Antroposen Sohbetler'de Utku Perktaş, Yuvam Dünya Yönetim Kurulu Başkanı Kıvılcım Pınar Kocabıyık ile ekibi ile birlikte katıldığı son COP toplantısı COP28 hakkında konuşuyor.
Satırbaşları:
- Fosil yakıtlardan uzaklaşma çağrısının, COP28'de nasıl ele alındığını ve bu kararın alınmasının önemini görmek gerekiyor.
- António Guterres’in küresel ısınmayı sınırlamanın, fosil yakıtların kademeli olarak kullanılmasının azaltılması gerektiğini belirtmesi üzerine alınan kararların incelenmesi önemli.
- COP28'de imzalanan 'COP28 Joint Statement on Climate, Nature and People' deklarasyonu, biyoçeşitlilik ve iklim krizi arasındaki ilişkiyi vurgulayan önemli bir adım oldu.
Utku Perktaş: Merhaba, iyi akşamlar herkese. Antroposen Sohbetler’e hoş geldiniz, ben Utku Perktaş. Bugün Antroposen Sohbetler’de COP'u konu ediyoruz ve çok kıymetli bir konuğumuz var. Daha önce de programıma konuk oldu kendisi ve birlikte de çalışıyoruz; Yuvam Dünya Yönetim Kurulu Başkanı Kıvılcım Pınar Kocabıyık ile beraberim bugün. Kendisini birazdan yayına alacağım ve COP üzerine konuşacağız. Kıvılcım, COP28'e Yuvam Dünya olarak ekibiyle beraber katıldı ve çok değerli gözlemler yaptı. Program öncesinde, yayın öncesinde de kendisiyle konuştuk. Esasında bu gözlemlerden yola çıkarak kendisine sorularım var. Geçtiğimiz programlarda da Gönenç Gürkaynak'la bu konuyu ele almıştık ama bugün tamamiyle bambaşka bir perspektiften bakacağız. Gönenç Bey ile konuya bir hukukçunun gözünden bakmıştık, bugün de bambaşka bir perspektiften konuya bakmaya çalışacağız ve tamamlayıcı olacağını düşünüyorum. Kıvılcım'ı çok bekletmeden yayına alıyorum. Kıvılcım hoş geldin, nasılsın? İyi ki geldin, eksik olma, vakit ayırdım çok teşekkür ederim.
Kıvılcım Pınar Kocabıyık: Ben teşekkür ederim. Bu program en sevdiğim program, seve seve her zaman.
U.P.: COP28'e ekip olarak katıldınız, ben sosyal medyadan takip edebildim. Aslında güzel de geçtiğini düşünüyorum. Özellikle yabancı basında da, Türkiye'de de bazı haberler okuma şansım olmuştu. Çok da olumlu olmayan haberler de okuduk esasında, oradan başlayayım. COP28, geçmiş yıllardaki COP toplantılarına göre nasıl bir resim çizdi? Neler söyleyebilirsin senin gözünden, nasıl izlenimler bıraktı sende?
K.P.K.: Evet, aslında bu benim fiziksel olarak katıldığım üçüncü COP toplantısıydı. Daha önce uzun zamandır takip ediyordum, online takip etmek aslında çok daha kolaydı çünkü biliyorsun, bir yerden bir yere koşturmak gerekiyor ya da programını çok iyi yapman gerekiyor, bazen istediğin seminerler, paneller birbirine çakışıyor. O yüzden aslında online her zaman daha iyi ama COP bittiğinde de bambaşka şeyler seni bekliyor.
Bence bu buluşmalar her sene çok daha kapsamlı ve büyük hale geliyor. Belki bu sene ‘büyük’ lafını daha fazla duyduk, birçok insan da bunu vurguladı, orada olan herkes bunu vurguladı diyebilirim. Tabi bunun başka bir nedeni de var; zirvenin çok daha aslında tüketim, lüks ile tanınan Dubai kentinde gerçekleşmesi. Belki de o yüzden büyük lafı daha çok vurgulandı. Bir de organizasyonda oldukça büyük bir alan ayrılmıştı. Uzun rotalarda yürümek zorundaydık farklı farklı salonları gezerken. Bu nedenle, alanın tasarımı, büyüklüğü, pahalılığı birçok eleştiri de aldı.
