İnşaat yüksek mühendisi, yüksek binalar ve sismik izolasyonlu binalar konusunda uzman Ömer Ülker, Pazarcık ve Kahramanmaraş’taki yapılara ve depremin ardından durumlarına dair gözlemlerini paylaşıyor.
(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.)
Gürhan Ertür: Açık Radyo’da, Altın Saatler programının deprem özel yayınındayız. İnşaat yüksek mühendisi, yüksek binalar ve sismik izolasyonlu binalar konusunda uzman Ömer Ülker'e bağlanacak, Pazarcık ve Kahramanmaraş’taki gözlemlerini alacağız. Merhabalar Ömer Bey. Programımıza hoş geldiniz efendim.
Nuray Aydınoğlu: Ömer merhaba. Şu anda neredesin? Pazarcık'taydın daha önce, Maraş'a geçtin mi?
Ömer Ülker: Hocam gezimizi bitirdik. İstanbul'a yeni döndük. Kuzeyden başladık. Elazığ, Malatya, Adıyaman, Maraş, Maraş üzerinden tabii ki Pazarcık, oradan Hatay, Dörtyol, Osmaniye ve Adana üzerinden de İstanbul’a döndük.
N.A.: Bütün bu yerlerde hasar gözlemleri yapabildin mi?
Ö.Ü.: Hocam bizim öncelikli amacımız sismik izolasyonlu dedikleri, deprem izolatörlü binaları değerlendirmekti. O bölgede birçok deprem izolatörlü bina bulunuyor. Biliyorsunuz bunlar biraz daha hassas binalar, artçıları, olası bir hasar durumunda ikinci depremi atlatamayabilirler. Bu nedenle onların deprem sırasında nasıl davrandığını görmek için öncelikli hedefimiz izolatörlü binalardı. On tane böyle bina gezdik. Tabii izolatörü olmayan birçok hastane, konut gibi yapıları da inceledik ama ağırlığımız izolatörlü hastane olmak üzere hastanelerdi.
N.A.: Bunların performansları nasıldır genel olarak?
Ö.Ü.: Genel olarak söylemek gerekirse, eminim siz de açıklamışsınızdır dinleyicilere, sünek davranış konusunda yeterli performansı gösterememiş binalar.Binalarda ya ciddi gevreklik, yumuşak kat veya gevrek hasar modaliteleri var. Bunlar da biliyorsunuz bir veya sıfır oluyor. Hasar var, daha doğrusu göçtü diyeceğim ama biliyorsunuz yapısal anlamda kullanıyorum, çökmesi anlamında kullanmıyorum bu terimi. Konvansiyonel binalarda teknik olarak göçtü veya ayakta gibi oluyor. Buna ağırlık vermek lazım.
Bir tanesinde her tarafına beton dökmüşler.
İzolatörlü binalara gelince gayet güzel çalışanlar olmuş. Maraş’ta, Maraş Kadın Doğum Çocuk Hastanesi’nde en fazla 18 santim deplasman ölçtük. O binanın hasbelkader tasarımcısı da bendim. Şimdi aldığımız bu deplasman ölçüleriyle bölgeye yakın ölçülmüş verileri karşılaştıracağız. Tabii şu da var, biz binaları izolatörlü projeyle yaptığımızda, binanın hareket etmesi gerekiyor. Mesela 18 santim hareket etmesi gerekiyor. Maalesef bazı izolatörlü binalar kullanıma açıldıktan sonra, deplasman boşlukları göze güzel gelmediği ya da kullanışlı olmadığı için kapatılmış. Tabii bunlar da ankastre bina gibi davranma eğiliminde olmuşlar. Mesela bir tanesinde her tarafına beton dökmüşler.
N.A.: Allah Allah cehaletin bu kadarı görülmemiştir yani.
