Muhalefet sözcülerinin MGK bildirisiyle ilgili değerlendirmelerini okuyunca içimiz burkuldu... Ve asker üstünde sivil denetimin sağlanması kadar önemli bir sorun bir kez daha kendini hatırlattı: Sivillerin sivilleşmesi... Galiba siyasilere özel bir demokratikleşme paketi çıkarmak gerekiyor..Türkiye, AB'ye uyum sürecinde onca demokratikleşme paketini boşuna mı çıkardı? Ya da siyasilerimizin bir bölümü Türkiye'nin demokratikleşmesine karşı mı?
MGK bildirisine Meclis içi ve dışı muhalefet partileri sözcülerinin tepkilerine bakınca, ne yazık ki, iki soru için de "evet" yanıtından başka seçenek bulunmuyor.
Hani neredeyse bir Silahlı Kuvvetler'i darbe yapmaya çağırmadıkları kaldı.
Örneğin ana muhalefetimiz CHP'nin Grup Başkanvekili Ali Topuz, MGK bildirisini askerden hükümete "Post-modern bir uyarı" diye yorumladı ve döktürdükçe döktürdü. Neredeyse zil takıp oynayacaktı.
DSP Genel Başkanı Zeki Sezer bildiriyle hükümete "Aklını başına topla" mesajı verildiğini iddia etti. Devamı malum: "Yoksa..."
MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Vural, "MGK bildirisi iktidarın milli güvenlik sorunu haline geldiğini gösteren tarihi belgedir" dedi, hükümeti "Türkiye'ye yönelik tehditlerin sözcüsü" ilan etti. Buyurun...
Ya 9'uncu Cumhurbaşkanı Demirel'e ne demeli? Ona göre ise MGK bildirisi "28 Şubat'ın zarifi!"
Cephenin genişliğini görüyor musunuz?
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat dün bu tepkileri yanıtlarken "Siyasi partileri demokrasiye içten inanmaya" çağırmakta yerden göğe haklı. Baykal ne düşünür bilmiyoruz ama Fırat'ın şu "ricası" herhalde CHP'ye gönül ve oy veren kitlelerin yüreğini sızlatmış olmalı:
"Anti-demokratik yollardan medet umarak, bunun arkasına sığınarak iktidar olma hayali artık sona ermiştir. Birilerinin artık kendilerini bu türevin dışında görmeleri ve Türkiye'ye yazık etmemeleri lazım.
Ana muhalefet partisi sözcülerinden bir arkadaşımızın kalkıp MGK bildirisini bir 'post-modern uyarı' olarak nitelendirmesini kınıyoruz. Ana muhalefet partisi olarak artık demokrasiye inanmalarını, özgürlüklere inanmalarını ve bunu net ve kesin çizgilerle ortaya koymalarını rica ediyoruz."
Demokratlığın hiç kuşkusuz zamana ve koşullara göre değişen çeşitli kriterleri olduğu söylenebilir. Ama bu kriterlerin biri var ki, her koşulda ve her dönem geçerli olması gerekir: "Sivil siyasetin yönetme hakkına saygı."
Çünkü bu kriter demokrasinin beslendiği kaynak, yükseldiği sütundur. Demokrasinin amentüsü ve kırmızı çizgisidir.
Bu hakka saygı göstermeyenler, hatta inanmayanlar için tek şey söylenebilir: Seçimle işbaşına gelme umudunu yitirdiği için mevcut iktidarı başka sopalarla dövmeye kalkmak. Biz siyaset sınıfının 28 Şubat'ın özeleştirisini yaptığını sanıyorduk. Meğer hâlâ apoletli siviller varmış köşebaşlarının çoğunda... MGK bildirileri şart mı?
Demokrasinin babası Perikles'in "Tanrı bizi yararsız yurttaşlardan korusun" dileğini biraz değiştirip "Tanrı bizi demokrasi ile demagojiyi karıştıranlardan korusun" diyelim ve konunun bir başka yönüne geçelim.
Uyum paketleri sonrası MGK icra organı olmaktan çıkıp danışma kuruluna dönüştüğüne göre, bunun gerekleri de yerine getirilmeli. MGK da diğer danışma kurulları gibi çalışmalı.Yani önerilerini hükümete sunmalı. Varsa konuyla ilgili raporlarını vermeli. O kadar.Demek istediğimiz, her MGK sonrası bildiri yayınlama uygulamasından artık vazgeçilmeli. Hele sonuncusunda olduğu gibi, demokratik bir rejimle bağdaşması güç ifadelerin yer aldığı bildiriler belki bazı kesimleri mutlu edebilir ama Türkiye'nin sivilleşmesine katkıda bulunmuyor.
Genelkurmay Başkanı Org. Özkök daha dün AB üyeliğinin çağdaş uygarlığa ulaşmada önemli bir araç olduğunu belirtti.
Peki ama 3 Ekim'in arefesinde açıklanacak müzakere çerçeve belgesinde MGK bildirisine yer verilip, "Türkiye'nin sivilleşmeden anladığı bu mu" diye sorulsa, verecek cevap var mı? Bizim yok.