Aslında Birleşmiş Milletler'in (BM) bu tarafta iklim adaleti de sağlaması bekleniyor biliyorsun. Ama bir taraftan da baktığımızda erişilebilir fiyatlar pek yoktu. Bu da çok önemli bir şey. Bazen sadece fiyatlara takılıp kalıyoruz ama bir tarafta da iklim değişikliği konuşurken jargonun günden güne ağırlaştığını, yeni yeni şeyler eklendiğini hep görüyoruz. Bunun da aslında bir taraftan dilde adaletsizlik yarattığını da görüyoruz. Erişilebilir olmayan bir dil yaratıyoruz. Bu yüzden de aslında mümkün olduğunca yalınlaştırmak, daha herkese hitap eden bir dili de kullanmak bu konuda önemli. O da iletişimcilere aslında düşüyor.
Bununla birlikte en büyük COP zirvesi oldu. 100 bini aşkın insan katıldı Expo City'ye. Hükümet liderlerinden sanatçılara, aktivistlerden şirket liderlerine, hatta çocuklarıyla beraber gelen aileler de vardı. Özellikle de iş dünyasından katılım fazlaydı diyebilirim. Türkiye'ye baktığımızda da Türkiye’nin en büyük hedeflerden birisi buydu. Son üç dört senedir böyle zaten ama günden güne de büyütüyoruz bunu. Biz de Yalan Dünya Derneği olarak birçok farklı panele katıldık, birçok round table'a katıldık. Türkiye pavilionunda da ‘Bizim Hikayemiz’ adlı bir panel gerçekleştirdik. Panelimize iş dünyasından sporculara, bilim insanlarına farklı beş kişi vardı. Hatta Yale Üniversitesi'nden iklim değişikliği başkanı da vardı, kendisi bizim panelistlerimizden birisiydi ve söyledikleri de oldukça etkiliydi. Bizim panelimizden de beslendim diyebilirim. Ama müzakere tarafına tabi geçmek lazım.
COP denilince esas müzakereler var. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmeleri Taraflar Konferansları’nın kendi içinde, biliyorsun, belirli bir çalışma mantığı var; tüm tarafların uzlaşması ve ortak metne imza atması gerekiyor. Bu da hayli zor bir şey. Bunun arkasındaki neden de küresel iklim krizine küresel ve toplam bir yanıt verebilmek. Daha ortalama kararlar alınıyor bu nedenle. Çünkü herkesin her konuda uzlaşması, 191 ülkenin bu konuda uzlaşması oldukça zor bir şey. Mesela COP28'de istenen bir şey vardı - fosil yakıtlardan çıkış kararı bekleniyordu ki hepimiz bunu bekliyorduk. Fakat onun yerine fosil yakıtlardan uzaklaşma çağrısıyla yetinmek zorunda kaldık. Yani bu da tabii ki bir ilerleme ama tabii ki o kadar iklim krizi acil ki bunu düşündüğümüzde asla da yeterli değil.
U.P.: Çok teşekkürler. Fosil yakıtlardan uzaklaşma çağrısının altını ben de çizmek istedim ve bunu Gönenç Bey de programda bir hukukçu gözüyle aynı şeyin aslında altını çizmişti. ‘2030 yerine 2035'e bir takım şeyleri erteleyebilir miyiz’ diye bir talep gelmişti ama gezegen ciddi anlamda zor durumda. Bizim elimizde olan bir şey değil ki... Bir şeyleri öteleyelim ya da bir şeyleri erteleyelim, olabildiğince hızlı bir şekilde birtakım şeylerden vazgeçip bunların alternatiflerini yaratmak gerekiyor ya da aza indirmek gerekiyor. Çok teşekkürler bu ilk soru için.
