikinci yarısı karışık ortamın sonucu: Faiz yükümüz artmaya başlayacak, yılın ikinci yarısında pek faizden gelen olumlu etki olmayacak. Bütçe dengesinin sene sonundaki durumunu düşünebilmek açısından, bunun altını çizmek gerek.

 

Bütçe gelirlerine ne olmuş? Reel düşüş var: % 6.4 oranında. Yani bütçe gelirlerindeki reel düşüş oranı, harcamalardaki reel düşüş oranının iki katı dolaylarında... Vergi gelirlerimiz reel olarak artmış: % 9.3. Bu iyi. Vergi dışı gelirler reel olarak % 56 düşmüş. Geçen yıl istisnai gelirler vardı. Ondan doğan bir durum bu... Katma bütçe gelirlerinde iyi artış var, geçen sene bu çok düşüktü.

 

Bütçe dengesine bakınca, bütçemizin açığında bir artış var, geçen seneye oranla reel olarak %3.9 artış görüyoruz. Ama daha önemlisi faiz dışı denge epeyce bozulmuş, reel olarak % 28.5... Hatta faiz dışı denge de geçen senenin nominal olarak altında bu sene, geçen sene 10.6 katrilyon TL faiz dışı fazla verilmişken, bu sene 10 katrilyon faiz dışı fazla verilmiş durumda. Bu, bütçede tedbir alınması gerektiğini, bir şeyler yapılması gerektiğini gösteriyor.

 

2004 borç ödemede zorlu yıl

 

Tüm kamu dengesine [KİT’ler ve Mahalli İdareler dahil] baktığımızda onu göremiyoruz [KİT hesaplarına değinmiştim], yalnız duyduklarımızdan çıkarabildiğimiz kadarıyla orada bazı olumlu gelişmeler var. Burada önemli olan KİT’ler. Bu TL’nin reel olarak değer kazanması, KİT’lerde de olumlu etki yaratmışa benziyor. Örneğin enerji kesiminde... Onların yarattıkları fazla biraz daha iyi gözüküyor anlaşılan. Rakamları bilmiyorum, ama öyle gözüküyor ki, bütçede ortaya çıkandan daha iyi bir kamu dengesi var. Ama yine de uyarı sinyallerine kulak vermek gerekiyor. Dolayısıyla bir kaynak arayışı gereği var. IMF’nin “kaynak gereği var” şeklindeki ikazı bu çerçeve içinde değerlendirilmeli.

 

Bu arada Anayasa Mahkemesinin taşıt vergisine ilişkin olarak verdiği bir karar var, o yüzden bazı beklenen gelirler elde edilemeyecek (vergiyi ödemiş olanlar ne olacak bilemiyorum). Ancak anladığım kadarıyla açık, milli gelirin % 1’ine ulaşmıyor.

 

ÖM: Bu, korkutucu miktarda sayılmaz, öyle değil mi?

 

HE: Hayır, facia değil, ama telafi edilmesi lazım, çünkü bu sene istenilen yere tutturmazsak, gelecek yıl çok zorlanırız. Zaten 2004 yılı kamu borç ödemeleri, özellikle dış borç ödemeleri açısından zorlu bir yıl... 2004’e elimizin güçlü girmesi lazım, hükümetin de tedbirlerini şimdiden alması lazım. O açıdan bütçe dengesinin nereye doğru gittiği ve onu değiştirecek faaliyetler önemli.

 

ÖM: Bu arada güncel konuda bir soru sorarak ortalığı sulandırayım mı?

 

HE: Ne güzel olur.

 

ÖM: Anayasa Mahkemesi'nin, ek motorlu taşıtlar vergisinin iptal etmesiyle ortaya başka beklenmedik bir durum çıkacak mı? “Anayasa Mahkemesi kaynak sağlamak için çıkarılan iki vergiden birini iptal etti” diyor haberlerde bugün.

 

HE: Anayasa Mahkemesi'nin iptal gerekçesini iyi anlamak gerekli. Yasanın formüle edilişinde bir teknik hata söz konusu herhalde. Öyle olması gerekir diye düşünüyorum. Çünkü Anayasa Mahkemesi herhalde hükümete “vergi almayın” demiyordur. Anayasa Mahkemesi'nin, bu şekilde formüle edilmiş bir vergi yasasında neye takıldığına dikkat etmek lazım. Ben otoritenin yerinde olsam kanunu düzeltirim, vergiyi devam ettiririm.

 

ÖM: Normali de bu.

