25 Haziran 2007Devrim Sevimay
3N1K
KİM: Prof. Dr. Baskın Oran'ı galiba tanımayan kalmadı. Ama daha fazlasını öğrenmek isteyen varsa bkz. www.baskinoran.net NEDEN: Bu söyleşi, adaylığını açıkladığından beridir Baskın Oran'ın belki de 3 bininci söyleşisi. Ama inanın Oran'da sohbet malzemesi çok. Derya gibi; konuştukça herkese bir laf çıkıyor. Bu kez bize çıkanlar Ayşe Teyze, Ekrem Bey, Zilan Kadın, Oğul Hasan, Ülkü Öğretmen ve Deniz Bey'le ilgili ... Kim bilir, arada belki sizden bile bahsetmişizdir. NE ZAMAN: 23 Haziran Cumartesi günü. NEREDE: Emirgân çay bahçesinde. Burası Baskın Oran'ın hem seçim bölgesi, hem de babasının memleketi.n Adalet Ağaoğlu, Yaşar Kemal, Pelin Batu, Memet Ali Alabora ve diğer yazar-çizer ekibi tamam da, peki Güngör Uras'ın meşhur Ayşe Teyze'si size niye oy versin? Fiyatların indirilmesi, enflasyonun düşürülmesi, torununa iş bulunması... Doğrusu bu konularda benim Ayşe Teyze'ye hiçbir faydam olmaz. Çünkü ben Meclis'e iktidar olmaya değil, muhalefet olmaya gidiyorum. Ama Ayşe Teyze şunu beğenebilir ve onun gönlüne düşebilirim, onun oyu da sandığa düşebilir: "Ya, bu oğlan çok dürüst konuşuyor. Yapamayacağına yapamam diyor, yapabileceğine de, ben bunu deler geçerim, diyor..." Ayşe Teyze son derece dobra dobra bir hatun olduğu için bu onu çekebilir. Ve bir şey daha; ben Meclis'e girersem onun oğlunun veya torununun Güneydoğu dağlarında şehit olmasını engellerim. Ayşe Teyze bana tav olsun diye söylemiyorum, ama bunun için çok çalışırım.Diyelim ki o tav oldu da torunu ikna olmadı. Babaannesine "İnanma, o Hoca azınlıkları koruyor. Tehlikeli bir adam o!" dedi. Ne yapsın şimdi Ayşe Teyze?"Ama evladım hani bir Artin Amcan vardı, bizim komşumuzdu. Çocukken başın yarıldığında seni o hastaneye yetiştirmişti. Sen unuttun mu, şimdi bunu nasıl söylüyorsun" demesi gerekir Ayşe Teyze'nin... Tabii vicdan sahibiyse... Eğer vicdanı yoksa zaten bizim de Ayşe Teyze'yle hiçbir işimiz yok. Peki bir de oğlu var Ayşe Teyze'nin... O da annesine "Sakın bağımsıza oy verme, boşa gider" diyor?Bunun yanıtı çok basit: Bağımsıza baraj yok. Yani 2 milyon seçmen içinde 65 bin oy aldığımda ben seçilirim. Bir sürü parti baraj altında kalabilir, ama 65 bin oy hiçbir şey değildir. O yüzden boşa gitme diye bir şey yok. Ya Kâğıthane'nin sırtlarında bir göz evde oturan gelini ne yapsın Ayşe Teyze'nin? Hangi partiden bir kilo un, bir kilo şeker yardımı gelecek, ona bakıyor. Şimdi sizin o geline diyecek bir sözünüz var mı?O geline diyecek hiçbir şey yok. Ama sadece benim değil, hiçbir partinin o geline diyecek bir sözü yok. 240 milyar dış borcun olduğu ve cari açığın spekülasyon amacıyla gelen sıcak parayla örtüldüğü bir ülkede şu anda "Bundan daha iyisini yapacağım" diyen parti yalan söyler. O ne yazık ki seçim yüzünden verilen zahire paketiyle idare edecek. Ama o gelinin mahallesinde bir de yaşlı, tek başına bir kadın var. İşte biz o kadına gideceğiz ve bir saksı çiçek götüreceğiz.Pardon?Yaşlı bir kadın var ya, o gelinin mahallesinde oturan...Oooo siz de teatral havaya girdiniz