Bir de şunu merak ediyorum; geçen yıl düzenlenen son COP toplantısı, tarihi iklim anlaşması ve fosil yakıtlardan uzaklaşma çağrısında samimi bir şekilde uzaklaşma sunuyordu ama bu COP toplantısında da bu samimiyeti yani biraz önce altını çizdiğimiz konunun samimiyeti hakkında ne düşünüyorsun? Yani buna ne söylenebilir? Çünkü bir de Birleşik Arap Emirlikleri'nde (BAE) yapılıyor olması esasında belli ölçüde bir eleştiri noktasıydı. Yani Körfez ülkeleri de özellikle fosil yakıtlar için önemli olan yerler.
K.P.K.: Bence bu bir samimiyet meselesi değil açıkçası, bu bir uzlaşma. Çünkü tüm ekonomileri fosil yakıtlara bağlı onlarca ülke var ve onlar için bu kararlar kısa vadede ekonomik büyük bir zarar ve bir şekilde uzun vadede bakmalarını sağlayamıyoruz. Mesela, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü OPEC. En çok o konuşuldu zaten. Bu COP tarafında büyük bir direniş sergilediler ve onlar fosil yakıtların adının bile geçmesini istemediler, 12 gün boyunca bu müzakerelerde çokça seslerini de duyduk. Ancak diğer taraftan da şunu da kaçırmamamız lazım. 100'ü aşkın ülke de iklim krizinin aciliyetini ve korkutucu olduğunun farkındaydı ve bu karar için direttiler, bu oldukça olumlu bir taraftı. Yani zaten bu krizi yaşayan ve uzun yıllardır yaşayanlar da vardı ama bu gün ve gün artıyor artık. Birçok ülke bunu artık her şeyiyle hissetmeye başladı. Bunun kaçışının olmadığını ve gerçekten de bilim insanlarını da dinlediğimizde bu gidişin çok daha hızlandığını fark ettik. O yüzden de bence kısa vadeli ulusal çıkarları arasında bir mücadele söz konusu. Artık ABD ve Avrupa Birliği'nin de (AB) dahil olduğu küçük ada ülkeleri gibi iklim krizinden en kötü etkilenen 100'den fazla ülkenin bu durumun farkında olması ve harekete geçmesi bence az bir şey değil. Bu tarafı da görmek lazım. Hep kötü tarafı konuşuyoruz. Bunu konuşmak da kolay ama bu tarafta da umut var ve o umutla harekete geçeceğiz. O yüzden de bu tarafı da kaçırmak istemiyorum.
Bu noktada asıl samimiyet aslında bu kararın arkasında duran ve onu talep eden ülkelerin ekonomilerinin karbonsuzlaştırma konusundaki atacakları adımlar. Adımları izleyeceğiz, samimiyeti orada göreceğiz. Yani imzalamak burada bazen kolay olabiliyor ama Paris Anlaşması’nda da bunu görmüştük. Sonrasında ise harekete geçmek gerçekten adım adım bunları kendi ülkelerinin kararları ve aksiyonları haline getirmek - o çok daha zor. İşte samimiyet orada geliyor.
İyi haber var mesela burada; AB'nin karbon emisyonlarının 2008'e kıyasla %22 azaldığı görüldü. AB, bunu verilerle ortaya koydu; sadece 15 yılda emisyonlarını beşte birden fazla düşürmeyi başardı. Bunu gördükçe tabii ki bizim gibi ülkeler de daha hızlanacaktır. Bunlar hem umut verici, hem de teşvik edici haberler. Bunların belki biraz daha duyulması gerekiyor.
