Ümit Şahin ve Ömer Madra, Açık Yeşil'de 15-17 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilen en büyük iklim eylemlerinden ve New York'taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu İklim Eylem Zirvesi hakkında konuşuyorlar.
Ümit Şahin: 95.0 Açık Radyo’da Açık Yeşil başlıyor. Ben Ümit Şahin.
Ömer Madra: Ben de Ömer Madra.
Ü.Ş.: Destekçimiz Kaan Şensoy'a teşekkür ediyoruz. Bugün Açık Yeşil stüdyodan yayında ve çok özel bir hafta idi aslında. Hala da devam ediyor. Bugün aslında değil mi? Bugün mü, yarın mı?
Ö.M.: Bugün.
Ü.Ş.: Bugün New York'ta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in ‘acceleration call’ dediği yani ‘hızlandırma çağrısı’ diye çevirebiliriz herhalde...
Ö.M.: Bir de ‘ambitious’ diye de anlattıkları bir şey var. Yani ‘hedefleri arttırmak’, ‘büyütmek’ üzerine. İklim meselesi artık sınıra dayanmış durumda.
Ü.Ş.: Genel Sekreter, geçen sene Mısır'da yapmıştı bu çağrıyı. Şimdi, bütün liderler zaten bu tarihte her yıl New York'ta toplandıkları için bugün ‘Climate Ambition Summit’ yani ‘İklim Eylemini Büyütme Zirvesi’ düzenliyorlar. Bunun hemen öncesinde de herhalde pandemiden bu yana durmuş olan ya da azalmış olan diyelim, küçülmüş olan iklim eylemlerinin en büyüğü zirvenin yapıldığı New York'ta oldu.
Ö.M.: Örgütleyenlerin söylediğine göre katılanların sayısı 75 bin deniyor. Heyecanla takip etmeye çalıştığımız bir şey.
Ü.Ş.: Dünyanın da çeşitli ülkelerindeki iklim eylemlerinde ben toplam sayıyı görmedim, toplam kaç kişi ya da kaç eylem oldu onu göremedim. Ama Hindistan'da hatta Türkiye'de de Kadıköy'de küçük çapta da olsa eylemler oldu. Berlin, Viyana, Stockholm, Londra, Paris, Roma, Madrid gibi bütün büyük kentlerde eylemler olmuş.
Ö.M.: Bir milyonu aşkın diye de bir rakam verildi, bir milyon 200 bin. Dünyanın dört bir tarafında yüzden fazla ülkede yapılmış bir eylemler dizisi vardı. Takibe devam.
Ü.Ş.: ABD'de New York'taki eylemde özellikle Biden'ın Trump sonrası iklim eylemini tersine çevirmesi, daha doğrusu başlatması tekrar diyelim ve özellikle 369 milyar dolarlık bir paketle iklim değişikliğine karşı. Mesela ben geçen haftalarda Biden'ın ‘Enflasyon Azaltma Yasası’ [Inflation Reduction Act] diye geçirdiği ama büyük ölçüde, somut anlamda elektrikli araçlar için batarya fabrikalarından tutun da güneş panellerinin üretimine, demiryollarına kadar bu konuyla ilgili bir sürü altyapıyı da kapsayan ve yönetsel altyapıyı da aslında kapsayan büyük bir planın bayağı övüldüğüne de tanık oldum birtakım konuşmalarda. Fakat aynı zamanda anlaşılmaz bir şekilde yeni petrol ve gaz lisansları dağıtmaya ve bunu da hızlandırmaya başlamış durumda.
Ö.M.: Evet, Willow Project denen bir şeye mesela. ‘Salkım Söğüt Projesi’ diye adlandırmaya çalıştığım bir yerde yerlilerin bayağı geniş topraklarından petrol boru hattı geçirme, gaz boru hattı geçirme planları da var. Ama kuvvetli bir eleştiri var yani 75 bin kişinin katıldığı New York’taki BM Genel Kurulu’ndaki ön konuşmalarda çok ilginç şeyler oldu.
