20 Mart 2013Taraf Gazetesi
Tarihî Newroz’a bir gün kaldı. Bütün işaretler, bu Newroz’da barış yürüyüşünde yeni ve çok önemli bir eşiği geçeceğimizi gösteriyor.
Geride bıraktığımız nispeten kısa süre içinde, barış yolunda hayli mesafe aldık. Umutlar yükselmeye devam ediyor. Ama kaygılar ve endişeler de var. Bunlar da, giderek daha fazla ve daha yüksek sesle ifade ediliyor. İyi de oluyor bence.
Öne çıkan ve ciddiyetle tartışılması gereken kaygıyı şöyle özetleyebiliriz: Barış süreci demokrasi hedefine uygun işlemiyor, bu gidişten demokrasi çıkmaz.
Bu kaygıyı haklı çıkaran gelişmeler yaşandığı inkâr edilemez. Ancak bu gelişmelerin biraz aceleci bir şekilde abartılı bir endişeye gerekçe kılındığı da gözardı edilemez.
Evet, aceleci bir yaklaşım bu! Barış kavramı ve süreci hakkında bazı temel bilgileri hatırlatarak açmaya çalışayım bu değerlendirmemi.
Hangi barış, ne zaman?
Barış kavramıyla ilgili türlü tasnifler yapılır. Bunlardan en yaygın ve işlevsel olanı, “negatif barış - pozitif barış” şeklindeki ayrımdır.
“Negatif barış”la kastedilen, “savaşın veya örgütlü fiziksel şiddetin diğer biçimlerinin yokluğu”dur. Çatışma süreçleri açısından bunun anlamı, silahların susmasıdır.
“Pozitif barış” ise, çatışmaları yaratan nedenlerin ortadan kaldırılmasını ifade eder.
Şayet bir toplumda yaygın silahlı çatışma veya doğrudan şiddet içeren bir karşılaşma varsa ve bu duruma son verilmek isteniyorsa, öncelikle çatışmanın durdurulması gerekiyor.
Silahlı mücadeleyi yöntem olarak kullanan ve toplumsal destek de bulan bir örgüt varsa, çatışmaları durdurmak için en makul yol müzakeredir. Müzakerelerin ilk hedefi de silahları susturmaktır.
Elbette müzakereler yürütülürken, “pozitif barış”ı tesis etmeye dönük adımlar da atılabilir. Hatta çatışmaları yaratan nedenleri ortadan kaldırmaya hizmet edecek düzenlemeler, müzakere sürecini hızlandırır ve sağlamlaştırır. Aslında bu iki düzlem arasında karşılıklı etkileşim var. Yani “negatif barış”ın bir şekilde güvence altına alınması, “pozitif barış”ı inşa etme sürecini de hızlandırır, güçlendirir.
“Pozitif barış”ı inşa etmek için kullanılacak temel araçlar ise, özetle haklar, özgürlükler ve demokratik mekanizmalardır.
“Yeni süreç”te şimdi bulunduğumuz nokta, esas itibariyle “negatif barış”ı güvenilir bir biçimde tesisetmektir. Bu aşamada, pozitif barış yönündeki adımların ürkek ve zayıf olmasını belli ölçülerde anlamak mümkündür. Bu durumdan hareketle, barışın demokrasi getirmeyeceğini iddia etmek ise, tam da bu nedenle fazlaca aceleci bir tutumdur.
Silahların susması, hemen ve kendiliğinden demokrasinin gelişmesine yol açmaz. Ama demokrasinin gelişmesinin önündeki çok hayati engelleri kaldırır. Bundan sonrası, büyük ölçüde siyasal alandaki dinamiklere ve demokrasi için yürütülecek mücadelelere bağlı olacaktır.
Ancak şunu da önemle vurgulamak lazım: Çatışmaları yaratan nedenlerin değil, sadece çatışmaların ortadan kalktığı bir durumu ifade eden “negatif barış”, doğası gereği kırılgan ve riskli bir yapıya sahiptir. Bu yüzden, “negatif barış” için “eksik barış”, “mezarlık barışı” gibi nitelemeler de kullanılır. “Pozitif barış”a geçişi sağlayacak düzenlemeler yapılmadıkça, çatışmaların yeniden canlanması ihtimali ciddi bir tehdit ve yıkıcı bir tehlike olarak varlığını korur.
Meclis’in devreye girmesi
Öte yandan “negatif barış”ı sağlam bir biçimde kurabilmek için de, demokratik meşruiyete ve güvencelere ihtiyaç var. Şu an gündemin merkezinde yer alan, silahların susması ve silahlı militanların ülke dışına çıkması negatif barışın ana sütunları olacaktır. Meclis’in devreye girmesi, bu sütunların sağlam bir şekilde inşasını mümkün kılacaktır.
Meclis, bu konuda üç imkândan yararlanabilir.
Bunlardan ilki, genel görüşme açmak ve akabinde, bütün partilerin imzalayacağı bir bildiri hazırlamak. Mevcut tabloda, bu gerçekçi bir yol olmadığı gibi, güvence açısından da yetersiz kalır.
İkinci imkân, geri çekilmeyi güvenli kılacak bir kanun çıkarmaktır. Etraflıca tartışılması gereken bu yolun önünde ciddi teknik sorunların bulunduğunu söylemekle yetiniyorum, şimdilik…
Üçüncü ve en gerçekçi seçenek, geri çekilmelerin güven içinde gerçekleşmesini gözetecek ve denetleyecek bir komisyon oluşturmaktır. Böyle bir komisyonun yapısı, yetkileri ve yöntemleri hakkındaki fikirlerimi de başka yazılara bırakıyorum. Ama bu konudaki tartışmalara yapıcı katkı sağlayacak iki önergenin hâlihazırda Meclis Başkanlığı’nda bulunduğunu hatırlatmak istiyorum. İkisi de CHP tarafından otuz civarında imzayla sunulmuş. Özellikle 1 Mart 2013 tarihli önergede yer alan Toplumsal Mutabakat ve Âkil İnsanlar komisyonları oluşturulmasına dair öneri, sürecin bu aşamasına uyarlanmaya elverişli görünüyor.
Ve bir uyarı: Barış hayırdır, hayırlıdır, hiç şüphe yok. Lakin çocuklarını yiyen bir “barış süreci”, barıştaki hayrın damarlarını keser. Hasan Cemal, bu ülkede barışın temiz, soylu ve yürekli çocuğudur. Onu yemeye ve yedirmeye kalkışmanın vebali ağırdır.