17 Ağustos'un 3. yıldönümünde durum özeti

-
Aa
+
a
a
a

Uykudan Uyandık

17 Ağustos 1999 günü, sabaha karşı şiddetli bir sarsıntı ile uyandık. İlerleyen saatler ve günlerde yalnızca uykudan uyanmakla kalmadığımızı fark ettik. Meğer, “uyanma”mız gereken ne çok konu varmış…

Binlerce vatandaşımızı kaybettiğimizi, keza binlercesinin yaralandığını, bir kısmının sakat kaldığını öğrendik.

Bir doğa olayının, sosyal ve ekonomik tahribatının ne denli yüksek boyutlarda olabileceğini kavradık.

Tehlikenin bitmediğini, ülkemizin %92’sinin deprem kuşağında, aktif fayların üstünde olduğunu, yıllardır bilim insanlarının uyarılarına kulak asmadığımızı anladık.

70’li yıllardan bu yana hızla gelişen, büyüyen kentlerimizin yapı stoklarının önemli ölçüde risk taşıdığını, hatta kaçak yapılaşmanın büyük oranda olduğunu duyduk.

İstanbul’un, Kuzey Anadolu Fayı’nın devamı olan Orta Marmara Fayı’na 10 kilometre uzaklığında olduğunu, önümüzdeki 30 yıl içinde 7’den büyük bir deprem olasılığının %62 (+-15) olduğunu öğrendik.

Körfez Depreminde Ortaya Çıkan Sivil Potansiyel

Şaşırtıcı idi… Depremin ilk saatlerinden itibaren Afet Bölgeleri’ne bireylerin akını başladı. İnsanlar ellerine geçirdikleri yiyecekleri, giyecekleri, alet-edevatı araçlarının bagajına dolduruyor, soluğu afetzedelerin yanında alıyorlardı. Sonraları çok eleştirildi; “karışıklıklara neden oldular”, “örgütsüzlerdi”, “bir çok imkan heder edildi”… Kim, hangi kurum veya kuruluş örgütlü idi ki? Evet, kendiliğinden gelişen bir hareket idi, ama ülkemizdeki sivil potansiyelin gücünü, dayanışma ruhunu, yardım duygusunun boyutlarını sergileyen önemli bir gösterge oldu. Bir anlamda, 7.4 büyüklüğündeki depremin yeryüzünde yarattığı çatlağı, sivil enerji “heder” ettiği süt ve ekmeklerle doldurdu.

Sivil kuruluşların Afet Bölgeleri’ne gelişi fazla zaman almadı. Bir yandan da bireyler örgütlenmeye başladılar. Kendi aralarında ve/veya bir Sivil Toplum Kuruluşu çatısı altında. Arama-Kurtarma ve enkaz, çevre temizleme çalışmalarına destek olarak başlayan faaliyetler, bir süre sonra projelere dönüştü. Uluslar arası sivil kuruluşlar ağı harekete geçirildi. Halen kuruluşların bir kısmı bölgelerdeki projelerini sürdürüyor ve önemli deneyimler kazanıyorlar. Tecrübelerin , pratik içinde ortaya çıkan modellerin, yapılan hataların özetlenmesi, yazılı hale getirilmesi ve toplum ile paylaşılması sivil hareketin önünde duran önemli görevlerden biri.

Birbirini tanımayan 2000’i aşkın bireyin internet ortamında bir araya gelmeleri, Ağ-17 adı altında örgütlenmeleri, projelerini hayata geçirmeleri, büyük çaplı yardım faaliyetlerini organize etmeleri yüzlerce örnekten yalnızca biridir. Bodrum’da, Zekeriyaköy’de, Teşvikiye’de evlerde bir araya gelerek yardım faaliyetleri örgütleyen bireylerin çalışmalarına kayıtlarda rastlamak pek mümkün değil. Biz, bu Dosya’nın sayfa sınırları içinde yalnızca Telsiz ve Radyo Amatörleri Cemiyeti (TRAC)’a yer verebildik. 17 Ağustos Depremi’nden üç saat sonra Bölge Kriz Merkezleri’nde faaliyete başlayıp, bazı bölgelerde 3, diğerlerinde 5 gün boyunca haberleşmeyi sağlayan TRAC, gönüllü bir kuruluş. Telsiz ile haberleşme tutkusu ve isteği olan bireyleri bir araya getiren Cemiyet’in tek bir profesyonel çalışanı ve merkez ofisi yok. TRAC aynı zamanda, resmi kurum ve kuruluşlarla birlikte çalışma konusunda sıkıntılar yaşayan sivil kuruluşlar için önemli bir örnek. Faaliyetlerine bu Dosya içinde yer veremediğiz sivil kuruluşlar bizi mazur görsünler, eksiğimizi bir başka yazıda gidermeye çalışacağız.