Ü.Ş.: 650 eylemmiş, şimdi gördüm. Dünya çapında aynı anda 650 eylem olmuş. Gelecek İçin Cumalar [Fridays For Future] hareketi de dahil olmak üzere çok sayıda hareketin katıldığı belirtiliyor The Guardian’daki haberde.
Ö.M.: Democracy Now!’da 200’ün üzerinde eylem olduğu söyleniyordu.
Ü.Ş.: Özellikle ABD kongre üyesi Alexandria Ocasio-Cortez'in yaptığı konuşmanın çok etkili olduğu söyleniyor ve anladığım kadarıyla da zaten bütün sloganlar da onu gösteriyor. Bu seferki iklim eylemlerinin doğrudan bir hedefi var; fosil yakıtlar. Doğrudan doğruya ‘fosil yakıtlara son ver’ çağrısı yapılıyor.
Ö.M.: Tek bir hedefe indirgenmiş durumda ve hedef aldıkları da başta Joe Biden. ‘Asla vazgeçmeyeceğiz! Fosil yakıtları sonlandırmanı talep ediyoruz, şimdi hemen!’ diye söylüyorlar. Şu da ilginçti, Temsilciler Meclisi üyesi Jamaal Bowman var. O da müthiş bir konuşma yaptı, ‘Bu sadece bizim demokrasimizi kurtarma meselesi değil. Bu, insanlığı da kurtarma meselesinden ibaret,” diyor ve “Bu, evimiz diyeceğimiz elimizdeki tek gezegeni kurtarma mücadelesi ve ABD hükümetinin fiilen kendisini mahvetme çabasının sübvansiyone etmesi. Bunun parasını da kendisinin vermesi, herhalde dünyadaki en aptalca, manyakça iş olmalı,” diye ekliyor. Çok etkili bir konuşma yapmıştı. “Yılda bir trilyon dolar bizim askeri endüstriyel kompleksimize, orduya veriyoruz. Dünyanın en büyük karbon emisyonu salıcısının orduya yılda bir trilyon dolar vermesi kabul edilebilecek bir şey değil,” diyor Bowman ve, “Yeni Amerikan Devrimine ihtiyacımız var” diye de ekledi. ‘Devrim’ kelimesini de ifade ederek epey de alkış aldı. “Bu, hepimizi içerecek bir devrim olmalı. Yani sadece mal mülk sahibi, beyaz adamlardan oluşan %1’in değil, herkesi ilgilendirecek ve bunun için asla vazgeçmeyeceğiz,” diye bir konuşma yaptı. İlginçti.
Ü.Ş.:Alexandria Ocasio-Cortez de ABD’ninrekor sayıda yeni fosil yakıt lisansları, izinleri verdiğini söylemiş ve, “Buradan mesaj göndermemiz gerekiyor. Bizim ihtiyacımız olan petrol baronları değil, güneş baronları,” diye de eklemiş. Böyle çevirelim değil mi?
Ö.M.: Yani ‘güneş şövalyeleri’. Ama ‘baron’ deyince de anlaşılabilir tabii. Eski Britanya İngiliz geleneğini gibi deyim yerindeyse.
Ü.Ş.: Yani patronları kastediyor tabii sonuç itibariyle.
Ö.M.: “İnançsızlığın kazanmasına imkan veremeyiz, mümkün değil bu,” diyor ve “Bunu ancak sizinle beraber omuz omuza yapabilir ve ortaklaşa bir ekonomi kurarak bir çeşit devrim yapmak zorundayız. Asla vazgeçemeyiz. Biz sevgiden kaynaklanan bir örgütlenmeyi yapıyoruz ve geleceğimizi korumak için, geleceğimizin güzelliğini düşünerek yaptığımız bu organizasyonu asla bırakmayacağız, teslim olmayacağız ve vizyonlarımızı kolaboratif bir ekonomiyi, güç birliğine dayanan, ortaklaşa bir ekonomiyi ve çalışan insanların haysiyetiyle renkleri ne olursa olsun siyah, kahverengi, yerli insanlardan ve beyaz da işçi sınıfının, emekçi sınıfının birlikteliğini örgütleyeceğiz ve asla vazgeçmeyeceğiz,” diye de ekliyor. İlginç bir konuşmaydı ve çok etkili olduğu söylenebilir.
