Znet
Türkiye ABD’de, kuzey cephesini açıp topraklarını bir sıçrama tahtası olarak kullanma izni vermediği için çok eleştiriliyor. Bazıları, Türkler yüzünden ABD ve İngiliz ordusunda can kayıplarının arttığını söylüyor. Bu iddialara nasıl cevap veriyorsunuz ve Türkiye’nin şu ana kadarki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Meclisten ret cevabı kazara mı çıktı yoksa bu durum Türk demokrasisinin olgunlaştığını mı gösteriyor?
ABD’de Türkiye’ye yönelik çok sert ve çok aydınlatıcı eleştiriler yapılıyor. Türk hükümeti, nüfusunun yüzde 90’ından fazlası tarafından benimsenen tavrı benimsedi. Ve eski büyükelçi, şimdi de seçkin ve yaşlı bir devlet adamı olan Morris Abramowitz’e göre, bu durum hükümetin “demokratik bir kimlikten” yoksun olduğunu gösteriyor. “Hükümet, (Washington ve Texas’tan gelen emirleri dinleyeceğine) halkın peşine takılmış gidiyor” diye yazıyor. Bunun kabul edilebilir bir görüş olmadığı apaçık. Abramowitz standart görüşleri dile getiriyor.
Türkiye ABD’ye demokrasi konusunda bir ders verdi. Bu, bir suç sayılıyor. Bunun nedenlerini ve arka planını tartışmak mümkün, fakat gerçekler apaçık ortada, sırıtıyor. ABD’nin başka yerlerde işlenen benzer suçlar karşısındaki tepkisi bu durumun altını daha da çarpıcı biçimde çiziyor. Fransa ve Almanya da aynı nedenle çok sert eleştiriliyor, İtalya, İspanya, Macaristan ve diğerleri “Yeni Avrupa” olarak övülüyor, çünkü bu ülkelerin liderleri nüfuslarının ezici çoğunluğunun iradesine karşı çıkarak, ABD’nin emirlerine uymayı kabul ettiler.
ABD’de (ve bir yere kadar İngiltere’de) seçkin kesim tarafından ortaya koyulan görüşlerde, demokrasiye karşı bu kadar güçlü bir nefretin dile getirildiğini hatırlamıyorum.
Uzun zamandan beri, Vietnam Savaşının sona erdirilmesine yardımcı olanın ceset torbaları değil, Amerikan halkının adalet duygusu ve sağduyusu olduğunu savundunuz. Bu savaşı sona erdirecek olan nedir? Başkan Bush’a desteğin devam etmesini sağlayan nedir?
Amerika’da kamuoyunun ruh hali karmaşık bir şeydir. Geçen Eylül ayında, ABD nüfusunu Irak konusunda ayrı bir gezegenin insanları haline getiren muazzam bir hükümet-medya kampanyasının başlatıldığını hatırda tutmak önemli. Irak’ın komşuları ve dünyanın büyük bir kısmı haklı olarak Saddam’dan nefret ediyor. Fakat ondan korkmuyorlar. Amerika’da, ve sadece Amerika’da, Eylül 2002’den beri nüfusun çoğunluğu Irak’ı ABD’nin güvenliğine yönelik yakın bir tehdit olarak görüyor. Amerika’ya kuvvet kullanma yetkisi veren Ekim 2002 kongre kararındaki ifade buydu. 11 Eylül saldırısından sonra hiç kimse Irak’ı sorumlu görmüyordu. 2002 Aralık’ında bu sayı nüfusun hemen hemen yarısına ulaşmıştı.
Şu anda da önemli bir çoğunluk terörist saldırıların Irak tarafından yapıldığını düşünüyor, Dünya Ticaret Merkezini yok eden uçaklarda Iraklıların olduğuna inanıyor ve Saddam Hüseyin’in şimdi durdurulmazsa yakında buna benzer pek çok saldırı yapacağına inanıyor. Bütün bunlar hakkında sıfır kanıt var ve bu iddialar istihbarat ajansları ve konunun önde gelen uzmanları tarafından çürütülmüş durumda. Bu gerçekten de göz kamaştırıcı bir propaganda başarısı. Bu 1980’lerde Reagan-Bush yönetimlerinin yaptıklarının tekrarı. Halk politikalarına karşı olduğu ve bu politikalar çoğunluğun zararına olduğu halde iktidarda kalabiliyorlardı. Bunu da bir panik düğmesine muntazaman basarak yaptılar. Şu ankinden daha da saçma iddialar ileri sürdüler: Nikaragua ABD’nin güvenliği için bir tehdit oluşturuyor, Ruslar Grenada’daki bir hava üssünden Amerika’yı bombalayacak gibi iddialardı bunlar.
Korku faktörünü çıkarın, ABD Irak savaşı konusunda dünyanın geri kalan ülkeleriyle benzer konumda olur: Ezici bir çoğunluk savaşa karşı çıkar.
Vietnam örneğinde halkın ilkeli bir temelde savaşa karşı çıkmaya başlaması yıllar aldı... Durum şimdi çok daha iyi, son 40 yılın halk hareketlerinin uygarlaştırıcı etkisi oldu. Fakat yine de zor...
Söyleşinin (İng.) tamamını okumak için:http://www.zmag.org/content/showarticle.cfm?SectionID=51&ItemID=3382