23 0cak 2005
Znet
İlk olarak New Statesman'da yayınlanmıştır.
Geçen gün onu aramaya çalıştım. Bana verdiği numarayla onu ara sıra arayabilirdim; ama bu kez çabam boşunaydı. Hattın diğer ucundaki 'bip' sesinde onun yaşadığı Kafkaesk zulmün yankıları vardı sanki. Aung San Suu Kyi'nin tecridi, ev hapsinin onuncu yılında tamamlandı. Ona en son ulaştığımda evinin dışında neler olduğunu sordum. 'Yol kapatıldı ve tüm cadde askerlerle dolu... Tabii ki benim güvenliğim için!' diye cevap verdi.
Ona gönderdiğim kitaplar için teşekkür etti. 'Yine bol bol okumak büyük bir zevk.' dedi. Ona en sevdiği T.S. Elliot 'tan kitaplar yolladım. Ayrıca Jonathan Coe'nun ince ironisinin kaba kuvvete dayanan Rangoon'da acayip göründüğü siyasi roman What a Carve Up!'ı da gönderdim. Mandela ve Sakharov gibi tecrit edilen kişilerin biyografilerini beğendiğini söylemişti. O zamandan beri kendisine çok az şey ulaşabildi. Hâlâ o eski kısa dalga Grundig radyosunun olup olmadığı bile bilinmiyor. İdare, koruma görevlilerini, İnya Gölü yakınındaki evinden çekti. En yakın dostlarına işkence edip onları öldürenler, eğer durum farklı olsaydı, ona da aynı şeyleri yapacaklarına inanıyor olmalılar.
Bana 'Burma, basının gündemine pek gelmez; ama bizimki gibi bir mücadele için unutulmaması gereken, mücadelenin öncü ışıkları olsa da olmasa da devam edebilmesi ve geri dönülemez olmasıdır.' demişti. Bu sözler, bu kadar uzun süre yalnız kalmış biri için oldukça olumlu sözler. Katıldıkları bir gösteri başarısızlıkla sonuçlanınca hayal kırıklığına uğrayanlara, saldırmayı bırakmalarını öneriyorum.
Aung San Suu Kyi ve başında olduğu demokrasi hareketi dünya çapında sağlam bir dayanışma ağıyla destekleniyor. İngiliz Burma Kampanyası'ndan John Jackson ve Yvette Mahon'a, bizlere demokrasi çığlığının ve arzusunun ne demek olduğunun Burma'da kanıtlanacağını hep hatırlattıkları için çok şey borçluyum. Kampanya'nın gazetesi Metta'da, Desmond Tutu, Aung San Suu Kyi ve partisi Ulusal Demokrasi Birliği'nin Burma'nın 1990 seçimleri sonucunda parlamentoda %82 oranında koltuğa sahip olduğunu hatırlattı. Bu da, zafer kazananları avlayan, hapse atan, işkence eden ve öldüren, halkın çoğunu esir alan bir askeri cuntanın habercisiydi. Tutu, 'Suu Kyi ve Burma halkı ülkelerini istila edecek bir askeri koalisyon değil, sadece Burma'nın zalim diktatörlerine karşı diplomatik ve ekonomik baskı yapılmasını istediler.' diye yazdı.
Kamuoyunun tsunami ve Irak'ın işgaline verdiği cevapta görüldüğü gibi, dünyada en hızlı büyüyen bölünme, halklar ve onlar adına hareket etme iddiasıyla gücü ellerinde bulunduranlar arasında sürmektedir. Burma, bunun en iyi örneklerindendir. AB'nin tiksindirici politikalarına bir bakın. Bir gözü büyük Asya piyasasında olan, "insan hakları savunucusu" AB, fiyatta anlaşılınca utanmadan Burma cuntasını susturdu. Burma'da bugün neler olduğunu düşünün. Etnik kadın ve çocuklara karşı tecavüz, bir devlet silahı olarak kullanılıyor. Yaygın olarak uygulanan zorla çalıştırma, BM Uluslararası İşçi Örgütü tarafından "insanlığa karşı bir suç" olarak tanımlandı.
Askeri cunta, 1350 siyasi mahkumdan daha fazlasını elinde tutuyor. Bu insanların çoğuna rutin olarak işkence ediliyor. Bir milyona yakın insan, kendi topraklarından zorla uzaklaştırıldı. Milli bütçenin yarısı, kendi halkını düşman gören zalim orduya harcanıyor. Sağlık için ise bütçeden hiç pay ayrılmıyor. On Burmalı bebekten biri hayatını kaybediyor. Hapsedilmiş gerçek lider, her sabah dörtte kalkıp bu adaletsizlikleri üzülerek düşünüyor.