Sivil Toplum Kuruluşları ve bireylerin Körfez Depremi deneyimleri, İstanbul’a yaklaşımlarına da ışık tuttu, İstanbul’a ilişkin faaliyetlere başlamalarında etken oldu.

 

“Ortaklar” Neler Yapıyor veya Yapmıyor

Deprem Sonrası İstanbul’a ilişkin bilim insanlarınca hazırlanmış birkaç farklı senaryo var. (Tabii, bunca bilgi ve araştırmadan sonra, İstanbul’da “deprem olmayacak” türü “bilimsel” iddiaları ele almayacağız). Yayınlanmış olan bu senaryoların benzer noktaları:

Onbinlerce can kaybı, bir o kadar yaralı vatandaş, Binlerce binanın yıkılması ve ağır hasar görmesi, Milyarlarca dolar ekonomik kayıp, Altyapı yıkımları, Kamu hizmetlerinin büyük ölçüde aksaması, bir kısmının durması, Sanayi ve ticari faaliyetlerin uzun süre durması, Öngörülemeyen sosyal kayıplar.

Uzmanlar, yaklaşan tehlikenin büyüklüğünden hareketle, Çok Ortaklı Bir Yapı ve Çalışma gerektiğini ifade ediyorlar. Ancak bu gerekliliğin halen sağlanamadığını biliyoruz. Körfez Depremi’nin 3. yıldönümüne dek geçen süre ne yazık ki, boşa harcandı. Daha bir araya gelemeyen “Ortaklar” ne yapıyor?

Ankara

Devletin, afetlere ilişkin gerek organizasyonu, gerekse faaliyetleri “yaraları sarma” mantığına dayanmaktadır. Her önlem, afet sonrasına ilişkindir. Bir tür “ceset torbası” çizgisidir bu. “Takdir-i ilahi”, “kader” bu çizginin doğal sözcükleridir. Afet sonrası yardımlardan Bayındırlık Bakanlığı alt örgütü olan Afet İşleri Genel Müdürlüğü sorumludur. Afet Fonu, devreye sokulur. Bayındırlık Bakanlığı, yıkılan konutların yerine, hak sahipliği kavramına dayalı olmak şartı ile afet konutlarını inşa eder ve bu düzen senelerdir böyle devam eder.

Ancak, Körfez Depremi’nin boyutu Ankara’yı sarsmış ve unvanı son 3 yıl içinde defalarca değiştirilen Başbakanlık Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Temel görevi, kamu kuruluşları arasındaki koordinasyonu sağlamaktır. Devlet, ülkemizdeki afetlerin ve özellikle deprem tehlikesinin Ulusal bir Strateji ve Örgütlenme gerektirdiğinin farkında değildir. Böyle olunca, 400 kilometre uzağındaki İstanbul’un karşı karşıya olduğu tehlikeyi anlayamamaktadır. Hem de 17 Ağustos’u ve sıkıntılarını yaşamasına rağmen. Tehlikeyi gören ve çaba göstermek için didinen az sayıdaki bürokratın etkisi olmamaktadır.

