Ben demiştim yazısı

-
Aa
+
a
a
a

Sayın okurlar, aşağıdaki yazı daha doğrusu alıntılar bütünlüğü düpedüz “Ben demiştim” demek için derlenmiştir. Bağışlayın ama böylesine kör gözüne parmağını sokayım olunca bu son derece rahatsız edici deyimi sarf etmek zorunda kaldım.

Bu derleme 02/09/2002 tarihinde Türkiye-İspanya maçı izlenmeden kaleme alınmıştır. Şimdi aşağıda Porto Riko ve Brezilya maçlarından sonra yapılmış yorumlardan birkaçının bir bölümünü aynen vereceğim. Koyu bölümler yazarların kendi yazılarında da koyu olarak basılmışlardır.

30/08/2002 tarihli Sabah gazetesinde Sn. Hıncal Uluç’un yazısından iki bölüm: “Bir koç düşünün ki, Kerem takımın canına okuyor oyunu ağırlaştırarak, rakibin ekmeğine yağ sürüyor, takımın lideri o!” “..........Kerem’ in oyunu geciktirmesi yüzünden yanlış şut seçimleri.....” Aynı tarihli Sabah gazetesi Sn. Ünal Özüak’tan bir cümle “......Çok kötü günlerinde -gününde demek istendi sanırım- olan Kerem tarafından topla buluşturulamadılar....” Bu kez 30/08/2002 tarihli Hürriyet gazetesinde Sn. Yalçın Granit’ten birkaç cümle “.......Gerilimin en çok etkilediği oyuncularımız da, maalesef point-guardlarımız. –Yani Sn. Kerem Tunçeri ve oynadı kabul edilirse Sn. Hakan Köseoğlu-.................Ben Aydın Örs’ ün yerinde olsam –Sn. Granit devam ediyor- Hidayet, İbrahim ve Harun’dan kurulu dış adamlarımızla oynar, böylece point-guardlara dinlenme ve sorumluluğu paylaşarak kendilerine olan öz güvenlerini artırma fırsatı tanırdım.”31/08/2002 tarihli Sabah gazetesi Sn. Hıncal Uluç’un bu kez Brezilya maçından sonra yazdıklarından bir bölüm. "Kerem gibi oyuncun varsa" ara başlığı altında “Ve Kerem! Güya takımın lideri. Aslında iki gündür rakip takımların en değerli oyuncusu. Boynunda boncuk var sanki. Aydın Örs onsuz oynadığımız zaman takımın nasıl etkili olduğunu göremeyip ille Kerem’i içeri alıyor. Son saniye öndeyiz, hava atışına çıkıyor Hidayet....Topu Kerem’ e çeliyor, Kerem seyirci...............................” Bu arada 31/08/2002 tarihli Sabah gazetesi spor sayfası başlığının da “AH KEREM AH” olduğunu anımsatayım.

Şimdi de, sayın okurlar, aşağıdaki yazı göreceğiniz gibi geçen sezonun Efes Pilsen – Türk Telekom maçından sonra yazılmış ve Açık Site‘de yayınlanmıştır. Açık Site’nin uğradığı sanal saldırı nedeni ile bazı yazılara arşivden erişilemiyor. Bu nedenle yazının tamamını okumanız olanaksız. Ben de şu anda yeniden tamamını buraya koymuyorum. Ola ki ilgilenirseniz Açık Site aracılığı ile isteminizi lütfen iletin.

“Sayın okurlar, bana göre biz Avrupa şampiyonasını oyun kurucusuz bitirdik. Aslında bu sadece benim görüşüm değil. Bir çok kişi bu görüşteydi. Ama arkadan özellikle Sn. KeremTunçeri için eğer Efes Pilsen’de Mulaömeroviç’ in yanında yeteri kadar yer bulsaydı böyle olmazdı, bu kulüplerin hatası yorumu yapıldı. İşte bu nedenle daha zor bir turnuvada doğal olarak daha kötü bir sonuç alacağımızı tahmin ediyorum. Çünkü oyun kurucumuz hala yok. (Bu yazıyı yazmak için son Efes Pilsen Türk Telekom maçını da bekledim ve onu seyrettikten sonra yazıyorum. Maçı Efes Pilsen kaybetti.)

