DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu'na DİSK Yönetim Kurulu’nun depremin yaralarını sarmak için acil sosyal politika önerilerini ve taleplerini konuştuk.
(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.)
Gürhan Ertür: 95.0 Açık Radyo’dayız. Altın Saatler programı, Deprem Özel yayınındayız ve telefon hattımızda DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu var. Arzu Hanım hoş geldiniz programımıza.
Arzu Çerkezoğlu: Hoş bulduk. Sağ olun, teşekkür ediyorum.
G.E.: Merhabalar efendim. Profesör Doktor Mehmet Nuray Aydınoğlu, Elvan Cantekin ve Argun Yum da bizimle birlikte. Hemen sormak istiyorum, zamanınızın kısıtlı olduğunu biliyorum. DİSK Yönetim Kurulu, depremin yaralarını sarmak için acil sosyal politika önerilerini ve taleplerini açıkladı. Bunları paylaşabilir misiniz dinleyicilerimizle lütfen?
A.Ç: Tabii, öncelikle çok teşekkür ediyorum. Depremde hayatını kaybedenlerin yakınlarına hepimize başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum. Biz DİSK olarak depremin ilk ânından itibaren yirmi dört saat sonra deprem bölgesindeydik. Arama kurtarma çalışmalarına katılan arkadaşlarımızın yanı sıra elden ele büyüyen yardımlar ve kan bağışları konusunda bütün DİSK örgütü olarak Türkiye toplumu gibi seferber olduk. Depremin yarattığı korkunç yıkım ve yaşanan felaket karşısında dayanışmayı büyütmek için hep birlikte omuz omuza bu süreci devam ettiriyoruz. Gerçekten de olağanüstü büyük bir dayanışma var. Müthiş bir dayanışma var. Türkiye'nin her yerinde doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine herkes, her yaştan, her toplum kesiminden insan bu dayanışmanın bir parçası olmaya çalışıyor. Elinden gelenin fazlasını yapıyor. Bu, bir kere çok önemli bir şey, onu ifade etmek isterim. Türkiye'nin, ülkemizin geleceğinin teminatıdır bu olağanüstü dayanışma. Tabii, depremde çok insanımızı kaybettik. Hayatlar yıkıldı. Kentler yerle bir oldu. Antakya gibi kadim bir kent, binlerce yıllık tarihiyle kadim bir kent neredeyse tamamen yıkıldı. Diğer bölgeler de benzer bir biçimde. İnsanlar hayatlarını, yakınlarını kaybettiler, evlerini, iş yerlerini kaybettiler. Bütün bir yaşam enkaz altında kaldı. Ama biz bu enkazı hep birlikte kaldıracağız. Dayanışmayla kaldıracağız. Akılla ve bilimle ülkemizi yeniden inşa edeceğiz deyim yerindeyse. Bu açıdan çalışma hayatı, sosyal güvenlik, iş güvencesi, gelir güvencesi dahil olmak üzere kapsamlı bir politikaya ihtiyaç var. Çünkü biz biliyoruz ki aslında bu depremin, -deprem sonuç olarak bir doğal afet- bu doğal afetin, depremin bir felakete dönüşmesinin asıl sebebi; bilimin esas alınmaması, kamuculuğun terk edilmesi, planlamanın olmayışı, denetimin bile özelleştirilmesi yani özetlersek sosyal devletin terk edilmesi. Aslında depremle birlikte sadece binalar çökmedi, aynı zamanda piyasacılık çöktü. Rantçılık çöktü. İnsanı değil, sermayeyi önceleyen politikalar çöktü depremde. Biz bu felaketle hep birlikte dayanışmayla baş edeceğiz ve üzerimize çöken bu enkazı kaldıracağız. Her anlamda, hem gerçek anlamda bir enkaz var tüm ülkenin üzerinde hem de yıllardır yürütülen politikalar nedeniyle kurumların, kuralların, rejim biçiminin, kentleşme politikalarının, ekonomi politikalarının yol açtığı bir enkaz var. O nedenle de bütünlüklü bir politikaya ve mutlaka sosyal politikaya, sosyal devlete ihtiyaç var.
Biliyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın, anayasamızın birinci maddesi devletin şeklini tarif eder ve cumhuriyettir, der. İkinci maddesinde de cumhuriyetin nitelikleri tarif edilir; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir, denir Dolayısıyla sosyal devlet her zaman önemlidir. Fakat bu tür felaket dönemlerinde, pandemide de bunu çokça dillendirdik, sosyal devlet, sosyal politika çok daha yaşamsal. Ve bu yaşanan felaketi ve enkazı kaldırmanın yolu da daha fazla sosyal politikadan geçiyor. Özellikle depremzedelerin, hayatta kalanların açısından bakıldığında sosyal hakları güvence altına alacak politikalara ihtiyaç var. Bölgede yaklaşık iki milyona yakın çalışan işçi, kayıtlı işçi var. Kamu çalışanları, esnaf ve çiftçilerle birlikte düşündüğümüzde milyonlarca insan, milyonlarca çalışan bu süreçten etkilendi. Çalışma hayatından iş ve gelir güvencesine, sosyal güvenceye, barınmaya, eğitime kadar bütün kapsamlı, acil ve derhal alınması gereken sosyal politika önerilerimizi bir raporla altı gün önce bütün kamuoyuyla paylaştık. Birçok bilim insanı hocamız, sosyal politikacılar da katkıda bulundu buna. Hepsine çok teşekkür ediyorum.
Öncelikle altını çizdiğimiz nokta, depremzedeler açısından mutlaka bir gelir desteği sağlanması gerekliliği. Çünkü insanlar bütün iş yerlerini, işlerinde gelirlerini, geçimlik olanaklarını kaybettiler. Başta elektrik, su, doğal gaz ve iletişim faturaları olmak üzere depremzedelerin bu faturaları silinmeli ve bu hizmetlerden bedelsiz yararlanmaları gereklidir diyoruz. Tek seferlik yardımlarla, yani bir sefer iki bin lira ya da on bin lira verilerek baş edilebilecek bir süreç değil bu. Sürekliliği olan bir gelir desteğine ihtiyaç var. Sosyal güvenlik önlemleri bu noktada son derece önemli. Bu depremde hayatını kaybedenlerin yakınlarına hiçbir şart aranmaksızın yani prim günü ödeme veya çalışma yılı şartı aranmaksızın ölüm aylığı bağlanması gerekiyor. Yine deprem nedeniyle meslekte kazanma gücünün yüzde altmışını ve daha fazlasını kaybedenler malul kabul edilmeli ve malullük sigortasından malul aylığı bağlanmalıdır diyoruz, bu son derece önemli. Ve tabii ki hepsinden önemlisi iş ve gelir güvencesi. Bu raporumuzla altı gün önce bir çağrı yaptık. Bölgede çalışan bütün işçilerin işinin korunması lazımdır. O nedenle de deprem nedeniyle tekrar iş yerine dönemeyen, iş başı yapamayacak olanlar açısından mutlaka ama mutlaka bir işten çıkarma yasağı getirilmeli. Çünkü ortada son derece geçerli bir durum var. İnsanların evi bile yok. Dolayısıyla deprem nedeniyle tekrar işbaşı yapamamak meşru bir mazerettir ve işverenler tarafından tetkik konusu yapılamaz. O nedenle kapsamlı bir işten çıkarma yasağı getirilmelidir dedik. Yine çeşitli nedenlerle işten ayrılmak isteyen depremzedelerin kıdem tazminatları mutlaka ödenmelidir ve güvence altına alınmalıdır. Aynı zamanda deprem nedeniyle işini kaybedenler açısından da hiçbir ön koşul aranmadan işsizlik ödeneği bağlanmalı ve bu yeterli düzeyde olmalıdır.
Pandemide kısa çalışma uygulamasını genel olarak bütün toplum öğrendi. Gerek iş yerinin tekrar çalışmaya başlayamaması gerekse işçinin işe devam edememesi nedeniyle çalışmanın durması hallerinde kısa çalışma uygulaması devreye sokulmalı. Ama kısa çalışmadan yararlanmak için bazı ön şartlar var; 120 gün, 600 gün gibi, bu şartların hepsi kaldırılmalı ve tüm çalışanlar kısa çalışma ödeneğinden yararlanmalı.
Tabii, hepsinden önemlisi hayatlar yeniden kurulacak olması. Yani depremzedelerin hayatlarını yeniden kurabilmeleri ve bunu sürdürebilmelerini sağlamak lazım. Bunun da en önemli yollarından bir tanesi, istihdamdır. İnsanların tekrar çalışma hayatına katılabilmeleridir. O nedenle yeni istihdamlar yaratılmalı afetle mücadele kapsamında ve işverenlere mutlaka afetzede çalıştırma yükümlülüğü getirilmeli. Nasıl engelli çalıştırma yükümlülüğü varsa kamuda ve özel sektörde, afette de çalıştırma yükümlülüğü getirilmeli. Bu anlamda istihdam olanakları yaratılmalı hem kamuda hem özel sektörde ve İŞKUR bu süreçte bu iş gücü hareketliliğini çok ciddi bir biçimde takip etmeli ve destekleyecek politikalar, programlar oluşturmalıdır diyoruz.
Tabii barınma ve eğitim olanaklarının sağlanması işin diğer önemli bir boyutu. Sosyal politika ve sosyal devlet anlayışıyla yaşanan bu felaketin yarattığı yıkımı bir nebze olsun ortadan kaldırabilmek ancak böyle mümkün olacaktır. Dün itibariyle biliyorsunuz Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayımlandı.
G.E.:125 sayılı evet.
A.Ç.: Evet. Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayımlandı. Şimdi biz bunu, bu önlemler paketimizi açıkladıktan beş gün sonra Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayımlandı. Yine iktidar “ben yaptım oldu” anlayışıyla, hiçbir biçimde sosyal taraflarla görüşmeden, bir önerilerimizi dikkate almadan yaptı bunu. Hem yetersiz, eksik hem de büyük sakıncaları ve sorunları barındıran bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayımlandı. Üç konu düzenleniyor bu kararnamede: Bir, bizim de önerdiğimiz işten çıkarma yasağı. İkincisi, kısa çalışma uygulaması. Üçüncüsü de işsizlik ödeneği konusu. İşten çıkarma yasağı getirildi deprem bölgesi için ama yine pandemide olduğu gibi istisna var. 25/2 madde dediğimiz, kamuoyunun kod 29 diye bildiği, “ahlakta iyi niyete uymayan haller” konusu yine bir istisna yapılmış. İşverenler çok rahatlıkla bunu istismar edebilir ve işten çıkarmalara sürekli tazminatsız bir biçimde devam edebilir. Yani bu işten çıkarma yasağı düzenlemesi eksiktir ve ciddi sorunlar taşımaktadır. Bunun değiştirilmesi ve çok net şekilde bu işten çıkarma yasağının tarif edilmesi ve buna uymayan işverenlere de ciddi yaptırımlar getirilmesi lazım. Kısa çalışmayla ilgili yapılan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde, mevcut kısa çalışmadan yararlanma koşulları korunuyor. Kısa çalışmadan yararlanabilmesi için işçilerin belli ön şartları taşıması lazım. Birçok çalışan, özellikle güvencesizlerse girdi çıktı yapılıp kıdem tazminatları sıfırlanarak kısa çalışmadan ya da işsizlik ödeneğinden yararlanma koşullarını taşımadığı için bu olanaktan yararlanamayacak. O nedenle hem kısa çalışma hem işsizlik maaşı almaları noktasında depremzedeler için bütün ön koşullar kaldırılmalı. Tüm çalışanların ve depremzede çalışanların kısa çalışmadan yararlanması sağlanmalıdır. Yine bu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde “eğer “ deniyor, “işçi bu koşulları taşımıyorsa” yani hem kısa çalışma hem işsizlik maaşı açısından nakit ücret desteği verileceği açıklanıyor. Onun da miktarını günlük yüz 130 lira, 44 kuruş olarak açıkladılar. Damga vergisini çıkardığımızda kişinin eline aylık net 3,972 nakit ücret desteği geçecek. Bu son derece yetersiz. Oysa kısa çalışmadan yararlandığında işçiler 6 bin lirayla 15 bin lira arasında bir ödeme alacaklar. En azından bir miktar hayatlarını sürdürebilmeleri açısından biraz daha iyi bir gelir ellerine geçmiş olacakken nakit ücret desteğinin dayatılması, ücretsiz izin uygulamasına da kapı açacaktır, bu doğru değil. O nedenle nakit ücret desteği değil sadece. Bütün depremzede çalışanların kısa çalışmadan yararlanmasını sağlamak lazım.