Bu arada AB, 1998-2002 yılları arasında ithalatı 4 milyar dolar seviyesine getirerek rejimi desteklemiş oldu. Geçen Ekim ayında, 39 ülkenin katıldığı 5. Asya-Avrupa Zirve Toplantısı Hanoi'de gerçekleşti. Bu zirveye ilk defa cunta temsilcileri de katıldı. Avrupalılar, bir boykot düzenlemek yerine, hiçbir şey yapmadılar. Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, yaptırımların artmaması gerektiğini; çünkü bunların fakir halka zarar vereceğini söyledi. "Fakir halk" için, bir kısmı Fransız Hükümeti'ne ait olan Total Petrol Şirketi'ni incelemenizi tavsiye ediyorum. Fransız Hükümeti, petrol şirketlerinin yol ve demiryolu girişlerinin altyapılarının zorla çalıştırma yoluyla inşa edildiği Burma'da en büyük yatırımcılardandır. Cunta, yarattığı korkuyu Total'in Euro'ları sayesinde devam ettirebiliyor.
John Jackson şöyle diyor: 'Görüştüğüm hiçbir AB yetkilisi Burma'daki yabancı yatırımla askeri harcamalar arasında yakın bir ilişki olduğunu inkâr etmiyor. Rejim, Total Petrol'ün sahip olduğu alandan Tayland'a gönderilecek petrol için ilk ödemeyi aldığı hafta, on adet MİG-29 jet-fighter alımında 130 milyon dolarlık peşin ödeme yaptı.
Jackson, AB'nin şu anki yaptırımlarının gülünçlüğüne dikkat çekiyor. 100 Suu Kyi taraftarının 2003 yılında askerlerce dövülerek öldürülmesinin ardından AB, cuntaya vize yasağı süresini uzattı. Almanya ise 86 euro'luk Alman kaynaklı Burma mallarının alımını dondurdu. Buna karşılık, uluslararası kampanya, Premier Oil, Heineken, Pepsico ve British Home Store gibi negatif yatırımlar elde etti. Şu anki 'kirli' yatırımcı listesinde Total ve Unocal Petrol şirketleri, Rolls-Royce, Lloyd's of London ve Bales, Road to Mandalay ve Orient Express de bulunmaktadır. Çok satan Lonely Planet rehberi listede demirbaş. Lonely Planet yazarlarından biri, Burma'nın şu an daha iyi olduğunu ve cunta nefret uyandırıcı olmasına rağmen, siyasi hapis, işkence ve zorla çalıştırmanın yeni olmadığını ve bunların yüzyıllardır uygulandığını yazarak kendi kitabıyla dalga geçmiş oldu.
Bunları eskiden 4000 kişilik nüfusa sahip antik başkent Pagan halkına anlatın. Evlerinden ayrılmaları için birkaç hafta verildi ve sonra evleri yıkıldı. Yazın bir toz bulutu, kışınsa çamur içinde geçen susuz ve çorak bir bölgeye silah zoruyla yerleştirildiler. Bıraktıkları mallar ve evler, turistlere yaradı. Aung San Suu Kyi şöyle diyor: "Serbest bırakıldığımda turistleri ve yatırımcıları memnuniyetle karşılayacağım." Rejimden Burma halkının değil, yabancı turizmin yararlandığına dair pek çok kanıt var ve turizm altyapılarının çoğu zorunlu sivil hizmet ile inşa edildi. "Zorunlu sivil hizmet", rehin alınmış ya da karşılıksız köle gücü için karşılık olarak kullanılan, budalaca bir "hafif tabir"dir.
9 yıl önce Burma'da, İngiltere Dickensian'da rastlanacak bir tabloyla karşılaştım. Güneyde Tavoy kasabasının yakınlarında, bir grup insan, askerler gözetiminde bir demiryolu viyadükü yapıyorlardı. Çoğu çocuk olan bu insanlar köle işçilerdi. Uzun mavi elbiseli küçük bir kızın, kendinden büyük bir çapayı kullanmaya çalışmasını, geriye doğru düşmesini ve acıyla omzunu tutmasını izledim. Ona kaç yaşında olduğunu sordum. 'On bir' diye cevap verdi.
Felluce, Necef, Bağdat, Ramallah ve Gazze halklarını unutmamamız gerektiği gibi, bu küçük kızı, en temel haklarını isteyen ve desteğimizi hak eden Burma halkı ve liderini de unutmamalıyız.
Burma Kampanyası'na ulaşmak için:
İngilizceden çeviren: Güliz Karataş
Daha detaylı bilgi için: