9 Mart 2003
Birkaç gün içinde, eğer diplomatik bir ilerleme kaydedilmezse, Başkan Bush Amerikan birliklerini, BM muhalefetine rağmen Irak'a sokup sokmayacağına karar verecek. Biz, daha uzun vadede, yoğunlaştırılmış silah denetimlerinin
daha iyi bir seçenek olduğuna inanıyoruz. Ancak Amerika'daki herkes gibi biz de, karar anının yaklaştığını hissediyoruz.
Eğer ortadaki soru, geniş bir uluslararası desteğin yokluğunda Irak'a yönelik harekâta 'evet' mi, yoksa 'hayır' mı demek gerektiği ise, bizim cevabımız 'hayır'.
Her ne kadar silah denetçilerinin şefi Hans Blix, Saddam Hüseyin'in BM'nin silahsızlanması yönündeki kararlarına tam olarak uymadığını söylediyse de, sunduğu son rapor genel olarak Amerika'nın dayanaklarını yıkacak nitelikteydi. Denetçiler sadece ilerleme kaydedildiğini öne sürmekle kalmadılar, Irak'ın aktif olarak nükleer silah üretme çabasında olduğu düşüncesine de pek prim vermediler. Tarih bize, denetçilerin yanıltılabileceğini, Saddam'ın silahsızlandığına asla güvenilemeyeceğini ve kendi kendine silahsızlanmasının da beklenemeyeceğini gösteriyor. Fakat, BM Güvenlik Konseyi'nin sıkı ve ortak desteğini alan daha kapsamlı ve sert bir denetim programı, Irak'ın silah programlarına kalıcı şekilde ket vurulmasını sağlayabilir.
'Rejim değişikliği' paradoksu
Yüzlerce ek denetçiyi seferber ederek, denetimlerin özgürce yapılabilmesi için güç tehdidini kullanarak ve Irak'ın denetim programını engellemeye çalışmasına karşı askeri saldırı seçeneğini gündemde tutarak, ABD, başta ulaşmayı hedeflediğinden daha fazlasını elde edebilir. Saddam'ın şu sıra böyle delişmen bir BM operasyonunu kabul etmesi ihtimal dahilinde. Bush, Irak politikasını daha ölçülü bir şekilde yürütmeyi başarsaydı, BM'yi daha büyük ve sert bir denetim programının arkasında toplayabilecek ve zafer ilan edip birliklerin çoğunun eve dönmesini sağlayabilecek bir konuma gelecekti.
Ne yazık ki Bush, önüne rejim değişikliği talebini koyarak, böylesi uzun vadeli bir stratejiyi yürütmek bakımından Washington için işleri çok daha zor hale getirdi. Kendi kendini öyle bir köşeye sıkıştırdı ki, Amerikan yönetimi savaş veya akla bile getirilemeyecek bir geri çekilme dışında, herhangi bir alternatif göremez oldu. Beyaz Saray'dan verilen her sinyal, diplomatik pazarlıklara haftalar değil, günler içinde sona verileceği yönünde. BM'den gelen her sinyal ise, malum gün gelip çattığında, ABD'nin savaş için gereken Güvenlik Konseyi onayını alamayacağı yönünde.
Başkanı'n, Güvenlik Konseyi'nin ne dediğine bakmaksızın askeri harekâta girişmek zorunda kalacağı koşullar bunlar. Eğer Amerika saldırıya uğrasaydı, sert ve acımasız bir şekilde karşılığını verirdik. Fakat Bush yönetiminin Irak'ı 11 Eylül'le ilişkilendirme yönündeki bitmek bilmez çabalarına rağmen, ortada hiç kanıt yok. Amerikan yönetimi bazı Kaide mensuplarının Irak sınırları içinde yaşadığını kanıtladı kanıtlamasına, ama aynı suçlama Amerika'nın bölgedeki bütün müttefiklerine yöneltilebilir. Amerika'nın düşmanlarının birbirine yardım ettiğinden kuşkulanmak gayet doğal, fakat ülkelerin askeri harekâtları sezgiler ve bölük pörçük istihbarat bilgilerine dayandırması düşünülemez.
Bush yönetiminin Irak işgaline dair gösterdiği ikinci gerekçe, Bağdat'ın BM'nin silahsızlanmayla ilgili kararlarına uymayı reddetmesi. Bu iyi bir gerekçe, fakat bizzat BM'nin silahsızlanma sürecinin devam ettiğine ve silah denetçilerinin ilerleme kaydedebileceğine inandığı bir zamanda değil. Eğer ABD, Güvenlik Konseyi'ni görmezden gelir, kendi başına harekete geçerse, savaşın ilk kurbanı BM'nin kendisi olacak. Bütün bu senaryo, bize Vietnam Savaşı sırasındaki o ünlü cümleyi hatırlatıyor: Korumak istediğimiz köyü yerle bir etmek zorunda kalıyoruz.
Başkan Bush harekâta dair gerekçelerini birçok kez değiştirdi. Tam da bugünlerde, ABD'nin, Saddam'ı devirerek, Irak'ı bir demokrasi örneği haline getirerek ve bölgenin geri kalanının bu örneği izlemesini sağlayarak
Ortadoğu'yu dönüştürebileceği teorisinin öne çıktığı görülüyor. Bu da kulağa hoş gelmesine rağmen, geniş uluslararası uzlaşma zemini olmaksızın başarılması imkânsız gibi görünen bir başka hedef. Bu bölgenin kemikleşip arapsaçına dönmüş tüm sorunlarının çözümünün, hızlı bir askeri harekâtla başlayacağı fikri, hem cazip hem de aşırı derecede tehlikeli bir fikir. Bush yönetimi İsrail-Filistin çatışmasını çözmeye çalışmak yönünde siyasi yatırım yapmaya hiç gönüllü olmadı, fakat şimdi başkan bu işi Irak işgalinin çözeceğine dair teoriler üretiyor.
BM zayıflar
Bush, sıkıştığı köşede kendisine, askerleri geri çekmenin (önemli bir bölümü konuşlandığı yerde kalsa bile) yönetim için başarısızlık olacağından başka bir şey düşünme fırsatı bırakmadı. Niyetinin ileriye gitmek olduğu açık ve Irak ordusunun çabucak dağılacağı yönündeki ham beklenti üzerine zarını atıyor.
BM'nin telafi edilemez ölçüde zayıflayabileceği gerçeği, Bush'un muhafazakâr politik zeminini ne ülke içi ne de ülke dışı tepkiler bakımından pek ilgilendirmiyor Fakat uzun vadede bu ülkenin, dünyanın diğer bölgelerindeki bir düzine potansiyel kriz noktasında barışı korumak ve tansiyonu düşürmek için güçlü bir uluslararası yapıya ihtiyacı var. Terörle savaşı sürdürmek için müttefiklerinin, özellikle de Pakistan gibi sorunlu ülkelerin desteğine ihtiyacı var. Ve herkesin uyması gereken kesin kurallar olduğunu, kendi şahsında göstermesi gerek.
En önemli kurallardan biri de şu: Azami ölçüde zorlayıcı ve açık nedenleriniz olmadığı sürece bir başka ülkeyi işgal edemezsiniz. Hedefiniz muğlak veya tartışmalı gerekçelere dayalı olduğunda, şöyle bir durmanın ve hedefinize ulaşmak için başka, daha az aşırı yollar aramanın zamanı gelmiş demektir.