Tabii, bizim bu sosyal politikalar önerimizdeki birçok konu bu düzenlemede yok. Önümüzdeki hafta meclis açılacak. EYT ile ilgili düzenlemenin meclise geleceğini biliyoruz. Bunun içerisinde mutlaka ölüm aylığı, malullük aylığı, kıdem tazminatlarının güvence altına alınması gibi konular torba yasanın içerisine konulmalı ve çok hızla bu düzenlemeler de Meclis’ten geçmelidir diyoruz. Yaşanan bu büyük felaketi ancak dayanışmayla aşacağız ama aynı zamanda da daha fazla sosyal devlet, daha fazla sosyal politikadan başka yol yok. O nedenle biz ülkeyi yöneten siyasi iktidarı, Meclis’teki bütün siyasi partileri ve herkesi bu anlamda bu sosyal politika önlemlerini hayata geçirmeye çağırıyoruz.
Bütün kentleri etkileyecek bir süreç
G.E.: Evet, ben hemen iki soru sormak istiyorum efendim. Şimdi birincisi bölgeden ciddi bir göç gerçekleşti. Kaçınılmaz olarak insanlar akrabalarının, tanıdıklarının bulundukları kentlere doğru hareket ettiler ve tabii ki bu, o insanların çalışma hayatı içinde uzun vadeli bulunmasını önemli ölçüde engelleyecektir diye düşünmek mümkün, bu konuda ne düşünürsünüz? Birinci sormak istediğim bu. İkincisi de bu kentlerin yeniden kurulması, yeniden insanların o kentte yaşayabilir hale gelmesi çok uzun bir dönem alacak. DİSK'in bu konuda öncelikli olarak tavsiyeleri ne olabilir? Ne önerebilirsiniz? Belki bir üçüncü soruyu da programımızın sonunda yanıtlayabilirsiniz. DİSK’in bölgelerde yürüttüğü çalışmalar hakkında biraz ayrıntıya girebilir miyiz?
A.Ç: Tabii. Şimdi çok büyük bir göç var gerçekten de. Biz de deprem bölgesine 24 saat sonra vardık ve birçok kentte bulunduk. En son Hatay'dan depremin yedinci günü ayrılırken olağanüstü bir tablo vardı. Binlerce insan, binlerce araçtan söz ediyoruz. O da aracı olanlar ve mazot bulabilenler tabii. Biliyorsunuz, ilk hafta elektrik ve su yoktu. Elektrik hâlâ yok şehir merkezlerinde, mazot yoktu, benzin yoktu. Yani biraz olanağı olan, aracı olan, aracına benzin mazot bulabilenler, kenti akın akın terk ediyordu. Yol kenarlarında üzerlerine battaniye sarılmış çocuklar ve insanlar kentten çıkabilmek için araç bekliyorlardı. 30 kilometrelik yolu sekiz saatte çıkabildik Hatay'da. Antakya merkezinden Adana'ya 170 kilometrelik yolu 11 saatte gidebildik. Böyle bir korkunç bir göç tablosu var ve birçok kentten Ankara, İstanbul, Mersin başta olmak üzere büyük kentlere çok ciddi bir göç var. Yakını olan, ailesi olan, kalabilecek bir yer bulabilenler gitti. Bulamayanlarsa hâlâ deprem bölgesinde, çadıra bile ulaşamayan binlerce insan var. Tabii, bu büyük bir göç. Türkiye'nin her tarafındaki bütün kentleri etkileyecek bir süreç. Hem çalışma hayatı hem de o kentlerdeki yaşamın kendisi açısından bu kentlere göç edenlerin mutlaka desteklenmesi lazım. Özellikle kira ya da eşya desteği sağlanmalı. Başka kentlere göç etmek zorunda olanların da bu gelir kalemleriyle mutlaka desteklenmesi şart. Esnaflar açısından da durum vahim. Hem evi hem iş yeri veya kendi hesabına çalışanlar bu avukat olsun, mühendis olsun, eczacı olsun, diş hekimi olsun örneğin. Bu insanların evleri, ofisleri, büroları yerle bir oldu ve çalışamadıkları için hiçbir gelirleri yok. Dolayısıyla bu anlamda diğer kentlere göç eden depremzedelerin hayatta kalabilmelerini ve en azından oralarda kısa vadeli geçim olanaklarını sağlayabilmelerini ve orta uzun vadede yeniden yaşadıkları kentlere dönüp orada hayatlarını kurabilmelerini sağlamak lazım. Bunun tek yolu bu.
Tabii ki olağanüstü bir dayanışma var. Bütün Türkiye toplumu müthiş bir dayanışma içinde, insanlar evlerini açtı, yüreğini açtı her şeyden önce. Her şeyini paylaşıyor herkes. Ama bu hayatların yeniden kurulması lazım. Yeniden kurulacak milyonlarca hayat var. Bunun sağlanması sadece ve sadece sosyal devletle olur. Devletin görevidir bu. Devleti yöneten iktidarın bütün devlet kurumlarını yerel yönetimlerden merkezi idareye kadar sosyal devlet anlayışıyla donatması lazım. O nedenle bu sosyal politika önerilerinin tüm boyutlarıyla düşünülmesi, değerlendirilmesi ve mutlaka kamunun bütün olanaklarının seferber edilmesi lazım. Yani demin konuştuğumuz kısa çalışma ödeneği, işsizlik sigortası, işsizlik ödeneği gibi konulardan söz ediyorum. Tüm bunlar biliyorsunuz, işsizlik sigortası fonundan sağlanıyor ve fonda şu anda 125 milyar lira var. Depremzedelerin bu anlamda desteklenmesi için son derece yeterli bir para. Diğer sosyal politika önlemleri açısından devletin kurumlarının hazineden de desteklenmesi şart. Bütün kamusal olanaklar seferber edilmeli. Hiçbir gerekliliği, aciliyeti olmayan Kanal İstanbul gibi projeler feshedilmeli ve bütün kamusal olanaklar depremzedelerin hayatta kalması, yeniden hayatını kurabilmesi ve sürdürebilmesi için seferber edilmeli. Çalışma hayatı açısından da bu böyle. Özellikle istihdam ve yeni istihdam yaratılması, afetzede istihdamı yükümlülüğü getirilmesi son derece önemli ve bütün bunların teşvik edilmesi, desteklenmesi ve buna uygun program ve politikaların hayata geçirilmesi lazım. İkinci sorunuz açısından da şunu söyleyebilirim. Kentlerin yeniden kurulması şart. Yani yerle bir olan bütün bu kentler, başta Antakya olmak üzere kadim kentler, binlerce yıllık tarihi olan, sadece ülkemiz açısından değil, bütün dünya açısından son derece önemli kentler ve oralarda hayatın sağlıklı bir biçimde kentleşmesine ihtiyacımız var. Ekonomik politikalarının iyi planlanması ve insanların evlerini, iş yerlerini ve hayatlarını sürdürebilmeleri sağlanarak yeniden kurması için destek olunmalı. Bunu hep birlikte yapacağız. Bunu, bu kentlere, ülkemize, tarihimize sahip çıkarak yapacağız. Çünkü bu kentlerin her biri, çok önemli bir geçmişi olan, tarihi, kültürü olan, insanlarıyla var olan kentler. Depremzedelerin çok büyük bir kısmının kendi yaşadıkları kentlere yeniden dönmek ve orada hayatlarını sürdürmek isteğinde olduğunu görüyorum gittiğim her yerde. Dolayısıyla bu kentleri yeniden kuracağız, yeniden inşa edeceğiz.
Aslında ülkemizin üzerine çöken bu enkazı kaldıracağız. Hayatımızı, ülkemizi yeni baştan inşa edeceğimiz bir süreçteyiz. Biz DİSK olarak, işçi sınıfı olarak bütün birikimimizle, bütün tarihsel deneyimimizle ve hayatı yeniden her gün üreten gücümüzle bu sürecin bir parçası olmaya çalışıyoruz. Bütün çabamız bunun için. Şu an Ankara'dayım. Biz Yönetim Kurulu olarak birazdan Çalışma Bakanı’yla bir görüşme yapacağız ve sosyal politika önerilerimizi, hayata geçirilmesi gerekenleri tek tek anlatacağız. Bunları konuşacağız ve sürecin sonuna kadar takipçisi olacağımızı, sadece takipçisi olmak değil, bunların hayata geçirilmesi için gereken dayanışmayı sağlayacağımızı ifade edeceğiz.
Bugün on yedi, on sekizinci gününde tekrar eden depremler oldu, artık günler karıştı. Biliyorsunuz, Hatay'da iki hafta sonra yeniden iki deprem daha yaşadık, ilk günden itibaren oradayız. Arkadaşlarımız sürekli oradalar, biz de sık sık gidip geliyoruz. Akut dönemde esas olarak arama kurtarma çalışmaları, can kurtarmak ve hayatta kalanların en insani ihtiyaçlarını karşılamak için oradaydık. Şimdi özellikle deprem bölgesinde kalan herkesin en temel yaşamsal ihtiyaçlarını sağlamak için oradayız. Daha bugün iki konteyner gönderdik Ankara'dan. İşte çadırlar gidiyor. Bütün DİSK büroları, bütün sendikalarımızın ofisleri yardım toplama ve bunları organize etme çalışmalarını sürdürüyor. Bütün noktalar bunun için harıl harıl yirmi dört saat çalışıyor. Ayni ve nakdi yardımlar yapıyoruz. İşçi arkadaşlarımız, üyelerimiz kendi gelirlerinden, maaşlarından topladıkları paraları aktarıyorlar depremzedelere. Elimizden gelenin daha fazlasını yapıyoruz ama yine de yapamadığımız çok şey var. Bunun acısını yüreğimizde taşıyoruz ve bu sürece tanıklık eden herkes gibi taşıyacağız ölene kadar.
Biraz daha orta vadede bu kentlerin yeniden inşa edilmesi için hem yerel yönetimler hem de merkezi idare anlamında üzerimize düşenleri yapacağız. Önümüzdeki günlerde deprem bölgesinde DİSK olarak psikolojik danışmanlık ve rehabilitasyona, psikososyal destek programlarını hayata geçireceğimiz kalıcı bir organizasyona başlıyoruz. Bunu biraz daha şekillendirdiğimizde önümüzdeki haftadan itibaren kamuoyuyla paylaşacağız ama siz sorduğunuz için söylemiş olayım. Deprem bölgesinde kalanlar açısından daha sonrasında da kalıcı olabilecek ve uzun vadede orada hayatın yeniden kurulması sürecinde de insanlarımıza, başta da çocuklara ve kadınlara her türlü desteği verebileceğimiz kalıcı organizasyonlar yapmak niyetindeyiz. Hem kendi olanaklarımızla hem de uluslararası sendikal hareketin özellikle DİSK üzerinden bölgeye yapmak istediği katkılarla bunu hayata geçirmeyi planlıyoruz.
