Kâh Çıkarım Gökyüzüne, Seyrederim Âlemi ...Merhaba Kâinat!
Uzayda: Önce gemimize atlayıp uzayın derinliklerine dalalım: Yeni kuşak astronomlar, “dinozor” meslekdaşlarından çok farklı olarak post-modern gözlemler yapabiliyor, yeni umutlar besleyebiliyorlar. Hubble uzay teleskopu ve spektroskoplarıyla bakıp kâinatı bir bilim kurgu filmi gibi seyredebiliyorlar. Bakmışlar işte ve ne görmüşler:
Yeryüzünden 150 ışık yılı uzakta bir gezegenin atmosferini! Her ay yeni bir gezegen keşfedilmekle kalmıyor yani, atmosferleri bile “görülebiliyor! Pegasus takımyıldızında HD209458 yıldızının çevresinde döneduran gezegenin atmosferinde tuz varmış! Peki hayat? Henüz bulunamamış. Neyse, HD209458 ötesine geçip aramaya devam edilecek. (Guardian)
Arzın Merkezinde: Şimdi Hubble’dan inip Jules Verne’in aracına binelim ve yerin dibine inelim. Marmara Denizi yatağında ve denizyatağının altında depremle ilgili araştırmalar yapan Le Suroit gemisinin kesin raporu yayınlandı: Ekranlarda ve gazete sayfalarında boy gösteren bütün o gövde gösterileri, kaç parçalı, ne atımlı tartışmaları kesin olarak bitti. Kesin sonuç: Fay tek parça! Tek kırılırsa 8 büyüklüğünde deprem yaratacak, iki parçalı kırılırsa 7 veya 7’den “biraz büyük” olacak deprem. Sağ, yanal atımlı da olacak. “Yıkıcı Fay” yani.
Prof. Le Pichon başkanlığında 12 bilim adamının gerçekleştirdiği bu araştırma raporu saygın uluslararası bilim dergisi Elsevier’de yayımlandı. (Önay Yılmaz, Milliyet.) Kesin sonuç, kesin sonuçları ortaya koydu. Önümüzdeki otuz yıl içinde Marmara Depremi’nin olması olasılığı yüzde 60’ın üzerinde. Yani mutlaka olacak. Mutlaka 7 veya 7’den “biraz büyük” olacak. Mutlaka onbinlerce bina yıkacak, mutlaka binlerce kişinin canına ve malına “kast edecek”. Milliyet gazetesi bu raporun haberini Türk basınında –görebildiğimiz kadarıyla -- ilk veren medya organı oldu. Ama, bu başarılı haberciliği nedense şu iki başlıkla vererek başarıyı gölgeledi: “Dua Edin Bu Fay Hiç Kırılmasın” (1. Sayfa), “Kâbus Döndü” (3. Sayfa)
Fayın mutlaka kırılacağı şaşmaz bir bilimsel bir gerçek iken, ek olarak bu raporla bilimsel bir biçimde bir kez daha kanıtlanmışken, kırılmasın diye dua etmek pek anlamlı görünmüyor. Ayrıca “fay duası”na çıkmak gibi ritüeller yerine fay kırılmadan önce alınacak önlemler konusuna yoğunlaşmak sanki daha iyi bir gazetecilik olurdu -- gibi geliyor biz Açık Radyocu’lara. Ayrıca, neredeyse bütün “sarsıcı” haberleri mutlaka “deprem” metaforuyla vermeyi adet edinen Türk medyası, belki de en sarsıcı önemdeki bu haberi “kâbus” metaforuyla gölgelemeyi nasıl akıl edebiliyor? Hani bunun kötü bir rüya olduğu kabul edilse bile, bunun bir ara “gittiği” ve şimdi de raporun yayımlanmasıyla birlikte “döndüğü” nasıl düşünülebiliyor? Bütün bunlar da insana medyadaki bu kâbusun bitmesi için dua etmekten başkta çare bırakmıyor.
