15 Ağustos'la yüzleşmek...

-
Aa
+
a
a
a

Taraf

16 Ağustos 2010

15 Ağustos 1984’te gerçekleşen Eruh ve Şemdinli baskını son Kürt isyanının başladığı tarihtir.

 

Kürt hareketi, bu tarihle başlayan moral ve siyasi değerlerle yoluna devam ediyor.

 

Cumhuriyet dönemiyle başlayan daha önceki Kürt isyanlarında herhangi bir süreklilik söz konusu değildi.

 

Oysa Kürtlerin tarihinde Eruh ve Şemdinli her şeyden önce bir sürekliliği ifade ediyor ve bu iddialı süreklilik, Kürt siyasetindeki önemini bugün de koruyor.

 

İlk isyanlar, başladığı gibi biten isyanlardı. Ağrı hariç belki isyan bile değildi hiç biri. Hepsinde çeşitli provokasyonlar, ve bugün dahi, devlet arşivleri hâlâ kapalı olduğu için cevabı verilemeyen sorular söz konusudur.

 

Ama Kemalist iktidarın kurulup sağlamlaşması, büyük ölçüde bu isyanlar bahanesiyle mümkün olmuştur.

 

İstiklal Mahkemeleri, Takrir-i Sükûn yasalarının hayata geçirilmesi, Umumi Müfettişliklerin kullandığı sınırsız yetkiler, Ankara başta olmak üzere bütün Türkiye’de siyasi muhaliflerin sindirilmesi ve giderek tek parti dönemine giden yolun güvenle açılmasında; isyan gibi gösterilen bu vakaların önemli katkısı olmuştur.

 

Kürtlerin eşitlik talepleri ise, zamansız başlayan ve bastırılan bu isyanlarla beraber unutulmuş ve Kürtlerin payına darağaçları, sürgünler, Türkleştirme ve inkâr düşmüştür.

 

15 Ağustos Türkiye’nin siyasi tarihi ve her iki halkın siyasi ilişkileri bakımından da çok önemlidir.

 

O gün Şemdinli ve Eruh’a gelip askerlere ilk ateş edenler, üç beş çapulcu, üç beş eşkıya diye küçümsendi. Türk halkının da bu fikre itirazı olmadı ve bu tarifi sorgulama gereği duymadı.. Savaşta evlatlarını kaybetti, ama yaşadığı yanılsamayı yeniden düşünmeyi pek istemedi.

 

PKK, hep söylendiği gibi, bir sonuçtu aslında. Etno-kültürel dinamikleri tarih boyunca bastırılan bir halktı Kürtler ve bu halkın yaşadığı tarih, isyanlarla geçmiş bir tarihti.

 

1980’li yıllara gelindiğinde, son Kürt isyanı için bir kez daha uygun koşullar oluşmuştu.

 

Doğrusu, devlet 12 Eylül sonrasında hayata geçirdiği uygulanmalarla bu koşulları bir hayli kolaylaştırmış ve zenginleştirmişti.

 

12 Eylül’e çeyrek kala, Lice’nin Fis Köyü’nde biraraya gelen ilk PKK kadroları bir kuruluş bildirisi kabul ettiler.

 

Bu bildiriye göre, PKK, ‘Barışçıl bir ortam içinde her gün ulus olarak eriyip yok olmaktansa, savaşla ve savaş içinde dirilmeyi’ kabul ediyordu

 

Son Kürt isyanını diğer isyanlardan farklı kılan en önemli şey, kuşkusuz sınıfsal karakteri ve ideolojisidir.

 

Ağalık, Şeyhlik, Mirlik gibi geleneksel yapıların tarihsel öncülüğü PKK’nin tarih sahnesine çıkmasıyla beraber sona erdi.

 

PKK, Kürt köylüsünü örgütledi ve savaşa soktu.

 

Kürt hareketinde demokratik ve yasal süreç önemli oranda sona erdi.

 

Silahın ve şiddetin belirleyici olduğu bir dönem başladı.

 

Bu dönemin nasıl devam ettiği, hangi acılara ve ölümlere yol açtığı biliniyor.

 

Şimdi bu savaşı sürdürmek için hiçbir sebep kalmadı.

 

PKK’nin siyasi varlığı, Kürt toplumunu siyasi manada etkileme kabiliyeti, bugün artık silahlı varlığının çok ötesinde bir gücü ifade ediyor. Demokratik kanalların bu güce kapalı tutulmaması, açılımın, demokratikleşmenin ve nihai manada çözümün de ana sorunudur.

 

‘Sömürgeciliğe karşı Fanonvari mücadele çizgisinden’, bir demokrasi standardı olarak barajın düşmesi ve siyasi kanadı olan KCK mensuplarının serbest kalması gibi taleplere gelmiş bir gerilla hareketini -üstelik bu hareketin lideri Kandil’de değil İmralı’dayken- Türkiye demokratik zemine nasıl çekemiyor, Türkiye bunu dünyaya anlatamaz artık..

 

Ama aynı şekilde, Eruh ve Şemdinli’den bu yana geçen zamanda, çok farklılaşmış, sosyal ve siyasal dönüşümler geçirmiş, sosyolojisi değişmiş, sisteme entegre olmuş, ve doğrusu korkuları, endişeleri de bir hayli artmış bir toplumu, dağlardan yönetmeye devam etmek, ve bu toplum adına, ‘demokratik özerklik’ denen modeli bir pazarlık meselesi gibi öne sürmek Kürt’üyle, Türk’üyle bu ülke halkının anlayabileceği bir şey değildir.

 

‘Yanlış zamanda haklı talepler’ ileri sürmek, muhtemel bir müzakere ve diyalog sürecini imkânsız hale getirebilir.

 

Bugünün meselesi silahların susmasıdır, ve her ne konuşulacaksa ancak silahlar süresiz olarak sustuktan sonra konuşulmasıdır.

 

Bu adımı PKK’den beklemeye hakkımız var. ‘Bayram Ateşkesi’bu büyük derde deva olmaz.

 

Bir ay boyunca kimse kimseyi öldürmeyecekse, mayınlar patlamayacaksa, bu elbette çok sevindiricidir.

 

Ama bayramdan sonra, şunlar şunlar olmasa yine savaşa devam ederim anlamını taşıyan bir ateşkes ilanı insanın sevincini yarım bırakıyor..

 

Diyarbakır’ı Amerikan ordusu bile işgal etse, ve PKK olmasa, Kürtler kelepir bir çözüme razı olmazlar.

 

PKK bu gerçeğe güven duymalıdır, silahlara değil.

 

Son isyan, birileri uzatmaları oynamak istese bile, durması gereken yerde, siyasal bir zeminde duruyor artık..