Hocam?Siz soktunuz havaya, biz ne yapalım... (Karşılıklı gülüyoruz)Tamam o zaman, devam: Çünkü bir de Zilan Kadın var o mahallede... Onu da tembihlemişler, "Bağımsızlardan Öcalan'ın eski avukatı Doğan Erbaş'a oy vereceksin" diye?..O Kürt kadını galiba şöyle düşünür: "Bizim memlekette ağızdan söz bir kere çıktı mı o bozulmaz." İkinci bölgede DTP'li bir adayın karşıma çıkarılmasından sonra Kürtlerden aldığım e-mail ve telefonların sayısı şaşırtacak kadar çok. Hep iki şey söylüyorlar: "Özür dileriz Hocam", "Size oy vereceğiz Hocam."Son olarak emekli Ülkü Öğretmeni soralım: Aslında partisinin liderini beğenmiyor, o yüzden size oyunu verebilirdi. Ama siz de onun laiklikle ilgili korkularına hiç anlayış göstermediniz. Hatta mitinge katıldığı için biraz hor gördünüz?Doğru, Ülkü Öğretmen korkuyor. Ama bu korku iki düşman kamptan kaynaklanıyor. Oysaki onun dinci dediği insanların şeriatla hiç ilgisi yok. Onlar artık burjuva. Ülkü öğretmen dinci-laikçi tahlili yerine bu sınıf tahlilini yaparsa çok şey görecek. "Hocam sen de hiçbir şeyden korkmuyorsun. Ne bölünmeden ne yaşam alanlarımızın daraltılmasından" diyen çıkarsa?Ben bir tek şeyden korkuyorum, hata yapmaktan. Çünkü korkan insan kaçar. Kaçan insan hiçbir şey yapamaz. Kaçarken konuşamazsın bile. Düşünemezsin. Ben korkmuyorum, onun yerine düşünüyorum.Kemalist çekirdekten geliyorum"Evde babam Mustafa Kemal'den ulaşılmayacak büyüklükte biri olarak bahsederdi. Misafir odamızda büyük çerçevede Atatürk'ün, küçüğünde de İnönü'nün resmi dururdu. Ben böyle bir evde büyüdüm ve Kemalist bir çekirdekten geliyorum. Benim babamın, ailemin damarlarında CHP'lilik akardı. Ama tabii o zamanların CHP'si döneminin ilerici partisiydi." Böyle ekip zor bulunurBaskın Oran'ın seçim ekibi, partilerin değme seçim organizasyonlarına bile taş çıkarıyor. Gönüllülüğün esas olduğu şema şöyle:KURMAYLAR: Ahmet İnsel, Seyfettin Gürsel, Aydın Engin, Melek Taylan, Osman Kavala, Feza Kürkçüoğlu. Bu ekip için Oran, "Beni yaratanlar" diyor. LOJİSTİK: Nesteren Davutoğlu, Necla Zarakol, Hülya Demir, Güldal Kızıldemir, Mehmet Ural. Hoca'nın tüm iletişim gücünü bir aydır bu ekip sağlıyor. KANAAT ÖNDERLERİ: Muhtarlar ve mahallelerdeki dernek başkanları.Onlar kılcal damarlara ulaşıyor. Oğlum komandoyken biz de iki yıl iğneli yatakta uyudukBatı Trakya'daki Türklerin hakkını Yunanistan'a karşı öyle bir savunuyorsunuz ki, acaba sizi Türk milliyetçisi sanıyor olabilirler mi?Yo, onlar beni gayet iyi tanır. Benim onların sadece insan haklarını savunduğumu, ama ayrılma haklarıyla işim olmadığını bilirler. İçlerinde Lozan'ın ötesine geçmek isteyenlere hep karşı çıktım. Ben onlara hep "Siz dinen Müslüman, soy olarak Türk, Yunan vatandaşlarısınız", "Yunanistanlı Türksünüz" dedim. Aynı lafı Türkiye'deki Kürtlere de söylüyor musunuz?Gayet tabii. Zaten onun için milliyetçi Kürtler benden hiç hoşlanmazlar. 