 

HE: Bu arada Anayasa Mahkemesi'nin önem verdiği konulara da dikkat etmek lazım. Herhalde Anayasa Mahkemesi'nin uyduğu bazı ilkeler vardır. Anayasa Mahkemesi ilkelerini her gün değiştirmiyoruz, değil mi? O ilkeleri ihlal eden kanunu da çıkarmanın alemi yok. Anayasa Mahkemesi herhalde her defasında “bu olmadı” diyecektir. Onu ben anlamıyorum, nasıl oluyor da bu kadar teknik bir kanunda bu ilkelerin dışına çıkılabiliyor?

 

ÖM: Evet, savruk bir anlayış sergilenmiş gibi oluyor.

 

Araplara borç kağıdı borçlanma kapasitesini artırmaz

 

HE: Bir gariplik de var ortada. Çünkü Anayasa Mahkemesi konut vergisini iptal etmiyor, demek ki o doğru yapılmış.

 

Hükümetin kaynak arayışı içinde olması da doğal. Burada vergilerden söz ediyorum, borçlanmadan değil, o ayrı bir konu.

[Bu arada, borçlanma ile ilgili bir konuya da değineyim. Hükümet, Arap ülkelerine yönelik borç kağıdı çıkarma gibi arayışlar içinde. Ben bunu olumlu karşılıyorum. Ama unutmayalım: Türkiye’nin bir dış borç alabilme kapasitesi vardır, bu diyelim ki x milyar dolardır. Bu tür kağıtlar çıkarmak bu x milyar doların kompozisyonunu etkiler, onu artırmaz. Yani Arap ülkelerine yönelik bir kağıt çıkardınız diye Türkiye’nin borçlanma kapasitesi artmaz. Borçlanma kapasitesi ile borç verenlerin kompozisyonunu karıştırmayalım. Türkiye bir yılda şu kadar borçlanacaksa yine o kadar borçlanır ama daha uygun bir kağıt çıkarırsınız, yeni müşteriye satarsınız, sorun budur.]

 

ÖM: Ödemeler dengesi ile ilgili?

 

HE: Orada ilginç bir olay var, ona dikkati çekmek istiyorum. Ekonomi yönetiminin tahmini ödemeler dengesi cari açığının 6.1 milyar dolar olacağı yönündeydi. Şimdi bu gözden geçirildi,  7.4 milyar dolara çıkarılıverdi. Yeni tahminlere ihracat 40.6 milyar dolardan 43.5 milyar dolara; ithalat ise 55.4 milyar dolardan 61.5 milyar dolara çıkarıldı. Bu arada turizm gelirleri de yarım milyar dolar kadar artmış.

 

Ne oldu da bu böyle bir gözden geçirmeye gerek duyuldu? Türkiye’de işler birdenbire çok mu değişiverdi?

 

ÖM: Tahminler niye değişti?

 

HE: Türkiye’nin dış pazarlarını çok kabaca ikiye ayırabiliriz; Euro cinsinden iş yapılan pazarlar, bir de ABD Doları cinsinden iş yapılan pazarlar. Euro cinsinden iş yapılanlar büyük ölçüde Avrupa pazarlarıdır. Ama zorunlu değil, Avrupa’da dolarla da anlaşma yapabiliriz. Kabaca böyle kabul edelim. Bu ithalatta da geçerli, ithalatta da bir kısmını Euro cinsinden yapıyoruz, bir kısmını ABD Doları. Yalnız, ödemeler dengesi istatistiklerimiz dolar cinsinden. Diyelim ben eskiden bir tane araba alıyordum, bu arada 10 bin Euro idi, bu 9500 ABD Dolarına geliyordu. Şimdi yine 10 bin Euro'ya alıyorum, ama bu defa 11.500 ABD Doları ediyor. Euro ile Dolar arasındaki paritenin değişmesinden dolayı dolar cinsinden ithalatın değeri artmış oldu. Oysa ben yine bir tane araba alıyorum. İhracatta da aynı durum var, eskiden 1 Euro'ya satıyordum, karşılığında 0.95 ABD Doları yazıyordum, şimdi 1.15 ABD doları yazıyorum. Eski ithalatı, eski ihracatı yeni pariteden dolara çevirince o zaman bu rakamlar yükseliyor. Ödemeler dengesi istatistiklerindeki değişikliği esas etkileyen bu.  Tabii ufak tefek gözden geçirmeler olmuştur, onu bilemiyorum, ama benim görebildiğim bu değişmenin nedeni Euro/Dolar paritesindeki oynama.