Ö.Ü.: Doğru diyorsunuz hocam, bu çok büyük bir cehalet. Mesela bizde asansörlerin önüne bir tabela konur ve üzerinde “Yangında, depremde asansör kullanmayın,” yazar ya, sokaktan geçen adam da bunu görür. Biz bunu yapmadık hocam. Burada bunun şart olduğunu düşünüyorum. Çünkü örneğin oraya bir hastane inşaatı yapıyorsunuz, teslim ediyorsunuz. Birinci sorumlusu geliyor, ikinci sorumlusu geliyor, üçüncü sorumlu gelene kadar altındaki izolatör unutuluyor zaten. Belki binaların girişlerine ve önemli koridorlara, asansörlere yapıldığı gibi “Kardeşim bu bina izolatörlü, bu binanın hareket etmesi lazım. Etrafına bir şey yapmayın,” gibi uyarıcılar koymak lazım. Biz bunu gördük. Bazı binalarda da beton dökülmemiş de etrafı tretuvarla kaplanmış. Atıyorum izolatör deplasmanın 7-8 santim olmasını beklerken 1-2 santim olmuş. Onlarda dahi hiç yapısal hasar yok. Tabii kat ivmeleri çok yükseldiği için “yapısal olmayan” çok şey var.
N.A.: Zaten bu izolasyonu büyük ölçüde yapısal davranış için hastanelerde, yapısal olmayan sistemler ve tıbbi sistemler için yapıyoruz. Oralarda işe yaramadıysa esas fonksiyonunu büyük ölçüde görmemiş oluyor maalesef.
Ö.Ü.: Etrafını kapattıysanız maalesef görmemiş oluyor hocam. Sağ olsun başhekim yardımcı oldu, geceyi izolatörlü bir hastanede, Malatya Battal Gazi Hastanesi’nde geçirdik. Orada deplasmanlar 12 santimleri bulmuş, izolatör gayet güzel çalışmış. Bir sürü artçı oluyordu biz oradayken, bina da sallanmaya devam ediyordu. Gece kalırken görüyor, gözlemleyebiliyor, hissedebiliyorduk. İçeride yapısal olmayan, duvarla kolon arasında örneğin, ufak tefek çatlaklar oluşmuş. Bunlar çok önemsiz şeyler. Malatya'daki halkın büyük bir kısmı da hastanenin içine girmiş, orada barınıyorlardı. İnsanlar hastaneye bir şey olmadığını görmüşlerdi herhalde ki koridorlarda barınıyorlardı. Bu da izolatörlerin çalıştığı zaman ne kadar işe yaradığını biraz daha gösteriyor hocam.
N.A.: Gördüğün on hastaneden veya sistemden kaç tanesinin açımında bu tür problemler oldu?
On hastaneden iki tanesinin etrafının kritik seviyede kapatılması söz konusuydu
Ö.Ü.: Gezdiğimiz on hastaneden iki tanesinin etrafının kritik seviyede kapatılması söz konusuydu. Maalesef ikisi de Malatya'daydı. Adana'da bir hastanede de yine cahillik, toprakarme bir duvar vardı hocam. Yine benim tasarımcısı olduğum bir binaydı ama sanıyorum binayı teslim ettikten sonra yapılmış. Kabaca izah etmek gerekirse izolatörlü binanın dışındaki toprağı tutmak için bir yapı var bina hareket etsin diye. Herhalde toprakarme binada bir sıkıntı çıkınca çelik direklerle binanın kolonuna bağlamışlar onu. Bu kadar saçma şeyler de gördük.
N.A.: Hiç mi mühendis yok bu memlekette yahu. Allah allah.
Ö.Ü.: Biz mühendis olarak bunları yapıyor, teslim ediyoruz, sonrasını bilmiyoruz. Sağlık Bakanlığı’nın son zamanlarda yaptığı hastaneler iyi performans göstermiş aslında. Ama Sağlık Bakanlığı’nın derzleri kapama, toprakarme duvarı dayama gibi uygulamalarını kontrol mühendislerinin görüyor olması lazım. Bildiğiniz üzere Sağlık Bakanlığı kendi kontrolünü kendisi yapıyor. Dolayısıyla buralarda dikkatli olmakta fayda var.
