Ağustos
Dinlemek için:
İndirmek için: mp3, 21 Mb.
Ayın Sözü: "İnegöl, Hatay Dörtyol'daki olayları izledik. Kürtlere baskı uygulayarak boyun eğdireceklerini zannediyorlar. Sayın Başbakan, Kürtleri yok sayanlar, Kürtlere boyun eğdiremez. Kürtlerin can ve mal güvenliği yoksa, Başbakan'ın da, Genelkurmay Başkanı'nın da yoktur. Yanılmayın. Sizin can güvenliğiniz, bizim can güvenliğimizdir. Bizim can güvenliğimiz, sizin can güvenliğinizdir. Türkiye'de bütün halklar birbirine karşı sigortadır. Bunu görmezden gelirseniz, geçmişte yapılanların altında kalırsınız. Bu bir tehdit değil, durum tespitidir." BDP Milletvekili Sırrı Sakık
Ağustos Türkiye’yi de sıcak ve gerçekten gerçeküstü bir havada yakaladı. 12 Eylül tarihinde yapılacak Anayasa referandumu tartışmaları bu ay hızla çığrından çıktı; şirazesiz, endazesiz, kontrolsüz ve kıran kırana bir kampanyaya dönüştü. Referanduma ilişkin kampanya bu kaotik sürecin sonunda artık kampanyalıktan da çıktı ve bir tür maça dönüştü. Medyada yalnız kendi “renklerini” gören, “rakip” tarafa ise renk körü olan basın organları ezici çoğunluktaydı.
Bu maçlara, siyasilerin belden aşağı da inmekten çekinmeyen meydan-salon-ekran nutuk kapışmalarını, YAŞ krizlerini, HSYK krizlerini, AİHM’de Hrant Dink davasında Türkiye’yi “savunma” krizini, PKK’nın karakol baskınlarına ilişkin İHA (insansız hava aracı) görüntü skandallerini, Simon kodlu kitapları, beklenmedik itirafları, internete düşen seslerden referandum komplolarını ekleyince, ortaya gayet ilginç bir tablo çıkıyordu. Kod adı SKET diyebilirdik belki de buna: Sinir Krizinin Eşiğindeki ülkemiz yani, Türkiye...
Referanduma bir ay kala ortalık iyice alevlenmiş, mitingler, propaganda faaliyetleri ve nemrut bir dilin hakim olduğu ihanet suçlamaları her yanı sarmıştı ki KPSS sınavlarında usulsüzlük ve hile yapıldığı ortaya çıktı. CHP önerge verdi, Cumhurbaşkanlığı olayla ilgilendi, ÖSYM olmuş olabilir dedi. Ama olan öğretmenlere oldu, atamaları ertelendi. Sonunda ÖSYM Başkanı istifa edince, olanlar olmamış gibi konu kapandı.
Yaz boyu yükselen şiddetin ardından PKK Ağustos ayında eylemsizlik kararı aldı. BDP eşbaşkanı Demirtaş, Kürt sorununda barışçıl, demokratik çözüme bir şans vermek, diyalog ve müzakerenin önünü açmak için devleti, hükümeti ve PKK'yı karşılıklı olarak silahları susturmaya çağırdı. Bu arada “garip” olaylar devam ediyordu. Hatay, Dörtyol’da, dört polisin öldüğü saldırının ardından gerçekleşen ırk temelli saldırıları yönlendirdiği iddiasıyla 11 kişi tutuklandı. Saldırıda kullanılan aracın sahibi MHP’li ilçe belediye başkan yardımcısı iki kez sorgulandı, serbest bırakıldı. Garabeti MHP bile kaldırmakta zorlandığından, partisinden istifa etmek zorunda kaldı. Dağlıca, Çukurca, Gediktepe ve Aktütün’deki PKK saldırılarında ölen askerlerin aileleri, ihmali olanların cezalandırılması istemiyle suç duyurusunda bulundu
Zaten gerilmiş olan asker-hükümet ilişkileri Yüksek Askeri Şura zamanının yaklaşmasıyla bambaşka bir hal aldı. “İnternet Andıcı” davası kapsamında ifade verilmeye çağrılan 1. Ordu Komutanının kararnamesi Köşk’e gönderilmedi. “Balyoz” ve “İnternet Andıcı” davalarında sanık durumundaki 11 general ve amirale de terfi kararı çıkmadı. Kara Kuvvetleri EDOK Komutanlığına ise Erzurum’daki Ergenekon soruşturmasının sanıkları arasında yer alan, ama bir türlü ifadesi alınamayan 3. Ordu Komutanı getirildi.
Derken, kriz beklenildiği üzere bir süre uzayıp çözüldü. Şura kararları sonrası Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanmasına kesin gözüyle bakılan Jandarma Genel Komutanı emekliliğini istedi. Atama krizi sona erdi. Genelkurmay Başkanlığına Kara Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner, Kara Kuvvetleri Komutanı ise Orgeneral Erdal Ceylanoğlu oldu.
Hrant Dink’in 301’den mahkum edildiği davada Türkiye Cumhuriyeti, Dink’i ırkçı olmakla suçlayarak savunma yaptı. Hükümet savunmasında, Dink’in yazısıyla "halkı tahrik ettiğini" ve yazısının "nefret söylemi" oluşturduğunu öne sürdü. AİHM’deki savunma tarihin notlarında yerini almıştı.