1977'de ortaya atılan "ezen ulus-ezilen ulus milliyetçiliği" ayrımı benim hiç kafama uymaz. Çünkü bilirim ki, 14 Mayıs 1948'e kadar Yahudi milliyetçiliği ezilen ulus milliyetçiliğiydi. Ama 15 Mayıs 1948 sabahı İsrail kurulur kurulmaz kendilerine yapılan mezalimi Filistinlilere yapmaya başladılar. Aynı şey Kürtler için de geçerli olabilir. Şimdi Kuzey Irak'ta bir devlet kuruyorlar. Eğer kurdukları bir ulus-devlet olursa onun soyadı asimilasyondur. O yüzden ayrılmacılık dedikleri zaman onu başkasıyla konuşsunlar, benle değil. Ama tabii şunu da söylemeyi isterim; insanların ayrılmak zorunda bırakılması gibi bir şey de olabilir. Dağa çıkmak zorunda bırakılması gibi bir şey de olabilir. Şimdi siz bu "Dağa çıkmak zorunda bırakılma" sözünü cenazelerin bu kadar yoğun olduğu bir dönemde söyleyince tabii kimsenin sizi anlayacak hali kalmıyor ve halk bu lafa tepki duyuyor?Biliyorum, ama yapacak bir şey yok. Çünkü bunu biri söylemek zorunda. Ben ırmağın akmak zorunda olduğunu biliyorum. Eğer o ırmağa uygun bir yatak göstermezsek ırmak başka türlü akacak, diyorum. Dolayısıyla şimdi Kürtlerin Meclis'e girmeleri Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası açısından hayati önem taşıyor. Tüm derdim bu uyarıyı yapmak. Yoksa elbette ki dağa çıkılmasına karşıyım. Dağa çıkmış adamın, insan öldürmesine razı olan hayvandır. Hayvanlara da haksızlık ettik ama, böyle...Bu sözünüze şaşıranlar çıkacaktır; çünkü artık geniş bir kesim, aydınların devlete çatmaktan şehit cenazelerine üzülmeye pek fırsat bulamadığını düşünüyor?Bu mümkün mü, o cenazelere üzülmemek olabilir mi? Kim, ne diyor? Benim oğlum Hasan askerliğini Batman'da komando er olarak yaptı. O oradayken biz iğneli yatakta uyuduk iki yıl. Hasan 38 harekâta gitti. Ben bilmez miyim o ailelerin çektiğini? Hele de annesi Feyhan... Asıl analara sormak lazım ne çektiklerini... Ama ben aynı zamanda hiçbir ananının kuzusu ölmesin diyorum. O yüzden sadece dağa çıkana değil, onu oraya çıkarana da kızıyorum. Ben hep 'bağımsız' bağımsız kalacağımMeclis'in muhalifleriyle ilgili aklınızda bir plan var sanki?Plan değil, ama bir umut var. Çünkü diğer partilerde benim çok sevdiğim ve beni çok seven ve bazıları talebem, bazıları da sınıf arkadaşım olan bir dolu adam var. Yani hepimiz A RH (+)! Dolayısıyla bu insanların parti disiplini gibi bir rezaleti, kritik konularda aşabileceğini biliyorum. Çünkü bu insanlar hem bilgi hem vicdan sahibi. Onları örgütleyebilir misiniz?Hayır, ben kimseyi örgütlemem. O işleri de hiç sevmem. Hep tek tabancayımdır. Bir derneğe bile üye olmam. Ama ortak akıl oluşabilir. Hiç liderlik merakım da yok. Ama söylenmemişleri söylemeyi Meclis muhtemelen benden beklesin. Çünkü ben tıpkı ilk insan "homo sapiens sapines" gibi, "bağımsız bağımsızım". Dolayısıyla sokak tabiriyle benim ipim çok uzun. Herhangi bir partiye katılır mısınız?Ben hiçbir partiye girmem. Hep "bağımsız bağımsız" olarak kalacağım.Babamı ilk kez 18'imde sevmiştim"Babamın üç göbek önceki dedesi Sadrazam Şehit Ali Paşa'ydı. Arnavuttu. Petervaradin Savaşı'nda alnından vurulmuştu. III. Ahmet'in kızı Fatma Sultan'la sekiz yaşındayken evlendirilmesiyle ünlüydü. Ama bizim soyumuz Fatma Sultan'dan değil, Paşa'nın