O bölgeye özel de olabilir tabii ama batı yakasında da bims blokların çok kullanıldığını görüyorum. Bilmeyen kişiler için söylüyorum bölme duvarların bir sürü tipi var. Bunlar yapısal olmayan elemanlar. Tuğla, gazbeton, bims blok vesaire olabilir; özellikle bims blok çok kullanılıyor. Ama onları çok kötü yapıştırıyorlar, harcı, kaması çok az ve bimsleri kat tavanında sabitlemiyorlar. Neredeyse bütün duvarlar konsol duvar gibi. O yüzden bütün bölme duvarlar
ciddi anlamda hasar görüyor. İzolatörlülerde oynuyor, izolatörsüzlerde zaten devriliyor, yıkılıyor. Bims bloklar düzgün harçlı olmadığı için bütün olarak hareket etmiyor da asma tavanının tepesine düşüyor. Asma tavanı indiriyor ve özellikle de hastanede asma tavan inerse orası savaş alanına dönüyor, koridorlar batıyor, teknik borulamalar hasar görüyor. Yapısal olarak hiçbir şey yok ama siz görüyorsunuz, binanın içerisi savaş alanı gibi. Buna da daha çok ağırlık verilmesi gerektiği kesin.
N.A.: Bu biraz da eğitim meselesi herhalde. Çok detaylı kullanım talimatları yazmak ve kullanacak insanları eğitmek gerekecek.
Ö.Ü.: Kesinlikle hocam kesinlikle.
G.E.: Artçı depremlerdeki davranış nasıl olmuş?
Genel olarak gördüğümüz izolatörlü binaların bu işi atlatmış gözüktüğü
Ö.Ü.: İzolatörlü binalarda bir sıkıntı yok. Sağlık Bakanlığı genelgesinde deprem yalıtımlı yapılarda bir Yapı Sağlığı İzleme sistemi kurulması gerekiyor. Bunlar birtakım sebeplerle çalışmamış veya kurulmamış, bu nedenle bir tane kayıt var elimizde. Onu değerlendirecek, artçıdaki davranışı daha iyi göreceğiz. Bu Yapı Sağlığı’nda, gidip çok detaylı incelemeden İME kayıtlarına bakarak serbest titreşim ölçümlerinden frekans kaymalarına veya sönüm kaymalarına kadar, binanın hasar alıp almadığını görebiliyorsunuz aslında. Yüzeysel oluyor bu bilgiler tabii, kesinlikle nokta atışı değil. Ama bunları inceleyeceğiz. Genel olarak gördüğümüz izolatörlü binaların bu işi atlatmış gözüktüğü ancak ikinci depremde yıkılan birçok kankastre bina var. Bu bizim duyduğumuz veya gittiğimizde konuşup öğrendiklerimiz. Dolayısıyla ikinci deprem ucu ucuna ayakta kalan birçok binayı yıkılma veya göçme moduna sokmuş.
N.A.: İkinci depremde herhalde can kaybı olmamıştır. Çünkü birinci depremde insanlar o binaları boşalttılar. İkinci depremde yıkılsa bile içeride pek insan yoktu herhalde değil mi? Böyle bir bilgin var mı?
Ö.Ü.: Genel itibarıyla dediğiniz geçerli diyebiliriz. Mesela bir yerde ufak bir hasar olmuş, orada çatıyı kaldırayım diye vinç sokmuşlar içeri. Bu vincin üzerine yıkılmış bina. Maraş’ta olmuş bu. Can havliyle, hızlı bir biçimde can veya mal kurtarma isteğiyle bir iki binaya geri girenler olmuş anladığım kadarıyla. Ama bunlar bizim elde ettiğimiz çok yüzeysel bilgiler.
N.A.: Peki, bu deplasmandan dolayı izolatörleri yenilemek gerekecek mi?
Ö.Ü.: Aslında hayır. Bölgede üç farklı firmanın tek tip izolatörü kullanılıyor aslında. İzolatörler birkaç tip. Bunlardan en eskiden beri kullanılan kurşun çekirdekli elastomer izolatörler. Bölgede, en azından bizim gittiğimiz hastanelerde, bunlardan hiç yok. Bizim gittiğimiz hastanelerde eğri yüzeyli sürtünme tipi sarkaç dediğimiz sistemler var. Bunlar yapı itibarıyla çelik ya da alaşımlı çeliklerden yapılıyor. Sadece bir kayma yüzeyleri var, bizim sliding surface dediğimiz. Zaten beklemiyorduk ama gözlemlediğimizde de benzer bir şey gördük, stabilitesini koruyorlardı.
Değişmesi gerekecek bir izolatör gözlemlemedik.
