Programcımız Tuğba Tekerek, Açık Radyo 19. Dinleyici Destek Yayınının altıncı gününde, Avrupa Ne Konuşuyor özel programında günümüz medyasını ve Açık Radyo'nun buradaki yerini konuştu.
(14 Nisan 2022 tarihinde Açık Radyo’da 19. Dinleyici Destek Projesi sırasında yayınlanmıştır.)
(Bu metin hızlıca hazırlanmış bir ses kaydı deşifresidir, nihai biçiminde olmayabilir.)
Ömer Madra: Günaydın Tuğba, merhabalar.
Tuğba Tekerek: Günaydın Ömer Madra.
Eraslan Sağlam: Günaydın.
TT: Günaydın Eraslan Sağlam, günaydın Özdeş.
ÖM: Evet, özel program yapıyoruz Avrupa Ne Konuşuyor’da. Avrupa, eminiz Açık Radyo’yu konuşuyordur baştan aşağı ama olsun sen önce başla, bakalım ne soracaksın.
TT: Kesinlikle, Avrupa baştan aşağı Açık Radyo’yu konuşuyor! Önden birazcık Fransa’dan bahsedelim. Fransa'da seçimler oldu, biraz önden Fransa'daki seçimlerden bahsedeyim. Sonra Açık Radyo hakkında ne dediklerine geçeceğim. Eurotopics bültenlerinden derlediğim haberlerde, yorumlarda. Fransa'yla ilgili şunu söylemek istiyorum, yani seçimleri takip ediyoruz. Siz de zaten Açık Gazete’de anlattınız, Fransa'daki seçimlerle ilgili olarak ekim ayında çıkan küçük bir haber, yorum vardı, o benim dikkatimi çekmişti. Şimdi, Dinleyici Destek Günleri bağlamında bu haberi hatırladım ben. Şöyle bu haber; Fransa'nın, ücretsiz gazeteciler hariç en çok satan, en yüksek tirajlı gazetesi Ouest France, Ekim 2021’de bir açıklama yapıyor. Diyor ki “2022’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde anket yayınlamayacağız” diyor. Anket, yani Türkiye'de de öyle, Avrupa'da da öyle ama Fransa'da bu seçimler öncesinde anketlere çok ekstra bir ilgi var anladığım kadarıyla. Örneğin geçen 2017 cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce beş yüz altmış anket yapılmış. İnsanlar sürekli böyle bir anketleri konuşuyorlar, kim önde, kim arkada falan. Ama böyle bir ortamda Ouest France anket yapmama ve yayınlamama kararı aldı. Bunu da genel yayın yönetmeni şöyle açıklıyor; “anketlere ayrılan zaman siyasetçilerin ve medyanın dikkatini insanlar arasında asıl elzem olan şeylerden başka yönlere çeviriyor. O asıl elzem olan şeyler, derinlikli alışveriş, fikirlerin tartışılması, insanların gündelik hayat deneyimlerinin, kaygılarının ve umutlarının dinlenilmesi, duyulması. Biz bu yüzden anket yayınlamıyoruz” dediler. Şimdi Türkiye'de de bu isimler işte şu ittifak şu adayı koysa kaçı oy alır falan filan… Hani bugünlerde sıkça bu tip gündemleri, yorumları duyuyoruz. Başka mecralarda duyuyoruz ama Açık Radyo’da pek bunlardan konuşulmuyor. Bir yandan evet, anketler, kimse anketleri çöpe atmaktan, gündemimizden çıkartmaktan bahsetmiyor ama Fransa'daki gündemin bana düşündürdüğü şey, bu yorumun, olan olayın düşündürdüğü şey, meseleleri birkaç kişi etrafında, birkaç rakam etrafında ve yüzeysel şekilde tartışmak diye bir şey var. Bir yandan da hayatı bütün karmaşıklığı içinde, derinliğiyle, farklı yönleriyle anlamak, kavramaya çalışmak ve bunu aktarmaya çalışmak var. Meselelerin özünü kaçırmamaya çalışmak, hakikat dediğimiz şeye yaklaşmak ve onu, bulduklarını insanlarla paylaşmak diye bir şey var. Tüm bunları anlatırken aklımda Açık Radyo var. Açık Radyo’nun böyle bir mecra olduğunu düşünüyorum ben. Bazı gündemler son derece yüzeysel ve birkaç figür etrafında tartışılırken Açık Radyo’da meseleleri derinliğini ele alan belki tüm hayatını, yıllarını buna vakfetmiş ve buradan çıkardıkları şeyleri insanlarla paylaşan programcılar var. Açık Radyo bana tüm bunların bir araya geldiği bir platformmuş gibi geliyor. O yüzden çok değerli, çok kıymetli buluyorum. Açık Radyo bilgeliğe, uzmanlığa, derinliğe, gerçek tartışmaya kıymet veren ve bunun kıymet bulduğu bir yer. Bu arada hani Eurotopics olarak, Avrupa'nın gündemini taşımaya çalışan bir mecra olarak, işte Avrupa'da farklı ülkelerde insanlar birbirinin ne düşündüğünü, ne konuştuğunu bilsin diye bunu duyurmaya, asıl hedefimiz bu olan bir yayın olarak Eurotopics olarak biz de Açık Radyo’da bulunmaktan, böyle bir platformun içinde yer almaktan çok mutluluk duyuyoruz. Bunu da bu vesileyle söylemek istedim.