İktidar Partileri

Gündemleri çok doludur… Kriz, ekonomi, Avrupa Birliği, af, yapısal değişiklikler, Kıbrıs, özelleştirmeler, sağlık sorunları, RTÜK Kanunu, bankalar, koalisyon uyumu gibi maddeler nedeni ile sıra bir türlü depreme gelememektedir. Ama depremler devam ediyor… Formula-1 Yarışları’nın Türkiye’de düzenlenmesi Bakanlar Kurulu Gündemi’ne girdi, Ulusal Deprem Konseyi Raporu giremedi. Şimdi, seçim baş gündem maddesi, içeriğinde Deprem ne ölçüde yer alacak göreceğiz…

Muhalefet Partileri

Gündemlerinde deprem yok…

İstanbul Milletvekilleri

Kentimizin 69 Milletvekili var. Bir süre önce kaybettiğimiz Prof.Dr. Aykut Barka(İTÜ), geçen yıl, Prof. Dr. Mustafa Erdik(BÜ) ve Prof. Dr. Nuray Aydınoğlu ile birlikte İstanbul Milletvekilleri’ne çağrıda bulundular. Aykut Hoca, ilkinde hepsini cep telefonundan aradı,

toplantıya davet etti, otel salon ücretini kendi cebinden ödedi. Her iki toplantıya, başta Hayri Kozakçıoğlu ve Rıdvan Budak olmak üzere duyarlı 11 Milletvekili katıldı. Sonraki satırlarda da vurgulayacağımız üzere, deprem konusuna gösterilen ilgi ve duyarlılık, kurumsal olmaktan çok kişisel. Davet edilen iktidar partilerinden birine mensup Milletvekili, “tatil zamanı toplantı düzenlenir mi” diye sordu. İkinci Toplantı’da, 2002 yılı başında, Meclis’te, İstanbul Milletvekillerinden oluşan bir komisyon kurulmasına karar verildi. Kurulduğuna ilişkin bir bilgimiz yok. Milletvekillerimizin çoğunun ailesi İstanbul’da yaşıyor…

Silahlı Kuvvetler

En hızlı davranan, karar alan ve uygulayan kurum. Bildiğimiz kadarı ile, Ordu’ya ait tüm binalar incelendi. Bir kısmı terk edildi. Bir kısmının güçlendirme çalışmaları yapıldı, yapılıyor. Çeşitli konularda eğitimler başlatıldı. Arama-Kurtarma Ekipleri oluşturuldu. Depreme ilişkin düzenlenen tüm toplantıları Silahlı Kuvvetler temsilcileri dikkatle izliyorlar.

Ulusal Deprem Konseyi

Başbakanlık Genelgesi ile Mart 2000’de kuruldu. Kendi alanlarında uzman 20 değerli bilim insanı Konsey üyesi. 2 yıl 1 ay sonra, Nisan 2002’de “Deprem Zararlarını Azaltma Ulusal Strateji Raporu”nu yayımladı. Birçok eleştiri almasına karşın 100 sayfalık Rapor, Ulusal planda deprem ve afetler konusunda kapsamlı çözümler getirmektedir. Rapor’un birinci dereceden resmi muhatabı olan kamu kurumlarından, bugüne kadar olumlu veya olumsuz görüş ifade edilmedi.

Ulusal Deprem Konseyi, kendisini şöyle tanımlıyor:

Kamuoyuna güvenilir bilgi vermek, Öncelikli araştırma alanlarını belirlemek, Kamu yetkililerine danışmanlık yapmak ve Etik konularıyla ilgili başvuruları değerlendirmekle görevlidir. Uygulama görevi ve yaptırım yetkisi yoktur.

Kurulduğunda, deprem konusunda merkezi yönetim işlevi olacağı kamuoyunca düşünülen ve bu anlamda “artık bu işin başı var” rahatlamasına yol açan Konsey, gerek üyelerinin tam zamanlı başka görevleri olması, gerekse bileşiminin Merkez Yönetim işlevine uygun olmaması nedenleri ile Rapor’da belirtilenler dışında faaliyet göstermeyecektir. Her bir satırı ayrı önem taşıyan Rapor’un “Toplumun ve Yerel Toplulukların Örgütlenmesi Bölümü”nü Dosya’mıza dahil ettik.

