Birleşmiş Milletler İklim Zirveleri (COP, yani Conference of Parties, yani Taraflar Konferansı), tarihinin 23. yılında, aradan 16 yıl geçtikten sonra yeniden Almanya’ya döndü.
Daha önce Rio Yeryüzü Zirvesi sırasında kabul edilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (UNFCCC) 1994’te yürürlüğe girmesinin ardından yapılan ilk COP, 1995’de Berlin’de düzenlenmişti. Ardından 1999’da Bonn’da COP 5, 2001’de (bir yıl önce Lahey zirvesi çöktüğü için yıl ortasında bis olarak) COP 6 yine Bonn’da yapıldı. Ama zaten Bonn UNFCCC’nin merkezi olduğu için yıl ortasında ara toplantılar burada yapılıyor. Buraya tekrar dönmemizin nedeni COP 23’ün Almanya’nın ev sahipliğinde olsa da başkanlığını ilk kez bir Pasifik ada ülkesinin, Fiji’nin yaptığı bir COP olması. 40 bin kişi toplanıp buradan 16 bin kilometre uzaklıktaki Fiji’ye gidemeyeceğimiz için, Fiji başkanlığındaki COP’a ev sahipliğini Bonn yapıyor.
Fiji, bir kısmı deniz seviyesindeki mercan adaları olan 106 ada üzerinde kurulu 870 bin nüfuslu bir ada ülkesi. Ülke sınırları içinde yüzlerce de üzerinde yerleşim olmayan ada ve adacık var. İklim değişikliğinin ilk vurduğu ülkelerden biri Fiji. Küresel sıcaklık artışı Paris Anlaşması’nda hedeflendiği gibi 2 derecenin altında bile tutulsa ülkenin üzerinde yerleştiği çok sayıda adayı okyanus suları yutacak. Zira 2012’de Vunidogoloa köyü deniz seviyeleri yükseldiği için yeri değiştirilen ilk köy olmuştu bile. Bana sorarsanız bundan sonraki bütün COP’lara bir Pasifik ülkesinin başkanlık yapması gerekir. Tuvalu, Kiribati, Vanuatu, Solomon adaları, vb. Ama tabii bundan sonraki ilk COP’u yine kömürcü Polonya’ya verdiler bile! Üstelik Polonya kömür endüstrisinin kalbi Katowice’ye! Bu ne cevvallik anlamıyorum…
***
COP 23’ün bir Pasifik adasının başkanlığını yaptığı ilk iklim zirvesi (Pasifik COP’u) olması dışında – ama bu kez sevimsiz – bir ilkliği daha var. ABD’nin Trump’ın başkanlığı altında katıldığı ilk COP bu. Aldığımız bilgilere göre Trump buraya kömür ve nükleer propagandası yapsınlar diye bir ekip gönderiyormuş. Biliyorsunuz Trump’ın ilk işi Obama’nın çıkarttığı iklim koruma düzenlemelerini iptal etmek ve ABD’yi Paris Anlaşması’ndan çekeceğini açıklamak olmuştu. Paris’ten nasılsa çekiliyoruz diye bu sene COP’a hiç katılmasalardı daha iyi olmaz mıydı? Bence olurdu. Bunu birisinin Trump’a “tane tane” anlatması gerekir.
Bonn Taraflar Konferansı’nın gündemine gelince… İlk bakışta oldukça teknik görünüyor. Paris Anlaşması nasıl yürütülecek, ülkeler ilerleme raporlarını nasıl, hangi çerçevede hazırlayacaklar, şeffaflık ve hesap verebilirlik nasıl sağlanacak falan… Amaç Paris’in uygulanmasına dair bir kılavuz hazırlamak. Ama ben size bu işin politik tercümesini yapayım izninizle: Özetle, amaç ülkelerin zaten tam anlamıyla uygulasalar bile gezegeni sanayi öncesi döneme göre 3-3,5 derece daha sıcak hale getireceği garanti olan (biliyorsunuz bu kadar kasırga, sel, sıcak, kurak, daha 1 derecede oluyor) yetersiz, hatta bazı ülkeler için tamamen anlamsız emisyon indirim hedeflerini bile uygulamadan yan çizmelerini önleyebilir miyiz, onu bulmak. Sera gazı envanterlerini verirken bir numara çekmelerini, azaltmadıkları emisyonları azaltmış gibi yapmalarını, uymadıkları zaman hesap vermelerini sağlamak. Zira biliyorsunuz Paris Anlaşması hukuken bağlayıcı olsa bile uymayana ceza yok. Bu tuhaf durumu çözüp hiç olmazsa bir yaptırım mekanizması getirilebilecek mi göreceğiz.
