Belgesel gibi roman

-
Aa
+
a
a
a

Mehmet Murat Somer’in Peygamber Cinayetleri adlı kitabını (İletişim Yayınları), tesadüf bu ya, Paris’te her yıl yapılmakta olan “Eşcinsellerin Gurur Günü”nden bir gün önce okumaya başlayıp, gurur gününde bitirdim. İki olay birbiri ile örtüşüyordu...

 

Kostantıniyye Haberleri Gazetesi’ni yayımladığımız yıllarda, Türkiye’nin en ünlü travestisi olan Seyhan Soylu (Sisi) ya gazetede köşe yazdırma gereksinimini duymuştum. Bunun nedenini soran arkadaşlarıma da şöyle bir açıklamada bulunduğumu anımsıyorum: “Türkiye’nin en ünlü müzik adamlarından birisi, Zeki Müren, mini etekle sahneye çıktığı yılları düşünürsek eğer, gerçek bir misyoner! Ardından yine müzik dünyamızda çok ünlü bir transeksüel beliriyor, Bülent Ersoy. Çektiği sıkıntıları, acıları ve cinsiyeti yüzünden vermek zorunda kaldığı savaşımı tek başına sürdürmeyi yeğliyor. Misyoner değil, ama çok ünlü.. Sonra Huysuz Virgin’in televizyon programları reyting rekorlarına imza atıyor.. Gerçek bir travestinin inanılmaz başarısı.. Ve Harbiye’de, E5 karayolunda, Cihangir’de sokaklara serpilmiş travestiler ekmek kavgasını, zamanı geliyor kanları ve canları pahasına veriyorlar..

Onlar sokak kenarlarında aç kalmadıklarına göre, bir talebi

 

karşılıyorlar... Yani Türkiye’nin erkeklerinden, o en maçolarından travestilere yönelik bir de talep söz konusu ama bu talepkârların hiç birisi “eşcinselliği” kendilerine yakıştırmıyorlar ve eşcinselleri aşağılamayı sürdürüyorlar (bugün bile)...

 

Mehmet Murat Somer’in, yazdığı “belgeseli” okuduğum zaman, onun da travesti olabileceğini ya da en azından sevgilisinin travesti olduğunu düşünmeden edemedim, çünkü anlatımında ve kullandığı dilde bu işin ehli olduğunu açıkça gösteriyordu. Cesur, acımasız, özgün bir çalışma Peygamber Cinayetleri...

 

Büyük bir röportaj aslında

 

İstanbul’da ve Türkiye’nin daha bilip bilmediğimiz pek çok yerinde yaşanmakta olan bu acımasız yaşamın belgeseli, inanıyorum ki sosyoloji dalında çalışanlar için bir roman olmanın ötesinde, bir belge olma özelliğini yıllarca koruyacaktır. Ve belki de Türkiye’nin, Avrupa Birliği kapısını zorladığı şu günlerde, eşcinsellere karşı toplumsal davranışımızı bir kere daha gözden geçirmemizi sağlayacaktır.

 

Paris’te, her yıl olduğu gibi, bu yıl da yapılan “Gay Pride” ve eşcinsellerin Avrupa ülkelerindeki yaşantılarına göz attığımız zaman, onları artık cinsel kimlikleri ile değil “insan” kimlikleri ile kabul edip sosyal yaşantı içinde aramızda görmeyi öğrenme zamanı geldiğini de anlıyoruz.

 

Bu kadarla mı kalacak? Hayır, eşcinsellerin sosyal, hukuksal haklarını da yeniden düzenlemek durumundayız, Avrupalı olmanın koşullarından birisi de bu, onların da birlikte yaşama, evlat edinme, birbirlerine miras bırakma vb. gibi hepimizin olan hakları var.. Bunları düşünmeye, anlamaya ve en önemlisi de yaşama geçirmeye başladığımız zaman daha uygar ve insana önem veren bir toplum olmayı da başaracağız elbette.

 

İşte bu yüzden, Mehmet Murat Somer’in yazdığı Peygamber Cinayetleri kitabı önemli, bir yolu açıyor ve her akşam Türkiye’nin bir köşesinde kanayan bir yaraya yazar sorumluluğu ile parmak basıyor...

 

Polisin, Adli Tıbbın tavrını, Türkiye’nin bir başka kanayan yarasının da altını çiziyor, rahatsız olmayı bilenleri uyarıyor. Peygamber Cinayetleri bir romanın ötesine geçmiş büyük bir röportaj aslında...