Tabii hepsinden önemlisi, biraz önce sizin de söylediğiniz gibi yıkılan ve bir enkaza dönen kentleri yeniden ayağa kaldırmak ve deprem bölgesindeki tüm yaraları sarabilmek için öncelikle bilim, akıl, dayanışma ve sosyal politikalara ihtiyacımız var. Çok acılar yaşadık evet, birçok şey gördük, büyük yaralarımız var, savaşlar yaşadı bu toplum. Atom bombalarını gördük, yaşadık ama her seferinde ayağa kalkmasını bildik. Çünkü insan çok güçlü bir varlık. Dayanışma bilinciyle, örgütlenme yeteneğiyle, birlikte hareket etme becerisiyle çok güçlü bir varlık, bütün yaralarımızla birlikte bu böyle. Yaşanan süreçten hepimiz çok etkilendik, büyük acılar yaşadık. O bölge başta olmak üzere hem kentlerimizi hem de hayatımızı yeniden inşa edecek ve bir daha böyle
Elvan Cantekin: Evet, ben bir şey sormak istiyorum. Deprem bölgesinde gerek arama kurtarma faaliyetleri gerekse de daha sonra yürütülen yardım çalışmalarında gönüllü olarak yer alan işçilerin mağduriyetleri söz konusu oldu mu? Çünkü mesela maden işçilerinin bir şekilde işverenleri tarafından engellenmeye çalışıldığı veyahut bölgeye izinsiz gitmeleri nedeniyle birtakım mağduriyetlere uğradıkları konusunda bazı bilgiler aldık. Sizin bu konuda bir bilginiz var mı? DİSK bu konuda ne yapıyor?
A.Ç: Şimdi şöyle, 2021 yılının Nisan ayıydı. Yaklaşık iki yıl önce İçişleri Bakanlığıyla, İçişleri Bakanı'nın doğrudan kendisiyle bir Afet Eğitimi İşbirliği Protokolü imzaladık DİSK olarak. O günden bugüne iki yıldır çok sayıda işçi arkadaşımız ve temsilci arkadaşımız bu afet eğitimlerine katıldı. Sertifikalarını aldı. Donanımlarıyla ve ekipmanlarıyla birlikte böylesi bir afette arama kurtarma çalışmalarına katılmak üzere hazır hale geldiler. Ve deprem olduktan sonra ben ilk 24 saat sonra Hatay'daydım, Antakya'daydım. Birçok sendikamızdan arkadaşlarımız aradı. Bize, bahsettiğim eğitimli arkadaşlarımızın gitmek istedikleri ama iş yerlerinden izinli sayılmadıkları için gidemedikleri biçiminde bilgiler geldi. AFAD’a başvurularımız da sonuçsuz kaldı. Ben bunun üzerine hem İçişleri Bakanı hem de Çalışma Bakanı'nı aradım. Daha sonra Çalışma Bakanı döndü. Yaptığımız birkaç görüşme sonrasında bu iş yerlerinden arkadaşlarımızın izinli sayılmasına dönük bir düzenleme yapılacağını söyledi. İkinci günün sonunda bir yol açabildik ve birçok işçi arkadaşımız geldi. Görevli olarak gelen arkadaşlarımız da oldu. Sadece arama kurtarma ekipleri değil, sağlık sendikamızdan sağlık ekipleri ve belediyelerden üyelerimiz de deprem bölgesindeki çalışmalara katkıda bulunmak üzere gönüllü olarak geldiler. Birçok iş kolundan arkadaşımız ulaştı araziye. Enerji işçilerinden belediye işçilerine, maden işçilerinden sağlık işçilerine kadar birçok kesim. Bu süreç hâlâ devam ediyor, dönüşümlü olarak gidip gelen arkadaşlarımız da var, özellikle sağlıkçılar. Ama şu âna kadar bu sebeple işten çıkartılma bilgisi bizde yok. Böyle bir şeyin olmasını da düşünmek istemeyiz. Tabii, böyle bir şeyle karşılaşırsak da gereğini yaparız hukuki olarak.
G.E.: Çok çok teşekkürler Arzu Hanım. Sağ olun verdiğiniz bilgiler için, size ve bütün DİSK üyelerine, Yönetim Kurulu’na kolaylıklar ve başarılar diliyoruz efendim.
A.Ç.: Ben de çok teşekkür ediyorum. Depremin yaralarını hep birlikte saracağız, ülkemizi yeniden kuracağız. Hep birlikte dayanışmayla yapacağız diyorum. Tekrar hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
G.E.: Sağ olunuz efendim. Çok teşekkürler. Evet. Telefon hattımızda DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu vardı. DİSK Yönetim Kurulu’nun, depremin yaralarını sarmak için acil sosyal politika önerilerini ve taleplerini aktardı. Ayrıca DİSK'in deprem bölgelerinde yürüttüğü çalışmalar ve 125 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi üzerine düşüncelerini aktardı.