Ü.Ş.: Bu sinisizm Türkiye'de bize de bulaşmış durumda maalesef, bir türlü hiçbir şey düzelmiyor duygusu nedeniyle. Bizim de artık bunu üzerimizden atmamız gerekiyor ve Türkiye'nin de eskiden olduğu gibi güçlü bir iklim hareketinde olması gerekiyor. Hele şimdi Türkiye'de de iklim inkarcılarının özellikle sosyal medya etkisiyle ilginç bir şekilde türemeye başladığını görüyoruz. Toplumda bu hızlı yayılabilecek şeyler çünkü ve bunu aşı karşıtlığında da gördük. Bu tür şeyler çok hızlı yayılabiliyor. Bunlara karşı hükümet de tabii hiçbir şey yapmadığı halde yapıyormuş gibi göründüğünden toplum içerisinde bir harekete dönmemiz, buna başlamamız gerekiyor. İklim hareketi yavaş yavaş tartışıyor aslında. Bir şey söyleyeceksen söyle çünkü ben başka bir şey geçeceğim.
Ö.M.: Geçmeden çok önemli bir şey daha söyleyeceğim. Tam da bu sözünü ettiğin olayları tamamlayıcı nitelikte bir konuşma değil de Ugandalı Vanessa Nakate yaptı. Vanessa Nakate, “Ben buraya gelmeden önce kardeşim ve dostum, Ekvador Çevre ve İnsan Hakları aktivisti, Kichwa Sarayaku topluluğundan Helena Gualinga bana şunu söyledi, buradaki herkese ve bunun ötesindeki herkesin duyması gereken bir şey; ‘Mutlaka Ekvador’a bakmalısınız’. Herkesin bakması gerekiyor çünkü Yasuní Yağmur Ormanları bölgesinde aktif bir petrol projesini durdurdular ve bu da iklim demokrasisinin dünyadaki ilk örneği, uygulama örneği,” diyor.
Ü.Ş.: Referandumla durdurmuşlardı değil mi?
Ö.M.: Halkın %60’ın üzerinde oyuyla ve biz de epey kapsamaya çalışmıştık bu Yasuní meselesini.
Ü.Ş.: Tam da buna ihtiyacımız var. Yani bu konuyu artık sadece bilimsel, teknik bir mesele, zaten öyle olması lazım diye konuşmayı bırakıp, doğrudan doğruya halkı işin içine katacak bir demokrasi mücadelesine dönüştürmemiz lazım.
Ö.M.: Bir de şunu da ekleyeyim izninle; Yasuní, gezegenin üstündeki en büyük biyolojik çeşitliliği içeren bir yer. Yağmur ormanlarında benzeri olmayan bir çeşitlilik ve bu tümüyle bu hareket, o referanduma götüren o beş yıllık bir mücadele sonunda kazanılan bir şey. Gençlerin ve yerlilerin öncülüğünde gerçekleşti. Onun için de, “Yerliler olmadan iklim adaleti de olamaz dedik” diye bir konuşma yapıyor Vanessa Nakate. Çok iyiydi.