Sürtünme kat sayısında değişim var mıydı, yok muydu? Bunu tabii ki gözlemle söylemek mümkün değil. İnşaat halinde çok hareket etmiş iki tane hastane vardı. Belki oradan bir tanesini çıkartıp bizim production test dediğimiz basit teste tabi tutarak sürtünme katsayılarının ne kadar değiştiğine dair yararlı bir çalışma yapılabilir. Deprem İzolasyon Derneği olarak bunu da öneriyor olacağız. Genel itibarıyla sorunuzun cevabı, bu izolatörlerin oturma, göleli oturma veya dönme gibi yapısal yani betonarme ya da taşıyıcı yapısında hasar olmadığı sürece değiştirilmesinin beklenmeyeceği. Dolayısıyla gezdiğimiz on hastaneden hiçbirinde değişmesi gerekecek bir izolatör gözlemlemedik.
N.A.: Ömer, sözleşmelere göre biraz önce sözünü ettiğin bu Yapı Sağlığı İzleme Sistemleri’nin yapılması, yerleştirilmesi gerekiyordu ama çoğunda yapılmadı diyorsun. Ben de şöyle bir dedikodu duymuştum. Bunları şartnamede yazdığı için koyuyorlarmış, binanın kabulü yapıldıktan sonra kaldırıyorlarmış. Yani bunları bir nevi göstermek için kiralıyorlarmış. Bu doğru mudur? İnsanın pek inanası gelmiyor ama duydum yine de.
Ö.Ü.: Gittiğimiz on hastaneden bu sistemin kurulu olduğu sadece iki tane hastane vardı. Dolayısıyla öbür sekizinin geçici ya da kesin kabulü yapıldıysa, bu cihazların orada bulunur ve çalışır olması gerekirdi. Hastanelerden bir kısmı faal halde olduğuna göre en azından geçici kabulleri kesin yapılmıştır. Dolayısıyla Kamu İhale Kanunu’na göre geçici kabulde eksik olduğu kabul edilip sonra yapılır mı denmiş, kesin kabulü yapılmış sonra konmuş mu; tabii ben onları bilemiyorum. İşin sonuna bakarsak on hastaneden sekizinde bu cihazlardan yoktu. Aslında buradan veri elde edebilseydik mühendislik alanının önünü açacak bayağı bir verimiz olurdu.
N.A.: Bunun için çok önem veriyorum, bu muazzam bir kayıp aslında.
Ö.Ü.: Sormayın. Elazığ depreminden sonra da yine bölgeyi gezmiştim ben. O zaman da yoktu, yine bunlar mutlaka konmalı diye hem bireysel hem de İzolasyon Derneği olarak yazılarımızı yazdık. Aradan bu kadar sene geçti, şimdi de yok. Tabii önce bu binalar neden yıkılıyor diye bakmamız lazım, ama bu da olsaydı çok iyi olurdu.
N.A.: Elvan senin izolasyonla ilgili soruların vardı. Ömer izolasyon konusunda bir uzman olduğuna göre herhalde onları da cevaplar.
Elvan Cantekin: Beni sorum izolasyon sistemlerinin sadece kamu binalarında değil de geleneksel konutlarda, büyük konut yapılarında kullanımına dair olacak. Ekstra maliyet dikkate alındığı zaman konutlarda uygulanabilecek bir sistem olarak mı değerlendireceğiz?
Ö.Ü.: Kamu binalarında, hatta sadece kamu hastaneleri diyelim, kullanılma sebebi…
E.C.: Okullar için de geçerli değil mi bu?
Kamu hastanelerinde kullanılma sebebi 2013’te bir genelgeyle zorunlu hale getirilmesi.
Ö.Ü.: Değil. Okullarda zorunluluğu yok ve kullanılan okul açıkçası bilmiyorum. Ama benim bilmediğim belki vardır. Kamu hastanelerinde kullanılma sebebi 2013’te bir genelgeyle zorunlu hale getirilmesi. Yani yukarıdan aşağı indi bu karar. Tabii o zaman ne izolatör tasarımı yapabilecek mühendislik firması var ne izolatör takabilecek firma var. Dolayısıyla bayağı bir tökezleme döneminden sonra artık sistematiğe oturdu. Ama yukarıdan aşağı indiğinin altını çizmek istiyorum.
