18 Kasım 2008
Yazar Temel Demirer hakkında Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesinden dava açılmasına izin veren Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin bu uygulamasını savunurken, "Ben devletime katil dedirtmem" diyen şiddetli bir açıklama yapmış ve bir hükümde bulunmuş. Bu konuyu tartışmadan önce Adalet Bakanı'nın verdiği bilgilere bir göz atalım:
Son altı ayda TCK 301'den dava açılması için bakanlığa tam 381 dosya ulaşmış. Bakan Şahin de bunların 47'sine onay vermiş. Bunu da bir övünç vesilesi kabul eden Şahin, "Eğer bakan onay mekanizması olmasaydı şu anda 381 dosya mahkemedeydi" demiş. Sağ olsun...
Mehmet Ali Şahin sanki başka bir ülkenin Adalet Bakanı gibi konuşuyor, "İyi ki Adalet Bakanlığı mekanizması var, yoksa görürdünüz gününüzü" demeye getiriyor. Rakamlara baktığımızda şunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz: Bizim yargı mekanizması örnek bir çalışkanlık içinde. Kendilerini kutlamak gerekiyor. Altı ayda yalnızca TCK 301. maddeden 481 dosya hazırlayıp Adalet Bakanlığı'na ulaştırılması büyük bir başarı. Adalet Bakanı bu başarıyı biraz gölgelemiş ve ne yazık ki hepsine onay vermemiş.
Olaya neresinden bakarsak bakalım acı bir durumla yüz yüzeyiz. Hâlâ Türkiye'de yüzlerce insan yazıp çizdiği nedeniyle, fikirleri nedeniyle yargının hedefi olmaya devam ediyor. Bir tek 301. madde yok ki... Diğerlerinden açılan davaları da eklersek, 'düşünce özgürlüğü' noktasından ne kadar uzakta olduğumuz ortaya çıkar.
Adalet Bakanı ayıplı bir durumu bir başarı gibi sunuyor. TCK 301. maddesinden o kadar çok dosya hazırlanıyorsa, ortada bir sorun var demektir. Bu sorun herhalde insanların düşüncelerini açıklaması değil. Bu sorun yargı sistemimizin, hukuk sistemimizin 'düşünce'yi hedef alma konusundaki ısrarını ve tabii ki geriliğini gözler önüne seriyor.
Adalet Bakanı bu tabloyu da başarılı bir tablo olarak görüyor mu?***
'Devletime katil dedirtmem' sözüne gelince.Suçları devletler işlemez, suçları siyasetçiler ve o devleti yönetenler işler. Hiçbir zaman 'katil devlet' yoktur, ancak katliama karar veren, uygulayan yöneticiler vardır. Mehmet Ali Şahin'in sözleri hamasettir, daha da açıkçası 'devletçi dil'dir.
1915'te neler olduğu tartışılacaktır. Siz bu ülkede tartışmayı yasaklasanız bile, bütün dünyada bu tartışılmaya devam edecektir. Yurtdışına gittiğinizde bu konuda neler söylendiği duyacaksınız, duymaya devam edeceksiniz.Temel Demirer'in yazıp çizdikleri, 'incitici', 'kışkırtıcı' olabilir. Sonuç olarak söyledikleri onun düşünceleridir. Onu susturmak yerine kendi düşüncelerinizi söylersiniz, onun gerçek olmadığını kanıtlamak amacıyla belgelerinizi, bilgilerinizi ortaya koyarsınız. Demirer'i mahkemeye verip hapse mahkûm ettirdiğiniz zaman, onun söylediklerinin yok olacağını mı sanıyorsunuz?***
Son dönemde AKP yöneticilerinde kuvvetli bir 'devletçi dil' gelişmeye başladı. Devletleştirildiler mi, yoksa devletlünün bir parçası olmayı benimsediler mi? Düne kadar kendilerini 'biz siyasetin zencileriyiz' diye tarif etmekten hoşlanıyorlardı, şimdi üslupları değişti. 'Devletime laf söyletmem' deyişi, bildik tanıdık bir deyiştir.
Bunun ne demek olduğunu bütün AKP'liler gibi Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin de iyi bilir. Bildiği halde böyle konuştuğuna göre bir bildiği vardır demekten başka çaremiz yok.
Bir başka bildiğimiz daha var: Halkın oylarını 'bu devletçi anlayışı değiştireceğiz' diyerek alıp iktidar koltuğuna oturanlar, bir süre sonra 'devletçi dil'i benimsiyorlar, yani bir anlamda devletleştiriliyorlar. Devletleştirilen partilerin ve siyasi liderlerin siyasetteki yeri de bir süre sonra tükeniyor. Yerlerine devletleştirilmek üzere yenileri geliyor.
AKP'nin bu dilinin kendilerine bir hayrı olmadığı gibi memlekete de bir hayrı olmuyor. Üstelik bunu çok iyi bilebilecek deneyleri yaşayarak gördüler.O zaman neden böyle davranıyorlar?
Koltuğa oturunca başka etkenler mi devreye giriyor? Oradan manzara bizim gördüğümüzden farklı mı görünüyor?Herhalde öyle...