Ü.Ş.: Evet, yine aslında bu konuyla doğrudan bağlantılı bir rapordan çok kısa bahsetmek istiyorum şimdi. Bu, New York'ta Antonio Guterres’in düzenlediği zirve ve hızlanma çağrısı üzerine. ‘Climate Transparency’ yani ‘İklim Şeffaflığı’ diye bir koalisyon var, bir network var diyelim. Bu, G20 ülkelerindeki iklim değişikliği çalışanlarının, genellikle sivil toplum örgütü ya da araştırma kuruluşlarının üyesi olduğu, Climate Analytics, Germanwatch, Climate Institute gibi çok ünlü, önemli kuruluşların öncülüğünü yaptığı bir şey. Biz de İstanbul Politikalar Merkezi olarak çalışmaların Türkiye kısmını yürütmeye çalışıyoruz. Şimdi o ekibin bir süredir hazırlıklarını sürdürdüğü ‘G20 Kömürden Yenilenebilire Doğru Hızlanma Çağrısı’ diye bir rapor, bugün New York'ta, New York saatiyle saat 10:00’da bir basın toplantısıyla açıklanacak. Şimdi biz Açık Radyo olarak, birazcık erken hatta daha dünyaya açıklanmadan oradan birkaç şey söyleyebiliriz. Bende var rapor çünkü.
Burada öncelikle Antonio Guterres’in hızlanma çağrısının üç başlığı olduğunun altı çiziliyor. Bir tanesi, tek bir yeni kömürlü termik santral bile yapılmayacak ve OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) ülkelerinde 2030’a, diğer ülkelerde 2040’a kadar mevcut. Yani termik santraller kapatılacak. Birinci çağrının birinci kısmı bu. İkinci kısmı, kömüre yönelik bütün uluslararası kamu ve özel fonları, finansmanı son verilecek. Yani Guterres’in çağrısı eğer kabul görürse olması gerekenler bunlar. Üçüncüsü de gelişmiş ülkelerde 2035’e kadar, dünyanın kalanında da 2040’a kadar elektrik üretiminde net sıfırı başarmak yani elektrik üretimindeki karbon emisyonlarını sıfırlamak. Guterres’in çağrısı, bu üç başlık ve raporda da buraya ne kadar uzak olduğumuz, ne kadar yakın olduğumuza dair bir değerlendirme yapılıyor, aralarında Türkiye'nin de olduğu 20 G20 ülkesi için yapılıyor. Neden G20? Çünkü G20 ülkeleri malum dünya emisyonlarının neredeyse %80’inden, %75 %80’inden sorumlu. Yakın evet. Dünya ekonomisinin %85’i ve tarihsel sorumluluğun da yaklaşık %75’i G20 ülkelerinden. Demek ki G20 ülkeleri bir şey yaparsa aslında bu iş çözüm yoluna girebilir, diğerleri ancak onu takip edecek. Türkiye de buna dahil.
Türkiye için de çeşitli şeyler var. Mesela ne kadar uzak olduğumuza dair önemli bir bilgi var burada. Rapor, yeni kömürden çıkış hedefleri sınırlı ve yetersiz diyor. Bütün planlanan, yeni kurulacak kömür kapasitesinin, kömürlü termik santrallerin %72’si Çin'deymiş. %16’sı diğer G20 ülkelerinde, %12’si de dünyanın geri kalanında. Çin'in planladığı yeni kapasite 250 GW. Bir karşılaştırma olarak söyleyeyim, Türkiye'nin toplam elektrik kurulu gücünün iki buçuk katı kömür kurmayı planlıyor Çin. 55 GW da diğer G20 ülkeleri planlıyor. Toplamı 305 GW. Bu tam bir ölüm fermanı.
Ö.M.: İntihar ve cinayet.