Sayın okurlar, bana göre A takımında oyuncu yetişmez. Yetişmiş oyuncu A takımında yer alır. Oyuncu A takımında olsa olsa deneyim kazanır. (Bizim oyun kurucularımızın sorunu ise deneyim değildi. Zaten Sn. Orhun Ene içinde deneyimsiz denemez.) Yani artık öğrenmez, öğrendiği varsayımı ile oradadır ve artık öğrendiklerini uygular. Özellikle de haklı olarak müessese kulüplerinin A takımlarında boşa akan hayratlar gibi oyuncu yetiştirmeleri söz konusu olamaz. Sn. Kerem Tunçeri neden Mulaömeroviç’ in arkasında tutuldu oynatılmadı mantığı söz konusu olamaz. Kulübün amacı şampiyonluk ve ondan öte
sürekli olarak bir markayı gündemde tutmak. Eğer Sn. Tunçeri ondan iyi olsa teknik direktör bindiği dalı neden kessin, çıkartıp oynatacak. Basketbol ile ilgilenen okurlarımız bilirler, Naumoski için sazı eline alsa denirdi ve o savunma ağırlıklı set oyunu için müthiş bir oyun kurucuydu. Mula ise tersi. Hızlı oyun için çok iyi oyun kurucuydu. Ve her ikisi de skorer oyunculardı. Şimdi Tanrı aşkına bizim hangi oyun kurucumuzda o özellikler vardı da teknik direktör kesti. Dikkat edin Sn. Kerem Tunçeri bu yıl kendi takımında çok umutlu olduğum 18 yaşında ki bir genç yeteneğe (Sn. Ender Arslan) yerini uluslararası maçlarda dahi hemen başlarda bırakmaya başladı. Mula yok bir başka deyişle, ama yine de iyi (kurtarıcı demiyorum sadece iyi) oynadığı maç kaç Sn. Tunçeri’nin. Çünkü Sn. Tunçeri takımı hızlı ve organize oynatmayı bana göre başaramıyor. Bu deneyim sorunu değil ve A takımında artık bu öğrenilmez. Bu nedenle takım topu eline aldıktan sonra azımsanmayacak bir süre sonuca götürücü oyunu kuramıyor. (Efes Pilsen bu yıl 24 saniye içerisinde bir çok kez şut bile atamadı. Biliyorsunuz basketbol kuralları gereği en geç 24 saniye içerisinde topu sayı amaçlı olarak potaya atmak zorundasınız.) Geçen yıl teknik direktörleri suçlayan basketbol eleştirmenlerimizin bu yıl ne düşündüklerini merak ediyorum.

Oyun kurucu eksiğimiz bir ülke için çok önemli olan tanıtım ortamında istediğimizi almamızı engelleyecek. Benim önerim daha bugünden ulusal takımın ilk oyun kurucusu olarak Sn. Ender Arslan’ın düşünülmesi ve üzerinde çok durulması. Hem Efes Pilsen’ de sürekli ilk beş oynamalı, hem de ek özel çalışma yaptırılmalı. Süre yeterli değil ama kesinlikle daha iyi olacağını düşünüyorum.”

İnanılmaz yazılar

Sayın okurlar şimdi sanırım neden üzülüp bu kadar iddialı başlık attığım konusunda bana hak vermişsinizdir. Sn. Kerem Tunçeri hızlı oyun mantalitesi olarak kaç maçta kaç dakika günündeydi de bu turnuvada gününde değildi de ondan böyle olsun. Bir point-guard 40 dakika oyunda kalamayıp yorulduğu gerekçesi ile arada dinlendirilecekse veya Efes Pilsen gibi bir takımın 1. oyun kurucusu olduğu düşünülen bir oyuncu gerilim nedeni ile başarısız olacaksa neden ulusal takımda. Özgüven Dünya şampiyonasında turnuva sırasında mı kazanılır. Eğer bu mantık geçerli ise otobüs kullanmak da, içine 45 –veya 63- kişiyi doldurup yola çıkınca öğrenilir. Anımsayın Petar Naumoski ve Damir Mulaomeroviç her maçı hemen hemen 40 dakika 5 faul almadan oynamadılar mı? Ve yineliyorum Sn. Kerem Tunçeri geçen sezon hiç kimsenin de gerisinde kalmadı. (Yabancı point guard gerisinde) Nasıl maç yorumu bunlar. Hele hele sayın okurlar bazı yazarların, bazı yazıları var ki inanılmaz, Basketbol tanrıları –zaten kazaları da biz değil trafik canavarı yapar- istemedi, şans vb.

Basketbol şans faktörünün hemen hemen en az olduğu, beyinsel fonksiyonların, çalışmanın, taktiğin öne çıktığı birkaç spor dalından biridir. Basketbol futbol değildir. Basketbolda kaderiniz elinizdedir. 90 dakika kötü oynayıp son anda uzaktan çekilen bir tane şutun hasbelkader gol olması ile kazanılan veya kaybedilen bir branş değildir basketbol. Doğaldır ki zaman zaman bir tane son saniye üçlüğü inanılmaz uzaktan noktayı koyabilir, ama çoğu kez o maç aslında o sayıdan önce zaten kazanılmış veya kaybedilmiştir. Ve evet Porto Riko maçı da ilk yarının son saniye üçlüğünden, Brezilya maçıda ikinci yarının son saniye üçlüğünden önce o hale getirilerek kaybedilmişti. Şimdi önümüzde iki seçenek var. Ya bir mucize olacak –nasıl olacaksa- Sn. Kerem Tunçeri takımı hızlı ve organize oynatmaya başlayacak, ya da takım oyun kurucusuz oynayacak. Takımın oyun kurucusuz –aslında Sn. Hidayet Türkoğlu varken oyun kurucusuz kabul edilemeyiz. Sadece görev paylaşımları değişecek.- oynadığı anları biliyoruz. Bu nedenle en fazla bu kadar kötü olur.

Ama son ve biraz iyimser bir not. Brezilya basketbolda futboldaki gücünde değil ama dünyanın iyi takımlardan. Biz Brezilya’ya futbolda gol atınca sevinçten çıldırıyoruz. Onlar bizi basketbolda üstelik de tamamen bizim yüzümüzden yenince sevinçten çıldırıyorlar. Bu da basketbolumuzun daha üst seviyede olduğunun bir belirtisi denilerek teselli bulunabilir. Ama turnuva bittiğinde bu detaylar değil, kimin ne olduğu anımsanacak.