Bu yazı 27 Mart 2007 tarihinde Taraf gazetesinde yayımlanmıştır.
Ergenekon çetesi soruşturması ile Yargıtay Başsavcısı’nın AKP’yi kapatma girişimin karşı karşıya geldiği ve tarafların karşılıklı hamleleriyle sıkışan bir çatışmanın içindeyiz. Bir yanda yeni tutuklama ve sorgulamalar var ve ittihatçı medyanın canhıraş bir biçimde bu gidişi gayrimeşru kılma çabası görülüyor. Diğer tarafta ise yüksek yargının eyleminin hukuk dışı olduğunu, ideolojik bir siyasetin parçası olarak tasarlandığını ifade ederek kapatma isteğinin gayrimeşru olduğunu öne sürenler... Öyle ki Ergenekon soruşturmasında atılan her adım doğrudan parti kapatılmasına karşı bir işlev kazanmakta.
Ancak durum simetrik değil... Çünkü kapatma işleminin zorlanması da Ergenekon çetesine en azından manevi destek verilmesini ima ediyor. Nitekim bugün AKP’nin kapatılmasını isteyenlerin hemen hepsi ittihatçı ideolojide birleşmiş durumdalar. Ne var ki bunun nihai anlamı yargı mekanizması ile Ergenekon çetesinin aynı kaba girmesidir. Böyle bir algılamanın tehlikesini ise uzun uzadıya anlatmaya gerek yok... Yargının hakemlik yeteneğini tümden yitirmekle kalmayıp, faşizan bir rejim hayali taşıyan bir darbeci teşkilatla manevi bağlar içinde görünmesi, sadece demokrasinin değil bizzat Cumhuriyetin çökmesidir. Çünkü ortada farklılıkları yaşatacak, siyaseti mümkün kılacak bir zeminin kalmadığını ima eder ve kaba gücün hâkimiyetini çağırır.
Kısacası siyasetçi ve bürokratlar bunun ne kadar farkında belli değil ama Türkiye gizli bir ‘iç savaşa’ doğru gidiyor. İlginç olan bunun Cumhuriyetin hep korktuğu gibi Kürt meselesi etrafında olmaması. Dahası sözünü ettiğimiz kırılma esas olarak laikçi-dinci çatışmasını bile içermiyor. Bugün ittihatçıların hedefinde AKP’nin olması, bu partinin kimliğinden ziyade ülkenin geleceği açısından taşıdığı işlevden kaynaklanıyor. Eğer iktidarda AB sürecinden yan çizen, milliyetçiliği bir taktik söylem olarak değil de gerçek bir stratejik çizgi olarak savunan, kendi meşruiyetini devletin onayında arayan bir AKP bulunsaydı, ittihatçı koalisyonun fazla bir şikâyeti olmazdı. Çatışmanın laiklik üzerinden yaşanması tabii ki bir kolaylık, çünkü AKP dindar duyarlılığını yaşatan ve gösteren bir parti ve otoriter laiklik bu rejimin temel niteliklerinden biri. Ancak laikliğin gerçek anlamı iktidar alanının tanzimiyle ve buradaki yönetim elitinin meşru kılınmasıyla bağlantılıdır. Nitekim AKP iktidarda bulunmasaydı böylesine içi boş ve gülünç bir iddianamenin hazırlanma ‘zorunluluğu ‘ da hissedilmeyecekti.
Kısacası temel çatışma ne Türklerle Kürtler ne de laiklerle dindarlar arasında... Temel çatışma laiklerin kendi içinde... Ortada bu ülkeyi yaklaşık 90 yıldır yöneten rejimin ideolojik açıdan manevi sahibi olan bir cemaat var. İktidarda kim olursa olsun laik kesim bu Cumhuriyeti kendisinin kurduğunu, dolayısıyla nasıl olması gerektiğini de kendisinin bildiğini varsaydı. Dahası kendisini modern, çağdaş ve ileri olarak gördüğü için de azınlıkta kalmasına rağmen ideolojik iktidara sahip olmaktan hiç gocunmadı. Dolayısıyla bugün gelinen nokta esas olarak laik kesimin sorumluluğudur... Ve bugün gelinen nokta demokrasiye tahammülü olmayan, çoğunluğun iktidarının daha özgürlükçü bir sistemi ima etmesi karşısında darbe arayışları içinde kendini avutan bir zavallılık halidir.
Laik kesim geleneksel olarak ‘ellerini yıkamayı’ pek sever. Kışla ile cami arasına girmek istemez. Kendisinin her iki ‘kötüden’ de uzak olduğuna vehmeder. Bugün de birçokları Ergenekon ittihatçılığı ile AKP muhafazakârlığı arasında üç maymunu oynayıp kendini acındırıyor. Ama gerçek durum açık: Laik kesim Ergenekon çetesinden doğrudan sorumludur. Laik kesim belki farkında bile olmadan bu çetenin parçasıdır. Onun için sesimizi yükseltmemiz ve bizim artık ittihatçılıkla işimizin olmadığını söylememiz gerekiyor. Bu tutumun AKP’ye yarayacağından hareketle sessiz kalanlar, bu sessizliğin pasif çete üyeliği anlamına geldiğini görmek zorundalar. Çünkü demokrasi ile darbeciliği yan yana koyup simetri aramak zaten darbeciliğin kendisidir. Durum simetrik değil... Cumhuriyetin becerebildiği tek şey demokrasiye sahip çıkamayan laik bir koyun sürüsü yaratmak olmamalı.