cariyesinden geliyor. Dedem ise Mithat Paşa'nın özel kalem müdürü Mehmet Nafiz Bey. Babam da 1943-50 yılları arasında CHP milletvekili Hüseyin Ekrem Oran. Asıl mesleği avukatlık. Emirgân'da doğmuş. Ama doğum tarihi biraz ilginç. Emekli sandığındaki memureyi bile inandıramamıştım; çünkü 1890. Ben beşinci çocuğuyum ve babam 55 yaşındayken doğmuşum. Adım o yüzden Baskın. Babam öldüğünde 19 yaşındaydım. Oysa onu ilk kez 18 yaşımdayken sevmiştim. Ben o günü hiç unutmam. Değişim öğrencisi olarak ABD'ye gidecektim. Babam sadece Fransızca bildiği için, İngilizce mektubu ablama yazdırıyordu. Mektup ABD'de kalacağım ailenin reisine gönderilecekti. Onları kapıdan dinlerken duydum. Babam, 'Baskın'a yumuşaklıkla muamele ederseniz daha iyi sonuç alırsınız' diye yazdırıyordu. Öyle sert bir insandı ki... Ağzından o güne kadar böyle bir sözü hiç duymamıştım. Ama duyar duymaz da orada sevivermiştim babamı. Babamın bir sinema denemesi de oldu. 1919'da çekilen Binnaz'da jön rolündeydi. Film 1500 TL'ye çıkmasına karşın 55 bin TL hasılat yapınca 'en başarılı iş filmi' ilan edildi. Ayrıca ilk sesli Türkiye filmi olduğu da söyleniyor." Deniz Abi'me çok kızgınımDeniz Baykal'a niye bu kadar kızgınsınız?Baykal bir Mülkiye hocasıdır ve ben ona "Deniz Abi" derim. Şu anda en fazla karşı olduğum insan, 72 milyonun içinde Deniz Baykal'dır, ama ben ona saygısızlık etmem, çünkü benim doktora tezime gelmiştir. Siyaset bilimine ilişkin birçok mevzuu çok iyi bilir. Zaten kendisine en çok da bunun için kızıyorum. Söylediği şeylerin yanlış olduğunu bile bile söylediği için. "Milliyetçilik bizim çimentomuzdur" diyen bir Deniz Baykal asıl milliyetçiliğin bölücülük olduğunu çok iyi bilir. Hem bir ağabeyimin hem de siyaset sosyolojisini bilen bir doçentin kendisinin de inanmadığı sözleri söylemesinden dolayı ona çok kızgınım. Kapı kapı dolaşıp oy isteyemem ben2. bölgeyi kapı kapı dolaşacak mısınız?Hayır, bizde o iş kanaat önderlerinin... Bir ay içinde 2 milyon seçmene bir tek kişinin ulaşması imkânsız. Ayrıca ben yapamam. Bırakın kapı kapı dolaşmayı ben kimseye "Bana oy verin" dahi diyemem. Oy vereceğini bilsem bile diyemem. Çok hicap duyarım, yapamam. Borç istemek gibi mi geliyor size?Dilenmek gibi geliyor. Çünkü ben onun oyunu geri veremeyeceğim ki borç olsun. Ama en fazla derneklere gidip kendimi tanıtırım. Çünkü biz genellikle tanımadığımız insanlara antipati duyarız. Seçilmek için gerekli 65 bin oy tamamdırAcaba bağımsız aday olmanın aslında "kocaman bir kayayı dik bir yamaçtan yukarı doğru yuvarlamaktan farksız" olduğu hissine hiç kapılıyor musunuz?Kral Sisyphus'un durumu yani... Evet... Ama bu öyle bir şey ki... Ben kayayı ittiriyorum yukarıya, binlerce kişi de arkadan beni ittiriyor. Kayayı böyle itmek çok kolay bir iş. Fakat bir zor tarafı var; kayayı sağlam bir yere bırakıp kaçamıyorsunuz, çünkü arkanızdakiler hâlâ sizi itiyor.Peki o zaman sizce bu iş tamam mı; seçilmeniz için gereken yaklaşık 65 bin oy cepte mi?Bizim kurmayların söylediği ve benim görebildiğim kadarıyla büyük harflerle EVET!