4 Ekim 2005 Basın Özeti

-
Aa
+
a
a
a

Guardian gazetesi Lüksemburg'da saatler süren pazarlıklardan sonra varılan uzlaşmayı şu manşetle veriyor:

 "Diplomatik çıkmaz aşıldı ve Avrupa Türkiye'yi kucakladı."

Guardian, Türkiye'yle müzakerelere start verilmesinin Avrupa Birliği'nin son 50 yılda aldığı en önemli kararlardan biri olduğunu vurguluyor.

'Avrupa'nın sınırları yeniden çiziliyor'

Gazete, müzakerelerin başarıyla sonuçlanması halinde Avrupa Birliği'nin nüfusunun 500 milyona ulaşacağını, nüfusun beşte birinin Müslüman olacağını belirtiyor.

Guardian şöyle devam ediyor:

"İngiltere'ye göre, Türkiye'nin üyeliğiyle Avrupa Birliği, aşırı İslamcılara bir Hıristiyan kulübü olmadığını gösterecek. Türkiye'nin üyelik müzakerelerine başlamasını, Avrupa Birliği dönem başkanlığının en önemli hedefi yapan Başbakan Tony Blair, üyeliğinin Avrupa'da yaşayan Müslümanlarla ilişkilerin düzelmesine de katkıda bulunacağına inanıyor.

Guardian başyazısında da şu yorumu yapıyor:

"Avrupa, laik Müslüman bir demokrasi olan Türkiye'yi reddetmeyerek doğru olanı yaptı. Aksi halde bayağı bir popülizme ve önyargılara teslim olacaktı."

Münih Üniversitesi'nden Sosyoloji Profesörü Ulrich Beck ise Guardian'daki yazısında, Avrupa Birliği'nin geçen yüzyılda birçok yoksul ülkeye refah; İspanya, Portekiz ve Yunanistan gibi diktatörlükle yönetilen ülkelere demokrasi getirdiğini, Berlin Duvarı'nın yıkılmasınından sonra kıtayı birleştirdiğini ve Ukrayna'dan Türkiye'ye kadar birçok ülkede siyasi dönüşümlerde etkili olduğunu belirtiyor.

Yazar, milliyetçiliğin Avrupa Birliği'nin düşmanı haline geldiğini, 21'inci yüzyılda küresel bir güç olabilmesi için bununla başa çıkılması gerektiğini belirtiyor ve "Türkiye dışarıda bırakılırsa, Avrupa Birliği jeopolitik anlamda etkinliğini muazzam ölçüde yitirir" diyor.

Independent gazetesi de manşetinde Türkiye'yi komşularıyla gösteren bir harita yayımlıyor ve "Avrupa Birliği'nin sınırları yeniden çiziliyor" diyor.

Gazete, Türkiye'nin üyeliğiyle Avrupa Birliği'nin Irak, Suriye, İran, Emenistan, Gürcistan ve Azerbaycan'la komşu olacağını yazıyor. Independent, "Başlangıta Avrupa'daki bölünmüşlüğü ortadan kaldırma fikrinin ürünü olan Avrupa Birliği, şimdi İslam dünyasıyla Batı arasında köprü kurma projesine dönüşüyor" diyor.

Rice'ın müdahalesi

Independent, Lüksemburg'da uzlaşmaya varılmasında Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın müdahelesinin etkili olduğunu belirtiyor.

Independent yazarı Simon Tisdall ise, Türkiye'nin krizin çözümü için Amerika'dan yardım istemesinin Avrupa halkı için aşağılayıcı bir durum olduğunu öne sürüyor.

Birçok gazetede İngiliz diplomasisine övgüler yağdırılırken, Simon Tisdall, İngiltere'nin iyi bir liderlik gösterememesi yüzünden birliğin, özellikle görüşlerinin dikkate alınmadığından yakınan Avrupa vatandaşlarının gözünde yeniden zor duruma düştüğünü öne sürüyor.

'Reform yanlılarına ihanet olacaktı'

Times gazetesi ise başyazısında Türkiye'ye karşı duyulan kuşku ve korkuların, müzakere süreci içinde azalacağını belirterek "Türkiye'yi üyelik şansından mahrum bırakmak, bu ülkedeki reformculara ihanet olacaktı. Avrupa Birliği tersini yaparak kendisine şüpheyle bakan Müslümanlara farklı kültürleri kucaklama iddiasında samimi olduğunu kanıtlama fırsatı elde etti" diyor...

