Kasım ayında ülke nüfusunun yüzde 8'e yakınını oluşturan kişinin, haklarında ilk derece soruşturma yürütülmekte olan şüpheli vatandaş hukuki statüsünde olduğu ortaya çıkıyordu.
Yedi kat yerin altından uğultular geliyor.
Çok alâmetler belirdi, vakit tamamdır.
Haram sevaboldu, sevap haramdır.
Ak kurt, kara tahtayı daha bir yol kemirir,
çekin ki körükleri
ateşe girdi demir.
Çok alâmetler belirdi, vakit tamamdır.
Duyuldu kim ölüm satılıp kâr edile,
kendi kendilerin reddü inkâr edile
ve duyuldu kabuğuna tık ettiği civcivin.
Duyuldu uykusundan uyandığı
zincirinden başka kaybedecek şeyi olmayan devin.
Yedi kat yerin altından uğultular geliyor.
Medet yoktur, bakma geri.
Kantarma zapteyleyemez oldu beygiri.
Çıkmış üzengiden, ayağı yok mu?
Kan sızar, şâk olmuş, dudağı yok mu?
Gider, böyle gider, dahi gider
bu âteş yolların durağı yok mu?
Bu yol orda biten yoldur.
«Türabolmak ne müşküldür...»
Çekin ki körükleri
ocağa girdi demir.
Bir ateş külçesi düştü buzların ortasına.
Alâmetler belirdi, kıyamet alâmetleridir.
Haberdir, erişmekte kaynayan su galeyan noktasına.
(Nâzım Hikmet, Kıyamet Sureleri – 1 Alâmetler Suresi)
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit'in açıklamalarına göre, 80 milyonluk Türkiye adı verilen ülkede 2016 yılı adli sicil istatistiklerine göre, yaklaşık 6 milyon 900 bine yakın şüpheli var olduğu gibi bir gerçek 2017 yılının Kasım ayında tekrar hatırlandı. Bu rakamın nüfusa oranlanmasıyla ülke nüfusunun yüzde 8'e yakınını oluşturan kişinin, haklarında ilk derece soruşturma yürütülmekte olan şüpheli vatandaş hukuki statüsünde olduğu ortaya çıkıyordu.
Ama bu beyandan yaklaşık bir ay sonra, Cumhuriyet muhabiri tutuklu gazeteci Ahmet Şık, duruşmada engellenen beyanında “Yargıtay Başkanı Cirit’in yaptığı basit hesap hatasını düzelt”ecekti: “ 0-15 yaş grubunda yer alanları, akıl hastalarını vb bedensel engelli ya da yatalak ve fiziken suç işleyemeyecek durumda olan insanları da hesaptan düştüğünde oransal olarak ülke nüfusunun yüzde 15’i devlet nezdinde şüpheli görüldüğü anlamına gelir.” Başka bir deyişle “sokaktaki her 7 kişiden biri şüpheli” idi.
Kasım ayına dönersek, bu ayın baştan başa şüphelilerle ilgili haberlerle dolup taştığını söylemek mümkündü. En büyük şüpheli gruplarından birini, belki de birincisini oluşturan Gülen cemaatine yönelik yürütülen hukuki sürece ilişkin şikâyetlere değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan malûmun ilamını yapıyor gibiydi: "Akıllı olanlar Türkiye'yi terk etti gitti, aklı yetmeyenler burada tuzağa düştü."
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, başka bir şüpheli grubundan, tutuklu CHP Milletvekili Enis Berberoğlu hakkında verilen 25 yıllık hapis cezasına ilişkin bozma kararını usul ve yasaya aykırı bularak dosyayı iade etmiş, 17 sanıklı darbe girişimi medya davası davanın üçüncü duruşmasında mahkeme heyeti gene başka bir şüpheli grubundan olan Altan kardeşlerin avukatlarının konuşmasını engelleyerek onları salondan atmıştı.
Kapatılan Zaman gazetesinin ‘FETÖ’ üyeliği iddiasıyla tutuklanan muhabiri Ayşenur Parıldak’ın, yedi buçuk yıl hapis cezasına çarptırıldığı günlerde, kapatılan Zaman gazetesinin tutuklu yazarlarından Şahin Alpay, cezaevinde sağlığının kötüleştiğini söylüyordu.