(Raporun tam metni için; http://udk.tubitak.gov.tr ve www.acikradyo.com.tr/ardim )

Üniversiteler

Deprem bilimi ve ilgili alanlarının, dünyada yeni ve genç belirtiliyor. Bu belirlemeden thareketle deprem biliminin Türkiye’de geri olduğunu düşünmek mümkün. Sevindirici olan, durumun tam tersi olması. Uluslar arası etkinlikte birçok bilim insanımız var ve dünyadaki deprem biliminin gelişmesine eşsiz katkılarda bulunuyorlar. İTÜ, BÜ, YTÜ, İÜ, ODTÜ ve diğer üniversitelerimizdeki bilim insanlarımız insanüstü bir çalışma yürütüyorlar, bulgularını bilim dünyası ve kamuoyu ile paylaşıyorlar.

Her biri ayrı bir laboratuara dönüşen üniversitelerimizin birbirleriyle işbirliği yapmaları konusunda önemli bir eksiklik olduğunu belirtmek isteriz. Topyekün bir seferberliği gerektiren deprem konusunun en önemli ortakları olan üniversiteler arasında yeterli birlikteliğin olmaması, kurulamaması, belki de zaman kaybının önemli nedenlerinden biri.

Üniversitelerimizin Ortak Çalışmaları, Ortak Açıklamaları hala uyuyanlarımızı uyandıracaktır. Bu görev, üniversite yönetimlerine düşmektedir.

Yerel Yönetimler

İstanbul’da gerek Büyük Şehir, gerekse İlçe Belediyeleri çeşitli çalışmalar yürütüyorlar. Seçilmiş organlar olmaları nedeni ile sorumlulukları büyük. Ancak bu sorumluluk yasal dayanaktan yoksun. Çünkü, yasalar hala eski merkezi yönetim döneminden kalma. Yani, valilerin aynı zamanda belediye başkanı olduğu dönemden…Önümüzdeki dönemde, seçenlerin yerel yönetimler üzerinde oluşturacakları baskı , gerçekleştirilecek yasal değişiklikler afete karşı yerel mücadelenin önemini ortaya çıkaracaktır. Belediyelerimizin yürüttükleri faaliyetler sonucunda elde ettikleri bilgiler kapalı kapılar arkasında kalmaktadır. Yerel yönetimlerin, seçenlere karşı önemli sorumluluklarından biri olan bilgilendirme yerine getirilmemektedir.

Medya

Bazı gazete yazarları ve TV programları dışında dikkate değer bir değerlendirme yapamıyoruz. Doğru bilgilenme ve bilgilendirme ilkesinin uygulandığı nadiren görülmektedir. Daha da kötüsü, medya, yanlış bilgilerin yayılmasına, kamuoyunun kafasının karışmasına neden olabilmektedir. Haberin doğruluğu ve niteliği yerine etkisi tercih edilmektedir.

Hürriyet ve Milliyet Gazeteleri web sitelerinin deprem bölümleri güncel ve bilgilendiricidir. Gazeteci Ali Er’in, Prof. Dr. Aykut Barka ile birlikte hazırladığı “Depremini Bekleyen Şehir-İstanbul” kitabı ise medyanın yüz akıdır. Aykut Hoca’nın vefatından önce yazımı biten kitabı, Om Yayınevi Mayıs 2002’de yayımladı. 250 sayfalık kitap son derece önemli bir başvuru kaynağıdır. Altın Saatler Programı-Açık Radyo halen sürmektedir.

Sivil Toplum Kuruluşları-Hemşeriler(İstanbullular)

İstanbul’a dönük faaliyetler, Afet bölgelerindeki sivil çalışmalar sürerken başladı. Bilim insanları Marmara Denizi’ndeki tehlikeye dikkat çekiyorlardı. Bugün, birçok araştırmadan sonra öğrendiklerimizin özü o günlerde ifade edilmişti. Detaylar ise bizleri değil, uzmanları ilgilendiriyordu.

Geçen 3 yıla baktığımızda, sivil kuruluşların, geçen sürenin gün sayısının birkaç katı sayıda toplantı organize ettiklerini görüyoruz. Depreme ilişkin konularda düzenlenmiş paneller, sempozyumlar, seminerler, atölye çalışmaları, değerlendirme toplantıları arka arkaya gelmekteydi. Aynı gün içinde birden çok sayıda etkinlik düzenleniyor, katılımcılar hangisini seçeceklerini bilemiyorlardı. Bu süreç, aynı yoğunlukta olmamakla birlikte devam etmektedir.

