11/03/2003The Washington Post
JOHN BRADY KIESLINGSevgili Dışişleri Bakanı: Size bu mektubu, ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan istifamı, 7 Mart'tan itibaren ABD'nin Atina Büyükelçiliği'ndeki siyasi danışmanlık görevimden ayrılacağımı bildirmek için yazıyorum. Bu benim için hiç kolay değil. Ben, küçük yaşlarımdan itibaren ülkeme bir şeyler vermenin samimi sorumluluğu içinde oldum. Bir Amerikan diplomatı olarak hizmet vermek en büyük hayalimdi. Yabancı dilleri ve kültürleri anlamak, diplomat, politikacı, akademisyen ve gazetecilerle mesai yapmak, onları ABD'nin çıkarlarıyla kendi çıkarlarının bütünüyle ortak olduğuna ikna etmek üzere yetiştirildim. Diplomatik cephanemdeki en güçlü silah, ülkeme ve onun değerlerine olan inancımdı. Dışişleri Bakanlığı'ndaki yirmi yıllık görev sürem boyunca, dar ve bencil bürokratik güdülerin bazen politikalarımızı belirlediğine dair bir bilinç ve uyanıklık geliştirmiş olmam kimseyi şaşırtmamalı, bu kaçınılmaz bir deneyim. İnsan doğası kendinden menkul bir şey ve bana, onu anladığım için para verildi, terfi ettirildim. Benim için başkanımın politikalarını gözetmek, aynı zamanda Amerikan halkının ve dünyanın çıkarlarını gözetmek anlamına geldi. Ta ki şimdiki yönetim iş başına gelinceye kadar. Artık buna inanmam mümkün görünmüyor.
Rotamız istikrarsızlık getirir Bugün bizden başarmamız istenen politikalar, sadece Amerikan değerlerine değil, Amerika'nın çıkarlarına da uymuyor. Irak'la savaşı hararetli bir biçimde isteyen tutumumuz, Woodrow Wilson döneminden bu yana gerek saldırı, gerekse savunma bakımından Amerika'nın en etkin silahı konumundaki uluslararası meşruiyeti heba etmemize yol açıyor. Dünya tarihinin gördüğü en geniş ve en etkili uluslararası ilişkiler ağını darmadağın etmeye giriştik. Mevcut rotamız güvenlik değil, istikrarsızlık ve tehlike getirecek. Küresel çıkarların iç politikaya ve bürokratik bencilliğe kurban edilmesi yeni bir şey değil ve elbette sadece Amerika'nın sorunu da değil. Ancak, Vietnam'dan beri bilginin bu kadar sistemli şekilde çarpıtıldığı, Amerikan kamuoyunun bu kadar sistemli manipüle edildiği bir dönem yaşamadık. Oysa 11 Eylül trajedisi, bizi eskisinden daha güçlü hale getirdi, ilk kez terörizm tehdidine karşı sistematik mücadele bakımından etrafımıza geniş bir uluslararası koalisyonu ve işbirliğini toplama şansını elde ettik. Fakat yönetim, bu başarı fırsatını dikkate alıp onun üzerine politikalarımızı inşa edeceğine, terörizmi bir iç politika malzemesi haline getirmeyi tercih etti, böylece dağılmaya yüz tutan ve büyük oranda yenilmiş olan Kaide örgütünü kendi bürokratik müttefiki haline getirdi. Terörizm ve Irak sorunlarını keyfi bir şekilde birbirine bağlayarak, kamuoyunun zihninde ölçüsüz bir terör ve karmaşa rüzgârı estirmekle meşgulüz. Bunun sonucu ve muhtemel nedeni, giderek azalan ulusal geliri büyük ölçüde orduya tahsis etme politikasını meşrulaştırmak ve Amerikan vatandaşlarını hükümetin demir yumruğundan koruyan güvenceleri zayıflatmak. 11 Eylül Amerikan toplumunun dokusuna, bizim verdiğimiz kadar büyük zarar vermedi.
Rus Çarı politikası Yoksa örnek aldığımız model, Rusya'nın son Çarlık ailesi Romanovların, sarsılan statükoyu korumak adına yürüttükleri, ama kendi kendilerini yok etmekle sonuçlanan bencil ve kibirli politikaları mı? Irak'la savaşın gerekli olduğuna dünyanın büyük bölümünü niye ikna edemediğimizi kendimize sormak zorundayız.
