Bush ve Dünya İkinci Başkanlık Dönemi-Immanuel Wallerstein

-
Aa
+
a
a
a

3 Ocak 2004Sendika.org

George W. Bush dört yıllığına ikinci kez yeniden seçildi. Açıkça ifade etmiş olduğu için, ABD yerel siyaset sahnesinde nelerin peşinde olacağı oldukça açık. Daha fazla vergi kesintisi için bastıracak. Sosyal güvenlik sisteminin başarabildiği kadarını özelleştirmeye çalışacak. Yalnızca, hem ekonomik hem de sosyal konulardaki muhafazakar değerlerini yansıtacak olan yargıçların atamasını yapacak. Mümkün olduğu kadar çok sayıda çevre düzenlemesini iptal edecek. Tüm polis soruşturmaları ve infazlarındaki hükümet yetkilerini artırmaya çalışacak. Kısacası, klasik bir sağcı gündemi takip edecek. Daha belirsiz olansa dış siyasette neyin peşinde olduğu ve bu durumun çok basit bir nedeni var. Bir yandan, Bush yönetimi ilk başkanlık döneminde kendisini çok güçlü bir biçimde özel bir dış siyasete adadı; yani ne zaman ve nerede gerekli hissederse orada tek taraflı önleyici eylemler gerçekleştirmeye. Öte yandan bu dış siyaset, yalnızca yurtiçindeki ve yurt dışındaki Bush eleştirmenlerinin değil, aynı zamanda onun birçok sadık destekçisinin gözünde de çok başarılı olmadı. Son dönemde bazı önemli muhafazakar isimlerin Donald Rumsfeld'in istifasına yönelik talepleri ardı ardına yükseltmeleri ve bunun hemen peşinden de Rumsfeld'in, başkanın kendisi de dahil birçok başka muhafazakardan acilen destek görmesinin de gösterdiği gibi, Bush partizanlarının saflarında bir altüst oluş yaşanıyor. Rumsfeld yalnızca bu siyaseti örneklendirmektedir.Şimdi ne bekleyebiliriz? Burada aslında iki soru var. İkinci Bush yönetimi de ilkiyle aynı dış siyaseti mi izleyecek? Ve, bu siyaset değiştiği ölçüde dünyanın geri kalanı ne biçimde tepki gösterecek?En acil soru Irak. 2005'e girdiğimiz günlerde ABD'nin bir numaralı önceliği, Ocak ayının sonunda Irak seçimlerini gerçekleştirmek. Ama bu neden bu kadar önemli? Öncelikle, bunun ABD için önemi bu seçimlerin her şeye, isyancıların saldırılarına rağmen gerçekleştirilebileceğini göstermek. İkincisi, bu önemli, çünkü ABD, seçimlerin yapılamaması halinde, şimdi ABD'den gururlu bir uzaklıkta durmak olarak belirlediği konumunu aktif bir düşmanlığa çevirebilecek olan Ayetullah El-Sistani tarafından suçlanmaktan korkuyor. Üçüncüsü, seçimler önemli, çünkü ABD, Irak'taki politik-askeri savaşı, Iraklı isyancıların ABD'ye karşı savaşından, Iraklı isyancıların meşru seçilmiş Irak hükümetine karşı savaşına dönüştürmeyi umuyor. Ama dördüncüsü, bu seçimler önemli, çünkü Irak'taki ABD birliklerinin sayısında indirime gidilmesi için temel bir ön gereklilik olarak görülüyor. Elbette, bu seçimleri büyük bir hevesle isteyen başkaları da var; geçici Irak hükümeti ve özellikle de ortalama Şii partileri.Yani, seçimler neredeyse kesin biçimde yapılacak; süren ve muhtemelen daha da yükselecek olan şiddete ve özellikle Suni bölgelerindeki yüksek katılmama oranlarına rağmen. Ama sonra ne olacak? Muhtemelen Ayetullah Seyid el-Hekim'in, yani Şii'lerin ana partisinin (SCIRI) önderinin Başbakan olduğu yeni bir hükümete tanık olacağız. Seçimlerin gerçekte nasıl yaşanacağına ve el Hekim'in davranışa bağlı olarak, bu hükümet ulusal bir hükümet olarak asgari ölçüde kabul görmeye başlayabilir ya da başlamayabilir. Ancak, isyanın da, neredeyse kesinlikle, yeni hükümetin ABD'nin kuklası olduğunu iddia ederek süreceği açık. Ve yeni Irak hükümeti eninde sonunda İyad Allawi'nin açık Amerikancı siyasetini benimsemekle, Irak halkının talepleriyle daha uyumlu bir milliyetçi çizgi benimsemek arasında seçim yapmak zorunda kalacak. Yeni Irak hükümetinin, yalnızca daha meşru hale gelebilmek için er geç daha milliyetçi olmak zorunda kalacağını anlamak için Ortadoğu uzmanı olmaya gerek yok.O zaman, ABD üzerindeki birliklerini geri çekme baskısı üç yönlü bir boyut kazanacak: isyancılardan, yeni Irak hükümetinden ve yurtiçindeki kamuoyundan gelen bir baskı. ABD içindeki tüm araştırmalar daha