23 Ekim 2012
Türkiye yeniden cezaevlerinde yapılan açlık grevleri kriziyle yüzyüze. Son bilgilere göre 58 cezaevinde yaklaşık 483 tutuklu veya hükümlü, süresiz ve dönüşümsüz biçimde açlık grevi yapıyor. İlk başlayan 63 kişinin, bu yazı yayınlandığında, açlık grevindeki 40’ıncı günleri dolmuş olacak.
Çok geç olmadan
Açlık grevlerinin hangi şartlarda yapıldığını bütün detaylarıyla bilmiyoruz. Ancak her tür açlık grevinin sağlık üzerine kısa ve uzun vadede ciddi sonuçlara yol açacağına dair yeterince bilgi ve tecrübemiz var. Bu nedenle bu açlık grevlerinin çok geç olmadan, müzakereler ve insani çözüm yollarıyla sona erdirilmesi için her kesimin seferber olması gerek. Yani açlık grevlerinin yeni bir insani trajediye dönüşmesine izin vermemeliyiz.
Peki açlık grevleri ne gibi sağlık sorunlarına, hangi hastalık ve sakatlıklara yol açıyor? Bu soruların cevaplarını vermeyi amaçlayan bu yazı biraz soğuk ve tıbbi olacak. Ama amacım, meselenin ciddiyetiyle ve unutulmakta olduğu görülen bazı gerçeklerle ilgili olarak hafızaları biraz olsun tazelemek. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nda işkence mağdurlarının yanı sıra yıllarca açlık grevi mağdurlarını da tedavi etmeye çalıştık. Ben 1996’dan beri vakfın gönüllü hekimlerinden biriyim. 2000’lerin başındaki açlık grevi dalgasında da rehabilitasyon uzmanı olduğum için TİHV İstanbul Şubesi’nde bir dönem profesyonel olarak çalıştım ve açlık grevlerinden dolayı sakat kalan yüzlerce insanın önemli bir kısmının tedavisini bizzat üstlendim veya takip ettim.
Ekim 2000 ile 2002 yılı sonları arasında yaşanan bu son büyük açlık grevi dalgasının sonunda, cezaevinden çıkıp bize başvuran açlık grevi mağdurlarının karşı karşıya kaldıkları sağlık sorunlarıyla ilgili bir bilimsel derleme de yaptık. Açlık grevi yapan mahkumların 59’u bu eylemler nedeniyle hayatını kaybetmişti. Ancak 2002 sonrasında açlık grevine devam eden kişilerden de ölenler oldu. Hayatını kaybeden bu 59 kişiye daha sonra ölenler ve grevleri bahane edilerek yapılan 19 Aralık cezaevi operasyonlarında öldürülen 32 kişi dahil değil. Operasyonlar sırasında kullanılan bombalar ve kimyasal maddeler nedeniyle yanan, sakat bırakılan insanları da unutmamak gerek.
Büyük ve uzun
2000-2002 eylemleri dünyada bilinen en büyük ve en uzun süreli açlık grevleri olduğu için, Paris’te 2005’te yapılan Uluslararası Hukuk ve Ruh Sağlığı Kongresi’nde sunduğumuz çalışma da, -ne yazık ki- dünyada bu alanda derlenmiş ve analizi yapılmış en geniş açlık grevi serisi idi.
Söz konusu dönemde açlık grevlerine yaklaşık 2000 mahkum katıldı ve sağlık nedeniyle yapılan (399. maddeye dayalı) ilk tahliyeler 2001’in Mayıs ayında başladı. Bu tarihi izleyen 2 yıl boyunca Türkiye İnsan Hakları Vakfı’na açlık grevlerine katıldıktan sonra geçici veya kalıcı olarak cezaevinden çıkabilen 563 mahkum başvurdu. Kongrede sunulan çalışmamıza en az 30 gün aralıksız açlık grevi yapan ve sağlıklı biçimde takip edebildiğimiz 311 kişinin verilerini dahil etmiştik. Bu kişilerin yaş ortalaması 29,8 idi ve yüzde 78’i erkekti.
Kaç gün?