Türkiye’de konut yapılarında kullanılmıyor mu? Kullanılıyor, benim bildiğim üç tane izolatörlü konut var. Bir tanesi de toplu konut diyebileceğimiz boyutlarda İstanbul’da. Maliyet açısından baktığınızda, size getireceği ek maliyet yüzde 5 ila 10 arasında olur. Daha fazla olmaz. Buna arsa maliyetini de eklerseniz, arsa maliyeti zaten inşaat maliyetinin neredeyse yarısı kadar olduğu için, bunu da koyarsanız yarı yarıya azalacaktır. Dolayısıyla buradaki sorun, bana sorarsanız maliyet değil. Esas problem bizim inşaat yapış tekniklerimizde, yeniliğe kapalı olmamızda. Amerika’da çalışırken apartman binalarına post-tension döşeme yapar, kütleyi yarı yarıya azaltırdık mesela. Burada post-tension döşeme deyince kaçılıyor. Yapılması zorunlu değil ama bu da bir teknoloji ve silah. Biz bunu kullanmıyoruz. İzolatör de böyle bir teknoloji ve anladığım kadarıyla biz teknolojiden biraz uzak duruyoruz.
İkincisi süreci yavaşlatıyor. Örneğin siz bir binaya başladığınız zaman, atıyorum projesini 2 ayda, inşaatını 8-10 ayda bitirirsiniz. Yani neredeyse bir sene içerisinde bir konutu tamamlayabilirsiniz. İşin içine izolatör girince bunların hesabı daha uzun sürüyor, üretimi daha uzun sürüyor. Sonra prototip testleri var, production testleri var. Bunlar da süre ekliyor ve baktığınızda süreç uzuyor. Yüklenici firmaların, müteahhitlerin, gayrimenkul geliştirme firmalarının bu işten uzak durmasının esas sebebi artan yüzde 5 ya da 10 maliyet değil sürecin uzuyor olması, bilmedikleri bir alana giriyor olmaları. Bana sorarsanız, kardeşim biz bildiğimiz gibi, bildiğimiz hızda yapalım eğilimi fazla olduğu için kullanılmıyor.
N.A.: Yüzde 5, yüzde 10. Bunlar tüm maliyet mi yoksa kaba inşaatın maliyeti mi?
Ö.Ü.: Tüm maliyet efendim. Tabii bunlar çok yuvarlak bilgiler. Biz de müteahhit olmadığımız için tam bilemiyoruz. İzolatörün fiyatı belli, inşaat birim fiyatları üç aşağı, beş yukarı belli. Toplayıp çıkarttığınızda inşaat maliyetinin yüzde 5’ine, 10’una denk geliyor.
“İzolatör depremden korunmanın bir yöntemi ama binaları izolatörsüz de gayet güzel yapabilirsiniz”
E.C.: Sadece hastanelerden bahsettiniz, diğer kamu binaları için böyle bir uygulama söz konusu değil mi? Değilse neden?
Ö.Ü.: Eski deprem haritasına göre birinci ve ikinci deprem bölgeleri olarak tabir edilen ve etkin yer ivmesi 0,33’ün üzerinde olan 100 ve üzeri yatağın olduğu kamu hastanelerinde zorunlu. Bunun dışında kamuda kullanılan yerler var mı derseniz, mesela Atatürk Havalimanı’nın çatısı, Sabiha Gökçen Havalimanı’nın kendisi ve Antalya Havalimanı gibi yapılarda sismik izolatör var. Bunun dışında veri merkezlerinde sürekli olarak kullanılıyor. Veri merkezleri, biliyorsunuz Amerikalıların “continued functionality”, yani kesintisiz kullanımın olduğu çok önemli yapılar. Buralarda sıklıkla izolatör kullanımına rastlıyoruz. Ama bunlar dışında izolatörün zorunlu olduğu bir yer yok.
N.A.: Peki güçlendirmede?