Bir de önemli şeylerden bir tanesi, senin de çok dikkatini çekmiştir, Kayıp Zarar Fonu. Biz bunun üzerine neler olacak diye çok merak ediyorduk çünkü bu krizle mücadelede iki büyük mücadele alanı var; birisi, emisyon azaltma, diğeri de adaptasyon. Her ikisinin de paralel gitmesi gerekiyor. Tabi bu fon faaliyete geçti, bu güzel bir haberdi. Fakat sadece 700 milyon dolara yakın bir para toplanabildi. Bu da ihtiyaç duyulan paranın, aslında yıllık paranın %1'inden bile az. Belki şunu söylemek gerekiyor, küçük bir örnek de vermek gerekiyor bunun için, Kayıp zarar fonu deyip geçmeyelim; mesela 2022 Haziran ayında Pakistan'da gerçekleşen ve yüzyılın en büyük faaliyetlerinden biri olan bin 839 kişinin de hayatını kaybettiği sel felaketinin mali bilançosu sadece 14,8 milyar dolar. Bunu, bu altyapıyı Pakistan'ın ekonomisi kendi kaynaklarıyla yeniden ayağa kaldırması imkansız. Pakistan'ın bu krize olan etkisi de oldukça az olduğunu hepimiz iyi biliyoruz. Bu yüzden bu kayıp ve zarar fonunun büyümesi çok çok önemli.
K.P.K.: Bence bu bir samimiyet meselesi değil açıkçası, bu bir uzlaşma. Çünkü tüm ekonomileri fosil yakıtlara bağlı onlarca ülke var ve onlar için bu kararlar kısa vadede ekonomik büyük bir zarar ve bir şekilde uzun vadede bakmalarını sağlayamıyoruz. Mesela, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü OPEC. En çok o konuşuldu zaten. Bu COP tarafında büyük bir direniş sergilediler ve onlar fosil yakıtların adının bile geçmesini istemediler, 12 gün boyunca bu müzakerelerde çokça seslerini de duyduk. Ancak diğer taraftan da şunu da kaçırmamamız lazım. 100'ü aşkın ülke de iklim krizinin aciliyetini ve korkutucu olduğunun farkındaydı ve bu karar için direttiler, bu oldukça olumlu bir taraftı. Yani zaten bu krizi yaşayan ve uzun yıllardır yaşayanlar da vardı ama bu gün ve gün artıyor artık. Birçok ülke bunu artık her şeyiyle hissetmeye başladı. Bunun kaçışının olmadığını ve gerçekten de bilim insanlarını da dinlediğimizde bu gidişin çok daha hızlandığını fark ettik. O yüzden de bence kısa vadeli ulusal çıkarları arasında bir mücadele söz konusu. Artık ABD ve Avrupa Birliği'nin de (AB) dahil olduğu küçük ada ülkeleri gibi iklim krizinden en kötü etkilenen 100'den fazla ülkenin bu durumun farkında olması ve harekete geçmesi bence az bir şey değil. Bu tarafı da görmek lazım. Hep kötü tarafı konuşuyoruz. Bunu konuşmak da kolay ama bu tarafta da umut var ve o umutla harekete geçeceğiz. O yüzden de bu tarafı da kaçırmak istemiyorum.
Bu noktada asıl samimiyet aslında bu kararın arkasında duran ve onu talep eden ülkelerin ekonomilerinin karbonsuzlaştırma konusundaki atacakları adımlar. Adımları izleyeceğiz, samimiyeti orada göreceğiz. Yani imzalamak burada bazen kolay olabiliyor ama Paris Anlaşması’nda da bunu görmüştük. Sonrasında ise harekete geçmek gerçekten adım adım bunları kendi ülkelerinin kararları ve aksiyonları haline getirmek - o çok daha zor. İşte samimiyet orada geliyor.
İyi haber var mesela burada; AB'nin karbon emisyonlarının 2008'e kıyasla %22 azaldığı görüldü. AB, bunu verilerle ortaya koydu; sadece 15 yılda emisyonlarını beşte birden fazla düşürmeyi başardı. Bunu gördükçe tabii ki bizim gibi ülkeler de daha hızlanacaktır. Bunlar hem umut verici, hem de teşvik edici haberler. Bunların belki biraz daha duyulması gerekiyor.
Bir de önemli şeylerden bir tanesi, senin de çok dikkatini çekmiştir, Kayıp Zarar Fonu. Biz bunun üzerine neler olacak diye çok merak ediyorduk çünkü bu krizle mücadelede iki büyük mücadele alanı var; birisi, emisyon azaltma, diğeri de adaptasyon. Her ikisinin de paralel gitmesi gerekiyor. Tabi bu fon faaliyete geçti, bu güzel bir haberdi. Fakat sadece 700 milyon dolara yakın bir para toplanabildi. Bu da ihtiyaç duyulan paranın, aslında yıllık paranın %1'inden bile az. Belki şunu söylemek gerekiyor, küçük bir örnek de vermek gerekiyor bunun için, Kayıp zarar fonu deyip geçmeyelim; mesela 2022 Haziran ayında Pakistan'da gerçekleşen ve yüzyılın en büyük faaliyetlerinden biri olan bin 839 kişinin de hayatını kaybettiği sel felaketinin mali bilançosu sadece 14,8 milyar dolar. Bunu, bu altyapıyı Pakistan'ın ekonomisi kendi kaynaklarıyla yeniden ayağa kaldırması imkansız. Pakistan'ın bu krize olan etkisi de oldukça az olduğunu hepimiz iyi biliyoruz. Bu yüzden bu kayıp ve zarar fonunun büyümesi çok çok önemli.
U.P.: Anlıyorum. Buradan bilimsel tarafa geçeceğim biraz ama bir şeyi daha merak ediyorum; António Guterres, küresel ısınmayı 1,5 °C ile sınırlamanın 2015 Paris Anlaşması'nda belirlenen temel hedeflerden biri olmasının tüm fosil yakıtların kademeli olarak kullanılmasını kaldırılması olmadan imkansız olacağını belirtmişti. Bu hedefle ilgili olarak ortaya çıkan bir takım sonuçlar oldu mu ya da senin gözlemlerin bu konuda neydi?
K.P.K.: Burada Guterres tabii ki tamamen haklı, her birimiz ona hak veriyoruz. Zaten bunu sadece BM Genel Sekreteri değil, tüm bilimsel araştırmalar da söylüyor. Yani bu tam da bilimin yolu. Küresel çapta fosil yakıtlardan çıkış kararı çok önemli bir işaret olurdu tüm dünya için ve çok büyük ateşleyici bir güç de olurdu. Ancak bu kararın alınmaması da bir şekilde yolun bittiği ya da imkansızlaşır olduğunu da göstermiyor. Çünkü yolumuz çok uzun, kriz çok acil ama maalesef her şeyin bitmediğini bilim insanları da söylüyor. Umudumuz var.
Dünya ekonomisine baktığımızda yenilebilir enerjinin ne kadar büyük bir hızla büyüdüğünü de görüyoruz. Onlarca ülkenin 2030’a kadar kömürden çıkış kararı aldığını, fosil yakıt yatırımlarındaki düşüşü de görebiliyoruz. O yüzden önemli olan aslında, ne kadar hızlı olduğumuz artık. Çok hızlı hareket etmemiz gerekiyor. Şu andaki hız maalesef güvenli ısınma sınırı olan 1,5 °C barajını tutturamayan çağımızı da gösteriyor. Bu biyoçeşitlilik için de, insanlık için de çok çok kötü bir haber. Bence bu daha fazla iklim felaketi anlamına geliyor. Ne yazık ki insanlık bunları yaşayarak öğrenecek gibi ama her şeye rağmen bilimin, aklın, insanlığın kazanacağına hepimiz inanıyoruz ki bu yoldayız. Bir diğer yandan da bizler için, insanlık için bedelleri de ağır olacak bu kararların alınmaması.
U.P.: Çok çok teşekkürler. Şimdi COP28'i bilimsel sunumlar anlamında sormak istiyorum; bu son COP toplantısında bilimsel sonuçlara yeterince yer verildi mi? Sonuçta bu da tartışılan mevzulardan bir tanesiydi çeşitli haber kanallarında, çeşitli bloglarda. Tabii ben de bilmiyorum ama senin gözlemlerin bu bilimsellik konusunda nasıldı?
K.P.K.: Bence bu çok güzel bir soru Utku. Çünkü çok uzun zamandır tartışılan bir konu bu. Bilimsel verilere yeterince yer verilmediği konuşuluyordu ama COP28'de bir tık daha fazlasını gördük açıkçası. Yani burada bilimsel veriler sunumlarda oldukça yer aldı. Özellikle, şu bence çok önemliydi; ilk kez küresel durum değerlendirmesi üzerinden ilerleyen bir zirveydi COP28. Küresel durum değerlendirmesi nedir derseniz ise Paris Anlaşması'nın uygulanmasını izlemek ve mutabakata varılan hedeflere ulaşmada kaydedilen toplu değer, ilerlemeyi değerlendirmek için yapılan aslında temeli bilimsel olan bir çalışma ve Paris Anlaşması'nda tam samimiyet dediğimiz yer de burası. Herkesin bir şeyler yaptığını duyuyorduk, çok fazla söylem duyuyorduk ama COP28 ilk defa bilimsel verilerle bunun izlendiği ve bunun açıklandığı bir zirveydi. Yani 1,5 °C güvenli ısınma sınırında kalabilmemiz için gerekli küresel karbon bütçesini hesaplayan çok önemli bir bilimsel altlık bu çalışma. Bunun için ben mutlu oldum açıkçası. Bu araştırma özellikle birçok bilimsel alanda da ilgi gördü.
Bu araştırmada yine tek tek ülkelerin karbon emisyonları içindeki durumu, artışlarının gitmesi gereken yönü gösterdi. Yani burada da net söyleyebiliriz ki bilim açık şekilde durumu ve yapılabilmesi gerekenleri ortaya koyuyor. Artık bize sadece bunlara bakarak ne kadar hızlı davrandığımız önemli kalıyor. Onun haricinde bir de tabii ki pratik olarak ülkelerin politikaları var. Bunlar arasında hepsine baktığımızda çok büyük bir uçurum olduğunu görüyoruz ve bu uçurumun ne kadar hızlı kapatabilirsek, iklim kriziyle o kadar güçlü bir şekilde de mücadele vermiş olacağız. Çünkü iklim krizi maalesef küresel bir kriz. O yüzden ben yaparken onun yapmamasıyla denge bulunmuyor. Hepimizin aynı şekilde buna içerik sağlıyor, politika düzenliyor ve çok hızlı adımlar atıyor olmamız gerekiyor.
U.P.: Hepimizin ‘ne yapabiliriz’ diye sorması lazım. Esasında ben, bu bireysel olarak yaptığımız her şeyin geri dönerek geleceğini düşünüyorum, iyi anlamda söylüyorum.
K.P.K.: Kesinlikle.
U.P.: Son soruya geldim Kıvılcım. Yine vakit çok hızlı geçiyor. Çok teşekkürler bu akıcı sohbet için, çok keyifli oluyor her seferinde. Şimdi bir de şunu merak ediyorum; bu konferanslarda sürdürülebilirlik, iklim ve biyoçeşitlilik gibi birbirleriyle ilişkili ama tek başlarına da oldukça yoğun kavramlar var. Yani bu kavramlar birlikte değerlendiriliyor mu? Çünkü COP deyince aklımıza hep iklim değişimi, küresel ısınma, fosil yakıtlar gibi konular geliyor ama aslında içinde olduğumuz dönem biyolojik çeşitlilik kriziyle karakterize olmuş bir dönem. Geçtiğimiz kamplardan birinde uzmanlardan birisi söylemişti bunu, bu hastalığın bir semptomu gibi. Yani biyoçeşitlilik krizinin önüne geçsek aslında birçok şeyi otomatik olarak durdurmaya başlayacağız ve iklim krizi de belli ölçüde duracak. Şimdi burada bu yoğun kavramların birlikte değerlendirildiği oturumlar var mı, tartışmalar var mı? Bu konudaki gözlemlerin nasıldı?
K.P.K.: Evet, bu kavramların bence ayrı ayrı değerlendirilmesi bile mümkün değil. Vardı, çok güzel paneller vardı, çok güzel oturumlar vardı bu konuyla ilgili. Zaten değerleri ayrı ayrı değerlendirmeye kalktığınızda başarıyı yakalamanız gerçekten mümkün değil. Meselai ilk önce 1992’ye gidelim, Rio zirvesine.