Daily Telegraph'ın başyazısında da Türkiye var:

"Lüksemburg'daki anlaşmanın son dakikada gelmesi, Türkiye konusunda defelarca basiretsiz davranan Avrupa Birliği'nin imajı açısından iyi olmadı. Ancak şimdi Avrupa Birliği, İslam dünyasıyla Batı'nın ilişkilerinin bozulduğu bir dönemde, cesurca ve ısrarla geleceğini Avrupa Birliği'nde gördüğünü söyleyen Müslüman Türkiye ile iyiniyetli olarak müzakere yaparak imajını düzeltebilir.

"70 milyonluk yoksul bir ülkeyi hazmetmek tabii ki kolay olmayacak. Ama uzun ve zorlu geçecek görüşme süreci Türkiye'ye dönüşüm süreci Avrupalı liderlere de seçmenlerini, kültürel fay hattının beşiğindeki canlı bir demokrasinin üyeliğine hazırlamak için zaman kazandıracak.

"Avusturya Hükümeti'nin Lüksemburg'daki ısrarı, içerideki başarısızlıkları için dışarıdan bir günah keçisi bulma çabasından başka birşey değildi. Eğer, Avrupa Birliği liderleri, alışılmadık bir şekilde üyelikte ısrar eden Türkiye'ye karşı verdiği sözleri tutacaksa, daha yükseklere bakmalı..."

Financial Times da başyazısında genişlemenin sağlayacağı faydaların halka anlatılmasının siyasi cesaret gerektidiğini belirterek şöyle diyor:

"Üyelik perspektifi daha şimdiden Türkiye'de ekonomik, siyasi ve sosyal dönüşümde son derece teşvik edici bir rol oynadı. Türkiye'nin üyeliğinden Avrupa da çok şey kazanacak. AB, Orta Doğu'da ve Orta Asya'da önemli ve stratejik rol oynayan, genç nüfusu ve dinamik bir ekonomisi olan Türkiye'yi bünyesine alacak.

"Avrupa Birliği'nin rekabet gücünü artırmanın yolu genişlemeden, kıtayı yeni fikirler ve etkileşime açmaktan geçiyor. Avrupalı liderler, bu konuda kamuoylarını ikna etmek zorundalar"

Aynı gazetede Lüksemburg çıkışlı bir haber yorumda ise "Ankara da Brüksel de yıllarca şüphelerden kurtulamayacak. Avrupa gerçekten Türkiye'yi isteyip istemediğini sorgulayacak. Türkiye de kendisine 'Bu kadar fedakarlığa değer mi diye soracak' deniyor...

Avusturya'da yayımlanan Der Standart, Türkiye'ye imtiyazlı ortaklık seçeneğinde ısrar eden Avusturya'nın birlik içinde yalnızlığa düştüğünü yazıyor.

Başka bir Avusturya gazetesi olan Die Presse ise, tam aksini savunuyor ve "Viyana riskli bir oyun oynadı ve kazandı" diyor. Gazetenin yorumu şöyle:

'Duyguları incinmiş damat'

"Avrupa vatandaşlarının Türkiye'ye karşı muhalefetini cesurca dile getiren tek ülke Avusturya oldu. Ayrıca Lüksemburg'da Avusturya halkının hislerine de tercüman olundu. Halkın yüzde 80'i Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkıyor. Avusturya ayrıca Hırvatistan'a verdiği destekle güney Avrupa'da konumunu güçlendirdi."

Almanya'da yayımlanan Die Tageszeitung, Viyana'nın Lüksemburg'daki tavrının Avrupa Birliği'nin güvenilirliğine zarar verdiğini belirtiyor.

Der Tagesspiegel ise Türkiye'yle Avrupa Birliği arasında sın 48 saatte yaşananları ilginç bir örnekle anlatıyor:

"Lüksemburg'da yaşananlar işlerin kötüye sardığı bir nişan törenine benziyor. Avrupa Birliği nişanın arefesinde 'Acaba arkadaş olarak kalmak daha mı iyiyidi' diye düşünen gelin gibi davrandı. Abdullah Gül'e de törene gidip gitmeyeceğine karar veremeyen ve sonunda duyguları incinmiş bir damat rolü düştü."