Yeryüzünde, bölgemizde: Ve şimdi de uçaklarımıza, tanklarımıza ve bir de “yakın zaman kapsülü”müze binip bir bölge turuna çıkalım: Önce Hürriyet yazmıştı: Rumsfeld Planı’na göre Irak vurulur, Türkiye de katılır ve petrole konar... Sabah da bu yöndeki “Özal Planı”nı hatırlatmıştı, 100 milyar dolar petrol, ama 40-50 bin zayiat riski vb. (Bkz. Kâinatın Tefrikası 1, 7 Kasım); Bütün gazeteler William Safire’ın New York Times’daki Irak vurulsun, Türkiye desteklesin yazısını ele aldı; El Hayat gazetesi, Türk ordusunun Kuzey Irak içerlerinde ilerlediğini ve Musul yakınlarında karargâh kurduğunu iddia etti, Zaman gazetesinin de aktardığı bu haberi, savunma bakanı bir cümle ile yalanladı (KT-4 ve 5, 12 – 13 Kasım), ABD yönetiminden Perle ve Wolfowitz’in savaşı Irak’a taşıma planlarını Guardian’dan Woollacott yazdı (KT - 8, 16 Kasım); Yemen, Somali ve Irak’ın vurulması planlarını bütün gazeteler yazdı (KT – 9, 19 Kasım); Irak’a biyolojik ve kimyasal silahlardan dolayı saldırılması ve bunun için yol yapılması planlarını birçok gazete – meselâ Guardian) yazdı (KT-10); ABD Yönetiminden Bolton ve Rice’ın da Irak’ın vurulması gerekliliği konusunda öteki “şahin”lere katıldığı birçok gazetede yazıldı (KT –11, 21 Kasım); T.C. Washington büyükelçisi Loğoğlu, Irak’ın terorist saldırılara karıştığı kanıtlanırsa, Türkiye savaşı komşuya yaymama tercihini değiştirebilir derken, TC Başbakanı, büyükelçinin bu sözleri ne maksatla söylediğini bilmediğini söyledi (KT – 12, 22 Kasım); Savaşı Irak, Sudan, Yemen ve Somali’ye yayma planlarını Milliyet yazdı (KT – 14, 26 Kasım); News, BBC ve Guardian, Bush’un Saddam’ı “şer” sahibi ilan ettiğini ve terörle mücadele ye Afganistan’da yeni başlandığını söylediğini yazdılar ve ABD yönetiminin kamuoyunu da arkasına alarak Irak’ı mutlaka vurmakta kararlı olduğunu ve onu kimsenin durduramayacağını belirten yazılar da çıktı (KT – 15 Salı); bugünkü Milliyet’te Yasemin Çongar ve NTVMSNBC, eski CIA başkanlarından James Woolsey’in hem CNN’de hem Washington Post’ta Irak’ın vurulmasının, “kilit ülke” Türkiye’nin de bu operasyonda petrol karşılığı yumuşatılarak mutlaka yer alması gerektiğini söylediğini belirtti; yine bugün daha sonra bu koroya ünlü Forbes dergisinin ünlü sahibi zengin Forbes da katıldı ve şöyle dedi: “Batı, Afganistan’dan sonra Irak’a ikinci bir cephe açmalı ve Kuzey Irak’ı Türkiye’ye mükâfat olarak vermeli.” (Anadolu Ajansı)
Gene Yeryüzünde, Kalede: Yürüyerek kalelere girelim: NTV ekibinden muhabir Nevin Sungur ve kameraman Cumhur Çatkaya, Kale-i Cenk’te akıllara durgunluk verecek bir katliamı dünya televizyonları arasından görüntüleyen tek kanalın gazetecileri oldu. İsyan bastırılırken, petrol –gene petrol -- dökülerek ateşe verilen ve tank paletleriyle ezilerek kıyma haline getirilen teroristlerin ceset denemeyecek kadar yanmış ve parçalanmış et parçalarının arasında dolaştılar ve bunları gösterdiler. Sonuçta, savaşı oyun sanmaktan vazgeçer gibi oldu bazılarımız. (NTVMSNBC) Ama bu geçici bir hatırlama sendromu olabilir.
Tefrikamızın devamı yarın.
Ömer Madra – Şerif Erol