55 saniye içinde değiştirilen anons tweeti nedeniyle 1 ay tutuklu kalan cumhuriyet.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Oğuz Güven'e 3 yıl 1 ay 2 gün hapis cezası verilmiş. 8 aydır "örgüt üyeliği" iddiasıyla tutuklu bulunan gazeteciler Selam Keleş ve Arif Aslan, çıkarıldıkları ilk duruşmada tahliye edilmişti. Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik” ettiği iddiası ile yargılanan HDP Eş Genel Başkanı hakkında beraat kararı verilirken, CHP Genel Başkanı, İzmir Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ile, tutuklu HDP Eş Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Selahattin Demirtaş'ın da aralarında bulunduğu 22 milletvekiline ait 24 dokunulmazlık dosyası TBMM Başkanlığı'na sunulmuştu.
AKP Bayburt Milletvekili Şahap Kavcıoğlu’nun, “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzalayan akademisyen ve aydınlarla ilgili “Bu bildiriye imza atan hiçbir akademisyene, siyasetçiye, gazeteciye hiçbir ülkede yaşama hakkı bile vermezler, bırak hapishaneyi, yaşama hakkı vermezler” açıklamasını yaptığı günlerde, Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde eylem yasağına karşı açıklama yapmak isterken gözaltına alınan insan hakları savunucuları serbest bırakılıyor, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı avukat Selçuk Kozağaçlı'nın ise tutuklanmasına karar veriliyordu.
Tokat’ta yeni açılan bir Anadolu İmam Hatip Lisesine, Milli Mücadele ve Atatürk devrimlerine karşı duruşuyla bilinen Mustafa Sabri’nin adının verilmesi, İstanbul Beykent Adem Çelik İlköğretim Okulu'nda bir öğretmenin "İrem" adını günah diye yasaklaması bir yana, asıl kafa karışıklığı TEOG'un kaldırılmasıyla ortaya çıkmış, Başbakan Binali Yıldırım, “Olayı döndürüyorlar dolaştırıyorlar bu kadar basit bir sistemi anlaşılmaz hale getiriyorlar. Bunlara hiç kulak asmayın, ben ne diyorsam odur ha!" diyerek öğrenci ve velilerin içini rahatlatmaya çalışıyordu.
Motorlu taşıtlar vergisinden, özel iletişim vergisine, yaz saati uygulamasına, TEDAŞ alacaklarının yapılandırılmasına kadar toplumun pek çok kesimini ilgilendiren torba yasa tasarısının maddeleri, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilmiş, işsizlik oranına paralel yüzde 42’lik artış yaşanan İŞKUR’un mali hesaplarını mercek altına alan Sayıştay’ın, usulsüzlük ve hatalı işlemler tespiti dikkat çekmişti.
KHK ile yasama hakkını zorunlu olarak Cumhurbaşkanı ile paylaşmak zorunda kalan Meclis'te tartışma konusu ise yolsuzluktu.
380 gazetecinin yer aldığı Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ) ‘Paradise Papers’ (Cennet Belgeleri), adını verdiği yeni sızıntı belgelerinde, ülkelerine vergi ödememeyi tercih ederek ‘vergi cenneti’ Malta’da şirket kurmayı seçen, İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth, ABD Başkanı Donald Trump'ın kabinesinden Ticaret Bakanı Wilbur Ross, Microsoft’un kurucu ortağı Paul Allen, Eğlence sektörünün ünlüleri Madonna ve Bono, Ürdün Kraliçesi Nur, Brezilya Maliye Bakanı Henrique de Campos Meirelles, Uganda Dışişleri Bakanı Sam Kutesa gibi birçok heybetli ismin yer aldığı listeyi ifşa etti.