"İnsanların takip ettikleri medyalar, aynı zamanda nasıl yaşamak istedikleriyle ilgili bir şey"
ÖM: Evet, biz de paylaşıyoruz elbette bunu. Yani bu medyanın durumu, içinde bulunduğumuz hem iklim krizinde hem de savaş krizinde ki iklim krizinin de savaşın da kökünde de aynı şey var, fosil yakıtlar var. Onunla ilgili medyanın da krizde muazzam bir rol oynadığını, özellikle de bütün buhranın temelinde dürüst olmayan ve büyük sermayenin -petrolcüler başta olmak üzere- fosil yakıtçıların kontrolünde olan, George Monbiot’nun “milyarder medya” dediği, özellikle sık sık söylediği, tekrar ettiği -bizim de katıldığımız, yani şahsen benim- durumda kitlelerin ve halkların ne büyük bir yanılgıya düştüğü, kendi bilinçlerinin gelişmesine bir set çektiğini açıkça gösteren pek çok örnek var. Daha bu sabah işte bu şeyle başladık, ITV'de verilen Miranda Whelehan adlı genç kızın, kamu yayıncılığı yaptığını iddia eden ITV'nin sabah programında Good Mourning Britain’da utanç verici bir şekilde Britanya Ticari Televizyonları’nın kamu hizmeti ağı olarak kurdukları ITV'nin tamamen filmdeki gibi, “Don’t Look Up” filmindeki gibi tanınmış oyuncuların sabah şovuna çıktıkları gibi bir aktivistin çıkmasını da sunucuların tamamen baltaladıkları ve hem sözünü, ısrarla sözünü kestiklerini hem de böyle bir tehlike olmadığını ortaya koyduklarını gösteren çok acayip bir şeyden bahsettik. Richard Madeley diye bir adam “Çok karmaşık bir durum basitleştiriyorsunuz, çocuksulaştırıyorsunuz” diyerek azarladıklarını ve demokrasi dersi verdiğini ve yaklaşan tehlikenin de asla farkında olmadığını, savaş ortamından da iklim krizinden de zerre almadıklarını gösteren bir durum. Medyanın, bağımsız, gerçek medyanın ne kadar önemli bir şey olduğunu bir kez daha gözümüze sokarcasına ortaya koydu. Bunu hatırlattığın için bir kez daha teşekkür ederim ben de.
TT: Ben de sabahleyin dinledim sizi, gerçekten çok çarpıcı bir durum. Şunu düşündüm ben, insanların ne dinledikleri, ne izledikleri, takip ettikleri medyalar, mecralar aslında bu insanların hayatlarını nasıl yaşamak istedikleriyle ilgili bir şey de aynı zamanda. Yani kendini uyuşturarak, gayet böyle işte kolayca heyecanlandıran haberler ama aslında altı boş haberler izleyerek kendini körleştirerek, kendini yabancılaştırarak… Kendini yabancılaştıran medyaların içinde de yer alabilirsin, bunları izleyerek de hayatını kurabilirsin. Daha derinleşerek, daha dürüst, daha gerçek bir hayat yaşamaya da çalışabilirsin. Tüm bunlar izlediğin, dinlediğin şeylerle çok alakalı şeyler ve Açık Radyo da burada bizim tutunduğumuz biricik, çok kıymetli bir dal. Açık Radyo'yu hep beraber oluşturuyoruz. Ön ayak olanlar var, sağ olsunlar, çok teşekkür ederiz. Bu bir platform; programcısıyla, dinleyicisiyle, destekçisiyle bunu hep beraber yaratıyor olmak da son derece güzel bir şey. Ben de son olarak bu noktada dinleyicilerimizi bize destek olmaya, hep beraber Açık Radyo’yu güçlü bir şekilde uzun yıllar yaşatmak üzere bize destek olmaya davet ediyorum.
ÖM: Çok çok teşekkür ederiz Tuğba.
Özdeş Özbay: Bu arada Tuğba bahsedince aklıma geldi, hatırlayacak olursanız Amerika'da Fox TV seyredenlere CNN seyrettirince fikirleri değişmişti. Biz de Açık Radyo’yu ne kadar daha çok dinleyiciye ulaştırırsak belki…
ÖM: O sözünü ettiğin şey son derece önemli bir araştırmaydı. Yani para vererek, üstüne para vererek sen şimdi Fox TV gibi Murdoch İmparatorluğu’nun, milyarderler milyarderinin medyasına bir ara ver ve sadece onu izleyenlere bu sefer CNN gibi -nispeten daha objektif diyelim- bir şeyi parayla seyrettiriyorlar saatler saati. Ve kendileri ve dünya hakkındaki fikirlerinin değiştiğini de tespit etmişler araştırma sonucu. Biz de böyle bir şey mi yapsak acaba?
ÖÖ: Sabah seyredenlere, A Haber'i falan seyredenlere Açık Radyo dinlettirelim.
TT: Evet, çok ilginç bir deney olabilir.
ÖM: Peki çok teşekkür ederiz Tuğba, görüşmek üzere.
ES: Teşekkür ederiz Tuğba.
TT: Hoşça kalın.
ÖÖ: Görüşmek üzere.
TT: Görüşmek üzere, iyi yayınlar.
ES: Sağ olun.