***
Ayrıca Bonn’da bir türlü dolmayan Yeşil İklim Fonu’na biraz para gelecek mi onu da göreceğiz. En fazla para vermesi gereken ülkenin başkanının hali ortada gerçi… Ama iklim finansmanı olmadan bu işler nasıl olacak? Çünkü gereken önlemleri almaları, enerji ihtiyaçlarını sera gazı salmadan karşılamaları için gereken yenilenebilir enerji santrallarını kurmaları, kuraklıktan kırılan veya yükselen deniz sularından tuzlanan topraklarını kurtarmaları için yoksul ülkelere para lazım. Bu parayı da bugüne dek iklimi bu hale getirenlerin aralarından toplamaları ve aktarmaları gerekiyor. İsmi afili olan Yeşil İklim Fonu bu kadar basit bir şey aslında. Ama hem ortada doğru dürüst para yok henüz, hem de öylece bırakırsanız toplanan paraları da birileri iklimi koruyoruz numarasıyla yiyebilir. Çünkü biz Pasifik’te yükselen deniz seviyeleri yüzünden batmakta olan adaları anlasak da, ada ülkesi deyince çoğu ülke politikacısının aklına vergi cennetleri geliyor, o da malum! Neticede Bonn’da Yalan Rüzgârı’na dönüşen iklim finansmanı dizisi de çekilmeye devam edecek.
***
Sonuç olarak önümüzdeki iki hafta Bonn’da yine müzakereleri takip edip, olan biteni paylaşmaya devam edeceğiz. Her zamanki gibi iklim hareketi de durmuyor. Halkların İklim Forumu, yani alternatif zirve de devam ediyor. Geçen hafta sonu Bonn’da bir de yürüyüş vardı. Tabandan yükselen sese de kulak vermeye çalışacağız elbette.
Yalnız fazlasıyla merak ettiğim bir mesele var ki, onu da sormadan edemeyeceğim. Biliyorsunuz Türkiye iklim müzakerelerinde özel istekleri olan bir ülke. Yeterince gelişmediği için Yeşil İklim Fonu’nda yararlanmak istiyor, bunun için yıllardır ısrarcı bir diplomasi yürütüyor. Bunun bence de hiçbir sakıncası yok doğrusu. Yalnız Anadolu Ajansı’nın haberine göre, dün, yani Bonn İklim Zirvesi’nin başladığı gün, Türkiye’de, Hattat Holding ve Eren Holding arasında gerçekleştirilen “Zetes-Hattat Yerli Kömüre Dönüşüm Protokolü” için bir imza töreni yapılmış. Bu törende konuşan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak “Hedefimiz Cumhuriyet tarihinin en yüksek yerli kömür üretimine ulaşmak” demiş. Amacın ithal kömürün payını azaltmak, onun yerine yerli kömürü geçirmek olduğu anlaşılıyor, onu anladım. Ama bir şeyi anlamıyorum. Acaba Enerji Bakanlığı’nda bir mantar panoya iklim zirvelerinin başladığı günün büyük puntolarla yazılı olduğu not kağıtlarını her sene birkaç ay öncesinden yapıştıran ve her sene mutlaka o güne bir kömür açılışı ya da imza töreni denk getiren bir ekip mi var? Gerçekten varsa birkaç güne Bonn’a gelirler. Kendilerini yaratıcılıkları ve zamanlama başarıları nedeniyle özellikle tebrik etmek istiyorum.
* Talanoa, Fiji ve Pasifik’te konuşulan birçok dilde kullanılan geleneksel bir kavram ve katılımcı ve şeffaf diyalog anlamına geliyor. Talanoa’nın özü herkes için iyi olanı bulmak için empati kurarak bilgelik yoluyla fikirleri paylaşmak. Fiji’nin başkanlığındaki COP 23’de bu nedenle kolaylaştırıcı müzakereler Talanoa Diyaloğu adıyla yapılacak. Bula ise Fiji dilinde “merhaba” demek.