Bu isimler arasında Başbakan Binali Yıldırım’ın iki oğlu, dayısı ve yeğeniyle bağlantılı dokuz şirketin adının da geçmesiyle beraber Türkiye'de de büyük bir tartışma başlamış oldu. Başbakan, Paradise Papers dosyasında oğullarının off-shore hesaplarının bulunduğunu açıklanmasıyla bir algı oluşturulmaya çalışıldığını ve gizledikleri herhangi bir şey olmadığını söylerken, belgelerin araştırılmasına ilişkin olarak TBMM’ye, AKP Adana Milletvekili Mehmet Şükrü Erdinç'in tanımlamasıyla algı operasyonu oluşturma adına verilen bir grup önerisi reddedildi.
Bu tartışmanın akabinde, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "yurt dışına milyonlarca lira kaçırdığını" iddia ettiği Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "İspat et, istifa ederim" çıkışına Man Adası'nda kurulan bir off - shore şirkete Erdoğan'ın eniştesi, dünürü, eski özel kalem müdürü ve oğlu tarafından on milyonlarca dolar aktarıldığını söyleyerek, swift kodlarının da yer aldığı birtakım banka dekontlarını gösteriyordu. Erdoğan’ın yakınları ve eski özel kaleminin Man Adası’nda 1 sterlin sermayeli şirkete gönderilen 55 trilyon liralık paradan Türkiye’nin vergi kaybının 18.5 milyon dolar olduğu iddia ediliyordu.
Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu'na hitaben, "Bir tomar kağıdı sallayarak, 'Dekontları da bunlar' dedi. Ne gazetecilere, ne adli makamlara vermedi" açıklamasını Başbakan yardımcısı Bozdağ'ın “Söylediği her şey yalandır, iftiradır. Halkı iftirasına inandırmak için Kılıçdaroğlu, sahte kâğıtları bile kullanmıştır” açıklaması izledi. Ama, bu sözlere karşılık makbuzlar basın mensuplarına dağıtıldı.
‘Vergi cennetlerine transfer edilen kazançların araştırılması’ önergesi AKP milletvekillerinin oylarıyla bir kez daha reddedildi. Tartışmalı paralarla alakalı bir diğer tartışma ise ABD'de başlıyor ve ülke gündemini en temelinden etkileyen bir dava halini alıyordu.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ABD’den tutuklu bulunan işadamı Rıza Sarraf’ın akıbetini sormak için bir değil iki nota verdiklerini söyledikten kısa bir süre sonra, ABD’de tutuklu bulunan 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun kilit ismi işadamı Rıza Sarraf o günkü duruşmaya çıkmamıştı. Bozdağ, Rıza Sarraf davasının Türkiye'ye yönelik bir kumpas olduğunu söylerken, Başbakan Binali Yıldırım Sarraf davası’nın taraflarının Türkiye aleyhine ifade vermeye zorlandığını öne sürüyor, daha önce Sarraf'a ödül veren Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ise, Milliyet gazetesinin birinci sayfasında yer alan “Rıza Sarraf’ın canı cehenneme!” sözünü yalanlıyor, gazete de haberi internet sitesinden kaldırıyordu, ama haliyle, bir gün önceki kâğıt baskıyı tedavülden kaldırmayı denemiyordu.
Sonunda Sarraf'ın ABD otoriteleri ile anlaşma yaptığı ve itirafları karşılığında tanık olarak davaya çıkacağı ortaya çıkmış, "ABD Sarraf'a Karşı" olan davanın adı "ABD Atilla'ya Karşı" olarak değiştirilmişti. ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarının ihlal edildiğine dair davada Halkbank Eski Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla yargılanıyordu. Sarraf’ın, eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'a 45-50 milyon euro ve 7 milyon dolar rüşvet verdiğini, Çağlayan'ın İran ile ticaretten yarı yarıya kâr paylaşımı istediğini söylemesi Türkiye'de şok etkisi yarattı. Türkiye tarafındaki yalanlamalar ve suskunluklarla dolu açıklamaların devamı Aralık ayında yaşanacaktı.
İspanya'da referandumuna destek verdikleri için görevden alınan bakanlardan sekizinin tutuklu yargılanmasına karar verilmiş, Özerk Bölge Başkanı Carles Puigdemont ve dört eski Katalan bakan ise Belçika polisine teslim olmayı tercih etmişti.