Paragöz Amerikan çıkarları Son iki yıldır dünyadaki müttefiklerimize, onların önemsedikleri değerlerin, Amerika'nın dar ve paragöz çıkarları karşısında hiçbir önemi olmadığını göstermek için elimizden geleni yaptık. Hatta amaçlarımızın sorgulanmadığı yerde, tutarlılığımızı sorgulanır hale getirdik. Afganistan modeli, Ortadoğu'yu hangi temel üzerinde ve kimin bakışına ve çıkarlarına göre yeniden inşa etmeyi planladığımızı merak eden müttefiklerimizi teskin edemedi. Gerçekten de, terörizme karşı ezici askeri güç kullanımının tek cevap olmadığı konusunda o kadar körleştik mi? Rusya'nın Çeçenya'daki körlüğünü, bize sırtını dayayan İsrail'in 'İşgal Altındaki Topraklar'daki körlüğünü göremez hale mi geldik? Savaş sonrası Irak, Grozni ve Ramallah gibi enkaza döndükten sonra, olsa olsa Mikronezya'yı ikna edebilen kahraman bir yabancı olacağız. Hâlâ bir koalisyona sahibiz ve bu iyi bir koalisyon. Birçok dostumuzun bize sadakati göz yaşartıcı, son yüzyılda Amerika'nın biriktirdiği ahlaki sermayeye bir armağan. Fakat en yakın müttefiklerimiz bile artık bu savaşın meşru olduğu, ABD'nin mutlak bir benmerkezciliğe kapılmasına yol açmayacağı konusunda kuşkulu. Sadakat karşılıklı olmak zorundadır. Başkanımız, yönetimin en üst düzey isimlerinin dostlarımıza ve müttefiklerimize böyle kasıntılı ve kırıcı bir şekilde yaklaşmasına göz yumuyor. Yoksa gerçekten de sloganımız, Caligula'daki o ünlü, 'Oderint dum metuant', yani 'Bırakalım korktukları kadar nefret etsinler' sözüne mi dönüştü?
Dostları kim ikna edecek? Sizden Amerika'nın dünyadaki dostlarına kulak vermenizi rica ediyorum. Amerikan karşıtlığının Avrupa'daki karargâhı sayılan Yunanistan'da bile, Amerikalı gazete okurlarının tahmin edemeyeceği kadar çok ve yakın dostumuz var. Yunanlılar Amerikan saldırganlığından şikâyet ederken bile, dünyanın zor ve tehlikeli bir yer olduğunu biliyorlar ve ABD ile AB'nin yakın işbirliği içinde olduğu, güçlü bir uluslararası sistem istiyorlar. Dostlarımız bizden yana olmak yerine, bizden korktuklarında, endişe duyma vakti gelmiş demektir. Ve bugün bizden korkuyorlar. Amerika'nın hâlâ gezegenimiz için özgürlük, güvenlik ve adalet simgesi olduğuna dair ikna edici sözleri onlara kim söyleyecek? Sayın Dışişleri Bakanı, karakterinize ve yeteneklerinize büyük güven ve hürmetim var. Siz bizim için, yürüttüğümüz politikanın hak ettiğinden daha uluslararası saygınlık elde ettiniz. Bu yönetimin ideolojik ve bencil aşırılıklarının bir kısmını olumlu yönde budadınız. Fakat Başkan'a sadakatiniz çok daha baskın. Nice fedakârlıklarla kurduğumuz uluslararası bir sistemin sınırlarını zorluyoruz; Amerika'nın çıkarlarını koruma yetisini sınırladığından çok daha fazla, düşmanlarımıza ket vurmaya yarayan onca yas, anlaşma, örgüt ve ortak değer silsilesini feda ediyoruz.
Katkı yapmayı umuyorum İstifa ediyorum, çünkü mevcut ABD yönetimini temsil etme yeteneğimle bilincim arasında bir denge bulmaya çalıştım ve başaramadım. Demokratik sürecimizin en nihayetinde kendini doğrulayacağına güveniyorum. Amerikan halkının ve paylaştığımız dünyanın güvenliği ve refahına hizmet edecek politikaların şekillendirmesi konusunda, dışarıda kalarak, karınca kararınca daha fazla katkı yapabilmeyi umut ediyorum. (45 yaşındaki Kiesling, Atina'ya gelene dek birçok Amerikan temsilciliğinde görev yaptı. Uzunluğu ve içeriği bakımından alışıldık istifa mektuplarına benzemeyen bu yazıyı kaleme alan Kiesling, 1994'te 12 diplomatla Amerika'nın Bosna Savaşı'na müdahale etmemesini protesto eden bildiriye imza atmış, bu tavrıyla ABD Dışişleri Derneği'nin geleneksel 'Yapıcı Muhalif' ödülüne layık görülmüştü, 9 Mart 2003)