İpek MerçilRadikal İki
15 Şubat 2009
1 Şubat 2009 Pazar günü Radikal gazetesinde yayınlanan Johann Hari'nin "Dini eleştirme hakkımızı geri verin" başlıklı makalesinin düşündürdükleri üzerinde durmak istiyorum. Hari'nin makalesinin dikkatimi çekmesinin en önemli sebebi din ile modernlik arasında süregelen gerilimli ilişkiye bir kez daha işaret ediyor olması. Din ile modernlik arasındaki gerilimli ilişki, toplumlar modernlik içerisinde evrildikçe dinlerin sosyal, siyasal ve kültürel alanlarda daha az referans kaynağı teşkil edeceklerine olan inancımız üzerine temellenir. Ancak 1980'li yıllarda büyük anlatıların bireyler üzerindeki etkisini yitirmesi, küresel felaketlerin, savaşların, tehditlerinin artması, siyasal ve iktisadi krizler ve yüksek üretim kapasitelerine rağmen modern toplumların insanların manevi ihtiyaçlarını karşılamadaki zorlukları sonucunda bütün dünyada yaşanan dinsel hareketlilik bu inancımızın sorgulanmasına yol açtı ve sosyal bilimcileri yeniden din-toplum, din-siyaset ilişkileri üzerine düşünmeye itti. Bir yandan İran İslam Devrimi'ni izleyen yıllarda öncelikle halkı Müslüman olan ülkelerde daha sonra ise Avrupa metropollerinde yükselen İslamcı hareketler diğer yandan özellikle bütün dünya metropollerinde filizlenmeye başlayan yeni dinsel hareketler dinin modern duruma uyum sağlama eğilimini göstermekte sosyal bilimcilerin araştırma gündemlerini meşgul etmeye devam ediyor.Fransız dinler sosyolojisi uzmanı Daniel Hervieu Léger'ye göre, bir toplumun laikleşmesi sosyal hayatın bir dini kurum tarafından dayatılmış kurallarla yönetilmediği ya da giderek daha az yönetildiği anlamına gelir. Bu durum da artık dinin bireylere ve gruplara onların yaşadıkları durumlara ya da deneyimlere anlam katmalarına izin verecek değerler, referanslar ve ölçüler bütününü sağlamayı bıraktığını gösterir. Dini gelenek herkese dayatılan bir anlam kodu olmaktan çıkar. (1)
DayatmacılıkHari'nin de makalesinde iddia ettiği üzere, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de laiklik sayesinde aşama aşama kaydedilen bizlere şüphe ve sorgulama ortamı sağlayarak zihnimizi geliştirmemize yol açan kazanımlar, dine saygı göstermemiz yönündeki saldırgan taleplerle geriletiliyor. Dini hassasiyetler sürekli gündemi işgal ederek bu hassasiyetleri taşımayanlara dayatılıyor.Son birkaç ay içinde Türkiye gündemini meşgul eden konuların pek çoğunun tartışılması dini hassasiyetler bahane edilerek engellendi, geçiştirildi ya da dini bir tutum ile en ufak bir ilişkisi olan konuları eleştirmeye kalkanlar din düşmanlığı ile suçlandı. 1 Ağustos 2008'de Konya'nın Bağcılar beldesindeki Kız Kuran Kursu tüp patlamasıyla çöktü, yaşları 12 ila 16 arasında değişen 17 genç kız öldü ve 29'u yaralandı, öğrencilerin hiçbirinin ailesi şikayetçi olmadı. Deprem ve itfaiye raporu bulunmayan öğrenci yurdunda ölen genç kızların Kuran kursu öğrencisi olmaları onların neredeyse şehit mertebesine yükseltilmelerine sebep oldu, eleştirilerin çoğu dini hassasiyetler öne sürülerek susturuldu, bu acı olay ne yazık ki kaçak Kuran kursları, gençlerin din eğitimi gibi konuların çok