Sivil hareket, bir yandan faaliyet yürütüyor, bir yandan hatalarını tespite çalışıyor, bir yandan da araştırıyor, öğrenmeye gayret ediyordu.

Bu süreç içinde, sivil kuruluşlar, ülkenin çok ihtiyaç duyduğu Ortaklık Modelleri’ni geliştirmeye başladılar.

Yerli ve yabancı sivil kuruluşlar arası ortak projeler yapıldı ve uygulandı. Sivil kuruluşlar ile özel kuruluşlar arasında ortak çalışmalar başlatıldı. Sivil kuruluşlar ile üniversiteler arasında ortak etkinlikler düzenlendi. Sivil kuruluşlar ile kamu kuruluşları arası iletişim ve ortak çalışma örnekleri sergilendi.

Sivil hareketin örgütlenmesi tüm İstanbul’a yayıldı

Semt ve Mahalle Örgütlenmeleri

İlk günlerde 20 civarında olan bu örgütlenmelerin sayısı bugün 100’ü geçti. Bir kısmı dernekleşti. Başlangıçta, deprem sonrası düşünülerek yürütülen çalışmalar, zaman içinde deprem öncesi zarar azaltma perspektifi kazanmaya başladı. Bu örgütlenmeler ortak bir platformda zaman zaman bir araya gelmekte, deneyimlerini paylaşmaktadır. Semt ve Mahalle örgütlenmeleri birçok sivil toplum kuruluşu tarafından desteklenmektedir. Bu tür örgütlenmelere has proje modelleri geliştirildi (Mahalle Afet Yönetimi-MAY gibi). Bölge halkına yayılma konusunda en önemli engel, deprem bilincinin yeterli olmamasıdır.

Gönüllü Sayısındaki Hızlı Artış

Körfez Depremi dönemindeki artış hızı, sonraki dönemde korunamamakla birlikte, gönüllülük bilincindeki gelişme sivil harekete ve kuruluşlara önemli bir destek sağlamıştır. Gönüllü çalışmayı özendiren projeler (Birleşmiş Milletler Gönüllülük Yılı-2001, Gönüllü İtfaiyecilik, Uluslar arası Kızılhaç Federasyonu ile Kızılay’ın ortak projelerine sağlanan gönüllü desteği, örneklerinde olduğu gibi) bireylerin sivil kuruluşların faaliyetlerine katılımını getirmiştir.

Uzman Örgütlenmeler

Özellikle Arama-Kurtarma odaklı birçok dernek kuruldu. Özel kuruluşlar kendi bünyelerinde ekipler oluşturdular. Bu gruplar arasında ortak çalışmalar yürütüldü. Atatürk Hava Limanı taksicilerinin (Yeşilköy Turizm Taksiciler, Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi) kendi aralarında oluşturdukları Arama-Kurtarma Ekibi, ilginç örneklerden biridir. Konusu deprem olan Türkiye Deprem Vakfı gibi kuruluşlar yıllardır sürdürdükleri faaliyetlerini hızlandırdılar. Kamuoyunu bilgilendirici dokümanlar yayımladılar, bina inceleme çalışmalarını artırdılar.

TMMOB ve bağlı Mühendis Odaları, konularına ilişkin komisyonlar kurdular, raporlar yayımladılar, etkinlikler düzenlediler. Afet Bölgelerindeki aktif faaliyetlerini ülke çapında sürdürüyorlar.

Körfez Depremi’nin 1. Yıldönümü’nde Tarih Vakfı’nın da aralarında bulunduğu bir grup sivil kuruluşun düzenlediği bir dizi panel, atölye çalışması ve toplantı, bir yıllık tecrübeyi özetledi.

Sivil araştırma grupları kuruldu. Mimar, Dr. Turgut Cansever ve 63 bilim insanı ve uzmanın oluşturduğu İstanbul Deprem Çalışma Grubu bunlardan yalnızca biri. “Yıkıcı Depremden Etkilenecek İstanbulluları Yeni Şehirlere Yerleştirme Projesi Ön Raporu”nu Haziran 2001’de yayımladılar. Kendi içinde de tartışmaları olan Rapor, Grup çalışmasının iyi bir örneği.