İsrail’in “incelediği” üç yardım gemisi İskenderun Limanına o günlerde ulaştı. Gemilerde bomba uzmanı ekipler inceleme yapıyor, dört savcı durumu izliyordu. İsrail henüz operasyonu savunmaya devam ediyor, Netanyahu, Türkiye'yi çatışma ihtimalini bilindiğini, operasyonun orantılı olduğu söylüyordu.
2003 yılında başlayan Irak işgali ardında yüzbinlerce ölü ve milyonlarca yıkılmış hayat bırakarak “resmen” sona erdi. ABD, Irak’tan muharip birliklerini çekiyordu. Ülkede kalacak olan 50 bin Amerikan askeri operasyonlara katılmayacaktı. İşgalin yol açtığı şiddetse hâlâ Irak’taydı. Irak'ın çeşitli kentlerinde art arda meydana gelen kanlı saldırılarda en az 70 kişi öldü, 250 kişi de yaralandı.
Bulgaristan ekonomik kriz yüzünden asker sayısını azaltma kararı aldı. Türkiye’de gündemin birazı da tek tip askerlik tartışmalarına ayrıldı. Ne sınav sonuçları, ne de askerliğin kaç ay olacağı bilinemiyordu. Bilebildiğimiz ise, Nisan-Mayıs-Haziran aylarında, 53'ü gazeteci toplam 249 kişinin düşüncelerini ifade ettikleri için yargılandığıydı. Geçen yılın aynı döneminde bu sayı 125 ti.
Ağustos ayında dünyanın dört bir yanında tüm sıcaklık rekorları kırıldı: Mesela Pakistan’da gölgede 53 derecenin üstünü gördük. Eh, evdeki fırının düğmesini de 53 dereceye getirebilirdik pekâlâ, yemekleri ısıtmak için. Rusya bin yılın en yüksek hararetiyle kavruldu, 15 bin insan sıcaktan öldü, yangınlar çevrede nükleer tehdit yarattı, Sibirya tundralarında 1 milyon kilometrekare donmuş toprağın çözülmesi rekor hıza ulaştı, ülkede tahıl hasatının üçte biri yandı gitti. Rusya’daki sıcak hava dalgası, insan kaynaklı iklim değişikliğine bağlı olduğu bilim dünyasında tartışmasız kabul edilen ilk felaket oldu…
Pakistan’da meydana gelenler ise Kitab-ı Mukaddes’ten alınmış sayfalar gibiydi: Ülkede bir Nuh Tufanı oluştuğunu söylesek abartmış olmazdık: Yer-gök suya kesti, gökyüzünün tüm suları Muson olup bu yoksul insanların başına yağdı; ülkede devasa içdenizler peyda oldu, İndus nehri normal hacminin 40 katına çıkarak taştı, bentlerini çiğneyip aştı. Ülkenin beşte biri sulara gömüldü, 20 milyon insan evsiz barksız kaldı, tufandan etkilenenlerin sayısı 40 milyona ulaştı! Yardım çalışmalarına ayrılan parayla, üç beş füze alınması bile pazarlıkla mümkün olurken, dünya devletlerinin eğilimleri bir kez daha beyhude sohbetlerin konusu oluyordu.
Antalya’da 500 hektar kül oldu. Bu yıl çıkan 956 yangında 1200 hektar yanmıştı.
Öte yandan, Kuzey Kutup bölgesinde deniz buzları görülmemiş bir hızla eriyor, devasa buzdağları kopuyor, okyanuslarda mikroskopik canlı nüfusun çökmesiyle, denizlerde beslenme zinciri hızla kopuşa giderken, Latin Amerika’da, Rize’de rekor yağışlar dağ yamaçlarını söküyor, evleri ve insanları çamur deryasında silip süpürüyordu. Afrika’nın yoksul ülkesi Nijer’de ise hem sel, hem kuraklık vardı: Katmerli felaket, nüfusun yüzde 80’ini ve 400 bin çocuğu açlık ve kıtlığa mahkûm etti! Gerisi de öyle gitti zaten: Doğu Avrupa’da, Keşmir’de, Hindistan’da, Çin’de, Kuzey Kore’de, Vietnam’da taşkınlar, heyelanlar, seller sular, yangınlar ve hayatları cehenneme dönen milyonlar vardı.
Kısacası, herşey eski bir bilim kurgu filminden çıkmış gibiydi: 7 milyar insan, haşin ve tekinsiz, bilinmedik bir gezegenin üstünde kala kalmıştık ansızın. Küresel ısınma tehdidi yoktu artık. Küresel ısınmanın kendisi gelmişti! Bütün bunlar “olabilir” değildi, olmuştu. Devrilme noktalarına çok yakındık. İklimin kontroldan çıkması birkaç yılın meselesiydi.
Ve biz, hararetin tam ortasındaydık. Sıcak başımıza vurmuştu. Önce dehşetli öfkelenmenin ve hemen ardından da sakince harekete geçmenin tam zamanıydı.
Ocak;Şubat;Mart;Nisan;Mayıs;Haziran;Temmuz;Eylül;Ekim;Kasım;Aralık