Ü.Ş.: Türkiye'nin nasıl değerlendirildiğini de kısaca söyleyeceğiz. Bu arada iyi tarafı da söylersek Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı’na (IRENA) göre de 2030’a kadar 1,5 derece hedefini tutturmak için her yıl bin GW’lık yani Türkiye'nin toplam kurulu gücünün on katı kadar, bütün dünya bin GW yenilenebilir enerji kapasitesi eklemek zorunda ki buradan çıkalım. Ama maalesef G20’deki 12 OECD ülkesinin sadece üçünün böyle bir hedefi varmış. Geri kalanı son derece sınırlı. Türkiye mesela bu konuda ortalama görünüyor, çok kötü değil. Yenilebilir enerji hedefleri fena değil Türkiye'nin artık ama tabii kömürden çıkış hedefi olmadığı için orada kıpkırmızıyız. Yani çok düşük bir şeyimiz var.
Mesela Türkiye'nin kömür tüketimi geçen yıl %6,6 artmış ve son 10 yılda da, 2010 ila 2019 arasında da zaten her yıl %3,2 artıyormuş. Yani Türkiye 2010’dan beri sürekli kömür tüketimini arttıran bir ülke. Bu konuda tabii kıpkırmızı bir karnesinin olması doğal. Burada çok ilginç bir şey daha var. Son 10 yılda her yıl kömür tüketimini ortalama %3,3 düşüren Almanya, geçen sene %10,7 arttırmış. Yani bu Ukrayna savaşı sonrasında doğrudan politik olarak kömüre dönüş sözü vermeseler de ya da böyle bir şey söylemeseler de pratikte kömüre doğru bir kaymaya başlamış gerçekten Almanya. Bu son derece kaygı verici. Ama sadece Almanya değil 27 üyeli Avrupa Birliği'nin (AB) toplamında da %6,7 -tabii yine büyük kısmı Almanya'dan kaynaklanıyordur bunun- kömür tüketimini arttırmış. Yani bu da kötüye gidiş işaretlerinden bir tanesi.
Ö.M.: Evet, AB'de de zaten bu kaytarmalar ve tersine dönüş izlenimleri haberleri de çok yüksek sayıda geliyor üst üste.
Ü.Ş.: Evet. Burada Türkiye bölümü de var, bugün Türkiye'nin neler yapması gerektiğine dair bir bölüm de var. Belki bunu daha sonra konuşabiliriz. Diğer haberlere göz atmadan bir müzik arası verelim isterseniz. Ondan sonra da özellikle aşırı sıcak haberlerine bakalım. Yağıyor yine. Güney Amerika'dan bile kış ortasında 40 derece haberi bile var. Bu bir haber yani bilimkurgu değil. Onu da konuşalım ama isterseniz önce geçen hafta kaybettiğimiz Açık Radyo programcısı meteoroloji mühendisi, müzisyen Gökhan Abur’u analım.
Ö.M.: Evet, Açık Radyo’nun da haftalık, düzenli olan, ilk ve tek meteoroloji programıydı. Açık Deniz içindeydi.
Ü.Ş.: Evet, Gökhan Abur’dan, onun en meşhur şarkısını dinleyelim şimdi; “Bir Gün Karşılaşırsak.”
Ü.Ş.: Evet, Gökhan Abur'dan dinledik. Sözleri Çiğdem Talu’ya, müziği ise Selmi Andak'a ait bir şarkıydı “Bir Gün karşılaşırsak.” Geçen hafta kaybettik Gökhan Abur’u.
Ö.M.: Ona bir ‘günaydın’ daha diyelim.
Ü.Ş.: Evet, birkaç haberle bitireceğiz. Birincisi, önceki haftaki Libya felaketinin iklim değişikliği bağlantısıyla ilgili hızlı bir değerlendirme yapılmış. Buna ‘rapid attribution study’ deniyor. Yani hemen, hızlı bir şekilde iklim değişikliği olmasaydı bunun olma ihtimali neydi ve bunun şiddeti ne olurdu? Çalışmada, Libya'daki felaketin iklim değişikliği nedeniyle 50 kez daha olası hale geldiği ve şiddetinin de %50 arttığı bulunmuş. Yunanistan ve Türkiye'de olan yani aynı sistemin önceki halinin de olma ihtimalinin iklim değişikliği tarafından 10 kat arttığı ve şiddetinin de %40 arttığı söyleniyor. Yani bu bilimsel araştırmalara da inanmıyorlar, şimdi ne desek bir bahane bulacaklar. Ama mesela Yunanistan'a 24 saatte 75 santimetre yağış düşmesi ya da Libya'da galiba 60 santimetre falandı ve yaklaşık 11 bin kişinin hayatını kaybetmesi ki bunun 20 bine kadar çıkabileceği iddiaları vardı ama sonra galiba biraz düşürdüler sayıyı diye biliyorum. Düşürdüler ama bir yandan da Derne’de, o bölgede Libyalılar ciddi protesto gösterileri yapıyor, yetkilileri sorumlu tutuyorlar.