Her geçen gün, sivil alanın daha netleştiğini, toplantıların genelden özele ilerlediğini, fikir ve tartışmada derinleşmenin sağlandığını görüyoruz.

1999 yılının 17 Ağustos ve 12 kasım tarihlerinde İzmit ve Düzce çevresinde meydana gelen şiddetli depremlerin en önemli sonuçları arasında, sivil girişimlerin yaygın bir şekilde ortaya çıkmalarını, toplumun hissettiği acı, keder ve yardımlaşma duygu ve isteğini değişik şekiller altında faaliyete dönüştürme becerisi ve enerjisini sayabiliriz. Üstelik geniş ve güçlü bir dalga şeklindeki bu enerji sadece kendi ülkemiz içinde değil, pek çok olayda görülebileceği gibi uluslar arası bir nitelik de kazanarak, somut yardımlaşma çalışmalarından, ilgi ve sempati ifadesi manevi dayanışma örneklerine kadar çeşitli biçimler aldı, yararlı olabilme yollarını aradı. Hollanda’da okul çocuklarının kurabiye satarak topladıkları anlamlı paraları, aldıkları desteklerle büyütüp Adapazarı’na güzel bir okul yapısı kazandırmaları, bu çerçevede kurulan ilgi ve dostluk bağlarının geleceğe yönelik bilgi paylaşımı olanaklarının da temellerini atması, acı bir felaketin bıraktığı olumlu derslerden biri sayılmaz mı? Keza, Singapur’un yeniden yapılandırılmasında ilk önlem olarak cezaevine tıkılan mafya babalarının bir süre sonra rehabilite amaçlı çalışmaya başlatıldıkları Singapur White Point isimli gönüllü kuruluş ile birlikte Akyazı İlçesi’ne gelip okul inşaatı gerçekleştirmeleri kopyalanabilecek bir model olamaz mı?

Depreme karşı sivil girişimlerin üstlendiği rollerin ve yapılan çalışmaların tartışılmasına, yaşanan afetlerin yarattıkları çerçeve içinde yaklaşabiliriz. Açıkçası bu rollerin tanımı 1999 Depremleri’nden önce çok daha sınırlı, muhtemelen yetersiz kalırdı. Depremlerin toplumsal bilinç üzerindeki sarsıcı etkisi, 45 saniye içinde insanların genlerinde saklanmış olan korku ile birleşerek bilince çıkmasına ve bütün yaşamlarını etkileyecek yeni gerçekliklerle yüz yüze gelmelerine yol açtı. Körfez Depremi’ni izleyen kısa dönemde sivil girişimlerin, arama-kurtarma, barındırma, yiyecek yardımı sağlama faaliyetlerine, her zaman çok verimli olmasa da, görevli kamu kuruluşlarından çoğu zaman daha önce başlamış olmaları ve özverili gayretleri, sonraki dönem için önemli birikimler sağlamıştır. Uluslar arası sivil grupların etkisi ise bu birikimi güçlendirmiştir.

Artık gündem ülkemizin tamamının bir deprem ülkesi olduğu ana tanımına dayanılarak belirleniyor. Marmara Bölgesi depremselliğin düğüm noktası haline gelmiş ve İstanbul yakın çevresi ile birlikte eli kulağında bir depremin ilk ağızda tahrip edebileceği en yüksek risk alt-bölgesi. Uzunca bir süre devam eden, fayın yeri ve özelliklerine ilişkin tartışmaların acil sorunlara çözüm getirmekten uzak olduğu Ulusal Deprem Konseyi’nin Raporu’nda da vurgulanıyor.

Artık temel mesele, faylar ve deprem sonrası kurtarma çalışmaları değil, olası deprem zararlarının önlenmesi, azaltılması. Sivil hareketin yoğunlaşması gereken nokta bu.

Gürhan Ertür - Argun Yum, mimarAçık Radyo, Altın Saatler Programı yapımcıları

(İSTANBUL DERGİSİ, Temmuz 2002, 42. sayısında “Kentine Sahip Çıkan Sivil Toplum” başlığı ile yayımlanmıştır.)