Açlık grevi yapan kişilerin eylemi bıraktıktan sonra yaşamlarını sağlıklı olarak sürdürmeleri birkaç kritere bağlıdır. Bunlardan en önemlisi elbette süre. Ancak kaç gün açlık grevi yapıldığı kadar açlık grevi sırasında yeterli sıvı ve tuz, şeker ve B vitamini alınıp alınmadığı, ara verilip verilmediği ve açlık grevinin nasıl sona erdiği de önemli. Açlık grevi yapan kişinin isteği hilafına, zorla yapılan müdahaleler ve ilk beslenme sırasında yanlış tıbbi bakım da ölüm ve sakatlık riskini artırır.
Bizim çalışmamızda değerlendirmeye aldığımız 311 kişiden üçte ikisi kesintisiz açlık grevi yapmıştı, ortalama kesintisiz açlık grevi süresi 162 gündü ve eylemcilerden 102’sine (yüzde 33) zorla müdahele edilmişti. Tüm eylemciler su, tuz ve şeker, 242 kişi ise kısmen de olsa B vitamini takviyesi almışlardı. Buna rağmen sağ kalanlar ağır sakatlık ve hastalıklarla karşı karşıya kaldılar.
Bizim değerlendirmemizde uzun süreli açlık grevlerinin neden olduğu hastalık ve sakatlıklara ilişkin şu sonuçlar elde edildi: 311 kişi içinde 147 kişide görme bozukluğu, ışığa aşırı duyarlılık gibi göz bulguları; 169 kişide değişik düzeylerde amnezi (hafıza kaybı); 51 kişide dizartri (konuşma bozukluğu); 134 kişide denge ve koordinasyon bozukluğuna bağlı yürüme güçlüğü; 121 kişide ileri düzeyde zayıflık veya kas dokusu kaybı; 126 kişide periferik nöropati (çevresel sinirlerde hasar).
Açlık grevlerinden kaynaklanan en ağır hastalıklar merkezi sinir sistemi hasarına bağlı Wernicke Ensefalopatisi ve Wernicke-Korsakoff Sendromu’dur. Kalıcı olabilen denge ve yürüme bozukluğu, görme bozukluğu ve kısmi unutkanlıkla seyreden Wernicke ile de, buna ağır düzeyde hafıza kaybı ve psikoz bulgularının eklenmesiyle oluşan Wernicke-Korsakoff Sendromu ile de karşılaşmayı hiç istemeyiz. Çünkü özellikle Korsakoff’tan geri dönüş yoktur. Özellikle bu iki hastalık ileri derecede B vitamini eksikliğine bağlı. Açlık grevinin zorla sonlandırılması ve/veya yanlış tıbbi müdahale bu hastalıkların ortaya çıkma riskini arttırır.
Herkes harekete geçmeli
Bizim olgularımızın yarısında, yani 154 kişide Wernicke Ensefalopatisi veya bu hastalığın izlerine dair bulgular vardı. Ayrıca 30 kişi en ağır durum olan Wernicke-Korsakoff Sendromu’na yakalanmıştı.
Verilerin analizi sonucunda zorla müdahale edilen kişilerin Wernicke ve Wernicke-Korsakoff’a yakalanma olasılığı istatistiksel olarak çok yüksek bulundu. B vitamini kullanmayan kişilerin bu iki hastalığa yakalanma ihtimalleri de anlamlı olarak yüksek. Açlık grevi süresinin uzaması ile Wernicke hastalığı ve sinir harabiyeti arasında da güçlü ilişki vardı.
Sonuçta TİHV’de takip ettiğimiz 311 kişiden 73’ünde, yani yaklaşık dörtte birinde, hayatlarını bağımsız şekilde sürdüremeyecekleri düzeyde sakatlıklar kaldı. Tabii bu kişilerde Travma Sonrası Stres Bozukluğu ve depresyon da çok görülen hastalıklar arasındaydı.
Açlık grevleri ağır bir insani ve toplumsal krizdir. Hele ki kişinin isteği dışında açlık grevini sonlandırmaya çalışmak, zorla besleme gibi yolları düşünmek çok büyük bir hata olur. Hükümet yetkililerinin bu yönde beyanları olduğu görülüyor. En ufak insani kaygı taşımadan, bilimsel verileri görmezden gelerek aynı inatları, aynı hataları her seferinde tekrarlama ısrarına ne isim verilir bilemiyorum. On yıl önce yaşanan büyük bedelleri tekrar ödemeden, açlık grevlerini insani çözüm yolları ve diyalogla durdurmak için başta hükümet olmak üzere, herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor.