Değişiyor/uz!/muyuz!

-
Aa
+
a
a
a

Paris belediye başkanından sonra, Almanya’nın başkenti Berlin'in belediye başkanı da, eşcinsel olduğunu açıkladı ve davetlere “eşi” ile birlikte katılmaya başladı...

Fransızların ünlü moda dergisi Marie Claire’in, Kasım 2002 sayısının 103’üncü sayfasındaki fotograf, öyle düzmece bir haber fotoğrafı değil.

“Bir aşk gecesinin sonrası” başlığını taşıyan yazıda beş ayrı çift röportaj vermişler, çiftlerden birisi de (erkek) eşcinsel...

"Eşcinselim" diyebilen Berlin Belediye Başkanı Klaus Wowereit

Amsterdam, San Francisco, Paris gibi şehirler eşcinselleri sürekli olarak çağırır hale geldiler, eşcinsellerin lokantaları, barları, eğlence yerleri, berberleri, alış–veriş edebilecekleri ve kendi modalarını bulabilecekleri mağazaları var artık..

İstanbul için yayımlanan “Time–Out” dergisinin de, “Habertürk” haber kanalının da internette “gay” bölümleri var.

İstanbul’da da eşcinsellerin devam ettikleri diskotek ve gece kulüpleri artıyormuş diye duyuyorum.

İstanbul’da birlikte yaşamakta olan birkaç çift eşcinsel arkadaşım var, ama onlar dışarıya karşı son derece dikkatli davranıyorlardı, son gördüğümde en azından, durum böyleydi. Ama, çoluk çocuk sahibi (karısını yenilerde yitirmiş) travesti bir arkadaşım var, doğru dürüst iş sahibi oldu geçtiğimiz yıl, bir yerde, kendi mesleğinde çalışıyor. Her sabah makyajını yapıp, giyinip kuşanıp gidiyormuş işe... Elektronik ortamdaki sık haberleşmemizden, halinden memnun olduğu anlaşılıyor. Çocukların okul işleriyle de artık onun ilgilenmesi gerekiyordu ve bundan da çekiniyordu, hani okul, öğretmen falan diye.. Ama son derece ciddi ve nazik karşılanmış, çok rahat ettirilmiş.. Güzel haberdi bu duyduğum..

İnternetteki “farklı cinsel davranışlar” ile ilgili grup ve sitelere girdiğim zaman da, pek çok Türk adıyla karşılaşıyorum, hatta bu konularda, Türkçe konuşan siteler, guruplar bile oluşmaya başlamış.

* * *

Yeniden yazmaya koyulduğum “The Sütyen” kitabının “içindekiler” dizinini hazırlarken, tarih bölümünde durdum ve düşündüm. Osmanlı sarayındaki erkeklerin, sultanların giyim kuşam alışkanlıklarına, Fransız sarayının ipekler içindeki erkeklerine takıldım ve özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında kendimize koyduğumuz giyim kuşam kurallarına baktım.

Paris'te "Gay Pride"

İnsanoğlu, önce kendisi kurallar koyup, ondan sonra da doğruları yanlışları oluşturuyor ve körü körüne de, bu doğruların ve yanlışların peşinde kavga gürültü çıkartıyor.

Belki de erkek erkil düzenin devamı için 20–21'inci yüzyılda böyle gerektiğini düşünüyor insanlar, kim bilir?

Bir süre önce, gecenin bir vaktinde, Paris’te uğradığım bir ablacılar (lezbiyenler) kulübündeki görüntü de bunu belgeler nitelikteydi.

İkinci Savaş sonrasının, kısa saçlı, sert bakışlı, kostümlü erkekleri, aktif ablacıların da giyim kuşamı olmuş. Baktım da pek çoğunun kısa saçları briyantinliydi, hepsi pantalon ceket giyinmişler ve pek çoğu da kravatlarını da unutmamışlardı, hatta birkaç tanesinin frenk gömleklerindeki manşetlerinde parlayan kol düğmeleri gerçekten göz alıcıydı... Bunları görünce, önce düşündüm, travestizm yalnızca erkeğin kadın kılığına bürünmesi midir? Sonra Attilâ İlhan’ın Morgot’su geldi aklıma ve kadınlar kalabalığındaki kadından erkeğe dönüşmüş travestileri incelemeye koyuldum...

Yine internetteki “farklı cinsel davranışları” konu alan site ve özellikle gruplara dönersek, buralardaki kadınların çoğu, kendilerini “biseksüel ”, yani iki taraflı olarak niteliyorlar. Yüzde olarak baktığımızda da bu davranışlarla ilgilenen kadınların hemen hemen yüzde doksanının sitelerdeki arayışlarının “kadın eşler” olduğunu görüyorum.. Size ilginç gelmedi mi?

Yıllar önce, Kadınca Dergisi, sevgili Duygu Asena’nın editörlüğünde ve Ercan Arıklı tarafından çıkartılırken, yazmış olduğum bir yazıda, Haremin ablacı geleneğinden ve 1957 sonrası Alamanya göçünün oluşturduğu erkeksiz köylerdeki ablacı ilişkilerden söz ettim diye, yargılanmış ve para cezasına çarptırılmıştım, aradan geçtiyse 18-20 yıl geçmiştir, fazla değil...

Türkiye’de bazı kavramlar birbirine karıştırılıyor. Örneğin, Taksim ve Harbiye çevresinde eşcinselleri, travestileri otomobillerine davet eden erkek kalabalığı, kendilerini halâ ve ille de “erkek-erkek” olarak nitelemekte israr ediyorlar, oysa bunların hepsi en iyi ihtimalle biseksüel (iki taraflı çinsel yaşamı olan) olarak tanımlanabilir.

Dünyada, eşcinsellik, büyük bir hızla sosyal yaşamdaki yerini almaya başlıyor. Aynı cinsten olan eşlerin, en azından hukuksal anlamdaki çıkarları açısından evlenmelerine de izin veriliyor. Avrupa Birliği’nin olmazsa olmazları arasında eşcinsellerin sosyal çıkarlarının heteroseksüellerle eşit olduğu da var. Yani eşcinsel olmak artık bir insan hakkı olarak benimsendiği gibi, sosyal yaşamda da kabul görüyor.

Norveç'te lezbiyen bir çift

Artık itilip kakılmamak, horlanmamak için ille de ünlü bir modacı, ünlü bir ses sanatçısı falan olmak gerekmiyor..

Dünya değişiyor, sosyal yaşamın yeni kodları belirleniyor. Peki biz de değişiyor muyuz?