Ö.Ü.: Güçlendirmede kullanılabilir. Bunun da hem ülkemizde hem de yurt dışında birçok örneği var. Ülkemizde Kadıköy bölgesinde bir apartman binasında yapıldı. Kolonlar kesilerek izolatörler yerleştirildi. Ama izolatör, binalara binanın geometrisi, binanın üst yapısının taşıyıcı sistemi, etrafında hareket edilecek alanı var mı gibi birçok elemeden sonra konulabilir. Her binanın altına izolatör konamaz, her yeni binanın altına da izolatör konamaz, yani bunu da bilmek lazım. İzolatör depremden korunmanın bir yöntemi ama binaları izolatörsüz de gayet güzel yapabilirsiniz. Çözüm illa izolatör diye bir şey yok. Baktığınızda sünek tasarlanmış, bölgedeki deprem tehlikesi doğru belirlenmiş, zemini doğru analiz edilmiş konvansiyonel, ankastre tavanlı binalar da pekâlâ depremleri hasarsız ya da hasarsıza çok yakın atlatabilir. Bunu da unutmamak lazım.
N.A.: Bunu söylediğin çok iyi oldu Ömer. Çünkü bundan sonra mutlaka izolatör yapılmalı diyenler de var. Yerine göre tabii ki kullanılır ama illa kullanılacak diye bir şey yok.
Ö.Ü.: Kesinlikle Zaten böyle bir izolatör kapasitesi de yok, izolatör üreten firma adedi belli. Nihayetinde bu da kaynak israfı. Dünyanın hiçbir yerinde bütün binalar izolatörlü değil. Depremin sık olduğu Japonya’ya, İtalya’ya, Amerika Birleşik Devletleri’nde Kaliforniya’ya bakıyorsunuz; buralarda da izolatörlü bina sayısı o kadar fazla değil. Belki Japonya’yı ayrırmak lazım, oradaki sayı fazla. Ama önemli olan doğru tasarım. İlla izolatörlü bina istiyorum diye gitmemek lazım. Depreme karşı güvenli bina istiyorum demek lazım. İzolatörlü de olur, izolatörsüz de olur, sönümleyici de olur, her türlü olur. Bir ara çelik olursa daha sağlam, betonarme olursa daha zayıf olur diye bir inanış vardı. Böyle bir şey de yok. Önemli olan mühendisliğin doğru yapılması, inşaatın doğru kontrol edilmesi. Diğer her şey birer araç. Doğru yoldan gitmediğiniz sürece hepsi yarı yolda bırakır.
İzolatörlerin hep olumlu yanlarından konuşuyoruz ya, derseniz ki hiç mi olumsuzluğu yok; şöyle bir dezavantajı olduğunu da söylemek lazım: İzolatörler bütün yumurtalarınızla aynı sepete koyduğunuz bir risk yönetimidir. Çünkü izolatörlerin affı olmaz. Deplasman kapasitesi ya da üst yapıya aktarılan kuvvet yanlış hesaplandıysa bu binalarda daha büyük hasar görürsünüz. Daha iyi tasarlanmış olabilir, mühendislikleri daha kolay ya da zor olabilir; ona bir şey demiyorum ama hatayı çok daha az affeden bir sistem olduğunu unutmamak lazım.
N.A.: Bunu çok az insan ifade ediyor. Tebrik ederim Ömer. Yumurta benzetmen çok güzeldi. Hakikaten bir yedeği yok bu sistemlerin. Bir betonarme binanın bile göçmeyi önleyecek pek çok yedek mekanizması olduğunu biliyor, öngörüyor, gerçekleştiriyoruz. Çok iyi oldu, teşekkür ederiz.
Ö.Ü.: Ben teşekkür ederim. Özellikle hocamıza ve sizlere izolatörleri anlatma fırsatı verdiğiniz için. Herkes her yere izolatör koyalım diyor, bu da doğru bir yaklaşım değil. Önemli olan bizim her yere doğru mühendislik hizmetini götürmemiz.
G.E.: Ömer Bey programımıza katıldığınız ve bilgilerinizi bizlerle paylaştığınız için çok teşekkür ederiz Sağ olun efendim. Yarın saat 11:00’de deprem özel yayınlarımıza devam edeceğiniz. Yayın saatini Altın Saatler’e ayıran Deniz Pak arkadaşımıza ve Deniz Aşırı programına çok teşekkür ederiz. Görüşmek üzere, hoşça kalın.