Rio Dünya Zirvesi'nde üç temel sözleşme imzalanmıştı. Bir tanesi, iklim değişikliği çerçeve sözleşmesi yani COP28'i yaptığımız ve daha önceki COP'ların yapıldığı sözleşmenin taraflar konferansları. Ama onun dışında iki temel daha sözleşme vardı. Yıllarca taraflar konferansları düzenlendi ve bunların da COP'ları var. Bir tanesi Çölleşmeye Karşı Mücadele Çerçeve Sözleşmesi, bir tanesi de en iyi senin bildiğin Biyoçeşitlilik Çerçeve Sözleşmesi. Geçtiğimiz yıl Biyoçeşitlilik Çerçeve Sözleşmesi'nin 15. Taraflar Konferansı'ydı ve Kanada'da, Montreal'de olmuştu. Orada aynı Paris Anlaşması gibi önemli bir sözleşme imzalanmıştı. ‘30, 30, 30’ sloganı - belki dinleyenler oradan hatırlar. Yani bu neydi? 2030’a kadar, dünya karasal ve denizsel alanlarının 30'unun koruma altına alınması ve biyoçeşitliliğin korunması için her yıl 30 milyar dolarlık bir bütçenin toplanması. COP28'de de bu biyoçeşitlilik anlaşmasının izlerini çok sık gördük ve ben buna çok mutlu oldum açıkçası. Çünkü çok iyi biliyoruz ki bu iki mücadele el ele ve kol kola gitmek zorunda. Senin de söylediğin gibi, her zaman iklim krizi biyoçeşitliliği olumsuz etkiliyor ve aynı şekilde de biyoçeşitliliğin azalması dünyanın iklim kriziyle mücadelesi için gerekli sağlıklı ekosistemleri derinden bozuyor. Yani iki ayrı mücadele ama iki mücadele de aslında çok yakın ilişkili.
U.P.: Evet, kesinlikle öyle.
K.P.K: Baktığımızda da bu durum değerlendirmesiyle biyoçeşitlilik kaybı ve mücadelesi arasında ilişki kuran birçok deklarasyon da imzalandı bu COP28'de. Bence en önemlisi de COP28; iklim, doğa ve insanlar deklarasyonu. Yani ‘COP28 Joint Statement on Climate, Nature and People’ diye bir deklarasyon imzalandı ve bu tamamen aslında biyoçeşitlilik ve iklim krizi ve insan sağlığı ile refah arasındaki ilişkinin altını çizen bir anlaşma oldu. Deklarasyonun imzayı açan kişi de Biyoçeşitlilik Sözleşmesi'nin COP15 başkanıydı.
U.P.: Bu çok iyiymiş, bunu bilmiyordum, bu benim için yeni bir bilgi oldu.
K.P.K.: Evet, bu gerçekten önemli bir deklarasyon oldu bence ve çok imza alan bir deklarasyon oldu. Bence kesinlikle her iki mücadele her zaman el ele gitmeli ve güçlenerek de gitmeli - her ikisinin de önemi çok.
U.P.: Çok teşekkürler Kıvılcım. Bu soruların hepsi çok iyi oldu, eksik olma. Yani başka bir pencereden bakmış olduk ve çok da tamamlayıcı oldu bu program. Ben çok yapmayı istiyordum seninle beraber bir program daha ve dolayısıyla COP'u senden dinlemek de hem dinleyicilerimiz için, hem de benim için çok güzel oldu. Eksik olma, ağzına sağlık, çok teşekkür ediyorum sana.
K.P.K.: Ben çok teşekkür ediyorum, kolay gelsin, görüşmek üzere, iyi akşamlar.
U.P.: Ben bu vesileyle dinleyicilerimize de iyi akşamlar diliyorum. Önümüzdeki haftalarda Antroposen Sohbetler’de buluşmak üzere hoşça kalın, iyi akşamlar.