boyutlu tartışılmasına vesile olamadı.Türkiye'nin önde gelen bilim insanlarından Prof. Dr. Binnaz Toprak'ın, Prof. Dr. Şerif Mardin tarafından ortaya atılan mahalle baskısını inceleyen "Türkiye'de Farklı Olmak, Din ve Muhafazakârlık Ekseninde Ötekileştirilenler" başlıklı araştırması yine aynı hassasiyetler bahane edilerek, bilimsel ehliyeti olmayan kişiler tarafından yerden yere vuruldu.Bu bağlamda Ankara'da yılbaşı günü doğalgaz zehirlenmesi nedeniyle ölen yedi genç üstleri yarı çıplaktı denilerek ötekileştirilmeye çalışıldı, gelen sert tepkiler üzerine görevinden istifa eden yetkili, sözlerinin çarpıtıldığını ileri sürerek gençlerin ailelerinden özür diledi.Deniz Feneri davası, ülke gündemini uzun süre meşgul eden 14 yaşındaki genç bir kızın yaşlı bir gazeteci tarafından taciz edildiği dava, yine aynı hassasiyetler ve ötekileştirme çabaları ile geçiştirilmeye çalışıldı.Tarihi Moda İskelesi'nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Beltur'a devredilmesinin ardından başlatılan içki yasağı protestoları ne yazık ki uzun yıllardır Belediye'nin kendi işlettiği mekânlarda bu konuda takındığı tavrın sorgulanmasına yol açamadı. Ramazan ayı süresince Türkiye'nin pek çok şehrinde oruç tutmayanlar üzerinde kurulan baskılar herkesin malumu olduğu için burada zikretmeye gerek görmüyorum. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Gündelik sorunların çözümünde gazetelerde, televizyon kanallarında giderek daha çok ilahiyatçının fikrinin sorulması fetva kurumunun geri mi geldiği sorusunu akla getiriyor.Paradoksal bir biçimde AB'ye aday ülke konumunda olan ve zaman zaman AB'yi Hıristiyan kulübü olmakla suçlayan Türkiye'nin dış politikası giderek daha çok İslami aidiyetin altını çizer hale geldi ve Türkiye, İslam ülkelerinin lideri konumunu benimsemiş bir siyaset izlemeye başladı. Son günlerde Davos'ta olanlar bu siyasetin aldığı son şekli dünya kamuoyuna gösterdi.Yukarıda saydığımız ve çoğaltabileceğimiz örnekler İslami hassasiyetlerin giderek bütün ülke politikalarına ve toplumun bütün bireylerinin hayatlarına yön verdikleri bir modele doğru yol aldığımız düşüncesini akla getirebilir ki, bu da laiklik sayesinde elde edilen kazanımları yavaş yavaş geride bıraktığımız, inanç ve dini katılımın bireysel tercih meselesi olduğu fikrinden uzaklaştığımız ya da vazgeçtiğimiz anlamına gelir.
Kimsenin dini aidiyetinden ötürü sosyal, siyasal ve mesleki hayattan, -bu aidiyet bu faaliyetlerin yapılmasına engel teşkil etmiyorsa- dışlanmaması gerektiğinin altını çizerken Johann Hari ile birlikte, artık dini hassasiyetleri paylaşmayanların veya farklı dini aidiyetlere sahip olanların ötekileştirilmemesi, getirdikleri eleştirilerin sıklıkla din düşmanı olmakla suçlanarak bertaraf edilmemesi ve ülkenin temel sorunlarının sürekli dini endişelerle hassaslaştırılmamış bir kamusal alanda tartışılması gerektiğini düşünüyorum.
İPEK MERÇIL: Doç. Dr., Galatasaray Üni.1. D. Hervieu Léger, 'La religion des Européens: Modernité, religion, sécularisation' in G. Davie et D. Hervieu Léger (eds) Identités religieuses en Europe, Paris, La Découverte, 1996.