 

Millî gelire muhasebe düzeltmesi

 

Bir olay daha var: Cari açık 7.4 milyar dolar olunca iki sorunla karşılaşıyoruz. Bu açık nasıl finanse edilecek? Tamam rakamlar parite nedeniyle oynadı ama sonunda o paranın ödenmesi gerek. Onu nasıl ödeyeceksiniz? İkinci sorun da bu cari açığın Türkiye için tehlikeli olup olmadığı? Önce ikinci soruya cevap vereyim, tehlikeli olup olmamasının göstergeleri var, bunlardan bir tanesi cari açığın milli gelire oranının % 3’ü aşması... Gazetelerdeki haberlere bakarsanız, aynı anda GSMH rakamları da değiştirildi. Beklenen GSMH rakamı 200 milyar dolardan 233 milyar dolara yükseltildi. Bunun nedeni ise TL’nin dolar karşısında değerinin artması. TL olarak bir şey yapılmadı, dolara çevrilirken dendi ki “eskiden biz bir kurdan çevireceğimizi bekliyorduk, TL değerlendi, daha düşük bir kurdan çeviriyoruz, onu çevirince Türkiye’nin milli geliri de dolar cinsinden % 15 dolayında ek bir artış gösteriyor. Böyle artınca da bu 7.4 milyar dolarlık cari açığın milli gelire oranı % 3’ün yine altında.

 

ÖM: % 3’lük oran, kritik bir “eşik rakamı” mıdır?

 

HE: Bu kaba bir hesap, parmak hesabı denilebilir. Tabii Allah’ın iradesi değil... Sonuç olarak cari açığın milli gelire oranının % 3’ün altında kalmasını da sağlayan bir muhasebe düzeltmesi. Yoksa gelirimiz o kadar artmış değil. Çünkü biz herşeyimizi dolarla almıyoruz.

 

Ama sonuçta cari açık 7.4 milyar dolar. Bu kadar dış kaynak bulmak gerekli. Buradan itibaren ödemeler dengesinin finansman kalemlerine çok dikkat etmemiz lazım. Türkiye’nin bu önümüzdeki dönemde artık saygınlık sorununu çözme yoluna girmesi, kaynak bulabilir hale gelmesi gerekli. 7.4 milyar dolarlık açığı iki türlü kapatabiliriz: Ya yabancılar (Türkiye’de yerleşik olmayanlar, bunlar Türk vatandaşları da olabilir) çok güven duyarlar, Türkiye’ye gelip yatırım yaparlar -- ya da borç verirler. Birinden biri. Bu türlü finansmanın sağlam olması gerekir. Örneğin sıcak para diye tabir edilen kısa vadeli, gelip giden parayla değil de daha uzunca vadeli kontrata bağlı kaynak temini, doğrudan sermaye girişi olması gerekli. Yılın ilk yarısı bu konuda çok ümit verici değildi. Bu doğaldı da... Ama, şimdiden sonra olay çok önemli ve bir hata yapılması işte burayı bozar. Cari dengede pek bir şey olmaz ama cari açığın finansmanında sorun yaşanması Türkiye’yi müşkül duruma sokar.

 

ÖM: Dolayısıyla 2004’ü düşünerek bir değerlendirme yaparken hâlâ kritik bir noktada olduğumuz, ekonominin bu kritik çizgide olduğu söylenebilir. Öyle mi?

 

HE: Kesinlikle. Bu itibar artışının şimdiden başlaması ve yerine oturması gerekiyor ki 2004 gibi zor bir yılda Türkiye kendi dış ödemelerini sağlayabilecek, uluslararası piyasalardan borçlanabilecek saygınlık düzeyine gelsin. Aksi halde 2004 yılında çok müşkül durumda kalınabilir, eğer bu şekilde bir ön birikim sağlanmazsa.

 

ÖM: Geçen haftalarda çeşitli programlarda da söylediğimiz şeyi bir kez daha tekrarlıyoruz, belki temcit pilavı gibi olacak ama, ekonomide “teyakkuz” durumu devam ediyor.

 

HE: Evet. Bizim programda zaten böyle Wagner’gil leitmotiv’ler dolaşıp duruyor... Hep aynı tema dönüp dolaşıp geliyor, belki sıkıcı oluyor ama tema da gitmiyor, ne yapayım?

 

ÖM: Saygınlık ve teyakkuz, meseleleri iki kelime halinde özetleyebiliriz herhalde?

 

(24 Temmuz 2003 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)