Ö.M.: Belediye başkanının evini yaktılar mesela. Böyle bir saldırı oldu çünkü denize uçarak boğulan mahalleler, şehrin bölümleri oldu.
Ü.Ş.: Evet, yani orada maalesef doğru düzgün bakım yapılmamış ya da bu tür bir yağışa dayanıklı olmayan iki tane barajın da yıkılması bu felaketin bu hale gelmesine neden oldu. Belki o barajlar olmasaydı bu kadar çok insan ölmeyecekti. Yani aynı miktarda yağış daha uzun bir sürede insanları etkileyecekti, bu kadar hızlı, tsunami gibi üzerlerine çökmeyecekti. Bu da artık insan hatası falan da demek değil, resmen suç.
Ö.M.: Cinayet yani.
Ü.Ş.: Evet, cinayet. Burada böyle çürük bir baraja izin vermek ya da bunu sürdürmek bir cinayet. Bunu da takip edelim. Bir iki tane hızlı haber daha var, çok az zamanımız kaldı. The Guardian'dan çok yeni bir haber; Afrika'nın güneyinde yani Angola, Namibya, Zambiya ve Zimbabve arasında göç eden fillerin ki yaklaşık 228 bin fil göç ediyormuş bu mevsimde, sıcaktan dolayı %10,5’inin öldüğüne dair bir haber var.
Ö.M.: İnanılır gibi değil.
Ü.Ş.: İnanılmaz bir haber bu. Susuzluktan ve sıcaktan diyor haber, yine iklim değişikliği.
Ö.M.: Milyonlarca yıldır var olan hayvanlar.
Ü.Ş.: Dişleri nedeniyle zaten avcıların elinden zor kurtuluyorlar bir de bizim neden olduğumuz iklim değişikliğinden dolayı ölüyorlar. Japonya'da yaz bitmesine rağmen 38 derece olan sıcaklıkların daha uzun süre, haftalarca devam edeceği söyleniyor. Güney yarımkürede, Brezilya'da, São Paulo’da kış sonunda 39 derece. Gördüm fotoğrafını, 39 derece ölçülüyor. 40 derece bile görülmüş. Ama bütün bunlarla beraber bu işin en büyük suçlusu olan İngiltere hükümeti, bütün iklim eylemlerini geri almaya hazırlanıyor. Bunu da artık nereye gittiğimizin haberi olarak ekleyelim.
Ö.M.: İklim eylemlerinin suç sayılacağı yeni kanunlar da getiriliyor. Bir de ben ekleyeyim, taze bir haberdi. Avustralya'da da ‘bush fire’ dedikleri çalılık yangınları rekor seviyede artmaya başlamış. Bu da yeni bir haberdi bu sabah.
Ü.Ş.: Avustralya’da bu yıl sonuna doğru yangınlar yine artmaz umarım.
Ö.M.: Daha yaz başlamadı bile.
Ü.Ş.:Açık Yeşil’in sonuna geldik. Bu tür haberler de bitmez maalesef ama umarım haftaya da yine eylem haberleriyle başlarız diyelim. Gelecek hafta görüşmek üzere.
Ö.M.: Görüşmek üzere, hoşça kalın.