fazla insanın, ABD'nin ölen ve yaralanan askerleri ve savaş maliyetleri olarak ödediği bedelin çok yüksek olduğunu düşündüğünü gösteriyor. ABD izolasyonist bir tepkinin başlarında bulunuyor. Ve izolasyonizm Cumhuriyetçi parti içinde her zaman güçlü bir damar oluşturduğu için, başkanın kendi destekçilerinin de, birliklerin geri çekilmesi için baskı yaptıklarını görmeye başlayacağız.Bush yönetimi içinde militaristler ve neo-conlar gibi diğer güçlerin olduğuna da kuşku yok. Bu ikisi hiçbir biçimde aynı olmamakla birlikte, bu eğilime güçlü biçimde karşı koyacaklardır. Ancak bu kamp 2003'de olduğundan daha güçsüz. Böylece ABD dış siyasetinde büyük bir dönüşle karşılaşabiliriz. Ama olmayacak olan şey, Colin Powell ve birinci başkan Bush'un Brent Scowcroft gibi danışmanları kadar, Demokratik Parti'nin (Senatör Biden ve Lieberman gibi) daha muhafazakar kanat önderlerinin de pek sevdiği akortlanmış ılımlı "çok taraflılıkçılık" konumu olacak.Irak konusunda ne olacağı Bush'un dış siyasetinin geri kalanına ne olacağının işaretini verecek. Bush'un Kuzey Kore ve İran konusundaki iktidarsızlığı zimmen kabul eden bir pozisyona çoktan çekildiği söylenebilir. Bush ekibi oflayıp pufluyor, ama yapabilecekleri çok az şey olduğunu da biliyorlar. İsrail ile Filistin arasında, Blair'in elinden geleni yaparak gerçekleştirmeye çalıştığı yeni görüşmelerin başladığını görmekten sevinç duyacaklar. Ama ABD bu tür gelişmelerin ana motoru olmaktan çok, izleyicisi olacak. Bu yenilenmiş görüşmelerinse hiçbir halde fazla uzun ömürlü olması mümkün değil. Ve bu durumda da, Bush yönetiminin kuyrukçuluk pozisyonu, yurtiçinde fazla zarar görmesini engelleyecek.Dünyaya şöyle bir baktığımızda, Bush şimdi nerede eyleme geçebilir? Küba'da mı? Kuşkusuz, bunu isterdi. Ama bugün Alabama'da (yani Bush ülkesinin tam kalbinde), Küba'ya tavuk satamazlarsa bunu Brezilya'nın yapacağını söyleyip, bir de buna hükümetin Küba ile olan ticaret üzerine koyduğu kısıtlamaların, Florida'daki Kübalı sürgünlere verilen gayrı meşru bir rüşvet olduğunu ekleyen devlet görevlilerimiz var. ABD içinde, Küba'ya yönelik bir macera konusunda hiçbir ciddi destek belirtisi yok. Rusya mı? Ukrayna seçimlerinin Birleşik Devletler'de Putin üzerinde çok kötü bir baskı yaratmış olmasına karşın, Bush'un yine de ABD'nin Putin ile birlikte çalışmaya devam edeceğini ima ettiğine tanık olduk. Çin mi? Bush yönetiminin, Çin'in Asya'da artan politik rolüne dair rahatsızlıkları bir yana, Birleşik Devletlerin ekonomik çıkarları, her türlü düşmanca tutumu dışlamaktadır. Avrupa mı? Rumsfeld'in "yeni Avrupası" bile yavaş yavaş ABD'yi terk etmeye başladı. Kısacası, Bush'un elinin altında pek fazla seçenek yok. Ve Bush son derece fırsatçı ve ilkesiz bir siyasetçi olduğu için, olasılıkların bu denli güçlü biçimde kendi aleyhine olduğu bir oyunda oynamak istemeyecektir.Ve dünya ABD'nin, hem askeri hem de ekonomik olarak bu biçimde fiilen içe kapanmasına ne türden bir tepki gösterecek? Beklenmesi gereken, başlangıçtaki ihtiyatlı bir dönemin ardından, herkesin ABD'nin bu yeni jeopolitik zayıflığından yararlanmaya çalışacağıdır. Sorun şu ki, ABD'nin dünya sahnesindeki ağırlığının azalmasıyla birlikte ortaya çıkacak olan durum, bir filin oturma odasından çıkıp gittiği durumu andıracaktır. Kimse bu boşluğu nasıl dolduracağından fazla emin değil. Ve muhtemelen de kimsenin böyle bir durumu karşılamaya yönelik bir politikalar dizisi yok. Yani tüm diğer jeopolitik oyuncular arasında sonu belirsiz bir itiş-kakış yaşanacaktır. ABD Bush'un iktidara geldiği 2001 yılında zaten çoktan düşüşe geçmiş olan bir hegemonik güç durumundaydı. Bush, ABD'nin dünyadaki konumunu restore etmeye çalıştığı ilk dört yıllık görev süresinde, aslında bu durumu ABD açısından daha da berbat hale getirdi. ABD (ve Bush), ikinci başkanlık döneminde bütün bu ahmaklıkların hasadını biçecektir.kaynak: http://fbc.binghamton.edu/commentr.htm adresinden sendika.org tarafından çevrilmiştir.