Almanya’da üçlü koalisyon görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlanırken, Afrika kıtasının güneydoğusundaki Zimbabwe'de ülkenin yönetimine geçici olarak el koyduğunu ilan eden ordunun yaptığı açıklamada Devlet Başkanı Robert Mugabe ve eşi Grace Mugabe'nin gözaltında olduğu bildiriliyordu.
Robert Mugabe'nin fotoğrafı indiriliyor. (AFP)
Görevinden derhal istifa etmesi taleplerine direnen 93 yaşındaki devlet başkanı sonunda daha fazla dayananamış, kendisine ve eşine 10 milyon doların üzerinde tazminat ve ömür boyu maaş, Ailenin yurtdışı seyahat ve konaklama masrafları ve sağlık giderleri de devlet tarafından karşılanması karşılığında siyasi dokunulmazlık ile beraber koltuğundan vazgeçmişti.
Kasım’da havalar Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'de öğrencilerin okula gitmesine engel olacak kadar kötüleşmiş durumdaydı. Türkiye'deki durum da pek farklı sayılmazdı. Türk Toraks Derneği'nin araştırma sonuçlarına göre, ülkede havası temiz tek kent Rize çıkmış, İstanbul’da Göztepe, Esenyurt ve Aksaray; Ankara’da Sıhhiye ve Kayaş; İzmir’de ise Bornova ve Bayraklı'da dışarıda oksijeni solumaya çalışmanın insan sağlığına zararlı nitelikte olduğu söylenmişti.
Bu esnada Küresel ısınmaya çözüm aranacak BM İklim Değişikliği Konferansı, ABD'yi Paris anlaşmasından çekme kararı alan Trump'ın tartışmalı hamlesinin gölgesinde başladı.
Trump'ın Paris Anlaşması'nadn çekilme kararı üzerine, ABD'nin çeşitli şehir ve eyaletlerinden, üniversite ve iş çevrelerinin oluşturduğu ve ABD'nin Paris Anlaşması'nın gereklerini yerine getirmesi için çalışan America's Pledge BM Bonn İklim Konferansı'nda: "Biz hâla varız." (UNFCCC)
Birleşmiş Milletler'in Suriye'nin resmî olarak Paris İklim Anlaşmasını imzaladığını açıklamasıyla tek kalan ABD karşısında dünya bir olmuş, iklim hedeflerine sadık kalınması yönünde ortak tutum alınmıştı.Tayyip Erdoğan'ın 'İstanbul'a ihanet ettik' demeçleri ise sadece sözde kalmışa benziyordu.
Suriye Yerel İdare ve Çevre Bakanı Yardımcısı Wadah Katmawi Bonn'da BM İklim Konferansı COP23'te konuşurken. (Ruptly)
Paris İklim Anlaşması onay sürecini askıya alan Türkiye, önceliğinin, Yeşil İklim Fonu’ndan mali destek almak yani dünya dört nala iklim yıkımına giderken, Türkiye’nin para peşinde olduğunu açıkça beyan ediyordu.
Kasım ayının önemli direniş haberi Hindistan’dan geldi. Onbinlerce köylü ve kırsal alan emekçisi, 20 ayrı eyaletten 180’i aşkın köylü ve çiftçi örgütünü temsilen Delhi’de toplandı ve tutucu Modi hükümetine karşı ülkede benzeri görülmemiş bir gövde gösterisi gerçekleştirdi.
"Yeter! Daha fazla çiftçi intiharı istemiyoruz." Yeni Delhi, Hindistan, 21 Kasım 2017 (Sajjad Hussain / AFP / Getty Images)
Kuraklık, kıtlık yoksulluk gibi sebeplerle sefaletin pençesine düşmüş köylü kitleleri, borçlarının iptalini, ürünlerine sigorta garantisi verilmesini talep ediyordu. Taleplere 2017 içinde hükümetten anlamlı bir karşılık gelmediyse de, ortak mücadele platformunun ülke çapında 2018’den itibaren ses getirmesi kuvvetle muhtemel görülüyordu.